Türkiye’de resmi tarihten şikayetçi olmayan kesim neredeyse yok. Tarih, ulus devletin kurulması, yaşatılması ve bekası için bu ülkede hep bir enstrüman olarak kullanıla geldi. Tarihi, olayları ve karakterleri, dönemin koşullarını da dikkate alarak olduğu gibi kabullenmek yerine, toplumun ideolojik olarak şekillendirilmesi için araçsallaştıran zihniyet, tarihsel figürler üzerinden toplumları kategorize etmeyi de ihmal etmedi. Devletin bekası için kim iyi olması gerekiyorsa o iyi oldu, kim kötü olması gerekiyorsa o kötü oldu.
Menemen olayı üzerinden Müslümanlara hatırlatılanla, Dersim üzerinden (olaylar içerikleri itibariyle ne kadar farklı olsa da) Alevilere ve Kürtlere verilen mesaj pek farklı değil. Ermeniler ve Rumlar konusunda ise resmi tarih, ülkede kalan bir avuç gayrimüslime bile tahammül edemiyor ve senelerdir denize dökülen Rum ve nankör Ermeni söylemini sürdürüyor. Son yıllarda iç ve dış baskılar sonucunda kısmî düzeltmeler yapılsa da tarihin resmi olmaktan çıkıp gerçeği yansıtması için daha yolumuz uzun.
Çerkeslerin ‘hain’ yaftası ile imtihanı
Resmi tarihin Çerkesler’i en çok yaralayan kısmı ise ‘Hain Çerkes’ miti. Tarihi bir karakter olan Ethem Bey’in başına konan Çerkes sıfatıyla, Çerkesler’in hain damgası yediğini ve bunun üzerinden sindirilmeye çalışıldığını söylersek, herhalde yanılmış olmayız.
Özellikle Güney Marmara’da ilk ve orta okulu okumuş olan Çerkesler için çok tanıdık bir hikâyedir. Öğretmen Hain Çerkes Ethem dediği anda tüm gözler size döner ve o andan itibaren arkadaşlarınızın gözünde potansiyel hainsinizdir. Ya sinersiniz ya da isyan eder Çerkes Ethem’i aklamaya çabalarsınız. İktidar ile karşılaştığınız bu ilk anda size düşen; ya asimilasyon çarkına dahil olmak ve mümkünse bir daha Çerkes olduğunuzu dillendirmemektir ya da farkında olmadan, isyan halinde iktidar çarkına dahil olmaya çalışmaktır. “O bir hain değil kahraman” narası zihninize nakşedilir. Neyin ve kimin kahramanı olduğu, neyin ve kimin haini olduğu kadar muğlaktır aslında.
İlk ve orta okulda yaşanan bu durum Çerkesler’in peşini sonraki yıllarda da bırakmaz, Çerkes olduklarını her söylediklerinde Hain Ethem söylemi ve bir savunma hali sürüp gider. Çerkesler bu konuyu o kadar abartır ki, kendi ‘resmi tarih’lerini de yazmaya başlarlar bir taraftan. Bu “resmi tarih” yazımı kitaplara makalelere de konu olur. Yapılan, Çerkes Ethem üzerinden Çerkesler’ i ulus devlete, daha doğrusu iktidara/otoriteye yaslamaktan başka bir şey değildir maalesef.
Kurtuluş Savaşı’nda Çerkesler’in pozisyonu, Çerkes Ethem’in nasıl kahraman olduğu, Türkiye’ye ne kadar büyük faydalarının olduğu her fırsatta dillendirilir. Aynı resmi tarihte olduğu gibi, Ethem’i aklama çabasında da, görmek istenen görülür, görülmek istenmeyen görülmez.
Mesela Ethem Bey’in (“hain”liği resmileşene kadar adı Çerkes Ethem değil Ethem Bey’dir) 1915’li yıllarda bir Teşkilatı Mahsusa elemanı olarak Doğu illerinde görev yaptığından gerek resmi tarihte gerekse Çerkes literatüründe kısmen bahsedilir de neler yaptığından bahsedilmez. Mesela Ermeni Soykırımı’ndaki dahli konu bile edilmez. Ya da Yunanistan’a sığındıktan özellikle Ortadoğu’ya geçtikten sonra neler yaptığına dair gerek resmi tarihte gerekse alternatif olarak okunan tarihte yer bulamaz kendisine Çerkes Ethem.
