Açlık grevlerine neden olan bir hukuk düzeni, hukuka aykırıdır. Hukuk devleti, açlık grevini yaratan ortamın yasalarını mutlak surette gözden geçirip çözüm üretmeli, yaşam hakkını korumalıdır.
Hukuk devleti, bireylerin hukuken kendilerini güvende hissettikleri böyle bir ortamı yaratmak zorunda olduğunu ve kendisinin de hukuk kurallarıyla bağlı olduğunu bilir, bilmelidir.
Hukuk devletinin asıl varlık nedeni olarak kişi haklarını koruyacak ve güvence altına alacak bir hukuk düzeni yaratmaktır.
Devletin kendisini bağlı gördüğü hukuk düzeni, herhangi bir hukuk düzeni değil, kişilerin özgürlüğüne dayanan bir hukuk düzeni olmalıdır.
Tam aksi olursa eğer, kendisinin "hukuk devleti" olduğunu iddia eden devletler "kanun devletine" indirgenebilir. O zaman bu durum otoriter ve totaliter ideolojilerden beslenen bu tür devletlerin kendilerini "hukuk devleti olarak tanımlamaları" gibi bir paradoksa yol açabilir. Bu tür devlet önce ideolojilerinin gereği kişi özgürlüğüne dayanmayan, demokratik olmayan bir hukuk düzeni yaratıp ardından kendilerini bu düzenle bağlı görerek bir hukuk devleti oldukları iddiasında bulunabilirler.
Devletlerin gerçekten hukuk devleti olup olmadıkları o coğrafya üzerinde yaşayan halkın bu paradoksu sorgulaması ve denetimi ile ortaya çıkar.
Siyasal iktidarların "hukuka aykırılık" alanını kendi dünya görüşlerine göre belirlemeleri ve yasaları da buna göre üretmeleri bizatihi hukuk devletinin kendisi için tehlikelidir. Çünkü onlara göre yasa her zaman yasadır ve ürettikleri yasaları, haksızlık aracı ve keyfilik yaratan ama hukuki olan bağlayıcı hukuk normlarına dönüştürebilirler. Çıkardıkları yasalar, kendi kurdukları otoriter rejimin devamını sağlamaya yarar. Böylece birdenbire yasaların baskı aracı olarak kullanıldığı bir topluma dönüşebilirsiniz.
Ama hukuka aykırılık "salt yasa" ile yaratılamaz. Yasalardan çok, yasanın adalete uygunluk ölçüsüdür asıl değer kazanması gereken.
Hukuk devletinin şekli anlamda kanuniliğe indirgenmesi yanılgıdan ibarettir ve tehlikelidir. Çünkü giderek kişi özgürlüklerini güvence altına almak görevi bulunan devletin asıl bu fonksiyonu unutulur. Hukuk devleti, sadece yasalara bağlı devlet değildir.
Anayasa Mahkemesi'ne göre "Hukuk devleti, her eylem ve işlemi hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinden uzaklaştığında geçersiz kalacağını bilen devlettir." (E. 1985/11, K. 1986/11, k.t. 27.3.1986, AMKD, Sayı 22, s. 120.
Hukuk, aynı zamanda "doğru" demektir. Toplumsal yaşamı düzenleyen hukuk normunun amacı, "doğruluk" ve "adalet"tir. Hukukun amacı adaletin gerçekleştirilmesidir. Hukuk normunun uygulanmasının hakkaniyet ve adalete uygun sonuçlar vermesi beklenir.
Demokratik hukuk devletinde, devletin sahip olduğu gücün hukuki sınırları, insan temel hak ve özgürlükleriyle sınırlıdır. Çünkü "özgürlüklerimizi koruyan, biçimsel anlamda yasalar değil, haklardır". (Ünal, ŞEREF. Adaletin Gereği Olarak Hukuk Devleti. 2004 Ankara Barosu Hukuk Kurultayı.)
Ancak hukukun amacına bağlı kalarak yapıldığı ve yürürlüğe konulduğu düşünülen yasalar her durumda bağlayıcı hukuk normları olmayabilir.
Oysa herkes, içeriği adil yasaların var olduğu adaletli bir toplumda yaşamaya hak sahibidir.
Avrupa'da Güvenlik ve İşbirliği Konferansına (AGİK) katılan devletler, salt biçimsel yasallığın yeterli olmadığını kabul etmişlerdir.
5-29 Haziran 1990 arası toplanan "AGİK Viyana İzleme Toplantısı Kapanış Belgesi"nde yer alan AGİK İnsani Boyut Konferansında kabul edilen kurallara göre; katılan devletler hukuk devletinin temellerini teşkil eden adalet ilkelerini desteklemeye ve ileri götürmeye kararlı olduklarını ifade etmişlerdir.
Devletler "Hukuk devletinin, sadece demokratik düzenin tesisinde ve uygulamasında düzenlilik ve istikrar sağlayan biçimsel bir yasallık anlamına gelmediği, fakat daha çok insan kişiliğinin yüce değerinin bütünüyle kabulüne ve tanınmasına dayanan ve onun eksiksiz biçimde ifade edilmesi için bir çerçeve sunan kurumlar tarafından güvence altına alınmış adalet anlamını taşıdığı" kanısındadırlar.
Türkiye'de "insan haklarına dayalı, biçimsel değil gerçek bir demokrasinin kurulması Türkiye'de yaşayan her insanın hakkıdır ve bu hakkı vermek ve korumak o insanları yönetmek görevini üstlenen yasama ve yürütme organlarının başta gelen mükellefiyetidir" görüşü tartışma olmaktan çıkarılarak yaşama geçirilmesi gerekir.
Yasalara aykırı görülse bile hukuksal olan, siyasal olsa bile hukuka, adalete ve hakka uygun olan taleplerin ve sorunların çözümü için Türkiye'nin bir çok cezaevindeki açlık grevlerine duyarlı olunması ve yaşam hakkının korunması hepimizin görevidir.
Sorunların çözümü için hayatını ölüme, açlık görevlerine yatıran insanların hiçbirisi "düşman" değildir. Türkiye'nin ceza hukuk sistemi "düşman ceza hukuku" hiç değildir. (Fİ/HK)