İzmir’de 13 yaşında bir çocuğun AIDS nedeniyle yaşamını yitirmesi, aile içi istismar söylemleriyle gündemi bir kez daha meşgul etti, böyle midir, henüz bilmiyoruz, bilebilecek miyiz? Onu da bilmiyoruz!
Bu yazıya bir çocuğun AIDS’ten hayatını kaybetmesi ile bir haber kanalının benden bir röportaj istemesi ile başladım. Doksanlı yıllarda yeni bir pandemi olarak uzun yıllar gündemimizi işgal ederken daha sonraki yıllarda sanki hastalık kaybolmuş gibi unutulup gitti. Belki de benim mesleki ve toplumsal ilgi alanlarımın dışında kaldı.
Tıp eğitimi ve mesleki bilgilerime ek olarak, konunun dünyada ve ülkemizde durumu nedir diye araştırmaya başlayınca işin uzmanları tarafında “gizli pandemi” olarak nitelendirildiğini gördüm. Konunun ekonomik, toplumsal, kültürel yanlarını da araştırmaya, okumaya koyuldum, konuyla ilgilenen değişik meslek erbapları ile de görüşmeye başladım, sonuçta bu yazı çıktı.
AIDS, Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu da denilen kronik ilerleyici bir hastalık. Kısaca HIV diye adlandırılan bir virüs, vücuda girdikten sonra, sinsi bir şekilde bağışıklık sistemini zayıflatarak AIDS hastalığına yol açabilir.
Hastalık, virüsün vücuda girişinden haftalar, yıllar sonra hastalık bulguları; zayıflama, ateş, öksürük, uzun süre devam eden ishal gibi bulgularla ortaya çıkabilir. Çocuklarda bu süreç daha kısa ve daha hızlı olabilir.
HIV ile ilgili en çok tartışılan, üzerinde durulan konu insanlara nasıl bulaştığı?
HIV deyince ilk akla gelen vajinal, anal veya oral korunmasız cinsel ilişki sırasında kan, sperm veya vajinal sıvıların teması ile olur. Anal ilişki, mukozanın daha hassas olması nedeniyle bulaşma açısından daha risklidir.
Kan Yoluyla Bulaşma; Enjektör, iğne veya başka kesici aletlerin ortak kullanımı (özellikle uyuşturucu kullanan kişiler arasında) ve HIV pozitif birinden alınan kan veya kan ürünlerinin uygun şekilde test edilmeden başka bir kişiye verilmesi ile. Kan bankalarının merkezileşmesi, test olanaklarının artması ile günümüzde bu bu riskin çok azaldığını söyleyebiliriz.
Anneden Bebeğe Geçiş (Perinatal Bulaşma); Şu anda en önemli geçiş yollarından birinin HIV pozitif bir anneden hamilelik, doğum veya emzirme sırasında bebeğe geçişidir.
Tıbbi Müdahaleler ve Yaralanmalar; Steril olmayan tıbbi ekipman kullanımı ve sağlık çalışanlarında, HIV pozitif kişinin kanı veya diğer vücut sıvılarıyla bulaşmış enjektör iğnelerinin kaza ile batması sonucu.
Yapılan çalışmalar göstermiştir ki tokalaşma, sarılma, öpüşme (derin, açık yarasız durumlar dışında), ortak kullanılan tuvalet, tabak, çatal, bardak, telefon gibi eşyalar, tükürük, ter, gözyaşı gibi vücut sıvıları ya da sivrisineklerin ısırması yoluyla HIV bulaşmaz.
Anti Viral Tedavi (ART) alan ve tespit edilemeyen viral yüke sahip HIV ile yaşayan kişiler cinsel partnerlerine HIV bulaştırmazlar. Bu nedenle Anti Retro Viral Tedaviye (ART) erken erişim ve tedaviye devam etmek için destek, yalnızca HIV ile yaşayan kişilerin sağlığını iyileştirmek için değil, aynı zamanda HIV bulaşmasını önlemek için de kritik öneme sahiptir.
Nasıl korunulur?
Korunma önlemleri tedaviden çok daha etkili ve ucuzdur. Güvensiz ve korunmasız cinsel temasta kaçınılmasıdır. En güvenli ve basit korunma yolu ise prezervatif (kondom) kullanımıdır.
