9 Eylül’de haber bültenlerinde, gazete sayfalarında eğitim-öğretim yılının açılış haberleri ilk sıralarda yer alacak. Milyonlarca öğrencinin ve öğretmenin ders başı yaptığından bahsedilecek. Yeni eğitim yılının hangi değişikliklerle başladığı sıralanacak; bu yıl okulöncesinde, 1., 5. ve 9. sınıflarda “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”, yeni müfredat uygulanmaya başlıyor, mesleki ve Teknik Anadolu liselerinin bünyesinde ilk kez ortaokullar açılıyor…
Oysa bir de değişmeyenler var; eğitimde fırsat eşitsizliği ve nitelik sorunu, öğretmenliğin statüsü, saygınlığı ve iyi olma hâllerindeki derin sorunlar, merkezi sınavların eğitimde yarattığı baskı, çocuk işçiliği… Listeyi uzatmak mümkün. Kuşkusuz eğitimin en önemli sorunlarından biri eğitimdeki fırsat eşitsizliği.
Eğitime erişimde bölgeler arasında farklar devam ediyor
Eşitsizliklere bakmaya eğitime erişimle başlayalım. Eğitime erişimle ilgili son yıllarda çok önemli adımlar atıldı. Tüm kademelerde eğitime erişim arttı. Ancak eğitime erişimin artması eşitsizliklerin yok olduğu anlamına gelmiyor. Erken çocukluk eğitimiyle başlayalım. Eğitim Reformu Girişimi (ERG) Eğitim İzleme Raporu 2023’e göre, son yıllarda okulöncesi eğitimde özellikle 5 yaşta net okullulaşma oranı artarak yüzde 85’i buldu. Ancak bölgeler arasındaki farklar devam ediyor.
Batı Marmara’da 5 yaşındaki çocukların yüzde 94,5’u okullulaşırken, Güney Doğu Anadolu’da bu oran yüzde 78’e düşüyor. Öte yandan beş yaş öncesine bakıldığında da okullulaşma OECD ülkelerinin bir hayli gerisinde. Türkiye’de en düşük okullulaşmanın olduğu kademe yüzde 51,4 ile 3-5 yaş grubu. 2020 verilerine göre OECD ortalaması ise aynı yaş grubunda yüzde 87,1. Türkiye’de hâlâ okulöncesi eğitim zorunlu ve ücretsiz değil. Öte yandan önceki yıllarda Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından ücretsiz olduğu vurgulanan okulöncesi eğitimde, 2023’te yapılan değişiklikle birlikte velilerden katkı payı alınmaya başlandı. Oysa eşitsizliği azaltmanın yollarından biri de nitelikli okulöncesi eğitim. Okulöncesi eğitim çocukların gelişimi, eşit donanımla ilkokula adım atması ve ileriki yaşamı için çok önemli.
Okul dışında kalan çocuklar
Zorunlu eğitim çağındaki çocukların durumuyla devam edelim. 6-9 yaş grubunda okullulaşma oranı ise yüzde 98,6. Bu oran 10-13 yaş grubunda yüzde 98,4, 14-17 yaş grubunda da yüzde 94, 5. Yani zorunlu eğitim kapsamında olan bu kademelerde bile yaşa göre okullulaşma oranları yüzde 100’e ulaşmamış durumda. Eğitime erişim de okula kayıtla sınırlı değil. Okula devam da çok önemli. Eğitim izleme çalışmaları, kız, engelli, çalışan, kırsalda yaşayan ve anadili Türkçe olmayan çocukların eğitim dışına çıkma risklerinin yüksek olduğu gösteriyor. ERG’nin hesaplamalarına göre zorunlu eğitim çağındaki yaklaşık 442 bin 643 çocuk eğitim dışında. Bu sayıya “yabancı uyruklu” olarak tanımlanan yaklaşık 454 bin 872 çocuk da eklendiğinde, toplam sayı 900 bine yaklaşıyor.
Hanehalkları arasındaki eşitsizlik uçurumu
Peki eğitime erişen her çocuk nitelikli eğitim hakkına erişebiliyor mu? Türkiye’de çocukların sahip olduğu eğitim imkânlarının ebeveynlerinin sosyoekonomik durumundan bağımsız olduğunu söylemek mümkün değil. Öğrencinin gelişimini, başarısını etkileyen ebeveynin eğitim durumu, geliri, evdeki kitap sayısı gibi pek çok sosyoekonomik etkenin eğitime etkisi büyük. TÜİK Hanehalkı Tüketim Harcaması 2023’e göre hanehalkı eğitim harcamalarının yüzde 63,1’ini en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik grup tarafından yapılırken sadece yüzde 1,5’ini en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grup yaptı. Yani arada uçurum var.
