Fotoğraf: AA/Arşiv
23 Nisan 1920. Meclis 100 yaşında. İpek Çalışlar Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan "Mustafa Kemal Atatürk - Mücadelesi ve Özel Hayatı (1881-1927" kitabının "Ankara'ya Yıldız Yağıyor" bölümünde Meclis'in açılışını çok canlı bir şekilde anlatıyor. Aynen yayımlıyoruz. Teşekkürlerle.
***
Mustafa Kemal, Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın işgal edilmesinin ardından hiç vakit kaybetmedi. Ankara’da bir meclis toplamak üzere harekete geçti. 19 Mart günü yayımladığı seçim bildirisine göre her sancaktan beş mebus seçilecek, dağıtılan meclisin üyeleri de bu meclisin doğal üyeleri olacaklardı. Meclis seçimleri için iki gün süreyle telgraf başında komutanlarla fikir alışverişinde bulundu.
9 Nisan günü Osmanlı Mebusan Meclisi Başkanı Celaleddin Arif Bey için büyük bir karşılama düzenlendi. Ankara sokaklara dökülmüş, en külüstürüne kadar bütün arabalar meydana çıkmıştı. Herbirine üç dört kişinin bindiği arabalar kafile halinde Ayaş yolundaki taş köprüye gidiyor, yolun her iki tarafında da atlılar koşturuyordu.
Atlarından, arabalarından, otomobillerinden inenler asırlık bir hasret gideriliyormuşçasına kucaklaşıyorlardı.
Gürültü içinde Mustafa Kemal’in sesi duyuldu:
“Canım İsmet Bey nerede? Canım hani İsmet?” Çok geçmeden İsmet Bey [İnönü] bulundu. Nefer kıyafetinde tatlı tatlı tebessüm etmekteydi. Paşa süratle ona doğru yürüdü, ellerini tuttu. “Hoşgeldin İsmet. Ama ne iyi ettin de çabuk geldin. Bugün çok memnunum İsmet. Aman ne iyi ettin de geldin.”(1) İsmet Bey 1920 yılının Ocak ayında Ankara’ya gelmiş, ancak Harbiye Nezareti’nden çağrılınca İstanbul’a dönmüştü. Bu ikinci gelişiydi.
İnzivaya çekilmek
İstanbul’un işgal edilmesi üzerine Mustafa Kemal, bu esaret yüküne kendisinin neden olduğu düşüncesiyle sorumluluğu bir başkasına bırakarak inzivaya çekilmeyi yakın çevresiyle tartıştı.
“Mustafa Kemal’i tanımayınız, Mustafa Kemal’e emniyet ve itimat etmeyiniz. İtilaf Devletleri’nin Türkiya’ya karşı gösterdiği şiddet, onun yüzündendir” diyenler kendisini derin bir üzüntüye boğuyordu. Arkadaşları, böyle bir eylemin düşmanın arzusunu artırmak dışında bir sonuç yaratmayacağına onu ikna etmişler, o da görevine devam etmeye karar vermişti.
Meclis’in açılışına giden günleri tam bir yıl sonra Hâkimiyet-i Milliye gazetesinin “Mukavemet etme fikri nasıl doğdu?” sorusuna da “Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir” cevabını vermişti. (2)
Halide Edib geliyor
Halide Edib ile eşi Dr. Adnan, bir grup mebus ile birlikte üç hafta süren tehlikeli bir yolculuğun ardından Ankara’da idiler. Dünyaya adını duyurmuş ünlü kadın yazarın, trenden inişi, Mustafa Kemal’in onu karşılaması, bir fotoğrafla belgelenmişti.
Sabah erkenden Halide’yi kaldığı evde ziyaret eden Mustafa Kemal, ertesi gün Ziraat Mektebi’ne gelmesini istemişti. Halide Edib, Ziraat Mektebi’ndeki görüşmeye giderken tarihten bir sahneye doğru yürüdüğünü düşünüyordu. Onu kapıda karşılayan Mustafa Kemal, elini öpmüştü. İlk teklifi milli hareketin manasını memlekete ve dış dünyaya anlatacak bir haber ajansıydı. İkinci teklifi daha ilginçti. Özel istihbarat ajanı olarak çalışmasını istiyordu.
Halide Edib’in eşi Osmanlı Meclis-i Mebusanı üyesi Dr. Adnan, yeni Meclis’te göreve başlayacaktı.
