“Bir de sevgilim vardır, pek muteber,
İsmini söyleyemem,
Edebiyat tarihçisi bulsun”
Okuduğum en hınzır dizelerden biridir bu; en romantiği de bir yandan…
Orhan Veli’nin otobiyografisi diyebileceğimiz “Ben Orhan Veli” başlıklı şiirinin kreşendosudur bana sorarsanız.
Bu dizelerdeki “muteber sevgili” Nahit Gelenbevi’dir. Edebiyat tarihçilerinden önce pek de eşi dostu olarak görmediği ve bir sonraki kıtada andığı “üdeba” (edebiyatçılar) çıtlatıvermiş olsa gerek sevgilinin kim olduğunu… Keza Nahit Hanım’ın Orhan Veli’nin ebedi ve de edebi aşkı olduğu bilinir.
Şiirin diğer kıtası şöyle:
“Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Meşgul olmadığım ‘ehemmiyetsiz’
Sadece üdeba” arasındadır.”
Orhan Veli’nin Nahit Hanım’a yazdığı mektuplar nihayet kitaplaştı. “Yalnız Seni Arıyorum - Nahit Hanım’a Mektuplar” adıyla Yapı Kredi Yayınları’ndan (YKY) yayınlanan kitap, uzun bir çalışmanın meyvesi.
Uzun zaman dememin nedeni, bu mektupların varlığının uzun yıllardır bilinmesinden kaynaklı. Nahit Hanım sağlığında birkaç tanesinin bazı bölümlerini Papirüs (1967) ve Milliyet Sanat (1981) Dergilerin’de paylaşmıştı. Ve 2002’de ölümünden önce mektupları arkadaşı Özay Erkılıç’a emanet ettiği biliniyor. Kitabın girişinde mektupların YKY’ye nasıl ulaştığı anlatılıyor zaten.
61 mektupluk bir kitap bu; biri telgraf.
Telgraf anlaşılır bir acelenin ürünü.
Keza Orhan Veli özellikle ilk mektuplarında Nahit Hanım’a mektup göndermediği için ya da geç gönderdiği için mütemadiyen teessüflerini, kırgınlığını, ihtiyacını belirtiyor:
"Nahit,
Bir haftadan fazla oluyor. Sana mektup yazmıştım. Bugüne kadar cevap alacağımı umuyordum.” (İstanbul, tarihsiz)
*
“Nahit,
Uzun uzun bekledikten sonra üç, dört satırlık bir mektubunu aldım. Doğrusu senden böyle mektuplar beklemiyordum”. (İstanbul, 22 Ocak 1947)
*
“Nahit,
Bir haftadır senden haber alamıyorum. Vaktin mi yok, hasta mısın, yoksa kasten mi yazmıyorsun? Kısa da olsa cevabını beklerim. Gözlerinden öperim.” (İstanbul, 10 Şubat 1947)
Böyle başlıyor mektuplar. Önceleri sadece Nahit diyerek sesleniyor, neden yanıt yazmadığını ya da kısa yazdığını, geç yazdığını soran metinler bunlar. Zamanla “Canım Nahitim”, “Sevgili Nahitim”, “Nahitciğim”, “Canım, Sevgilim Nahitim” oluyor hitap şekli…
"Sonuncu Aşkım"
Bir hayranlığın kitabı bu. Katıksız bir sevgi, adanmışlık dökülüyor kelimelerden; Orhan Veli boşuna Nahit Hanım için "Sonuncu Aşkım" demez.
Peki kimdir bu Nahit Hanım?
Kitabın editörü Murat Yalçın bu soruya şöyle yanıt veriyor:
“Orhan Veli tamam da, Nahit Hanım kimdir” derseniz, “Orhan Veli’nin 36 yıllık ömrünün en büyük sevdası” denebilir. Sanat ve edebiyat ortamlarında ‘Nahit Hanım’ olarak bilinen Nahit Gelenbevi, Ankara, Edirne ve İstanbul’da öğretmenlikle geçirmiş ömrünü (1909-2002). Eğitimci Halil Vedat Fıratlı ve şair Arif Damar ile evlilikler yaşamış…”
Murat Yalçın Nahit Hanım’ı anlatırken Sabahattin Ali, Orhan Veli, Arif Damar ve Gülten Akın’ın ona ithafen şiir yazdığını, 1930’lardan 1990’lara kadar sanat ve edebiyat dünyasının ünlü isimlerini evinde, sofrasında ağırladığını ve arkadaşı olduğunu anlatıyor.