Damar içi madde kullananlar için steril ekipman tercih etmek, düzenli test yaptırmak büyük önem taşır.
Çalışmaların farklı sonuçları olsa da bazı çalışmalar erkek sünnetinin HIV enfeksiyonundan kısmen de olsa koruyabileceğini göstermiştir. Dünya sağlık örgütü ve Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) korunmada gönüllü erkek sünnetini önermektedir. Sünnetin Sahra altı Afrika’da heteroseksüel bulaş ile HIV geçişini azalttığı, ancak gelişmiş ülkelerde daha çok homoseksüel ve biseksüel ilişki ile geçtiğinden geçişi azalttığı gösterilememiştir.
Ayrıca, HIV pozitif bireylerin uygun tedavi ile virüs bulaştırma riski nerdeyse sıfıra yaklaşmaktadır.
Dünya’da durum nedir?
Birleşmiş Milletler HIV ve AIDS Ortak Programı (UNAIDS) HIV salgınına karşı hızlandırılmış, kapsamlı ve koordineli küresel eylemin ana savunucusu bir programdır.
Dünya sağlık örgütü 2023 yılı verilerine göre, dünya genelinde yaklaşık 40,4 milyon kişi HIV ile yaşamaktadır.
Bu kişilerin büyük bir çoğunluğu (38,6 milyon) 15 yaş ve üzerindeki yetişkinlerden oluşurken, yaklaşık 1,4 milyonu çocuklardır (0-14 yaş). Dünya Sağlık Örgütü’ne göre (DSÖ) her yıl 1,3 milyon civarında yeni HIV vakaları kaydedilmekte bunların çoğu heteroseksüel ilişki ile olmaktadır. Yeni HIV enfeksiyonlarının üçte ikisi Afrika'da, öncelikle heteroseksüel cinsel temas yoluyla meydana gelir. Doğurganlık oranları dünya ortalamasının üstünde olan bu bölgeden gelmesi hiç de tesadüf gibi görünmüyor. Amerika Birleşik Devletleri'nde ise eşcinsel ve biseksüel erkekler ve uyuşturucu enjekte eden kişiler en sık etkilenenlerdir.
Dünya Sağlık Örgütü, 2022 yılında 630.000'den fazla kişinin HIV ile ilişkili nedenlerden dolayı öldüğünü tahmin ediyor.
UNAIDS 2022 Küresel AIDS Güncel Raporu’nda yayınlanan verilere göre, dünya çapında HIV ile yaşayan çocukların yalnızca yarısı (%52) hayat kurtaran tedavi görüyor. Bu sayı, yetişkinlerin dörtte üçünün (%76) antiretroviral aldığı göz önünde bulundurulduğunda oldukça düşük kalıyor.
Özellikle Sahra altı ülkelerde toplumsal cinsiyet eşitsizliği bariz bir şekilde görülmekte gebe, emziren, ergen kız çocukları tedaviye ulaşmada, devam ettirilmesinde zorluklar yaşadığı uluslararası kuruluşların raporlarında belirtiliyor.
UNAIDS, UNICEF, DSÖ ve ortaklarının Montreal’de yapılan toplantı sonucunda (2022) kolektif eylem için dört çıktı belirledi:
- Gebe ve emziren HIV ile yaşayan ergen kız çocukları ve kadınlar için tedavi açığının kapatılması ve tedavi sürekliliğinin optimize edilmesi;
- Gebe ve emziren ergen kız çocuklarında ve kadınlarda yeni HIV enfeksiyonlarının önlenmesi ve saptanması;
- HIV'e maruz kalan ve HIV ile yaşayan bebekler, çocuklar ve ergenler için erişilebilir testler, optimize edilmiş tedavi ve kapsamlı bakım;
- Hakların, toplumsal cinsiyet eşitliğinin ve hizmetlere erişimi engelleyen sosyal ve yapısal engellerin ele alınması.
Türkiye’de durum nedir?
Türkiye’de Sağlık Bakanlığının, 2023 verilerine göre, 1985 yılından itibaren 39 bin 437 kişi HIV pozitif tanısı alıyor. Bunların içinde, 1296 çocuk 0-19 yaş aralığında. 01 Ocak – 08 Kasım 2023 tarihleri arasında ise 15-19 yaş aralığında biri kız olmak üzere iki çocuk AIDS tanısı almış durumda.