Meclis binası
Ulus’ta, istasyon yakınında inşaatı yarıda kalmış İttihat ve Terakki binasında hummalı bir faaliyet yürütülüyordu. Harbiye Nazırı Enver Paşa 1916 yılında, Ankara’yı teftişe geldiğinde yapımına başlanan bina meclis olacaktı. Yüksek bir bodrum üzerine oturtulmuş iki giriş kapısı olan bu tek katlı yayvan yapının tam ortasındaki iki kapılı büyük salon, meclis toplantı salonu olarak düzenleniyordu.
Çatının kapatılması için pek çok Ankaralı kendi damından kiremit taşıdı. Sıralar okullardan, masa ve sandalyeler resmi dairelerden, gaz lambaları da kahvelerden getirtilmişti. Masalar siyaha boyandı, sobalar kuruldu. Mustafa Kemal düzenlenmeye bizzat göz kulak oldu.(3)
Salonun ortasına Artvin’den hediye olarak gönderilen kocaman bir kristal avize asıldı. Konya’dan bir Ermeni elektrikçi getirmişler, motor, 22 Nisan günü denenmiş, ışıklar bir ara yanmış, sonra sönmüştü. Tepedeki avize süs gibi tavandan sallanacak, gece toplantıları petrol lambası ışığında yapılacaktı. (4)
Meclis açılıyor
Mustafa Kemal, çalışmalarına Ankara’da devam edecek meclis üyelerine yazılan davetiyeleri tek tek imzaladı. Davet mektubuna kılınacak namazlar, kesilecek kurbanlar, kürsüye konacak Sakal-ı Şerif ve okunacak dualar bir bir yazılmıştı.
Ankaralılar güneşli bir öğle vakti Hacıbayram Camii’nin önünde toplandılar. Bin beş yüz kişi gelince, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları camide yer bulmakta zorlandılar. Meclis’in açılışı, cuma gününe denk getirilmişti.
Namazı, Hacıbayram Camii hatibi kıldırdı, üç hoca Kuran’ı hatmetti. Hacı Bayram Veli’nin sancağının arkasında yürüyen Sinop mebusu Hoca Abdullah Efendi başına bir rahle yerleştirmişti; rahleye serilen yeşil örtünün üzerine Kuran ile Sakal-ı Şerif konulmuştu. Kutsal emanetleri taşıyan hocanın iki tarafında bir manga asker yürümekteydi.
Mustafa Kemal halkın Karaoğlan Caddesi’nden tekbir getirerek ilerleyişini hareketsiz izledi. Meclis’in önünde üç kurban kesildi.
Bursa mebusu Fehim Hoca bir dua okudu; Meclis’in kapısına bağlanan kurdelayı kıvrık yakalı gömlek, kravat ve smokin tarzı kıyafetiyle Mustafa Kemal kesti. Başında kalpak vardı.
* * *
Meclis’in duvarına “Müslümanların hayat işleri istişareye ehil olanların arasında istişare edilir” anlamında bir levha asıldı. Kürsüye Hacı Bayram Veli’nin bayrağı, Kuran ve Sakal-ı Şerif konuldu. Hoca mebuslar hep bir ağızdan dua ettiler, Buhari-i Şerif okudular. (5)
En yaşlı üye olan Sinop mebusu Şerif Bey ilk sözü aldı; işgale karşı tam bir istiklal için vilayetlerin tamamı kurtarılacaktı. Ardından Mustafa Kemal kısa bir konuşma ile vekilleri mazbatalarını incelemeye davet etti. Çalışmalar İstanbul Meclis-i Mebusanı’nın bıraktığı yerden devam edecekti.
Mustafa Kemal, ilk meclis deneyimini 1913 Ekim-Aralık 1914 Sofya’da askeri ataşelik günlerinde edinmiş, Anadolu’ya geçmeden önceki aylarda İstanbul günlerinde siyasete müdahale etmek isteğiyle meclis toplantılarını ve önemli oylamaları izlemiş, kulis yapmıştı. Sofya’da en sevdiği uğrak noktası, Bulgar Meclisi Sobranya idi. Atatürk’ün Bulgaristan günlerini araştıran Profesör Hakov onun, Bulgar Meclisi’nden edindiği vekil arkadaşlarını sık sık ziyaret ettiğini söylüyor. Hakov’a göre, Mustafa Kemal Bulgarca anlamakla kalmaz, Makedon aksanıyla konuşurdu.
