Tabii bütün bu tartışmalar arasında nedense Türkiye'yi derinden etkileyen başka bir kriz ise gözden kaçıyor ya da belki de hepimize felsefi bir ağırlık yükleyeceği için derinine inmekten gözümüz korkuyor. Bugün gündelik yaşamımızda ve bunu etkin bir biçimde etkileyen toplumsal yaşamımızda hiç yaşamadığımız kadar derin bir değerler krizi yaşıyoruz.
Türkiye'deki her ekonomik kriz-ki ben aklımın erdiği 70'li yıllardan bu yana ekonomik krizsiz bir gün görmedim- ardından yeni ama kurgulanmış, derme çatma bir siyasal düzeni de dayatıyor. Ancak, her geçen gün derinleşen düşünce biçimindeki farklılıklar, değerlerin yitip gitmesi, bizi bugün yaşanan krizle yaşamak zorunda bıraktı.
Niyetimiz burada geçtiğimiz yüzyılın son yıllarına damgasını vuran ne 24 Ocak ne de 5 Nisan Kararları'nı eleştirmek. Ne de diğer kararları. Sadece, ekonomik yaşamımızdaki dalgalanmalarla birlikte yitirilen değerler sonucunda siyasetin geldiği noktayı ve bunu aşmak için ortaya çıkan oluşumları şöyle bir gözden geçirmek.
Bu değerler krizi, siyasetin ne ve kimin için yapılacağı üzere olan inanışları da etkiliyor. Bir zamanların idealist insanları yerini sistemden rant koparmaya odaklı, iktidar delisi bir çok insana bırakıyor, bıraktı.
Son yıllarda bu tıkanıklığı aşabilmek için "iyi niyetli" deneyimler oluyor... Bu yazıda bunlardan bazılarını gözden geçirmekte yarar var. Yeni Demokrasi Hareketi, bunlardan en önemlileri. Neden bugün siyasi yaşamımızda yer almadığı ise başka bir yazı konusu olabilir. Yine aynı dönemlerde ortaya çıkan Liberal Demokrat Parti ise hala kendince muhalefet yapmaya çalışıyor, kendinden başkasını dinlemeye tenezzül etmeyen başkanıyla.
Önce ANAP'ın bir nevi gençlik kolu gibi hareket eden Arı Grubu ise, A.B.D.'den icazet almayı beklerken, çeşitli entelektüel toplantılara ev sahipliği yapmakla, Türkiye'nin A.B.D.'de lobisini yapmakla yetiniyor. Aynı siyasi partilerde yaşanan iç çekişmeler nedeniyle de bölünüyor.
Birçok işadamını içinde barındıran, Avrupa Birliği Türkiye temsilcisi Karen Fogg'un da "Siz yürüyün biz size destek veririz," dediği başka bir oluşum, Mavi Platform, partileşmeye doğru ilerliyor. Arı Hareketi'nden ayrılan bir grup işadamı tarafından başlatılan bu oluşum ise, TÜSİAD-GYİAD ekseninde elit bir birliktelikten öteye gidemeyeceğe benziyor.
Bunun yanı sıra internet üzerinden örgütlenen Güçlü Türkiye Projesi ise şu anda tepkileri dile getirmekten öteye gidemiyor. Radikal Değişim Projesi, Radep ise 1960-70 doğumluları içeren ve yakın bir tarihte partileşen başka bir oluşum. "Ben" diye başlayan çeşitli düşüncelere ev sahipliği yapıyor.
Siyasi Partiler içerisinde ise muhalif gruplar kaynıyor. Lütfullah Kayalar, milyonuncu kez ANAP'ta Mesut Yılmaz'a bayrak açmaya hazırlanıyor. CHP, birden çok yeni oluşumu içerisinde barındırıyor. "Küskünler" ise, Erdal İnönü, kozunu yeniden oynama peşinde. Anlayacağınız, herkes Türkiye'ye yeni bir lider arıyor. Kemal Derviş üzerine binlerce yorumun yapıldığı ve senaryonun yazıldığı bu dönemde, onu rahat bırakalım isterseniz.
Önce bizi Müslüman olmaktan men ederek, kendilerini Müslüman ilan eden bir ekibin içerisinde Türkiye siyaseti ile tanışan Recep Tayyip Erdoğan ise, yeni başlattığı Erdemliler Hareketi ile bu kez "erdem" kavramını tekeline alıp herhalde ona katılmayanları "erdemsiz" ilan etmeye hazırlanıyor... Nedense bu da bana çocukluğumdan bu yana babamın bize hep tekrarladığı bir İngiliz atasözünü hatırlatıyor: "Centilmen adam, centilmen kelimesini ağzına almaz." Kendini 2. Turgut Özal olarak sunmaya hazırlanan Erdoğan, Özal'ın ekip arkadaşı Yıldırım Aktürk tarafından da çeşitli çevrelere pazarlanmaya çalışılıyor.
Bütün bu insanları düşünürken, bir yandan da bu krizi nasıl aşabileceklerini düşünüyorum. Bugüne dek nerede olduklarını, ya da neler yaptıklarını, amaçlarında ne kadar inandırıcı olduklarını sorgulamak gerek? TÜSİAD, A.B., A.B.D. ve Asker icazeti ile Türkiye'de siyaset yapılabilir inancıyla hareket eden bu oluşumların bir çoğu, -bazılarını tenzih ediyoruz- bu gruplarla "mekik diplomasisi" yapmaya çalışıyor, ancak basın yoluyla da sanki onaylanıyormuş havası yaratarak, toplumdan onay almaya çalışıyor.
Siyaset yapmanın çok basit ekseni vardır. Temsil edilenlerin hayatını iyi yönde değiştirmek, onlara yaşanabilecek bir ortam sunmak, çözümler üretmek. İnsanların sisteme olan inancını, umudunu böylesine yitirdiği bir dönemde, sadece projelere odaklanan, siyasetteki tıkanıklığı aşmada kararlı ve inandırıcı, kaybettiğimiz değerleri yeniden bizlere hatırlatacak yeni siyasal oluşumlara aç olduğumuz ortada. Kısaca, bir zamanlar Ecevit'in de dediği gibi Kumar borcu - siz buna vefa, kredi, ya da diğerlerini ekleyebilirsiniz -olmayan 11 - daha da fazla- şerefli adam aranıyor...(NM/NU)