Enfeksiyon hastalıkları uzmanları, Dünya Sağlık Örgütü yetkilileri bu sayının iki katı HIV pozitif kişi tahmin etmektedir. Bunun nedeni test yaptırma alışkanlığı, farkındalık gibi kavramlar ve risk altındaki kişilerin kolaylıkla gidip test yaptırabilecekleri gönüllü danışmanlık ve test merkezlerinin sayısının oldukça az olmasıdır. Bu nedenle resmi rakamların gerçek olgu sayısını yansıtmadığını düşünülmektedir.
Kuzey Amerika ve Avrupa’da HIV/AIDS azalırken, Türkiye, Doğu Avrupa ile Orta Asya’da HIV/AIDS artmaktadır. Ülkemizdeki artış ekonomik, sosyal, ekolojik yıkım ve savaş gibi nedenlerle oluşan iç ve dış göçlere ve nüfus hareketlerine bağlanabilir.
Yine Türkiye’de iktidarın pronatalist nüfus kontrol politikalarını uygulamaya geçirmeye çalışması ile üreme sağlığı hizmetleri neredeyse askıya alınmış durumdadır. Kürtaj 1983 yılından itibaren yasal olmasına rağmen, kamu hastanelerinde ve özel hastanelerde neredeyse durma noktasına gelmiş, birinci basamak sağlık hizmetlerinde ise kondom, doğum kontrolu haplarına ulaşılamamaktadır.
Okullarda cinsel sağlık derslerinin kaldırılması, üreme ve cinsel sağlıkla ilgili bilgilenme eksikliğinin de HIV/AIDS vaka artışında etkili olabileceği düşünülebilir.
Damgalanma ve ayrımcılık!
HIV/AIDS ile yaşayanlar, dünya genelinde ciddi damgalanma ve ayrımcılık sorunlarıyla karşı karşıyadır. Bu durum, yanlış bilgilendirme, önyargılar ve toplumsal damgalar nedeniyle meydana gelir. Damgalama bir tutum veya inancı ifade ederken, ayrımcılık bu tutum veya inançlardan kaynaklanan davranışlardır.
HIV damgası, ayrımcılığa yol açarak bu insanların sağlığını ve refahını etkileyebilir. HIV damgası ayrıca insanları test yaptırmaktan, durumlarını paylaşmaktan ve HIV hizmetlerine erişmekten alıkoyabilir.
HIV'e yönelik damgalamanın örnekleri şunlardır: Sadece belirli insan gruplarının HIV'e yakalandığına inanmak, HIV'e yakalanmayı önlemek için adım atan insanları yargılamak, insanların seçimleri nedeniyle HIV'e yakalanmayı hak ettiğini düşünmek gibi…
HIV ayrımcılığının bazı örnekleri ise şunlardır: HIV pozitif bir kişiye sağlık hizmeti vermeyi reddetme, HIV pozitif biriyle gündelik teması reddetme, HIV taşıdığı için bir toplum üyesini veya üyelerini izole etmek, birinin "temiz" olup olmadığını sormak veya HIV pozitif ise ona "kirli" demek, birinin kimliği veya davranışları nedeniyle HIV taşıdığını varsaymak gibi, bu örnekler çoğaltılabilir.
HIV/AIDS hakkında toplumun bilinç düzeyi düşük olduğunda, damgalanma daha yoğun hissedilir. Özellikle kadınlar ve çocuklar, HIV pozitif olduklarında daha fazla ayrımcılıkla karşılaşabilir.
HIV ile yaşayan bireyler, çevrelerinden dışlanabilir ya da toplumsal rollerini kaybedebilir. Aile içinde bile bu bireyler önyargılarla karşılaşabilir, bu da psikolojik baskıyı artırır. HIV pozitif bireyler iş başvurularında reddedilme veya işten çıkarılma riski taşır.
İnsanları HIV'e karşı savunmasız hale getiren ve HIV bulaşını önleme, tedavi, bakım ve destek hizmetlerine erişimlerini engelleyen damgalama, ayrımcılık yanında diğer yasal hakları, insan hakları, sosyal ve cinsiyetle ilgili engellerin de aynı zamanda ele alınmasını gerektirir.
Birçok ülke, HIV pozitif bireylerin ayrımcılığa uğramasını önlemek için yasalar çıkarmıştır.
