Hülya Avşar'dan çektiğimiz yetmezmiş gibi, bir de nereden türedi şu gazeteciler diye çok sinirliymişler; herkes haddini bilsinmiş! Herhalde bu akademilerin "sıkıcı" hocalarının ihmal ettiği bir konu var; sizin tiyatronuz kaç satar, Şov Haber "çok satar" çoook!...
Benim önerimse, siz boş verin tiyatro hocalarının bildiri girişimini; onların öğrencisi M. Ali Erbil'den çok daha iyi yapıyorsunuz bu işi. Hatta arada M. Ali hastalanıyor da yerine fellik fellik sunucu arıyorlar -eğer rakip kanal demezseniz- Çarkıfelek'e de bir destek atıverin.
Şov Haber'de niye hâlâ Woody Allen'in de kısacık da olsa bir karede yer almadığını anlayabilmiş değilim; aslında bu Şov Haber'in yaratıcılığı karşısında kıskançlık krizi de ekranda şöyle bir görünüp, kaybolmasına engel olabilir tabii... Olsun ama, bu yaratıcılık karşısında Woody'nin bile şapka çıkarması gerekir.
Woody'nin karakterleri sinema salonunun projektörü bozulunca canları sıkılır ve beyaz perdeden atlayıverirler izleyicilerin arasına ve gerçek yaşam onları şaşırtır.
Salondaki yatırda araştırmacı gazetecilik
Şov'un muhabirleri de beyaz camdan Türk halkının günlük pratiklerine indiklerinde çok şaşkındırlar. 30 Nisan 2001 tarihinde, büyük "araştırmacı gazetecilik" örneği sergileyerek "modern" bir metropolde evinin salonunda oluşturduğu mezarla şifa dağıtma 'ayağına yatarak' para kazanan kadın, hem muhabirleri hem de izleyicileri "şaşkına" çevirir.
Yatır, türbe gibi mekanlarda şifa arama; nefesi kuvvetli hocalara okutma ya da muska yazdırma gibi dinî ve tılsımlı pratiklerin "çok uzağında" (!) bulunan halkımız için böylesi irrasyonellikler, kuşkusuz "haber değeri" taşıyan en önemli konudur. Araştırmacı gazetecilik dehâları, bu şaşkınlık içinde neyse ki, şaşırıp kalmıyorlar ve her biri ayrı bir zeka pırıltısı yansıtan sorularını yöneltiyorlar:
"Peki Sefil Dede Kerbela'da ölmedi mi? Mezarı nasıl Ankara'da olur?"
Bununla birlikte bu işleri kotarabilen kadın da onların bu zekice sorularının altında kalacak değil ya, aynı pırıltılı yanıtı verir:
"Onlar bir de olur onda olur."
Ne diyeyim kâfiye iyi!
Gizli kamera-mizli kamera, muhabirler de iyi!
Haberin devamında "araştırmacı-gazeteci" Bekir Hazar, uzun uzun sahaya atılan ayakkabıları da "analiz etti" ama, ben hâlâ önce sol ayaktaki ayakkabının mı yoksa sağ ayaktaki ayakkabının mı önce sahaya atıldığını karıştırıyorum.
Belki bu sorunum ilgi çeker de bir kez daha kamuoyu aydınlatılır.
Göstergebilimsel yöntemin en "yetkin" biçimde kullanıldığı bu "araştırmayı" (!) inşallah konunun uzmanları da izlemiştir. Onların bile alacağı şeyler olduğunu düşünüyorum bırakın ortalama vatandaşları... Kaçıran uzmanlar da kanaldan bir kaset temin ederek telafi yoluna gitseler iyi olur.
Vah vah!
Şov haber gibi "haber" bültenlerimiz, Şaşkın Entel Bay KUBİdik gibi bilim şarlatanlarımız olduğu sürece; Allah'a bin şükürler olsun ki, hani şu yukarıda özetlenen haberde olduğu gibi, halk irrasyonel yollara hiç tevessül etmeyecektir.
Tabi burada çok değerli gazetecilerimizin o pek değerli katkılarını da göz ardı etmemek gerekir. KUBİdik Boğaziçi Hayvanat Bahçesi'nde zavallı Sibirya kaplanının o daracık kafeste neler çektiğini anlattı. Hatta her çeşit tehlikeyi göze alarak, hiç üşenmeden kafesin içine girerek kaplanla empati kurdu:
"5 dakika kaldım ter bastı sıkıntı bastı, 10 dakika kalsam akıl hastanesine giderdim" yorumuyla izleyicilerin de empati kurmasını "sağlayarak", zavallı Sibirya kaplanının ruhunun derinliklerinde yatan bunalımı "aydınlatmış" oldu.
Şov Haberden aldığımız bilgilere göre, İbrahim Tatlıses te bu krizden ne çok etkilenmiş; pek değerli anchorman'imizin deyişiyle Vah vah!...
Zaten bu ekonomik krizden bir Sakıp Sabancı bir de İbrahim Tatlıses etkilendi!... Yüz binlerle ifade edilen insanlar işsiz kaldı. Ekonomik kriz yüzünden intihar edenlerin sayısı, hiç te küçümsenmeyecek rakamlarda. Olsun canım!..
Bizde onlardan çok var
Ana Tanrıça yurtdışına kaçırıldığında bir bakanımızın dediği gibi - bağlam tutmasa da zihniyet çok tutuyor- "Bizde onlardan çok var"
İşsiz de kalırlar , intihar da ederler isterse de ölüm orucundan "gebersinler"; nasıl olsa biz de onlardan çok var. Anadolu kadını da ha bire bunlardan doğurmuyor mu?
Büyütmeyelim, büyütmeyelim... Eğlenmemize bakalım... Biz kafamızı niye bunlarla yoralım, Şov haberin "gazetecilerinin" (!) olağanüstü oyunculuk yeteneğiyle neşemizi bulalım. IMF nasıl olsa ülke ekonomisiyle yakından "ilgileniyor", politik ve sosyal konularla da ilgilenilmese de olur.
Yeter ki, değerli "gazetecilerimizin" Boğaz'da yalısı, altında lüks otomobili eksik olmasın!...
Bu Şov Habere minicik-miniminnacık bir sorum var, sahi hâlâ niye ana haber bülteni?Böylesi "yaratıcı bir başyapıtı" neden haberin "dar" ve "sıkıcı" kalıpları içine hapsediyorsunuz ki? Sadettin Teksoy'un o güzelim "şiirsel" dili bile haber bülteninizi başyapıt yapmaya yeter de artar...
İyi pazarlar, ruhunu ve yüreğini "rating" için satanlar, her nerede yaşıyor ve her neyi yaşatıyorsanız!