Büyük koalisyon
Şevket Süreyya otuz dokuz yaşındaki Mustafa Kemal’in Meclis’in önüne bir ihtilalci olarak çıkmadığına, bir devlet adamı olarak çıktığına dikkat çekiyor:
“... Doktrin ve hukuk meseleleri üzerine bir şeyler okumaya, derinleşmeye elbette ki vakit bulamamış olan Mustafa Kemal, hemen herkesin onu kılıcını çekip siperlere koşmaya teşvik ettiği günlerde fikirlere, doktrinlere, kitaplara eğilip, ‘her şeyden önce meclis, her şeyden önce meşruluk’ diye direnirdi.” (6)
Meclisin açılışı için hazırladığı uzun nutku Halide Edib ile bolşevik sempatizanı olarak tanınan sol eğilimli milletvekili Hakkı Behiç’e okumuş, ikisinin fikrini ve onayını almıştı.
Nutkunda kısaca işgal koşullarını anlattı:
Meclisimizde oluşan ve beliren milli kudretimiz, hilâfet makamı ve saltanatı yabancı baskısından kurtaracak ve Osmanlı Devleti’ni dağılma ve tutsaklıktan kurtarma önlemleri alacaktır. ... Bu dakikadan itibaren, yedi yüz yıl boyunca onurlu ve yüce bir yaşam sürdükten sonra yok olma uçurumunun kenarında ancak ayakta durabilen Osmanlı milletinin geleceğinin sorumluluğu, sayın meclisinizin çalışma gücünü artıran bir neden olacaktır.
Amin, amin sesleri salonu kapladı. Meclis’in açılışı dünyada ciddiye alınmadı, Mustafa Kemal’in meclis başkanlığına seçilmesi haberciler tarafından önemsenmedi.
O anki duygularını, “Bu dakikada hissettiğim saadetin azametini tarif edemem” diye anlatan Mustafa Kemal, Kâzım Karabekir’e şu telgrafı yollamıştı:
“(...) meclis yüz yirmi mevcuttan, yüz on oy ile acizlerini riyaset makamına seçti. (...) vazifeyi kabul etmemekte ısrar ettiğim takdirde, belki bir dağılma vuku olabilirdi bu sebepten riyaset vazifesini kabul ettiğimi arz eylerim.” (7)
İlk gün Meclis’te kaç üye bulunduğuna ilişkin anlatımlar farklı. Ancak, I. Dönem boyunca, üç yüz kırk dokuzu yeni seçilen seksen sekizi Osmanlı Meclis-i Mebusanı’ndan gelen toplam dört yüz otuz yedi mebus görev almıştı.
Mustafa Kemal son bir yılda yaşananları 24 Nisan günlü meclis nutkunda üç bölüm halinde anlattı. İngilizlerin İstanbul işgalinden önce iki koşul öne sürdüklerini hatırlattı:
“Yunanlılar da dahil, olmak üzere, İtilaf kuvvetlerine karşı başlamış olan harekâtı tatil ediniz, ikincisi Türkiye’de Ermenilere karşı icra edilmekte bulunan katliamdan sarfınazar ediniz! İşte bu iki şeyi yaptığınız halde İstanbul size terk olunacaktır. Fakat bu iki harekette bulunmadığınız taktirde sulh şeraiti fevkalade fena olacaktır. ... Bu teklif bittabi pek hainane ve gayrisamimi bir teklif idi. ... İkinci teklif ki, memleket dahilinde katliam yapılmaması. Ermenilere karşı bu gayri varit idi.
"Memleketimiz cümlemizce malumdur. Hangi kıtasında Ermenilere karşı katliam yapılmıştır veya yapılmaktadır. Harbi umuminin bidayeti safahatından bahsetmek istemem ve zaten itilaf devletlerinin de bahsettikleri bittabi maziye ait bir fazahat (rezillik-alçaklık) değildir. Bugün memleketimizde bu gibi fecayiin icra edildiğini iddia ederek, bundan sarfınazar etmenizi taleb ediyorlardı. ... Bunu tamim etmiş olmak bittabi teklifin hakikatini kabul etmek değildi.” (8)
Vatanı kurtarmak için harekete geçenler kimlerdi?