Sağlık hizmetlerine erişimde engeller
HIV pozitif bireyler sağlık çalışanlarının önyargılarıyla karşılaşabilir. Bu durum, gerektiği şekilde bakım ve tedaviye erişimlerini zorlaştırabilir. Tedavi için başvurduklarında, hastalığın açığa çıkma korku ve endişesini taşıyabilirler.
Göçmen ve sığınmacılar HIV bulaşı açısından riskli grubu oluşturuyor. Birleşmiş Milletler Uluslararası Göç 2024 verilerine göre; dünya genelinde 281 milyon uluslararası göçmen olduğu, yerinden edilenlerin sayısının 117 milyona ulaştığını bildiriliyor. Avrupa verilerine baktığımızda yeni tanı alanların yüzde %41’i göçmenler, Türkiye’de ise HIV pozitiflerin %18’ini yabancı uyruklular olduğu bildiriliyor.
Peru, HIV pozitif göçmenler için sağlık kapsamını genişletmeyi amaçlayan bir yasayı onaylasa da dünya genelinde bu kadar büyük bir nüfusun tanı ve tedaviye ulaşımda engeller uluslararası kuruluşlar tarafından altı çizilmekte.
Destek grupları
HIV pozitif bireylerin damgalanma ile mücadelelerinde toplumun desteği ve farkındalık büyük önem taşır.
HIV pozitif bireylerin bir araya gelip deneyimlerini paylaşabildiği gruplar, psikolojik destek sağlar ve yalnızlık hissini azaltabilir.
Eşitsizlikler ve engeller
ABD’den örnek verelim eşitsizlikler ve engeller için; nüfusunun yalnızca yüzde 14'ünü oluşturan Afrikalı Amerikalılar, HIV pozitif nüfusun yüzde 44'ünü oluşturuyor. Latin kökenli kişiler, beyazlara kıyasla üç kat daha fazla HIV enfeksiyonuyla karşı karşıya kalıyor. Erkeklerle cinsel ilişkiye giren erkekler ABD nüfusunun yüzde 2'sini oluştururken ancak tüm yeni HIV enfeksiyonlarının yüzde 61'ini oluşturuyorlar.
Çalışmalar, erkeklerle seks yapan siyah kadınların ve siyah erkeklerin (HIV/AIDS'ten en çok etkilenen iki grup) beyazlarla benzer sayıda cinsel partnere sahip olduğunu ve beyaz meslektaşları kadar sık kondom kullandığını göstermiştir. Bu nedenle, davranışsal risk faktörleri önemli olmakla birlikte, ırksal eşitsizliği tam olarak açıklayamaz.
Cinsiyet, yaş, ırk, etnisite, eğitim, sosyo-ekonomik durum, yaşam standartları, doğduğu büyüdüğü, yaşadığı ve yaşlandığı yer, yoksunluk ve yoksulluk, yalnızlık, sosyal izolasyon, sosyal dışlanma gibi sağlığın sosyal belirleyicileri, sağlık eşitsizliklerini ortaya çıkaran faktörlerdir. Sağlığın sosyal belirleyicileri herhangi bir tutumsal, davranışsal veya genetik belirleyiciden daha ağır basar. Sosyal belirleyiciler toplumda sık rastlanan kalp hastalığı, diyabet ve kanser gibi hastalıklarda geçerli olduğu gibi HIV/AIDS için de aynı derecede geçerlidir.
Bu nedenle, HIV/AIDS ile yalnızca tutum ayarlaması ve davranış değişikliği yoluyla mücadele etmeye çalışmak eksik ve etkisizdir. Tamamen davranış odaklı bir yaklaşım yanıltıcı olabilir ve bireylerin kötü kararlarının yalnızca kötü sağlık sonuçlarından sorumlu olduğunu ima ederek damgalanmayı artırabilir.
Türkiye’de HIV/AIDS tanı ve tedavisine ulaşım nasıl?
