Bu ülkede 80'li ve 90'lı yıllarda 3K'lı olmak potansiyel suç teşkil ediyordu. Bu 3K'yı taşıyan; gözaltılardan, cezaevlerinden, işkencelerden yakasını kurtaramazdı. Kürt, Kızılbaş ve Komünist isen vay haline.
21. yüzyıla girerken birçok literatür değişti. 3 K özeliklerini taşıyanlarda kısmi değişiklikler yaşandı. Devlet nazarın da artık daha tehlikeli olan ve potansiyel suçlu gözü ile bakılan yeni bir 3K oluşmuştu. Kürt isen, Kadın isen ve birde KESK'li isen suçun ağırdır. Savcı ve hakimlerimiz üçünü toplayıp KCK'ye eşitledi mi, vay halinize!
13 Şubat'ta Ankara da bu 3K özeliğini taşıyan 15 kadın gözaltına alındı ve dokuzu tutuklandı. Dokuz KESK'li kadın sendikacı halen yüksek güvenlikli Sincan F tipi cezaevinde tutsaklar. Gözaltına alındıklarında Hatice Beydili'nin kızı Beritan henüz üç yaşındaydı.
Beritan, dışarı da annesi ile el ele dolaşan çocukları gördüğünde yüksek sesle "Benim annem cezaevinde" diyerek, diğer çocuklara annesinin olduğunu sadece yanında olamadığını anlatmaya çalışıyor.
15 KESK'li kadının iddianameleri hazırlandığında ve 4 Ekim'de mahkemeye çıkacakları belli olduğunda KESK'e yönelik Ankara merkezli yeni bir operasyonla 28 KESK'li daha tutuklandı.
13 Şubat'ta annesi Canan Çalağan tutuklanan 11 yaşındaki Ruhat'ın babası da tutuklanmıştı bu operasyonda. Ankara da hiçbir akrabası olmayan anne ve babası tutsak olan Ruhat, okuyabilmek için başka bir şehre göç etmek zorunda kaldı.
Bu 3K kapsamında devlet nazarında sakıncalı görülüp tutuklananlardan biri de Tüm Bel-Sen Genel Kadın sekreteri Güler Elveren.
Güler Elveren 19 yıllık belediye emekçisi. 40 yıllık ömrünün 35 yılını dolu dolu emek üreterek geçirmiş bir Dersimli kadın aktivist, sendikacı.
Köy yaşamını bilirsiniz. Beş yaşına geldiniz mi size göre bir iş bulunur; ya çapada ya kuzu otlamadasınızdır artık. Okula başladıysanız yarım gün okulda yarım gün diğer işlerle meşgul olursunuz. Bizim oralarda erken tanışırsınız emek denen şey ile. Güler Elveren böylesi koşullarda büyüyüp ilkokulu bitirmişti. İlkokulu bitirir bitirmez anne ve babasını köyde bırakıp Ankara ya göç etmişti.
Ankara'da tekstil atölyelerinde en kötü koşullarda çalışmıştı. Emek sömürüsünün ne olduğunu, örgütsüzlüğün, sendikasız çalışmanın ne olduğunun o dönem farkına varmıştı. Onun içindir ki 1993 yılında Çankaya Belediyesi'nde işe başladığında ilk gün Tüm Bel-Sen'e üye olduğunu anlatırdı. Bu zor koşularda çalışırken lise ve ortaöğretimi de dışarıdan bitirmişti. İşe başladığı gün üyesi olduğu sendikanın ne genel kadın sekreteri olabileceğini ne de 19 yıl sonra genel kadın sekreteri olarak cezaevinde olabileceğini o da başkası da düşünmemişti ama ne yazık ki öyle oldu.
KESK'in tüm mücadelesinde hep en öndeydi. Alınan tüm kararları kusursuz yerine getirmeyi ilke edinmişti. Demokrasi ve insan hakları mücadelesinin yanındaydı. 2000 yılında tutuklu ailelerine polisin saldırısı sonucu Sakarya Caddesi'nde polis copu ve tekmeleri ile tanışmıştı. Çevik kuvvetin belediyeye sığınan ailelere saldırmasına engel olmaya çalıştığı için cop ve tekmelere maruz kalmıştı. KESK'in tüm eylemlerinde de gaz, cop ve biber gazından nasibini aldı her zaman.
Grev ve toplu sözleşme mücadelesinde en öndeydi. Bazen bir üye, bazen işyeri temsilcisi, bazen delege, bazen de MYK üyesi olarak. Onunla birlikte belediyede işyeri temsilcisi olarak yürüttüğümüz toplu sözleşme mücadelesini yıllar sonra sonuçlandırdığımızda o F tipi cezaevindeydi. 18 yılık mücadele sonucu imzaladığımız toplu sözleşmede onun emeği çoktu.
Mücadeleci, kararlı, bilinçli bir sendikacı olma yolundaki yürüyüşü sonucu KCK operasyonu adı altında Sincan F tipinde şu anda. Çünkü o kadındı, KESK'liydi ve Kürt'tü. Bu ülkede eğer bu 3K'yı taşıyor isen ve de muhalifsen, haksızlığa karşı direniyorsan, haklının yanında duruyorsan, grev ve toplu sözleşme istiyorsan, 2 Temmuz'da Sivas'ta ve 29 Aralık'ta Roboski'de insanları katledenler hesap versin diyorsan, barıştan bahsedip silahlar sussun istiyorsan suçlusun bu ülkede. Güler Elveren de bunları savunuyordu, istiyordu ve tutuklu tüm KESK'liler de.
Bu ülkede ne yazık ki savcılar zorlama suçlu yaratma gayretindeler. Örneğin KESK 2 Temmuz katliamını kınama mitingi düzenlemiş ve aynı gün tesadüfen KCK'de o gün 2 Temmuz katliamını kınamışsa savcı nazarında KESK talimatı KCK'den almış ve suçludur. Trajikomik, zorlama bir bağ ancak böyle kurulabilir.
KESK'in tüzüğü evrenseldir. Tüzüğümüzde barışı insan haklarını, demokrasiyi, halkların kendi kaderlerini tayin hakkını savunmak, Avrupa yerel yönetimler özerklik şartını savunmak, anadilde hizmeti savunmak vazgeçilmez ilkelerdir. Bunlar kabul görmüş evrensel ilkelerdir. KESK'li tutsaklar da tüzüğünün gereğini yerine getirdiler.
Bizler inanıyoruz ki KESK'in savunduğu ilkeler bir gün tüm Türkiye halkları tarafından savunulacaktır ve o zaman hepimiz ve tüm 3K'lar özgür olacak.
Güler Elveren ve 76 KESK'li tutsağın hayat hikâyesinin özü budur. (YG/HK)
* Yusuf Güler, Tüm Bel Sen Çankaya İşyeri Baştemsilcisi