70'li yıllarda Petrol Krizi, 90'lı yıllarda Körfez Krizi kavramlarıyla kapımıza dayanan enerji savaşları, son günlerde sadece kapımıza dayanmakla kalmadı, evimizin baş köşesinde, karanlık ve arsız bir gülüşle oturur hale geldi.
Enerji krizi, elektrik kesintileri, nükleer santrallar, hidrolik ve termik barajlar, doğal gaz anlaşmaları üzerine bir dolu name, en yetkili ağızlardan her fırsatta kaçırılan "karanlıkta kalacağız" nakaratıyla birlikte terennüm ediliyor. Daha Ağustos ayına kadar, ne zaman nükleer santral ihalesi yaklaşsa bir-iki saatlik elektrik kesintisiyle hepimizi ihalenin seyircisi kıldılar.
Çankaya'ya kadar Uzanan Tiyatro
Her yanı, en gelişmiş jeneratörlerle tahkim edilen Çankaya Köşkü'nün sabık babası bile kesinti nedeniyle muzdarip hale geldi! Neyse ki, nükleer ihale şimdilik ertelendi de bu komedi sona erdi.
Ülkeler arası diplomasinin, gerçekte, kesintisiz olarak sürüp giden uluslar arası bir savaşın incetilmiş kurallar ve jestler perdesiyle örtülmesinden başka bir anlam taşımadığı kimsenin meçhulu değil. Tam olarak bilemediğimiz, bu savaşın hangi alanlarda ve hangi silahlarla yapıldığı ve ortaya çıkan anlaşmaların bizler için ne getirip ne götürdüğüdür.
Geçtiğimiz aylarda yaşanan kimi gelişmeler, son zamanlarda bu savaşın enerji pastası üzerinden yapıldığına dair ciddi işaretler taşıyordu.
"Enerji" nasıl "silah" olur?
Uuslarararası güçlerin son yıllarda Türkiye'ye biçtiği jeostratejik rol, "enerji köprüsü" misyonuyla anlamlandırılmaya başlandı.
Soykırım tasarısının ABD Kongresi'nde görüşülmesinin arifesinde, her daim enerjik bakanımız Ersümer, ABD'ye, enerji ihalelerini hatırlatarak rest çekti.
Bu ihaleler, basına yansıdığı kadarıyla, toplam tutarı 10.5 milyar dolar olan 9 hidrolik santralla, çok sayıda rüzgar, doğalgaz ve termik santral projesini içeriyordu, bilmediklerimiz hariç.
ABD eski Başkanı Bill Clinton'un soykırım tasarısıyla ilgili Temsilciler Başkanı'na gönderdiği mektupta, tasarının geri çekilmesi için saydığı "derin endişeler" içinde Ortadoğu, Orta Asya, Balkanlar ve Irak'taki ABD ulusal çıkarlarının zedelenmesi yanında yer alan tek unsur, Clinton'ın deyişiyle "yeni enerji kaynakları geliştirme" nosyonu (Hürriyet - 21 Ekim 2000) idi.
25 Ekim günü Bakü-Ceyhan Hattı anlaşmalarının imzalanmasının hemen sonrasında ülkemizi ziyaret eden Rusya Başbakanı Kasyanov da yaptığı görüşmeler sırasında "Enerji iki ülke arasındaki ilişkilerin lokomotifidir" (26 Ekim 2000 Milliyet, Yalçın Doğan) diye buyurarak, petrol dağıtımından, doğal gaz santrallarına kadar her türlü enerji yatırımına talip olduklarını belirtti.
Özelleştirilen Enerji'ye Devlet Garantisi?
Yine 2000 yılının son aylarında Enerji Bakanlığı ile DPT arasında enerji projeleri üzerine yaşanan ve Ecevit'in müdahalesiyle hasır altı edilen tartışmalarda ortaya saçılan iddialar da, enerji alanında paylaşılamayan miktarın küçük bir bölümü hakkında bizi bilgilendirmesi açısından ibret vericiydi.
Enerji Bakanı, DPT'nin enerji projelerine izin vermediğinden yakınırken, DPT Müsteşarı, bakanlığın ihaleye çıkarmak üzere planladığı enerji projelerinin uygun olmadığını belirtiyor ve şunu ilan ediyordu:
"Şirketlere üretilen elektriğin tamamının devlet tarafından alınacağı garantisinin verilmesi nedeniyle, kısa bir zaman sonra, kullanılamayan ve depolanamayan bir elektrik fazlası oluşacak ve bundan 7 milyar dolar zarar edilecek."
"Saf Demokrat" Mesut
Basında 16 Ekim 2000 tarihinde yer alan, sadece Eylül ayında 308 proje için 1 katrilyon 26 trilyonluk proje teşvik belgesi bağlandığı ve bu tutarın 592 trilyon 954 milyar lirasının enerji sektörüne layık görüldüğü haberleri; enerji rantının boyutlarını göstermesi açısından önem taşıyordu.
Enerji alanında, son günlerde yapılan operasyonlar çerçevesinde birden saf demokrat kesilen Mesut Yılmaz'ın, henüz Başbakan Yardımcısı değilken, Mavi Akım üzerine görüşmeler yapmak üzere Rusya'ya gidip geldiğini, ilgilenenler hatırlayacaktır.
Enerji pastasına çullanan Medya patronları
Son bir hatırlatma:
Elektrik dağıtım işletmelerinin belli bir süre için devredilmesiyle ortaya çıkacak enerji pastasına talip olanlar arasında, enerjik medyamızın tüm gruplarının olduğunu biliyor musunuz?
Kanal D, TGRT, CTV, Kent TV, Show TV ve Genç TV ve Sabah grubu...
Geçtiğimiz aylarda Sabah grubuyla kimin kimin ayağına bastığı tartışmalı bir evlilik gerçekleştiren Park Holding, de enerji özelleştirmelerinde elini en çabuk tutan şirketlerden biri.