Önceki 1 Mayıs'tan daha yüksek bir katılım ve daha başarılı bir organizasyon örneğiyle görkemli bir 1 Mayıs kutladık.
Türkiye'nin tüm mağdurlarının temsil edildiği, tüm haksızlıkların protesto edildiği gerçek bir eşitlik ve özgürlük çığlığı olarak şekillenen 1 Mayıs, İstanbul'a ve Türkiye'ye bir demokrasi panayırı yaşattı. 1 Mayıs alanından toplumun geneline verilen olumlu mesaj, yüreği emekten yana insanlara da özgüven aşılayıcı bir işlev gördü.
İçinde yaşadığımız reel Türkiye'den köklü ayrımla geleceğin Türkiye'sini, emeğin Türkiye'sini, demokrasisini, barışını, çoğulculuğunu, eşitlikçiliğini, özgürlükçülüğünü temsil eden bu büyük gösteri, toplumda sol bir çekim odağının inşasında psikolojik bir katkı yapacaktır. 1 Mayıs'ın bir araya getirdiği güçlerin temel paydasının, hak ve özgürlüklerine sahip çıkan, milliyetçi tektipleştirmeye, İslamcı tebaalığa ve liberalizme itiraz eden, gasp edilen haklar için mücadele kararlılığında bir yurttaş refleksi olduğu bir kez daha görüldü.
Emeğin birlik, dayanışma ve mücadele bayramında tüm hakkı çiğnenenlerin yer alışı, demokrasinin ve özgürlükçülüğün hangi sınıfsal temelde inşa edilebilir olduğunu göstermesi açısından da çarpıcıydı. Hakkı çiğnenen, çiğnendiğini düşünen, sözü olan, mağduriyeti olan herkes oradaydı. 1 Mayıs ve sosyalizme karşı rejimin geliştirdiği korku ve önyargılar nedeniyle katılım olması gerektiğinden az olsa da, hem muhteşemdi hem de her rengi kucaklamasıyla geleceğin Türkiye'sinin nereden inşa edilebileceğinin tartışma götürmez bir göstergesi oldu.
1 Mayıs'ın barışçıl ve kitlesel geçişi, herhangi bir devlet müdahalesi olmadığı zaman bir sorun nedeni olmadığını göstermek açısından da büyük bir önem taşıyordu. Böylece bu 1 Mayıs, hak ve özgürlük eylemlerini kriminalize etmeye çalışan ve zaman zaman bizlerin de malzeme vermesiyle görece başarı elde
eden egemen güçlere karşı bir mevzi kazancı olarak şekillendi.
Türkiye'nin demokratik geleceğinin gerçek temsilcileri
Kürt meselesinin dillendirilmesini engellemek isteyen Kamu-Sen boykotunun, Hak-İş ve Türk-İş'in katılımını engelleyememesi, keza ortak imzalı 1 Mayıs bildirisinin, başta Kürt meselesi olmak üzere Türkiye'nin sorunlarının adını koymakta ikirciklenmeyen bir demokrasi manifestosu olması da bu 1 Mayıs'ın önemli bir kazanımı oldu.
Gerek bu bildirisi gerek iki dilli kürsüsü ile 1 Mayıs, Türkiye'nin demokratik ve sosyal geleceğinin gerçekte kimin tarafından temsil edildiğini bir kez daha teyit etti.
Kamu-Sen'in 1 Mayıs dışında kalması, emek hakları ile milliyetçiliğin uzlaşmaz niteliğinin milliyetçi hegemonya altındaki emekçiler nezdinde belirginleşmesi açısından faydalı olacaktır. Üstelik bu sorun sadece sağcı milliyetçiliğin değil, sol bir dil ve geçmişe sahip milliyetçiliğin de gücünü kırmak açısından önemliydi. Milletin içindeki mağdurların milletin egemen güçlerine karşı mücadelelerini yükseltme günü olan 1 Mayıs'ı İstiklal Marşı ve Tük bayraklarıyla 'millileştirmeye' çalışan "solculuğun" da bu 1 Mayıs'ta belirgin bir mevzi kaybı yaşadığı gözlendi ki bu da bir diğer kazanımdı.
