Önce, sadece Aziz Nesin vardı; onun aleyhine propaganda yapmak geçerliydi. Daha sonra, "yananlar" ve "yakanlar" ayırımı yapıldı. Ne zaman ki, "yananlar" birer ikişer Sivas'ı terk etmeye başladı; ekonomi galip geldi, söylem değişti: "Oteldekiler" ve "suçlular" var artık.
Vicdanında yaşananın muhasebesini yapanlar için "yakanlar" suçluydu, söz açıldıkça "aslında olayın sorumluları Sivas dışından gelenler, asıl sorumlular Sivaslı değil" denmesi de vicdan rahatlatıcıydı.
Zamanla, senelerdir süren ve her oturumu ayrı bir olay haline gelen "Sivas Olayları Davası" yargılamaları, duruşma haberleri dışında neredeyse kimsenin sözünü bile etmediği sıradan bir zabıta vakası haline dönüştü.
Sanıkların cezaevinde çocuk babası olacak kadar rahat etmeleri; kimsenin umurunda olmadı, belki kimse farkına bile varmadı.
Katliamın, Sivas 'a yansımasını göç, suçluluk duygusu, sosyal yaşama etkileri ve ekonomi, güvenlik önlemleri başlıklarıyla özetlemek mümkün.
Her gün 2 aile göç etti
2 Temmuz sonrası ilk bir yılda her gün ortalama iki ailenin Sivas'tan göç ettiği tahmin ediliyor. 210 bin nüfuslu şehrin bu göçten ne kadar etkilenebileceği açık.
2 Temmuz sonrasında, ülkenin en iyi kampüslerinden birine sahip Cumhuriyet Üniversitesi, Sivas dışındaki lise mezunları için yerleştirme sınavlarında en son seçenek haline geldi.
Kaplıcalara ziyaretçi?..
2 Temmuz sonrasında, Sağlık turizmi açısından umut olabilecek 3 kaplıcanın ziyaretçilerinin artması beklenirken, tersi oldu. Şimdi, Sivas iç turizm açısından ancak gece konaklanacak bir yer olarak anılıyor. Yıldızlı otel sayısı da bir elin parmaklarını geçmiyor.
2 Temmuz'larda her yıl azalan bir katılımla yapılan anma toplantıları da sanki birileri bu işin üstünden başka hesaplar yapıyor duygusu uyandırmaya başladı. Bir kuruluşun düzenlediği anmalara diğer kuruluş katılmayınca veya engellemeye çalışınca 2 Temmuz yakımı sadece kitaplara ve üniversite tezlerine inceleme konusu olma tehlikesi ile baş başa kalacak gibi.
Güvenlik önlemleri bile kanıksandı
Önceleri günler öncesinden başlayan güvenlik önlemleri bile, artık anmalar kanıksanmış olmalı ki, bu yıl yok denecek kadar aza indi. Ankara, Çorum, Tokat, Kayseri gibi çevre ve yakın illerden yıllarca otobüs dolusu polis getirenler, belki de 1993'de almadıkları "önlem" için "günah" çıkarttılar.
Gençler, umut ve isyan adına Sivas, Yıldızeli'nin Banaz köyüne 1979'da Pir Sultan anıtı dikmişlerdi. Şimdi, bu anıt bile Pir Sultan'ın 400 yıl öncesi ruhundan uzaklaştı, bir ibadet objesi haline geldi. Sadece, bu nedenle bile, 2 Temmuz'un ve katliamın değerlendirmesini yapmak gerekli görünüyor.
Madımak Otel'de katledilenlerin mezarları başında "Sivas'ı Unutmayacağız" sloganı atan tüm dostların Sivas'a küskün olduklarını düşünsek de, Sivas'ta son iki yıldır yaşanan gelişmeler ışığında, yitirdiklerimizin anısına saygılı olalım.
Vakıf ya da dernek ayrımı
Pir Sultan Abdal etkinliklerine nasıl sahip çıkılacağı tartışmaları bile "Vakıf", ya da "dernek" ayırımlarıyla yürütülüyor. Yani işin özü değil, asıl amaç dinsel törenler oluyor.
Banaz köyü halkının dahi ilgi alanına girmeyen bu etkinlikler, törenleri yalnızlaştırıyor. Belki de 79'da anıt dikerken gençlerin akıllarındaki umut ve isyan üzerinden Pir Sultan"ı yeniden düşünmek gerek.