1 Mayıs İşçi Bayramı insan hakları bayramıdır – II

1 Mayıs hepimize kutlu olsun!
Geçen haftaki yazının son cümlesindeki mesajı tekrar edeyim: İşçi haklarının güvence altına alınması, insan haklarının korunmasıyla mümkündür.
İşçi hakları, kadın ve genç işçi hakları
Çalışma hakkı, kişinin geçimini sağlamasının yanı sıra yaşamın ekonomik, sosyal, kültürel alanlarına katılmasını da mümkün kılar. Kapitalist sistem ve baskıcı iktidarlar işçi haklarını ihlal etmek için birçok araç kullanıyor. Bu araçların en başında işsizlik geliyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Mart 2025’te Türkiye’de 2 milyon 807 bin kişi işsiz. TÜİK’in 29 Nisan’da yayımladığı verilerde, Mart ayındaki işsizliğin 65 bin kişi azaldığını belirttiğini de not düşmek gerekir.
İşçilerin ve emekçilerin haklarının ağır saldırı altında olduğu kapitalizmin, kadınları spesifik olarak etkilediğini TÜİK’in işsizlik verileri de ortaya koyuyor. TÜİK’in Mart 2025 verileri işsizlik oranını erkeklerde %6,5, kadınlarda ise %10,6 olarak tahmin ediyor. İşgücüne katılım ve işsiz sayısını net bir şekilde veren TÜİK, kadın işsizliğini ise yalnızca tahmin ediyor.
İşsizliğin yoğun bir biçimde etkilediği bir diğer kesim ise 15-24 yaş arası gençler. Resmi veriler, genç işsizliğini %15,1 olarak duyuruyor. Kapitalizmin kadınları daha fazla hedef aldığının bir diğer kanıtı da bu kategorideki işsizlik oranında belirginleşiyor. Bu yaş aralığındaki erkekler arasında işsizlik oranı %11,0 iken, genç kadınlarda %22,6 olarak belirtiliyor.
Tahmin edileceği üzere kapitalizm, işe alırken ayrımcılığa tuttuğu kadınlara istihdam sırasında da aynı davranıyor. Türkiye’den DİSK, KESK, HAK-İŞ ve TÜRK-İŞ’in üyesi olduğu Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC), 42 Avrupa ülkesindeki 94 üye konfederasyon ile toplamda 45 milyon işçiyi temsil ediyor. ETUC’un Ocak 2023 tarihli Eşit Değerde İşe Eşit Ücret Müzakereleri Raporu, kadınların çalışma yaşamında ücret bakımından nasıl aşikâr bir ayrımcılığa tabi tutulduğunu gözler önüne seriyor. 2018’deki cinsiyete dayalı ücret farkı baz alınarak yapılan hesaplamalarda, mevcut ilerleme hızı düşünüldüğünde, Avrupa Birliği (AB) genelinde kadın ve erkek işçilerin eşit ücret alması ancak 2104 yılında, yani yaklaşık 100 yıl sonra mümkün olabilecek. Dahası, ETUC raporu bazı AB üyesi devletlerde bu eşitliğin sağlanabileceğine dair bir öngörüde dahi bulunamıyor.
TÜİK’in verilerinin toplumsal gerçeği tam olarak yansıtmadığı yönündeki eleştirileri bir kenara bıraksak bile, salt bu veriler dahi işsizliğin hâlâ ciddi bir sorun olduğunu ve kadınlara yönelik etkisinin daha ağır olduğunu ortaya koyuyor.
Hükümetin izlediği istihdam politikaları nedeniyle çalışma yaşamının dışına itilen kadınlar, maalesef yaşamın diğer alanlarda da sorunlar yaşamaya devam ediyor. Çalışma yaşamındaki haklarını anlamlı bir biçimde kullanmalarına yönelik önlemler alınmayan kadınların, bilhassa genç kadınların yaşamın diğer alanlarında rahat edeceklerini beklemek çok gerçekçi değil. Örneğin, “Aile Yılı” ilan edilen 2025 yılının ilk üç ayında en az 69 kadın öldürülürken, en az 149 kadın da şiddete maruz bırakıldı. Erkek şiddeti, kadın cinayetleri ve çocuğa yönelik şiddet verilerini aldığım bianet’teki Erkek Şiddeti Çetelesi, kadınların maruz bırakıldığı şiddete ilişkin aylık güncel bilgiler sunuyor.
İşsizlik verileri, çalışma yaşamına katılabilecek durumda olan herkesin katılımının ardından çalışmayan kişileri göstermiyor. İşsizlik oranları, işçi aradığını belirten işletmeler olmasına rağmen yüksek seyrediyor. Hükümet, gerek planlama, gerek insanların iş bulması, gerekse de iş bulanların çalıştıkları işlerin insan onuruna yakışır olmasını güvence altına alacak politikalar ve uygulamalara sahip olmalı. Ancak, durum böyle değil.