Tarihçi Halil Berktay ittifak yapan güçleri şöyle tanımlıyor:
Despotizm istemeyen yerel Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri. Wilson ilkeleri çerçevesi içinde Türk ve Müslüman nüfusun haklarını savunuyorlar. Rum ve Ermenilere karşı haklarını müdafaa ediyorlar. Sadece Ermeni ve Rumların hakkını koruyan plebisit ve referandumlar yapılmasın istiyorlar. Onlarda bütünsel bir Milli Mücadele, ya istiklal ya ölüm fikri yok. İstanbul’dan gelen zevat ise subay ve eski bürokratik zümre, kariyer subayları. Bu vizyon onlarda var. Öte yandan onlar sırtlarında bir ölü ağırlık olarak ittihatçı diktatörlüğün kamburunu taşıyorlar. Yeni bir toplum sözleşmesi yapılıyor. Yeni bir ittifak. Milli Mücadele’ye esas teşkil edecek bir cephe kuruluyor. Sonuç olarak mebusan meclisi vücut buluyor. (9)
27 Nisan: Harbiye Nazırı da Ankara’da
Harbiye Nazırı Fevzi Paşa’nın Ankara’ya geliş haberi Mustafa Kemal’i hiç memnun etmemişti. O duygusal ama aynı zamanda pragmatikti. Fevzi Paşa ile aralarındaki geçmiş gerginlikleri düşünerek Ali Fuad Paşa’ya, “Fevzi Paşa’yı geldiği yere iade edersiniz” yanıtını verdi. Ali Fuad Paşa, Fevzi Paşa’ya hissettirmeden telgrafın başına geçti, Mustafa Kemal Paşa’dan olumlu bir cevap almak için uğraştı ve başardı. (10) Mustafa Kemal aslında, Fevzi Paşa’nın “nezaret altında” trenle Ankara’ya gönderilmesini istiyordu.
İki günün sonunda, Fevzi Paşa’nın milli hareket için önemli olduğuna karar veren Mustafa Kemal, 27 Nisan Salı günü, istasyonda karşılamaya gidenlerin başındaydı. Asker ve bando mızıka da hazır edilmişti.
Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa’yı otomobiline aldı, birlikte meclise gittiler. Fevzi Paşa’nın Dersaadet’ten kılık değiştirerek geldiği ve Anadolu mücadelesine katıldığı bütün kolordulara bir tamimle bildirildi.
Fevzi Paşa Ankara Meclisi’ne kendisini Osmanlı İmparatorluğu’nun son Harbiye Nazırı olarak takdim etti.
Duygusal bir ortam vardı, Fevzi Paşa padişahın kendisinden Anadolu ile ilişkiye geçmesini istediğini anlatırken payitahtın nasıl işgal edildiğini de sahne sahne hikâye etmişti:
O gece İngilizler otomobillerle İstanbul, Üsküdar, Beyoğlu muhitine bahriye efradı çıkararak sırf fesat başlangıcı olmak üzere Şehzadebaşı’nda X. Kafkas Fırkası Karargâhı’nda bulunan karargâh efradı üzerine hücum ederek muzikacı efradını şehid ettiler ve muzikacı efradını meydana çıkararak efradı birer birer öldürdüler. Bir kısmı pencereden aşağı atladı. Bir kısmı yataklarında öldü. ... İngilizler Harbiye Nezareti’ni işgal ederek benim nezaret odasına kadar süngülü neferlerini soktular ve lâzımgelen emirleri vermekliğimi tebliğ ettiler. ... göğsüne düşman süngüleri dayanmış bir Harbiye Nazırı ... sıfatiyle pek meyus bulunuyordum. ... iki sıra dizilmiş süngülü İngiliz efradı arasından geçerek, kapılara birikmiş birtakım Ermeni, Rum ahalinin enzar-ı tahkiri arasından (kahrolsunlar sadaları) geçerek sekinetle Babıâli’ye gittim. Hükümet lâzımgelen protestoyu, her halde milletin şerefine lâyık bir surette yazmakta kusur etmedi...
İngilizlerin maksadı, etrafı tedhiş etmek olduğu için nezaret makamında bulunmuş birtakım zevatı ellerine kelepçe vurarak yalın ayak, başı kabak yük otomobillerine atarak hakaretle şuradan, buradan toplattıklarını haber aldım. ... Cuma selâmlığına gittiğim sırada Zat-ı Şahanenin selâmlığa çıkıp çıkmamasını İngilizlerden sormaya mecbur olduk.
