Yağmur yağıyor.
"Yaz Yağmuru" değil: Hazirana girdik ama henüz "yaz" olmadı.
"Bahar Yağmuru" da değil: Yeni yaşamın umutlarını taşımıyor içinde.
Sıkıntılı bir yağmur. Belki de üzüntülü. Yitirdiği bir şeyin ardından ağlıyor sanki gökyüzü.
Ya da yitirmediği ve sahiplendiği bir "değer"in kimse farkında olmadığı için ağlıyor.
Kızacak ama kızmanın da kendini ifade etmeye yetmeyeceğini düşünüyor. Hayıflanıyor. Ağlıyor.
Yağmur "yağıyor..."
Yağacak...
Sahne 1
Teyzesinin ofisi. Çalışıyor. Ücret almadan. Ekonomik sıkıntıları aşmak üzere "aile dayanışması"nın gereği. Bu sahip çıktığı, koruduğu bir değer.
İstekleri, daha güzel seçenekleri olduğu halde yapması gerekeni yapıyor. Teyzesi de sıkıntılı. Onun sıkıntısını azaltmak için aklına gelebilen "gülünçlükleri" yapmayı deniyor.
Birisi geldi. Daha önce görmüştü. Teyzesinin "eski" bir okul arkadaşı. Değişik "suskun" bir adam. Herkesin sıkıntılarına benzer sıkıntıları var belli ki.
Onlardan birisini kısık sesle söylüyor. Yüzü teyzesine dönük:
"Ailem yurt dışından para gönderecek ama ikametim olmadığı için hesap açamıyorum! N'apsam bilmiyorum?"
Teyzesinin eski okul arkadaşına bu konuda yardımcı olamayacağını biliyor. Hesapları bloke çünkü. Gelecek paraların önce alacaklılara gideceğini biliyor. Adam bilmiyor. Ama o biliyor. Teyzesi de biliyor.
Teyzesi "iş bitiren" bir kadın. Onun bu özelliğine "halel gelmemeli", "arkadaşına mahçup olmamalı!" Dayanışma yalnız "maddiyatla" olmaz. Çözüm aklına geliyor. Her zamanki gibi:
"Benim kullanmadığım bir hesabım var. Oraya yollasın aileniz, ben çeker size veririm."
Bir an üçünün de yüzünde bir "ışıltı" peydahlanıyor. Hatta "gülümsüyorlar" bile denebilir.
"İşte yine bir 'gülünçlük' yaptım sizin için..."
Ardı kahkahalar... Başardım.
Arkadaşlık, dostluk, zorda olana düşene yardımcı olmak.
Zorunda olmadan, kendi çıkarın yokken, başkası için yapılan her şey, "sen"den bir "insan" yaratır.
Asıl "değer" bu, "değerli olan" bu. Korunması, saklanması gereken bu!..
Daha ilerisi dayanışma, en önemli unsuru "paylaşma" olan, paylaşırken "bütünleşilen" insan tavrı.
Aklı ve duygularıyla insanın kendini bir başka düzlemde yeniden üretmesi.
Böyle öğrendim. İyi ki de böyle öğrenmişim.
Ama yapması zor. Söylendiği kadar kolay değil. Kimse yapmıyor. Olsun. Ben yapayım. Çokça, sıkça bedel ödetiyor insana ama olsun.
"İyilik yap denize at, balık bilmezse halîk bilir!"
Böyle demişti bir seferinde birileri. Bu "halîk"in ne olduğunu bilememişti. Soramamıştı da. Uydurmuştu: "Her halde 'Halk'ın bir eski deyişi."
Bilirler mi gerçekten! Bu değerlerin fiyata, bedelin insana dönüştüğü dönemde.
Sahne 2
Üç ay sonra yine teyzesinin ofisi. İşler daha kötü. Artık kimse kalmadı çalışan.
"Hâlâ sabit bir adres bulamamış ve hesap açtırmamış olmanıza inanamıyorum. İlkinde zor durumdaydınız, sorununuz çözümlensin diye, size yardım etmek için o zaman ben önerdim. Şimdi haberim bile olmadan yine para yatmış size. Alın hepsi bu kadar. Ama bir daha olmasın..."
"...."
"Ya gerçekten 'zorda'ysa? Olsaydı bu kadar 'pişkin' olamazdı. Beni aptal yerine koydu."
"İyilik" ve "suistimal edilmek".
İnsanın "haksız yere" ödediği bedellerden birisi de bu işte.