Türkiye’de sosyal güvencesi olmayan bireylerin HIV/AIDS tedavisine erişimi bazı özel durumlar altında mümkün olabilmektedir. Sosyal güvencesi olmayan bireylerin tedavi giderlerinin SGK tarafından karşılanması, genellikle Yeşil Kart (Genel Sağlık Sigortası- GSS) kapsamına alınarak sağlanır. Bu süreç şu şekilde işler:
HIV gibi bulaşıcı hastalıklar, acil durum olarak değerlendirilebilecek nitelikte olduğundan, kamu hastanelerinde belirli tanı ve ilk tedavi süreçleri ücretsiz sağlanabilir.
Türkiye’de HIV tedavisinde kullanılan ART ilaçlar SGK tarafından karşılanmaktadır. Ancak sosyal güvencesi olmayan bireylerin bu ilaçlara erişimi için ya GSS kapsamına alınmaları ya da özel yardım programlarından faydalanmaları gerekir.
Sivil toplum kuruluşları ve yardımcı programlar
Sosyal güvencesi olmayan bireyler, HIV alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarından (örneğin, Pozitif Yaşam Derneği) destek alabilirler. Bu kuruluşlar, bireylerin sosyal güvenceye erişimi ve tedaviye ulaşımı konusunda rehberlik sağlayabilir.
Eğer sosyal güvenceniz yoksa, bağlı olduğunuz il veya ilçedeki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına başvurarak gelir testi yaptırabilir ve GSS kapsamında sağlık hizmetlerinden faydalanabilirsiniz. Bu adım, tedaviye erişim için temel bir gerekliliktir.
Toplum sağlığı üzerindeki etkileri
HIV toplum sağlığı açısından önemli bir halk sağlığı sorunudur. Erken teşhis, düzenli tedavi ve yaygın farkındalık çalışmaları, toplumda HIV/AIDS’in etkilerini azaltmak ve bireylerin yaşam kalitesini artırmak için kritik öneme sahiptir.
HIV tedavi edilmediğinde bağışıklık sistemini zayıflatarak bireyleri diğer enfeksiyonlara açık hale getirir. Bu durum, sağlık sistemine ek bir yük oluşturabilir. Kronik bir durum olan HIV, sürekli ilaç kullanımını ve düzenli sağlık hizmetlerini gerektirir.
Toplum sağlığını korumak için farkındalık ve HIV bulaşma yolları, korunma yöntemleri ve tedavi imkanları hakkında toplumun bilinçlendirilmesi önemlidir. Okullarda, iş yerlerinde ve sağlık kurumlarında cinsel sağlık eğitim programları ile kondom kullanımının teşvik edilmesi ve güvenli cinsel davranışların benimsenmesi önemlidir.
Kamudan enjeksiyon malzemelerinin paylaşılmaması ve temiz ekipman kullanımı sağlanmalıdır. Toplum sağlığını korumak için damgalanma ve ayrımcılıkla mücadele eden, bilgilendirme ve erken tedaviye odaklanan bir yaklaşım benimsenmelidir.
Tedavi edilebilir
AIDS önenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır. HIV ile yaşayan bireyler, düzenli antiretroviral tedavi sayesinde bağışıklık sistemlerini koruyabilir ve sağlıklı bir yaşam sürebilir. Tedavi aynı zamanda virüsün bulaşıcılığını neredeyse sıfıra indirerek toplum sağlığını korumaya da katkı sağlar. “U=U” yani “Tespit Edilemeyen = Bulaştırmayan” prensibi, tedaviye bağlı bireylerin virüsü başkalarına bulaştırmadığını kanıtlamıştır.
Sonuç olarak; HIV, her yaştan, her türlü cinsel yönelimden, ırk, etnik köken veya sosyal sınıftan insanları enfekte edebilir. Antiretroviral tedavinin etkinliği nedeniyle, HIV enfeksiyonu artık yönetilebilir bir kronik hastalık olarak görülmektedir.
Ancak, virüsün kontrolündeki önemli gelişmelere rağmen, hastalık eşitsizliklerle beslenen ve eşitsizliklere katkıda bulunan önemli bir küresel sağlık sorunu olmaya devam etmektedir. Hiçbir çocuk HIV ile doğmamalı veya HIV ile büyümemeli ve HIV pozitif hiçbir çocuk tedaviden yoksun kalmamalıdır.
Sağlık Bakanlığı’nın ücretsiz test ve tedavi programları yaygınlaştırılmalıdır. Sivil toplum kuruluşları, HIV farkındalık ve destek çalışmalarına katkıda bulunabilir.
(MKT/EMK)