Aşık olunan Nahit hanımın etrafında bir hayranlık halesi olduğunu anlıyoruz “Yalnız Seni Arıyorum” adıyla yayınlanan kitaptaki anlatılardan ve Orhan Veli’nin mektuplarından.
Orhan Veli’nin ona yazdığı mektuplardan oluşuyor kitap; ancak Nahit Hanım’a hayran, aşık, vurgun erkek sayısı hiç de az değil; üstelik adı geçenlerin hemen hepsi bu ülkenin tarihine geçmiş yazarlar, şairler, aydınlar…
Kitabın önsözü gibi kullanılan yazı örneğin, Cemal Süreya imzalı.
"Rönesans gibi kadın"
Nahit hanıma ithafen yazdığı bu satırlarda açık bir hayranlık var… Sadece kendi duyduğu hayranlık değil, onunla bu hayranlığı paylaşanlar Cahit Sıtkı Tarancı, Sabahattin Ali, Arif Damar, Samet Ağaoğlu, Halil Vedat Fıratlı, Necip Fazıl Kısakürek, Nurullah Ataç, Nihal Atsız, Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Külebi, Peyami Safa, Edip Çansever, Metin Eloğlu… diye uzar gider.
Bu hayranlık halesini ilk cümlesinde şöyle ifade ediyor Süreya: “Samet Ağaoğlu anılarında Nahit Hanım için ‘Rönesans gibi kadın’ sözlerini kullanır. ‘Bin dokuz yüz yirmi üç gibi kadın’ da diyebiliriz. Ya da ‘Cumhuriyet gibi kadın’. Bu onun mistik kişilerden hoşlanmasına hiçbir zaman engel olmamıştır. Sözgelimi ilk kavalyelerinden biri Necip Fazıl.”
Mektupların bu kadar geç yayınlanmasının nedeni ise Nahit Hanım’ın sır tutan kişiliği.
Cemal Süreya şöyle anlatıyor bunu: “Anılar? Anlatmaz anılarını. O konuda bütün girişimleri boşa çıkarır, hiçbir tuzağa düşmez; çok şeyi incelikle geçiştirmeyi bilir. Kimi zaman da öfkelenir. Ama kısa sürer bu. 'Geliyorum' yerine 'geliyom' dediği anda bunalım atlatılmıştır. (...) Bir törendir Nahit Hanım'a gitmek.”
Bedri Rahmi Eyüboğlu, yıllar sonra yayınlanacak Mahmut Dikerdem'e yazdığı mektupta şöyle der:
"Orhan'ı şimdi İstanbul'da arayıp da bulamamak mümkün mü Mahmut? Sahiden hiçbir yerde bulunmaz mı dersin? Lambo'da? Balık Pazarı'nda? Öyleyse Sarıyer'e gitmiştir... Yahut Edirne'ye, Nahit Nanım'a..."
Nahit hanım o sıralar (1950) Edirne'ye sürgün edilmiştir. Sürgün nedenini Nahit Hanım'ı komşusu olarak yakından tanıyan Mehmet Barlas şöyle aktarır:
"Dönemin Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri ile dans etmeyi reddettiği için"...
"Benzersiz biri Nahit Hanım"
Orhan Veli’nin Nahit Hanım’la tanışıklığını da Cemal Süreyya’dan öğreniyoruz:
“İlk eşi Halil Vedat Fıratlı, Yahya Kemal'in öğrencisiydi. Orhan Veli de o eşinin öğrencisi. Gülten Akın ise kendisinin öğrencisi. Ve kendisi sonradan Arif Damar'la evlendi.”
Ve devam ediyor satırlarına Cemal Süreya “Ankara Kız Lisesi'nde, sürgün edildiği Edirne Lisesi'ndeki edebiyat öğretmenini arıyorum. Öğretmen değil komşu. Dev bir bardağa su, yüksük kadar bir ayaklı kadehe rakı koyuyor.
Benzersiz biri Nahit Hanım. Eşi, karşılığı yok.”
Yıllar sonra kendisinin de aralarında bulunduğu birçok şairin aşık olduğu Nahit hanım için kaleme aldığı yazısını Cemal Süraya, Orhan Veli ile bitirir. Çünkü o da bilir Nahit Hanım için “garip” Orhan Veli’nin özel bir anlamı vardır:
“Nedense Orhan Veli'nin, ölümünden sonra müsveddesi diş fırçasına sarılı bir kâğıtta bulunan tamamlanmamış ‘Aşk Resmigeçiti’ adlı şiiri, bende her zaman Nahit Hanım'ın yüzünü çağrıştırmıştır:
Hiçbirine bağlanmadım
Ona bağlandığım kadar.
Sade kadın değil, insan.