"İyilikten mazarrat doğar!" demişti daha eskilerden birisi. Bu dünyanın şimdiki durumuna uyan bir siz... Doğmasın ama! Doğmamalı! İnsan omayı başarabilmek için o bedelleri ödemek gerekir.
Gerçekten zorda olanla, zorda olmaktan çıkar sağlayanın arasındaki bir başka "değer"in ikilemi.
Biri "keşke bu halde olmasaydım, yer yarılsa da içine girsem" derken, diğeri "pişkin profesyonel"lerin tavrıyla "ne olmuş ki" edasında olanların arasında seçim yapmak zorunda kalmak...
İnsan eksikleriyle var. O nedenle henüz "insan" olmaya çok var...
Acaba benimkiler ne?
Sanırım yaşamın içindeki "tam olanlarla eksikleri" hemen fark edememek.
Ama öğrenebilirim. Yaşam öğretir, öğretiyor, ben öğrenmeye çaba sarf etmezsem...
Sahne 3
"Hani ailene söyleyecektin! Hani bir daha benim adıma göndermeyeceklerdi! İstemi dışında birisine bir şey yaptırmaya 'onu kullanmak' derler. Bunu biliyorsun sanırım? Al işte, yine yatırmışlar. Bu son olsun. Gerçekten ama."
"Biraz itiraz etse, diklense ben de bağırıp çağırıp en azından rahatlayacağım. Yine önceki gibi yaptı. Suçlu suçlu sustu ve boynunu büktü. Acaba gerçekten zorda mı, yanılıyor muyum!"
Brecht şiirinde "iyilik" için ne diyordu:
"Şimdi bizi iyi dinle: / Düşmanımızsın sen bizim / Dikeceğiz seni bir duvarın dibine / Ama madem bir sürü iyi yönün var / Dikeceğiz seni iyi bir duvarın dibine / İyi tüfeklerden çıkan / İyi kurşunlarla vuracağız seni / Sonra da gömeceğiz / İyi bir kürekle / İyi bir toprağa." Olsun!..
Yapabileceğin bir şeyi yapmamak, yapmayacağın bir şeyi yapmak.
Kendin için. Başkaları için. Gereksinim, zorunluluk ortaya çıktığında.
Bazen de üzerinde çok düşünmeden, yaşamın doğallığı içinde herkesin yaptığı gibi davranmak.
Düşününce ne çok örnek var.
Benim "eksiklerimden biri" de bu olsun.
Canını sıkma kızım.
Kendine hesap verebildiğin sürece, yaptığının da yapmadığının da sorumlususun. Çünkü hesap da, karşılığı da senin.
Sahne 4
"Ama bu haksızlık. Aramızdaki uzaklık yalnızca yarım santim. Elimi cama değiyorum. Aradaki camın ardında da onun eli. Ama ona dokunamıyorum. Sıcaklığını hissedemiyorum. Ellerimiz buluşamıyor. Seslerimiz araya ahizeler, teller, elektronik devreler girmeden birbirimize ulaşamıyor. Gözyaşlarımı görmemeli. Anlamamalı. İçime akıtmalıyım bu aptallığa katlanamamaktan kaynaklanan isyanımı. Sen benim en yakın arkadaşımsın. Seni senden daha iyi bilirim. Sen suçlu olamazsın. Bilmeden, haberin olmadan yaptığın bir 'iyilik' nedeniyle nasıl 'suç ortağı' sayılırsın, nasıl 'yardım ve yataklık yaptığın' iddia edilebilir. Tersine en büyük mağdurlarından birisisin. Hem de iki kere mağdursun. İnsan olmaya çalıştığın, insan olmanın gereğini yaptığın, bunun için iki kat bedel ödemişken bir de sevdiklerinin seninle birlikte bedel ödemelerine neden oldukları için mağdursun!.. Off hayıııırrrr... Olamaz, olmamalı!"
"GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Şüphelilerin üzerlerine atılı suçun vasıf ve mahiyetine, mevcut delil durumuna, soruşturma dosyası kapsamına, soruşturmanın halen devam ediyor olup, delillerin toplanma aşamasında olması ve olayın toplumda meydana getirdiği büyük sarsıntı ve infial de nazara alınarak... şüphelilerin müdafilerinin itirazlarının ve tahliye taleplerinin reddine ve tutukluluk hallerinin devamına oy birliği ile karar verildi."
Onlara bunları yapmaya kimsenin hakkı yok!
Acaba bunun farkında olan var mı?.. Hukuk, yargı, adalet? Ne diyorsunuz buna? (MS/TK)