Padişahın selamlığa silahlı koruma ile çıkmasına izin vermemişlerdi. Sultan uzun bir tereddütten sonra dini vazifesinden geri kalmamak için camiye gitti. Namazdan önce Fevzi Paşa’yı kabul ederken çok heyecanlıydı. Toplar da saraya dönüktüler.
... Zat-ı Şahane ertesi selâmlıkta bendenizi tekrar kabul ile buyurdular ki; aman Anadolu ile irtibatı temin ediniz, bendeniz dedim ki; irtibat müheyyadır. Ancak İngilizler mâni oluyorlar. Her bir telgrafımızı kontrole tâbi bulunduruyorlar. Fransızca yazmak lâzım geliyor ve onları da imzalattırıyorlar. Şüphesiz biz her bir suhuleti gösteriyoruz. Ancak İngilizler tarafından duçar olduğumuz müşkülat bizi büyük bir tazyik içinde bulunduruyor. Bu maruzatım üzerine, aman zinhar siz çekilmeyiniz ve Anadolu ile irtibat tesis ediniz, buyurdular. (11)
Yunus Nadi anılarında, Fevzi Paşa’nın, mebus arkadaşlarının ısrarları üzerine Meclis’e katıldığını yazıyor. (12)
Mayıs ayında Meclis’e gelen mebuslardan biri de Mahmud Celâl [Bayar] Bey idi. Manisa’yı temsilen toplantı salondaki yerini almış, kısa süre içinde Mustafa Kemal’in büyük güvenini kazanmıştı.
27 Mayıs 1920 tarihli New York Times gazetesine göre, İstanbul limanında garip şeyler oluyordu. Milliyetçilere karşı mühimmat yüklenmiş gemiler ansızın sulara gömülüyor, Harbiye Nezareti’nden gönderilen emirler yerlerine ulaşmıyor, devlet dairelerinde çıkan yangınlarda önemli belgeler yanıp kül oluyordu haberde, pek çok insanın Mustafa Kemal etrafında bir araya geldiği vurgulanmıştı. (13)
Mehmed Akif ile Yahya Kemal’e davet
Mustafa Kemal ünlü isimlerin, kanaat önderlerinin Ankara’ya gelmesine özel önem veriyordu. 1920 Nisan ayı içinde şair Mehmed Akif’e bir davet gitti. İstanbul’daki Sebilürreşad dergisini ziyaret eden Trabzon mebusu Ali Şükrü, Mehmed Akif’e, “Haydi hazırlanın! Paşa sizi istiyor. Sebilürreşad’ın Ankara’da neşrini istiyor” dedi.
Daveti kabul edip Ankara’ya giden Akif, Meclis’in önünde Mustafa Kemal ile karşılaştığında, “Sizi bekliyordum efendim, tam zamanında geldiniz” demiş, Akif’in gelişi Hâkimiyet-i Milliye’de haber olmuştu. (14)
Akif, Haziran 1920’de İzmit ve Burdur’dan milletvekili seçilerek Meclis’e girdi. Samanpazarı’nda daracık bir sokaktaki Taceddin Dergâhı’na yerleşti. Burdur’u kendisi tercih etmişti. Konya, Burdur ve Kastamonu’da cuma namazlarında herkesi milletçe birleşmeye çağırıyor, sesi kısılana kadar bağırıyor, gittiği yerlerde büyük heyecan yaratıyordu. Hükümet bu konuşmaların çok etkili olduğunu görünce ondan Kastamonu ilçelerini dolaşmasını istedi. O da 1920 Aralık sonuna kadar gezilerini sürdürdü. Akif’in konuşmaları on binlerce adet basılarak valilere, mutasarrıflara ve müftülere gönderildi.
Mustafa Kemal genç şair ve yazar Yahya Kemal’i de Ankara’ya davet etmişti. Yahya Kemal, 1920 yazında, Çar Ferdinand vapuruna binerek kaplıca tedavisi için Sofya’ya gitmişti. Yunan harekâtından kaçtığını söyleyenler de vardı, gizli bir görevle Sofya’ya gittiğini anlatanlar da... (15)
Mehmed Emin [Yurdakul] ile Halide Edib de Ankara çevresinde, köylülere hitaben propaganda konuşmalarına gidiyorlardı.