Sınırlı sayıda da olsa Has Parti'nin ve Hak-İş'in katılımı, Sünni muhafazakarlık içinde kapitalist sömürüye karşı ve sosyal haklardan yana bir duyarlılığın oluşmaya başlamasını göstermek anlamında önemli bir gelişme olarak kaydedilmeli. Başörtülü emekçi kadınlar yanında başörtüsü mücadelesinin de 1 Mayıs'a pankart olarak taşınması, bu 1 Mayıs'ın Türkiye mozaiğini kucaklama kapasitesini artıran bir gelişme örneği oldu.
AKP'nin gerek Bakanlık düzeyinde gerek pek çok Belediye başkanı aracılığıyla 1 Mayıs'ı kutlama girişimi, seçimle ilgili de olsa "başların baş, ayakların ayak kalması" zihniyetinin 1 Mayıs'ın vicdanı ve etkisi karşısında geriletilmiş olmasını göstermek anlamında önemli bir kazanım olarak teyit edilmeli. Ancak düne kadar 1 Mayıs alanı dahil haklarımızı engellemek için elinden geleni ardına koymayan yeni iktidar ve referandum dahil her fırsatta ona yedeklenmemizi sağlamaya çalışan sol'ların gerilemesi anlamında da bu 1 Mayıs'ın kazanımı önemliydi.
Bütün bu olumlu gelişmelerle birlikte bu 1 Mayıs'tan sonraki günlere kalıcı kazanımlar elde etmek, 1 Mayıs'ı yılın bir gününden ülkenin siyasal, toplumsal, kültürel atmosferini değiştiren bir anlama yükseltmek için solun da yapması gereken şeyler var.
1 Mayıs'ın enerjisini seçimlere yansıtma sorumluluğu
Her şeyden önce 1 Mayıs'ın enerji ve görkemini, toplumsal bir ölçek olan seçimlere yansıtmak sorumluluğundan kaçarak geleceği inşa edemeyeceğimizi ve toplum karşısında inandırıcı olamayacağımız gerçeğini anımsamak durumundayız. 12 Haziran seçimlerine iki buçuk seçenekle giren rejime karşı emek ve özgürlükler Türkiye'sinin anlamlı bir hedefe yığınak yapması zorunludur. Özellikle sosyalizm hedefiyle siyaset yapanlar, bu yolda emeğin hakları ve özgürlüklerin genişlemesine katkı yapacak güçlerin parlamentoya girmesine katkı yapmak sorumluluğuyla karşı karşıyadırlar.
Sosyalist dinamikler, bu konjonktürü, kendi siyasal hedef ve örgütlenmesinin propaganda ve örgütlenme alanı olarak kullanma hakkını kullanırken, oylarını, boşa gitmemesi için Emek-Demokrasi ve Özgürlük Bloğu adayları yanı sıra diğer demokrasi mücadelesinin bileşeni adaylara yönlendirmek zorundadırlar.
1 Mayıs'ın bize yüklediği diğer sorumluluk ise kuşkusuz kendimizin inşasını gerçekleştirmek, geniş kitleler nezdinde güven veren, ülkenin her tarafında reel siyaset yapan bir güç konumuna yükseltmektir. Bunun için kendi içindeki eften püften ayrılıkları abartan küçük burjuvalar olmaktan çıkıp, rejim ile aramızdaki temelli farklılığın bilincinde sosyalistler olarak davranma sorumluluğu takınmaktır. Diğer sol dinamiklere karşı dilimizi keskinleştirmek, kendimize tapınırken diğerlerine kulp üretmek, başarılarımızı rejime karşı değil, diğer sol güçlere karşı bir hegemonya ve suçlama aracına dönüştürmek gibi hastalıklarla artık ilerleyemeyeceğimizi görmek durumundayız.
Türkiye ve dünyadaki yenilgilerin travmasından kurtulamamış, zamanın ruhunu ve dilini anlamakta geri kalmış, geniş emekçi ve gençlik dinamiklerini milliyetçi-ulusalcı ve İslamcı-liberal ideolojilere kaptırmış bir gerçekliği yılın bir günündeki başarıyla aşamayacağımızı artık kavramalıyız.
Bu 1 Mayıs'ın görkemi bize, kendi kuyusundaki kurbağa sendromundan kurtulmak için birbirimizin yoldaş elini kucaklamak ve birbirimize dayanarak gökyüzünü fethetmeye çıkmak sorumluluğu yüklemektedir.