Sorunlu bir tarih tartışması
Sonuçta bu tarihsel figür Çerkes kimliğinin diasporadaki en büyük handikapıdır. Otorite ile kurduğu sorunlu ilişkinin mihenk taşı olan Çerkes Ethem’i sağlıksız bir şekilde ve amatörce tartışmaktan yıllardır ne diaspora vazgeçmiştir ne de Çerkes Ethem, Türkiye siyasetinin Çerkeslere bakan yüzünün bir numaralı aracı olmaktan kurtulabilmiştir. Kendisinin hayatında Çerkes kimliğine dair herhangi bir emare ile karşılaşmadığımız Ethem Bey’in tartışmalı hainliği üzerinden otorite tarafından Çerkeslerin sindirilmesi ise biraz önce anlattığımız örneklerde açıkça gözükmektedir.
Siyasetin ve popüler tarih tartışmalarının vazgeçilmezi olan Ethem Bey, görünen o ki yeni Türkiye’nin gündemine de girmeyi başardı. Geçtiğimiz günlerde Kafkas Diasporası web sitesi tarafından düzenlenen ödül töreninde kendisine Yılın Siyasetçisi ödülü verilen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Ethem Bey’e düzdüğü övgüler kamuoyunda ciddi bir şekilde yer bulurken kimilerine göre bir Çerkes açılımı olarak yorumlandı. Bülent Arınç’ın ödül töreninde şarfettiği sözlerin birçok Çerkes için ciddi ama sorunlu bir anlam ifade ettiği muhakkak.
Arınç’ın Çerkeslerin bu konudaki - bizce sorunlu - bakış açısını bildiğini ya da danışmanları tarafından kendisine aktarıldığını görüyoruz. Bu bilgiler ışığında Bülent Arınç bir siyasetçinin yapması gerekeni yaparak seçim öncesi Çerkeslere oldukça “olumlu” mesajlar veriyor. Bülent Arınç’ın bir suçu yok, o işini yapıyor. Sorun bizim, yani Çerkeslerin konuyu ele alışında.
Hainlik üzerinden sindirilen Çerkesler
Son yıllarda Çerkes örgütleri ve çeşitli inisiyatifler tarafından Çerkes Ethem konusunun ele alınış şekli bu örnekle de sınırlı değil. Birçok organizasyon Hain Çerkes Ethem yaftasının tarih kitaplarından ve resmi tedrisattan çıkartılması için kampanyalar yürütüyor.
Bu çabalar her ne kadar masum gibi görünse de, yapılan bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde, senelerdir ‘Hain Çerkes Ethem’ miti üzerinden devlet tarafından sindirilen bir halkın “Hayır, Ethem hain değil, kahraman” sloganları ile devlete/otoriteye yaslanma çabasından başka bir şey değildir.
Çerkeslerin nasıl asil olduğu, ne gibi kahramanlıklar yaptığı, Cumhuriyetin kuruluşuna nasıl katkıları olduğu ile üretilen yeni tedrisatın enerjisini Çerkes Ethem mitine hapsolmak yerine ‘Gönen – Manyas Çerkes Sürgünleri’ gibi devlet tarafından gerçekleştirilmiş ve doğrudan halkı ilgilendiren tarihsel dramların gündeme getirilmesine harcanması sağlıklı bir yüzleşmenin de kapısını aralayacaktır.
Osmanlı son döneminde kendi dillerinde eğitim verebildikleri okulları olan Çerkeslerin Cumhuriyet ile birlikte kültürel öğelerini ancak özel alanlarında -o da ürkekçe- dillendirebilmeleriyle yüzleşmeyen bir otoritenin Ethem Bey’in hainliği üzerinden ‘Çerkes açılımı’na soyunması tam anlamıyla yeni devlete Çerkesleri tam tersinden yaslama girişimidir.
Özetle, Ethem Bey hadisesinin Çerkesleri ilgilendiren boyutu Ethem Bey’in hainliği değil kendisine sonradan eklemlenen Çerkes sıfatıdır. Rejimin kuruluşu aşamasında gerçekleşen iktidar kavgasının kaybedeni olan Ethem Bey’in itibarı devletin kendi problemiyken, Çerkes Ethem üzerinden yaftalanan geniş Çerkes kitlesinin sorunu bu yaftalama ile yüzleşmek ve Ethem’in önündeki Çerkes sıfatının kaldırılmasını talep etmek olmalıdır. Belki bu şekilde Çerkes Ethem meselesi üzerinden devletin yanında kimliklenen ve bağımsız politikalar üretemeyen Çerkeslerin kendi kimliklerini daha sağlıklı bir şekilde örgütlemeleri, kültürel ve siyasi kimliklerine odaklanmalarının da önü açılabilir. (KK/NV)
* Bu yazı Agos gazetesinin bu haftaki sayısında yayımlandı.