"Siyasi partiler ve seçim yasalarının tartışıldığı, seçmenlerin gerçek tercihlerinin sandığa yansımadığı" vurgulanan açıklamada şu sözler yer aldı:
"Seçimlere katılım daha da düştü"
* Seçimlere katılımın düştüğü, toplam seçmen sayısının yüzde 60'ının, geçerli oy kullanan seçmen sayısının yüzde 46'sının TBMM'nde temsil olanağı bulamadığı seçimler sonunda, sadece iki parti parlamentoya girebilmiştir.
* Bu sonuç, halkımızın temel sorunlarının çözümüne şu ana kadar kayda değer herhangi bir katkısı olmayan, uygulanan yanlış politikaları bir yana bırakarak sadece hükümetin sürekliliğini temel alan ve sermaye çevrelerinin tercihi olan "siyasi istikrarı" sağlamış gibi görünmektedir.
* 12 Eylül rejimiyle, örgütlenmeden, katılımcılıktan ve siyasetin günlük pratiğinden uzaklaştırılan seçmenler, bu seçimlere kadar yüzde 83-93 arasında bir oy kullanma oranını gerçekleştirmişken, 1999 seçimlerinde yüzde 87 olan katılım, ülkemizin yaşadığı en derin krizden sonra bu kez yüzde 79'a düşmüştür.
* Katılımın düşmesi, seçmenlerin bir bölümünün "iktidar partileri değişiyor ama uygulanan politikalar hep aynı kalıyor, sorunlarım çözümlenmiyor" düşüncesiyle seçimlerden de uzaklaştığı ya da tepkisini bu davranışla belirttiği şeklinde algılanmalıdır.
* Seçmenler, son yirmi yılda iktidar sorumluluğunu paylaşan ve ülkemizin en derin krizine neden olan politikaları uygulayan partileri cezalandırmış, hatta tasfiye etmiştir.
"Sivil toplum örgütlerinin sorumluluğu artıyor"
* İşsizliğe ve yoksulluğa karşı duyulan tepki, sandıkta ifadesini böyle bulmuştur. Buna karşın, seçmenler, aynı temel politikaları, kimi farklı düzenlemeler ya da ayarlar yaparak da olsa sürdürmeyi amaç olarak belirtmiş partileri de TBMM'ne taşımıştır.
* Çalışanların ekonomik, demokratik ve mesleki örgütlerinin, halkımızın temel sorunlarının kaynaklarını açıklama konusundaki sorumluluklarını daha etkin bir biçimde sürdürme görevi geçerliliğini korumaktadır.
* TBMM'nde temsilin bu düzeyde düşük kalması, katılımcılığın zaten eksik olan parlamento boyutunu daha da olumsuz hale getirmiştir . Bu açıdan, TBMM'de temsil olanağı bulan partilerin, "katılımcı demokrasiyi geliştirmek istediklerini" ve "sivil toplum örgütleri" ile yakın ilişkiler içinde olacaklarını açıklamış olmaları önemlidir.
* Bu temel yaklaşımın hayata geçirilmesi sırasında, iktidar partisinin, iş ve sermaye örgütlerinden çok çalışanların örgütlerine kulak vermesi ve bu ilişkinin biçimsel olmaması gerekmektedir.
* Muhalefet partisinin ise toplumsal muhalefeti güçlendirmesi öncelikli bir görev olarak ortaya çıkmıştır. Bu görevin yerine getirilmesi ise, parlamentoda tek başına temsil edilmiş olmanın toplumsal muhalefeti doğrudan temsil etme yetkisi olarak algılanmamasını ve toplum örgütleri ile katılımcı bir çalışmanın sürdürülmesini gerektirmektedir.
* İktidar partisinin temel olarak IMF politikalarını sürdürme kararında olması nedeniyle de, TMMOB'nin ve Emek Platformunun, "emekten yana bir siyasi iradenin belirmesi ve iktidara taşınması" hedefi geçerliliğini korumaktadır.
* TMMOB, emekten, bağımsızlıktan, demokrasiden, barıştan, laik sosyal hukuk devletinden, kamu yararından yana görüşleri, önerileri, uyarıları ve eleştirileri ile, üyelerinin ve genel olarak çalışanların hak arama ve insanca bir yaşam elde etme mücadelesinin gereğini yerine getirmek amacıyla, çalışmalarını bu güne dek yaptığı gibi bundan sonra da sürdürecektir.(NK/BB)