Çocuklar çalışıyor, çocuklar çalışırken ölüyor
Kamunun bu alandaki yükümlülüğünü yerine getir(e)memesi, şirketlerin ihtiyaç duyduğu iş gücünü başka yollarla bulamayacağı anlamına gelmiyor. Sınırsız kâr hırsı mantığıyla faaliyet yürüten şirketler, ihtiyaç duydukları işçileri seçerken en fazla sömürebilecekleri kesime yöneliyor: Çocuklar.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi ve İstanbul Tabip Odası ortak açıklamasında Türkiye’deki çocuk işçi sayısının 3-4 milyon civarında olduğunu belirtti. Çocukların çalışmaması için gerekli önlemleri almayan, bu konuda politikalar ve programlar geliştirmeyen hükümet, çocukların maalesef çalışırken de korumaktan uzak. İSİG Meclisi verilerine göre, 2022’de en az 62 çocuk işçi, 2023’te en az 54 çocuk işçi ve 2024’te en az 71 çocuk işçi olmak üzere, 2013-2024 yılları döneminde en az 742 çocuk işçi hayatını kaybetti. Çocukların yeri işyeri değil; güvenli okullar, oyun alanları ve evlerdir. Politikalar bu temelde hazırlandığında, her birisi çok ağır olan ölümleri durdurmak mümkün olabilir.
Bu alandaki ihlalleri LGBTİ+ işçiler, göçmen işçiler, MESEM’lerdeki çıraklar vb. birçok konuda da geliştirmek mümkün.
Barış ve işçi hakları
Benzer şekilde, barış ve işçi hakları arasında doğrudan ve güçlü bir korelasyon var. Hâlihazırda savaşların, silahlı çatışmaların çeşitli düzeylerde sürdüğü Gazze ve Ukrayna örneklerinde görüldüğü gibi, silahın ve şiddetin olduğu bir ortamda işçi haklarının korunması ve geliştirilmesi mümkün değil. Ülkemizde 40 yılı aşkın süredir devam eden ve özünde bir insan hakları, demokrasi meselesi olan Kürt meselesi de işçilerin ve emekçilerin koşullarını doğrudan etkileyen önemli, hatta en başta gelen bir faktör. Bu bakımdan, 1 Ekim 2024’te Bahçeli’nin DEM Parti’li vekillerle tokalaşmasıyla başlayan ve 27 Şubat’ta Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” ile devam eden süreç, işçiler ve emekçiler için muazzam olumlu sonuçlar doğurma potansiyeline sahip.
Çalışma hakkı ve çalışırken haklar
Sadece çalışma hakkımız değil, çalışırken de haklarımız var. İnsanların çalışma hakkı olduğu gibi, çalışan işçilerin ve emekçilerin de örgütlenme (sendika kurma, sendikaya katılma-ayrılma), toplantı ve gösteri yapma, ifade özgürlüğü, seyahat özgürlüğü, grev hakkı, eğitim hakkı gibi hakları var. Esasen, bir kişinin sahip olduğu tüm haklar işçiler ve emekçiler için de geçerlidir. Özcesi, işçilerin hakları, insan haklarıdır.
İşçi hakları mücadelesinde sendikalar
Sendikalar, özünde barışçıl yapıları ve savaş karşıtı tutumları nedeniyle barış hareketinin öncüsüdür. Dolayısıyla, sendikaların Kürt meselesinin çözümünde aktif rol üstlenmesi hem işçilerin haklarına, hem sendikal hak ve özgürlüklere, hem de en geniş anlamda topluma büyük katkılar sağlayacaktır.
İşçiler ve sendikalar, uzun yıllara dayanan ve çetin mücadeleler sonucunda insan onuruna yakışır bir biçimde çalışma hakkına ilişkin önemli kazanımlar elde etti. Ancak bu hakların tam anlamıyla yaşama geçmesi için hâlâ atılması gereken adımlar var.
Aynı zamanda 1 Mayıs benim kişisel bayramımdır. Kişisel olması yalnızca soyadımın ‘İşçi’ olmasından kaynaklı da değil; 1992’de, yani daha ilkokul dördüncü sınıfta çalışmaya başladığımdan itibaren her 1 Mayıs’ta ayrı bir heyecan duyarım. Heyecanım, alanlarda kalabalıklara karışınca doruklara çıkar.
Yaşasın 1 Mayıs! Biji Yek Gulan!
(Oİ/VC)