Ne kibarlık budalası,
Ne malda mülkte gözü var.
Hür olsak der,
Eşit olsak der.
İnsanları sevmesini bilir
Yaşamayı sevdiği kadar."
"Şiirlerinin ilk okuyucusu"
Orhan Veli mektuplarında ona şiirler de göndermiş, zaten Nahit Hanım hayatı boyunca “şiirlerin ilk okuyucusu” olarak bilinmiş… Bu şiirler onu Orhan Veli yapan şiirleri; “Tren Sesi”, “Denizi Özliyenler İçin”, “Gün Olur”, “Sizin İçin”, “İstanbul’u Dinliyorum”, “Hürriyete Doğru”, “Galata Köprüsü”, “İçkiye Benzer Bir Şey”… Ve hepsi ilk yazıldığı haliyle duruyor mektuplarda; Orhan Veli’nin daha sonra yaptığı düzeltmelerden önceki ham halleriyle…
Duyguların yoğunluğu, ilk mektubun heyecanı dolayısıyla ve de en önemlisi daha sonra ilk şiir kitabı Vazgeçemediğim'e (Marmara Kitabevi, 1945) “Tren Sesi” adıyla aldığı şiirinin neden ve kime yazıldığını yıllar sonra anlamam dolayısıyla beni çok etkiledi.
Şimdi sözü ustaya bırakma zamanı. İşte kitabın üzerinde tarihi olmayan ilk mektubu
“Nahit,
Bir haftadan fazla oluyor. Sana bir mektup yazmıştım. Bugüne kadar cevap alacağımı umuyordum. Yoksa bana susarak mı mukabele ediyorsun. Böyle ise çok müteessir olacağım. Çünkü senin mektuplarına ne kadar ihtiyacım olduğunu zannederim söylemiştim.
Ankara'ya gelmemin bazı şartlara bağlı olduğunu yazmakla acaba seni müşkül vaziyette mi bıraktım. Belki de bunun için yazmadın.
Ama ne lüzum var?
Benim Ankara'ya gelmem zaruret değil ya. Ben burada kalırsam senin bana olan dostluğun devam edemez mi?
Dostluğu arkadaşlık manasında almıyorum.
Evvelden beri mevcut olan şekilde bir dostluk.
Emin ol, dünyada hiçbir şeyden zevk almıyorum. Bütün bu tatsız günler içinde yalnız seni arıyorum.
Bir müddet de böylesine tahammül edeyim. Bu bir türlü düzelmeyen bedbin hava, biliyorum, seni artık bıktırdı.
Ama ne yapayım. Değişemiyorum. Bu zayıf irade ile hayattan zevk alabilmek ancak mucizelerle kabil olacak.
Ben asker iken1 bir mektup yazmıştın. Orada ‘Mucizeler beklemeye hakkımız yok mu?’ diyordun. Zaten kala kala bir o hakkımız kaldı galiba. Bu üzüntülerden yorulur da belki günün birinde isyan eder, böyle bir mucizeyi kolaylaştırabiliriz.
Bu mektubumu aldığın vakit her halde cevap ver Nahit. Birkaç şey olsun söyle. İstersen bana darıl. Eskisi gibi sitemlerde bulun. Sesini duymuş gibi olayım. Senden cevap almadıkça hiçbir şey yazmayacağım. Daha doğrusu yazamayacağım. Çünkü içimdekilerden başka hayatım yok. Ne anlatayım. Biliyorsun, bir seneden beri şiir yazmıyorum. Son günlerde bir tane yazdım. Sana onu da gönderiyorum. Fakat bunu okurken halime raptetmeye kalkma. Şiir şu:
Adını henüz koymadım2
Garibim
Ne bir güzel var avutacak gönlümü
Bu şehirde,
Ne de bir tanıdık çehre;
Bir tren sesi duymayagöreyim,
İki gözüm,
İki çeşme.
Söylediğim gibi, mektubunu bekliyorum Nahit. Sevgi ile gözlerinden öperim.
Orhan Veli” (HK)
1- Askerliğini, 1942-44 arası iki buçuk yıl süreyle, Gelibolu Ortaköy'de emir subayı olarak yaptı.
2- Bu şiirin "Tren Sesi" başlığı altında, kendi imzasıyla yayımladığı ilk kitabı Vazgeçemediğim'de (Marmara Kitabevi, 1945) yer alması bu tarihsiz mektubun 1944 ya da 1945'te, Ankara'da Tercüme Odası'nda çalışmaya başlamadan önce, İstanbul'dayken yazıldığını gösteriyor.
* Nahit Hanım fotoğrafları Özay Erkılıç arşivi.