İdama mahkûm...
Meclis açıldıktan bir ay sonra, 24 Mayıs 1920 günü İstanbul’da Kürt Nemrut Mustafa Paşa başkanlığındaki Divan-ı Harp, Mustafa Kemal, Halide Edib, Ali Fuad Paşa, Dr. Adnan hakkında idam kararı verdi, Sultan da kararı onayladı. Haklarındaki suçlama, anayasaya aykırı olarak Kuva-yı Milliye adı altında bir teşkilat kurmak, fitne fesatla para toplamak, tehcir sırasında müslim, gayrimüslim binlerce günahsız insanı öldürmek, taşınır ve taşınmaz mallarını gasp ederek Osmanlı’yı insanlık ve medeniyet önünde fena göstermek; banka, belediye ve postanelerdeki büyük paralara el koymaktı. (16)
Haklarındaki idam kararını, Halide’ye gazeteyi getiren ziyaretçiden öğrenmişlerdi. Halide, odaya girdiğinde eşi Dr. Adnan ile Mustafa Kemal’i, el ele, ayakta yazıhaneye dayalı durduklarını görmüştü. Mustafa Kemal, “Bizi mahkûm edenlerin hiçbir siyasi kıymeti yok” demiş, sonra da Adnan’a dönmüş, “İdama mahkûm olmak hoşuma gitmedi, sen ne düşünüyorsun?” diye sormuştu.(17)
Sultan, Milli Mücadele’ye karşı ikili bir politika izliyordu. Ancak, Damat Ferid’in girişimi ile kurulduğuna inanılan Hilafet Ordusu ile yine Damat Ferid’den destek aldığı söylenen saray yanlısı Anzavur çeteleri Milli Mücadele güçlerine sıkıntılı anlar yaşatmaya başlamıştı.
Padişah haindir...
10 Ağustos 1920’de Osmanlı Hükümeti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan Sevr Antlaşması bardağı taşırmıştı. Padişaha karşı kullanılan saygılı dil önce gizli oturumlarda bozuldu. 25 Eylül’de Meclis gizli oturumunda padişahı hedef alan konuşmasında Mustafa Kemal, ondan hain ve bön bir adam diye söz etti. Yüzyıllardır meşruluğu tartışılmayan hilafet ve saltanat kurumunu temsil eden kişi artık açıktan açığa ihanetle suçlanıyordu.
... Bize sorarlar nerede halife ve padişahınız. Ne cevap vereceksiniz? Esir mi diyeceğiz? Esir olan padişah olamaz. Biz öteden beri diyoruz ki, halife ve padişahımız şeri kuvvet ve kudretini kullanmaktan men edilmiştir... (18)
Saray’ın Mustafa Kemal’e bakışı neydi?
Vahideddin’in büyük kızı Ulviye Sultan ile evli olan Damat Hüseyin Avni Okday’a göre sultan, iki hafta sonra Mustafa Kemal’den kuşkulanmaya başlamıştı. Ancak “Anadolu’daki milliyetçilerin başarısı arttıkça, sultan yakın çevresindekilere, ‘Mustafa Kemal’e hayranlık duyduğunu’ söylemeye başladı. Ama onu açıkça kabul etmeye ve bu kabulün neticelerine katlanmaya cesareti yoktu. Hatta 1921 Ocağı’nda (...) Mustafa Kemal’in uzattığı zeytin dalını tutma gücünü bile gösteremedi” diyecekti. (19)
Sabiha Sultan’ın yorumu ise şöyleydi: “... kendisinden bu pek çok şeyler beklediği kumandanın Anadolu’ya gitmesine her suretle yardım ve teşvik etmiş olduğu hepimizce malum bir hakikattir. Babamın padişah olmadan evvel ve veliahd iken en çok tanıdığı ve takdir ettiği Mustafa Kemal Paşa idi. ... Mustafa Kemal Paşa da ona çok bağlı ve hürmetkârdı. Memleketin en feci durumunda başa geçen babam, mücadelenin ancak Anadolu’da devam edebileceğine inanmış ve Mustafa Kemal Paşa’yı bu işi tek başarabilecek insan saydığından, Anadolu’ya kaçmaya teşvik etmiştir. Bunu bize söylediği gibi, bu kararlaşınca yanından çıkıp yaverler odasına giren başyaver Naci Paşa –Eldeniz olacak– diğer yaverlere bunu gizlice tebşir etmiş (müjdelemiş) ve “Hele şükür efendimiz Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’ya geçmeye ikna etmişler!” demiştir. Rahmetli Yümni Paşa da bunu gayet iyi bilirdi.
