Önce biberin acılısını takdim ettiğim Orhan Abimin yazısından başlamak istiyorum (Çok acılısını ise Uğur Abime ayırdım). Orhan Abim, 21 Mayıs'ta Cumhuriyet'teki "Geçmişten geleceğe" başlıklı köşesinde RTÜK yasasındaki "ihale operasyonu"nu eleştiriyordu.
Ben teslim oldum
İlk RTÜK Yasası tasarısının 28 Kasım 1997 tarihinde Meclis'e sunulduğunu, tasarının da altında o zamanın basından sorumlu devlet bakanı Cavit Kavak'ın imzasının bulunduğunu anlatıyordu.
Sonradan tasarı değişmiş, falan filan işte... Zaten siyasiler doğaları gereği gazetecileri muhalefetteyken severler, iktidara gelince hiç gözlerinin yaşına bakmadan öperler!
Bu yazı için Orhan abimin kalemine niye biber takdim ediyorum değil mi?
Basına uygulanmak istenen sansürü eleştiren yazısının başlığına ne dese beğenirsiniz?
"Sansüre Hazır Olalım"
İnsaf Orhan Abicim, siz koskoca Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin Başkanısınız. Kariyerinizde, Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni gibi mevkiler bulunuyor.
Sansüre hazır olmayalım, sansüre karşı mücadeleye hazır olalım!
Gazetecilerin Başkanı'na bu yakışmaz mı?
Gaziantep içinde vurdular
Geçiyorum biberlerin kralı isot takdim edeceğim Uğur Abime... Uğur Dündar Abimiz bildiğiniz gibi geçtiğimiz yılın ortasında, Türkiye'nin en problemli kuruluşları arasında "top 10"a giren Fenerbahçe Kulübü'nün yönetim kuruluna seçildi.
Medyadaki başarılarına bir de sportif başarı ekleyecekti. Bu yıl kısmet oldu, Fenerbahçe futbol takımı tarihinde ilk kez bir Türk teknik direktörle ligi şampiyon bitirdi.
Bunlar "hoş anılar" olarak kalacaktı, Uğur Abimiz, şampiyonluğun hikayesini Hürriyet'e yazmasaydı.
Fenerbahçe Başkan vekili sıfatıyla yaşananların perde arkasını anlatıyordu.
İyi ki yazı dizisini "Başkan vekili" şapkasıyla yazdı. Eğer gazeteci Uğur Dündar olarak yazsaydı, basın ahlak kuralları açısından kimsenin yüzüne bakacak hali kalmazdı.
Şimdi ne demek istediğimi anlayacaksınız. 29 Mayıs 2001 tarihli Hürriyet'in 4. sayfasını açıyorum. Altı parça yazı var.
Dizinin adı: Efsane Döndü. Sayfanın manşetinde "Gaziantep bozgunu ders oldu" cümlesi duruyor. Bütün etik felaketler de bu Fenerin 5-1 yenildiği Gaziantep hikayesinden çıkıyor.
Önce Uğur Abim'den bir alıntı okuyalım:
"Bir büyük gazetenin birinci sayfasındaki sürmanşet şöyleydi: 'Fenerbahçe Başkan vekili Uğur Dündar'dan şok teklif: Futbolcuların hepsini satalım, sahaya gençlerle çıkalım'.
Gözlerime inanamamıştım, çünkü tüm futbolcuların satılması hiç gündeme gelmemişti. Ayrıca kalan maçları PAF takımıyla oynama düşüncesi bana ait değil, çoğunluğun önerisiydi."
Etik baltanın sapı
Buraya kadar bir şey yok. Uğur Abim şimdi biberin şahını hak etmeye başlıyor:
"Gerçekleri çarpıtarak gazeteye yalan yanlış bilgi verenleri az çok tahmin ediyordum. Gazetedeki dostlarımı arayarak, muhbirlerin adlarını öğrendim!"
Burada ben susuyorum, Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi konuşuyor. Bölüm D, Gazetecinin Hakları, Madde 6:
"Gazeteci kaynakların gizliliği uyarınca, kaynağını açıklamaya zorlanamaz."
Şimdi ben bu Uğur Abimi ne yapayım? Kendisi de bir gazeteci olmasına aldırmadan, bir takım meslektaşlarını kaynak açıklamaya zorluyor . Açıklatıyor da...
Aynı şeyi güç sahibi kişiler (başbakanlar,bakanlar, valiler,işadamları vb. gibi) yapınca biz gazeteciler ortalığı ayağa kaldırıyoruz.
Basın özgürlüğüne saldırı var!
Peki bu Uğur Dündar Abimizin yapıp, sonra da bir güzel yazdığına ne diyeceğiz?
Olmadı Uğur Abi olmadı.
Efsane Söndü!