Kanarya Sevenler Derneği'nden Siyasi Partilere ve TÜSİAD'a kadar hemen her örgüt, kişi ve kurum, Ulusal Güvenlik tartışmasında birşeyler söylüyor. Daha doğrusu "tartışmada benimde tuzum olsun" der gibi, kendisini birşeyler söylemek zorunda hissediyor. O nedenle ben de "altta kalmayayım" "Ne cahil adam, Ulusal Güvenlik Tartışmasına bile katılamıyor" demesinler diye bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Tabii tabanda işsizlik, geçim sıkıntısı ve açlıkla mücadele eden sade vatandaşım bu "Ulusal Güvenlik Tartışmasında söz söyleme yarışından" birşey anlamıyor. Yani tartışmanın işsizliğine, parasızlığına, aşsızlığına direkt bir katkısı olmadığını düşünüyor ve ilgilenmiyor.
Öneri bir yana, karmaşıklaşıyor
Bizim yaygın basına bakarsanız, tartışma Türkiye'nin en ve en önemli gündem maddesi. Bir anda doların gemlenemez azgınlığı, Yenilikçi Tayyip'in eski günleri, IMF'in denetimleri yayın medyamızın gündeminde ikincil plana düşüverdi. Varsa yoksa Ulusal Güvenlik tartışması. Her kanalda elinde mikrofonuyla bir "devlet büyüğü"nün önünü kesen Bir muhabirin "Efendim Ulusal Güvenlik tartışılmalı mı?" sorusu ve tartışmayı olumlu bir sonuca götürecek bir öneri bir yana, daha da karmaşık bir hale getirecek yanıtlar.
İşin kötüsü alınan yanıtlardaki suçlama ve iddialar , yeni söz haklarını doğuruyor. Böylece tartışma çözüme gitmeyen bir yolda serseri mayın gibi dolanıyor.
Öteki Türkiye'ye yararı anlatılmalı
Efendim Ulusal Güvenlik tabi ki tartışılmalı. Tabanda, yani toplumda küçük sanayicisinden işçisine, memuruna, emeklisine, köylüsüne, esnafına varıncaya kadar 50 milyonluk Öteki Türkiye'nin ekonomik sıkıntıları ile cebelleştiği Türkiye'de Ulusal Güvenlik tartışılmalı. Ancak, Ulusal Güvenliğin bir tabu olmaktan çıkarılmasının, biraz önce saydığım kesimlerin oluşturduğu Öteki Türkiye'nin sorunlarına nasıl çözüm getireceği anlatılmalı, bence. Yoksa, şimdiki gibi, soyut bir tartışma, tabandaki Ahmet Beyi, Ayşe Teyzeyi pek ilgilendirmiyor. Dinlemenin veya katılmanın, aldıkları üç kuruş maaşla ay sonunu nasıl getirecekleri sorusuna yanıt getirmeyeceğini düşünüyorlar. Veya tartışmalar, Ahmet Beyle Ayşe Hanımın semt pazarı alış verişi sırasında Ayşe Teyzenin bir etek isteğine Ahmet Bey'in "Ailesel Güvenlik" kaygıları ile verdiği "daha aybaşı, para bitti, ne eteği!" yanıtını önleyemiyor.
Teyakkuz hali
Ulusal Güvenlik tartışılmalı. Zira, her kavramı, her organı, her materyali kendilerince yorumlayıp Türkiye'yi sorunlar yumağı haline getiren siyasilerimiz son dönemde Ulusal Güvenlik kavramını da bolca kullanmaya başladılar. Tabii herşeyde olduğu gibi, Ulusal Güvenlik kavram ve tabusunun da suyunu çıkardılar.
Cam işçisi greve çıktı. Hükümet "Ulusal Güvenliği Tehdit Ediyor" gerekçesiyle grevi erteledi. Hava-İş greve çıkmaya niyetlendi. Bakanlar kurulu tetikte. Gerekçeli karar da ellerinde "Ulusal Güvenliği Tehdit Ediyor" Tabii bakanlar kurulunun teyakkuz halini gören Hava-İş toplu sözleşmeye imza atmak zorunda kaldı.
Ulusal Güvenlik tartışılmalı. Zira bizim ihtiyar heyetine kalırsa, yakında basın açıklamaları, mitingler, genel kurullar, altın günleri, 5 çayları bakanlar kurulu tarafından "Ulusal Güvenliği Tehdit Ediyor" gerekçesiyle ertelenmeye başlayabilir. Ya da hapşırmak, ağlamak, yüksek sesle gülmek, bir parkta tek başına oturup kafa dinlemek, bizim siyasilerin "Ulusal Güvenlik" gerekçesine takılabilir.
Cam işçisi nasıl tehdit eder?
Cam işçisinin grevinin ulusal güvenliği tehdit ettiğini düşünen kafalardan herşey beklenir . Sahi cam işçisinin grevinin ulusal güvenliği nasıl tehdit ettiğini bilen varsa lütfen açıklasın. Bu sorunun net yanıtını bir türlü bulamadım. Danıştay da Kristal-İş'in iptal başvurusunu reddedip hükümeti haklı bulduğuna göre, ortada ciddi bir tehdit unsuru olmalı. Ve ben bu çok ciddi tehdidi merak ediyorum. Hem de Ulusal Güvenliği tehdit edecek bir ciddiyetle merak içindeyim...