Aralarında konuşup mutabık kaldıkları hususlar vardı: Evvela birbirlerini tanımıyor, mutabık kalmamışlar, ayrı ayrı iş göreceklermiş gibi hareket edilecek, iş hangi yönden selamete götürülürse sonra birleşecekler. Yegâne gaye vatanın selameti, kurtulması ve istiklali olacaktı. ... Babam sonradan Mustafa Kemal Paşa’nın sözünü tutmadığından, kendisini ve imparatorluğu hain insanlar gibi göstermesinden çok ama çok müteessir olmuş ve bunu asla hazmedememiştir” diyecekti.
Sultan kızına, “Sana bir gün her şeyi anlatacağım” demiş, “Ne olur babacığım şimdi anlatın” dediğinde, kimi kastettiğini açıklamadan “Hepsi o hainin işi!” demekle yetinmişti.
Sabiha Sultan, anılarını soran damadına: “Kuzum beyefendi, bunları nasıl yazabilirim, nasıl anlatabilirim? Sembol olmuş bir insan hakkında çok ağır olmaz mı? Ama babam asla hain değildir ve olmamıştır” diyecekti. (20) (İÇ/APA/DB)
* İpek Çalışlar, Mustafa Kemal Atatürk/ MÜcadelesi ve Özel Hayatı (1881-1927), Yapı Kredi Yayınları, Eylül 2018, 1. Baskı, İstanbul, 558 sayfa.
Dipnotlar:
(1 )Yunus Nadi, Kurtuluş Savaşı Anıları, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1978, s. 268.
(2) ABE, Cilt 11, Kaynak Yayınları, s. 141-145.
(3) İsmail Hakkı Tekçe - Hasan Pulur, Muhafızı Atatürk'ü Anlatıyor, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2000, s. 14.
(4) Ahmet Demirel, "80. Yıldönümünde Birinci Meclis", Toplumsal Tarih, Sayı 76, Nisan 2000.
(5) Enver Behnan Şapolyo, Atatürk'ün Hayatı, Zafer Gazetesi Yayınları, 1954, s. 290-291.
(6) Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Cilt 2, Remzi Kitabevi, 1995, s. 267-277.
(7 )ABE, Cilt 8, Kaynak Yayınları, s. 97.
(8) TBMM Zabıt Ceridesi, Cilt 1, s. 27, 24.04.1920; "fazahat" sözcüğü TBB Kültür Sanat Yayın Kurulunca Yayımlanan Atatürk konuşmalarında "durum" olarak geçiyor.
(9) Halil Berktay, Serbestiyet Programı, Kanal 24, 12.02.2017.
(10) Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, Temel Yayınları, İstanbul, 2010, s. 435.
(11) TBMM Zabıt ceridesi, Cilt 2, s. 90-92, 27.04.1920,
(12) Yunus Nadi, Kurtuluş Savaşı Anıları, Çağdaş Yayınları, 1978, s. 336.
(13 )Sir Philip Gibbs, "Power of Kemal Rivals Sultan's", The New York Times, 27.05.1920.
(14) Zeki Sarıhan, Mehmet Akif, Kaynak Yayınları, 1996, s. 112.
(15) Beşir Ayvazoğlu, Yahya Kemal: Eve Dönen Adam, Kapı Yayınları, İstanbul, 2013, s. 42.
Yahya Kemal, 1922 yılı sonunda Lozan Konferansı'na, basın danışmanı sıfatıyla katıldı, ardından Urfa milletvekili olarak parlamentoya girdi.
(16) Mazhar Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar, Cilt 2, Ankara, 1997, s. 584-585.
(17) Halide Edib Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı, Çan Yayınları, 1962, s. 131.
(18) ABE, Cilt 9, Kaynak Yayınları, s. 387-388.
(19) Murat Bardakçı, Şahbaba, İnkılap Kitabevi, 1998, s. 501.
(20) Murat Bardakçı, Şahbaba, İnkılap Kitabevi, 1998, s. 495, 519.