Umut Vakfının kuruluş amacı; geleceğin teminatı olan gençlerimize Atatürk'ün izinde önderlik yapacak kişilik ve beceriler kazandırarak, onları ülkemizin gelişmesine yardımcı ve insanlığa yararlı bireyler olarak yetiştirmektir.
Herkes Umut Vakfını "bireysel silahsızlanma" konusundaki çalışmalarıyla tanır. Bu sene de 28 Eylül Bireysel Silahsızlanma Gününde Taksim Meydanının göbeğinde bir avuç insan bu yıl onsekizinci defa toplandı.
Her yıl ortalama 4500 kişiyi bireysel silahlarla kaybettiğimiz dikkate alınacak olursa, geçen yıldan günümüze kadar geçen sürede bireysel silahla ölümler yüzde yüz artmış durumda. Buna artık bir son vermek gerektiğini ifade eden Umut Vakfı kurucu Başkanı Nazire Dedeman Çağatay 18. Bireysel Silahsızlanma Günü ve "Sessiz Ayakkabıların Yürüyüşü" nedeniyle yaptığı konuşmada; "...Ben artık yeter diyorum! demekten de yorgun düştüm. bireysel silahlarla evladını kaybeden ailelerin neler yaşadıklarını aynı nedenle evladını kaybetmiş bir anne olarak o kadar derinden hissediyorum ki yoruldum." dedi.
Nerede hata yapıyoruz?
Bilerek ve istenerek işlenen cinayetleri görmemize rağmen, sessizliğimizi bozamıyoruz. Senede bir gün bir araya gelenlerin acıları üzerine kurulu sessiz yürüyüşte kırmızı hali üzerine bırakılan sahipsiz ayakkabılar, insanın yüreğini dağlıyor.
Ne tuhaftır, bu acıyı çekmeyen ilk unutan oluyor. Bu acıyı çekmediği halde, yakınını, çocuğunu, evladını kaybetmiş insanların acılarına tanıklık eden ve bu tarifsiz acıyı unutmayanlar için de "duyarlı" diyoruz.
Bir avuç duyarlı insan kırmızı halının üzerine bırakılan sessiz ayakkabılara bakıyor.
İstisnaları dışında kalan politikacıların politikası, işlenen cinayetleri kınayan demeçler vermekten ibaret. Demeçler, ölümleri durdurmuyor.
İşlenen cinayetleri durduramıyoruz, azaltamıyoruz ve bireysel silahlarla öldürülen insanların sayısı yüzde yüz artıyor!
Kim veya kimlerdir bunlar? Örneğin düğünlerindeki kutlamalarında bireysel silahlarıyla ateş açarken insanları ve çocukları "mutluluktan" öldürünce neler hissederler?
Bize de istatistik çıkarmak düşüyor. Dikkat çekmek bizim görevimiz oluyor, yazıyoruz, çiziyoruz, anlatıyoruz, yollara düşüp insanlara ve herkese farkında mısınız diye soruyoruz?
Yaptıklarımızı, yapamadıklarımızı ve eksikliklerimizi biliyoruz. Umut Vakfı olarak iğneyle kuyu kazdığımızı da biliyoruz. Biz iğneyle kuyu kazmaya devam etmeye, hiçbir şey yapmamış olsak bile devam edeceğiz!
Ölülerimizi sayarak yaşayan toplum olmaktan öteye geçemeyen bir toplum içinde yaşamak nasıl bir duygudur acaba? Kimin seçimimidir böyle bir toplum? Kin ve nefret dolu olmayı bu kadar kolay, nasıl oldu da becerebildik? Onun için mi bu kadar kolay öldürüyor, şiddetle iç içe yaşıyor ve onun için mi birbirimizden nefret ediyoruz? Neden acaba?
Bir gün, size ummadığınız ve beklemediğiniz bir kurşun isabet edebilir. Bir yerlerden seken kurşun size rastlayabilir. Yakınlarınız sizi kaybedebilir ve ayakkabılarınız sessizce kırmızı halı üzerine bırakılabilir. Kim bilir? Aynı kötü son çocuğunuz veya yakınınızın başına da gelebilir.
Geç olmadan bireysel silahlarla işlenen ölümleri nasıl durdururuz deme vaktidir.
Umut Vakfı olarak anlatamıyor muyuz acaba? Yoksa çok mu saf insanlarız? Umut Vakfı olarak umudumuzu yitirmeden kuyuyu iğneyle kazıyor olsak bile, dışarıdan bakanlar bizi saf insanlar gibi görse de, dün yaptıklarımızı, yarın daha çok yapmaya devam edeceğiz.
Silah lobilerinin barışa karşı olduklarını biliyoruz. Bireysel silahlanmaya karşı tavrımızdan dolayı silah lobilerinin kazançlarına engel olduğumuz için ne kadar sevimsiz bir Vakıf olduğumuzu bilmeyecek kadar da saf değiliz kuşkusuz. Hatta silah lobilerinin ABD'de olduğu gibi, devlet başkanını seçtirecek güce sahip olduğunu biliyoruz. Silah ticaretinin yarattığı kârlar üzerine kurulu dünyanın ve kapitalizmin gerçekleri de bilgimiz dâhilindedir.
Yaşadığımız topraklar üzerinde hangi nedenlerle silah satışlarının arttığının farkındayız.
Ancak yaşadığımız ekonomik ve sosyal koşulları bilerek ve isteyerek yaratarak ülkemiz insanı için nasıl bir gelecek hazırlıyorlarsa, bu geleceği bize reva görenlerden daha çok; geleceğimiz için çaba göstermeyenler, susanlar ve parmağını kıpırdatmayanlar sorumludur.
Umut Vakfı, hukukun üstünlüğünü benimsetip, uygulamasında katkıda bulunmayı sağlamak ve uyuşmazlıkların çözümünde barışçıl yolları seçmenin önünü açmak için çaba gösterir. Bu bağlamda amacı, uzlaşma ve barışı sürdürme ve geliştirme becerilerini bireylere öğretip benimsetmektir.
Umut Vakfı'nın anayasa konusundaki görüşlerini 19 Aralık 2011 tarihli yazımızla TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonuna anlatmaya çalışmıştık. Gerçekleştirilmesini umduğumuz Anayasa; "Özgürlükçü, Eşitlikçi, Demokratik ve Sosyal Bir Anayasa" olmalıdır.
Böyle olursa eğer, hayatlarını kaybetmiş insanların anısına bir şeyler yapmış oluruz.
Politikacılar, hükümet edenler, siyasal iktidara yön verenler, oy sahibi, temsil kabiliyeti olanlar için bir ilk adım olsun diye öneriyorum:
28 Eylül tarihini Türkiye'de ve Dünyada "Bireysel Silahsızlanma" günü olarak ilan edin, TBMM'ne ve Birleşmiş Milletlere kabul ettirin.