Sevgili Ahmet'i kaybetmemizin 20. özlem yılında, hatırladıkça beni gülümseten anılarımdan birini paylaşarak başlayayım:
Ahmet, Türkiye’de magazincilerin takibindeydi sürekli. Aslında onlarla da yakın dostluklar kurmayı başarmıştı. Ama magazin, Ahmet’in eğlence olarak gördüğü bir alandı. 1993 yılında birlikte üç ay süren bir Avrupa turnesine çıkmıştık. Avrupa’nın farklı kentlerine araçla seyahat ediyorduk. Bir Berlin-Stuttgart yolculuğu sırasında mola verdiğimiz bir benzincide gece vakti yanımıza bir araç yaklaşmıştı. İtalyan plakalı, son derece lüks aracın sahibi, bagajında deri mont bulunduğunu ve paraya ihtiyacı olduğunda bunları satmak istediğini belirtmişti. Ahmet’e bunların sahte olabileceğini söylediğimi hatırlıyorum. Ancak ikimiz de dayanamamış, bagajdan çıkan bu montlardan birkaçını yüksek sayılabilecek parayla almıştık. Sabah uyandığımızda aldığımız bu montların deri değil, naylon olduğunu fark edince kahkahalar atarak gülüşmüştük.
1993'te üç aylık Avrupa turnesinin tanıtım toplantısında Ahmet Kaya, Zuhal Olcay ve Ferhat Tunç. |
Zaten inanmayacaklardı
Türkiye’ye döndüğümüzde Ahmet bu sahte uzun montuyla görünmeye başlayınca, magazin medyasının dikkatinden kaçmadı. Bir gün bir magazin köşesinde, Ahmet’in üzerindeki montu İtalya’dan özel siparişle getirttiği ve son derece pahalı bir mont olduğu haberini okuyunca şaşırmıştım. Ahmet'i arayıp "Ne yaptın sen?" dediğimde, "Yahu sahte olduğunu söylesem hiç inanmayacaklardı zaten. Biraz eğlenelim dedik” diyerek, kahkahayla sonlandırmıştık telefon konuşmamızı.
Kendi sözleriyle
Sevgili Ahmet’i 20 yıl önce 16 Kasım’da sürgünde yaşadığı Paris’te kaybetmiştik. Ahmet fiziken tam 20 yıldır aramızda olmasa da şarkıları ve anılarıyla güncelliğini koruyor, koruyacak da. Dün bana iletilen Ahmet ile yapılmış bir röportajı izleyince bu yazıyı yazarken buldum kendimi.
Öncelikle bir tweet'le geçiştirilemeyecek hakikatleri, Ahmet Kaya'nın yokluğunun 20. yılında onun gerçek dostluğa dair sözlerini vurgulamak istiyorum.
Sanat dünyası ilişkileri
Sanat dünyasında gerçek dostluklara az rastlanır. Kaypaklık ve tutarsızlıklarla çevrili bir dünyadır. Çekememezlik, çamur atarak başarıyı küçümsemek ve dedikodu çoğaltmakla başlayan bir riyakarlık döngüsü. Ahmet Kaya’nın bu yüzden sanatçılardan çok az dostu oldu. Neden mi? Çünkü Ahmet'in son derece başarılı ve yaratıcı bir sanatçı olmasının yanı sıra toplumun tüm kesimlerince kabul görmüş bir duruşu vardı. Sisteme muhalif olmak, tabu sayılan konularda cesaretli bir duruş sergilemeyi gerektiriyordu. Gerçek sanatçıdan objektif olması ve halkın yanında olması beklenir.
Sanatçılar ve Kürt realitesi
Sanatçı, Kürt gerçeğini görmezden gelmemeli ve savaşa tereddütsüz karşı durmalıdır. Tam da bu noktada “Kürt realitesi” söz konusu olduğunda suspus kesilenlerin sayısı ne yazık ki az değil. Gerçek anlamda bir dostluğun güzelliğinden uzaklaştıran riyakar bir tavırdır bu tepkisizlik. İktidarın yanında konumlanmış veya Kürt realitesi gibi ülkemizin derin yaraları söz konusu olduğunda tek söz etmekten çekinen o kadar çok sanatçı var ki, artık “sanat” sözcüğü bile inciniyor.
Benim de sevgili Ahmet gibi, bu anlamda çok az sanatçı dostum oldu. Ne üzücü ki dost bildiğim birçok sanatçının türlü hukuksuzluklara maruz kaldığım dönemden itibaren benden uzaklaşmaya başladıklarını gösterdi zaman. Aslında bu uzaklaşmanın arkasında, şahsım üzerinden kimliğime, dilime ve sahip olduğum değerlere yabancı kalmanın tercihi yatıyordu. Bu gerçekler ışığında mevcut AKP iktidarına muhalif olmak yetmiyor, Türkiye’de Kürt realitesine dair de bir cümle kurmayı akıllarında geçirmeli herkes. Sosyalist olarak görünen birçok sanatçı arkadaşımızın, Dersim’de yaşanan vahşetin yıldönümünde tek bir cümle kurmadıklarını görmek, çok üzücü olduğu kadar düşündürücü.
Bizi buluşturan
Gerçek dost olarak kabul ettiğim çok az sayıda sanatçı çevrem vardı, ki bunların başında sevgili Ahmet Kaya gelir. Ahmet'le aramızda gizli saklısı olmayan bir sevginin samimiyeti vardı. Karşılıklı güvene dayalı bu dostlukta Ahmet’in benden çok daha popüler olması, çok geniş kitleler tarafından seviliyor olmasını her zaman büyük bir heyecanla karşıladım. Onun başarısı beni daha çok mutlu etmiş, daha çok üretmeye sevk etmişti. Ortak bir duyguda bizi buluşturan hakikat; kimliğimiz, dilimiz, acılarımız ve sanatın sınırsız derinliğiydi.
20. yılında sevgiyle ve saygıyla anıyorum güzel dostumu. Özlemle...
(NÖ)