Okullar arasındaki ayrışma
Hanelerdeki bu eşitsizliğe, yoksunluğa ve yoksulluğa bir de okullardaki imkân ve öğrenme farklılıkları eklenince eşitsizlikler derinleşiyor, çocuklar aradaki fark uçuruma dönüşebiliyor. Çocukların içine doğdukları şartlardan bağımsız olarak, yaşamlarını inşa etmeleri için eğitimde fırsat eşitliği çok önemli. Oysa Türkiye’de okullar arasındaki imkân ve öğrenme farklılıkları sadece bölgeler arasında değil, aynı ilde hatta aynı ilçede birbirine sadece birkaç kilometre uzaklıktaki okullar arasında bile mevcut.
Saha çalışmam sırasında görüştüğüm üç çocuğu olan bir veli okullar arasındaki imkân ve öğrenme farklılıklarını, ayrışmayı, eşitsizliğin sebebini çok yalın ve çarpıcı ifade etmişti. Araştırmanın, verinin söylediklerini şu üç cümleye sığdırmıştı:
“Bu okul benim seviyeme göre. Benim gibi durumu olmayan insanların çocuğu burada. Okullara bakıyorum, bazıları çok farklı. Mesela yakındaki diğer okulun her şeyi var. Yoksul ailelerin çocukları bizim okulda toplanmış. Eşitsizlik biraz da bundan. Buranın hiçbir şeyi yok. Sade bir okul. Geliyorsun gidiyorsun o kadar.”
Türkiye’de öğrenciler okullarda kendilerine benzer akademik ve sosyoekonomik plandaki öğrencilerle bir arada. Bu da sosyoekonomik olarak dezavantajlı öğrencilerin devam ettiği okulların daha az başarılı okullar olarak tanımlanmasına ve ayrıca velilerin maddi desteğinin düşük kalması nedeniyle donanımsal olarak eksiklikler yaşamasına neden olabiliyor.
Veriler de bunu gösteriyor. ERG’nin TÜSİAD işbirliğiyle hazırladığı “Geleceğin Dünyasına Hazırlanırken Eğitime Bakış: PISA 2022 Bulguları Işığı’nda Türkiye’de Eğitimin Durumu Araştırması”na göre Türkiye’de öğrencilerin akademik ve sosyoekonomik olarak ayrışmaları önemli bir sorun olarak dikkat çekmeye devam ediyor. Sosyal kapsayıcılık endeksinde Türkiye 36 OECD ülkesi arasında 32. sırada yer alıyor. Bu durum, OECD ülkelerine kıyasla Türkiye’de öğrencilerin devam ettikleri okulların sosyoekonomik olarak ayrıştığını ortaya koyuyor. Türkiye, akademik kapsayıcılık endeksinde ise 37 OECD ülkesi arasında 35. sırada yer alıyor. Bu durum, benzer akademik başarıya sahip çocukların benzer okullarda okuduğunu ve farklı akademik başarıya sahip çocukların aynı okulda olma ihtimalinin daha düşük olduğunu gösteriyor.
PISA 2022 sonuçları sosyoekonomik durumun eğitime etkisinin önceki yıllara göre azaldığına işaret ediyor ve OECD ülkelerinin ortalamasının altında. Ancak akademik ve sosyoekonomik duruma göre ayrışma eğitim çıktılarını da etkiliyor. ERG’nin aynı raporuna göre; Türkiye’de matematik, fen ve okuma becerilerindeki farkın sırasıyla yüzde 12,6’sı, yüzde 10,3’ü ve yüzde 9,8’i sosyoekonomik koşullarla açıklanıyor.
Öte yandan PISA 2022’de Türkiye’de fen liseleri ile mesleki ve teknik Anadolu liselerinin matematik puanı arasında 203 puanlık fark var. 15 yaşındaki bir öğrencinin yılda ortalama 20 puanlık bir hızda öğrenebildiği hesaplanıyor. Bu da 203 puanlık farkın kapanması için 10 eğitim-öğretim yılına ihtiyaç olduğunu gösteriyor.
Bütün bunlar, sosyoekonomik durumun eğitime olumsuz etkilerini azaltmak, okullar arasındaki imkân ve öğrenme farklılıklarının ortadan kaldırmak için daha fazla eşitlikçi politikaya ve bu politikaların önceliklendirilmesine ihtiyaç olduğunu gösteriyor.
Eğitimdeki eşitsizliği anlatan veli, “Ben çocuklarımı okutabilirsem -hele kızıma çok inanıyorum- benim çocuklarım bir şey olacak… Çocuklarımı eğitim bir yere taşıyacak ama o eğitimde de aksaklık olursa…” diye tamamlamıştı görüşmemizi. Onun dilendirmediği üç noktanın ardını şöyle tamamlamak mümkün; ama o eğitimde de aksaklık olursa eşitsizlikleri kırması gereken eğitim eşitlikleri yeniden üretiyor. (UAS/TY)