Depremin bir doğal felaket olmadığını en azından 17 Ağustos'ta anladık. Yaşanan felaketten ders çıkarmak ve kamu işlevlerini de buna göre yeniden tanımlamak zorundayız. Bunlardan en önemlilerinden biri de sigorta konusu. Genel olarak sigortalanmanın iki önemli işlevi var: Birincisi olası hasarları karşılamak. İkincisi, ki en önemlisi, riskin azaltılmasına katkıda bulunmak. DASK (Doğal Afet Sigortaları Kurumu) bu nedenle aciliyetle şeffaflaştırılmalı, katılımcı hale getirilmeli ve önüne bir eylem planı koymalıdır. Zorunlu deprem sigortasının işlevi yalnızca olası riskleri devletin sorumluluğunun dışına çıkarmak değil, başka kurumlaşmalar ve önlemlerle çok sektörlü bir etkileşim içinde riski azaltmaktır. Sigortanın işlevini yerine getirmesi için riske duyarlı hale getirilmesi zorunludur.
DASK (Doğal Afet Sigortaları Kurumu) ve zorunlu deprem sigortası ile ilgili haberler kamuoyuna yansıdı. Bilindiği gibi New York'taki 11 Eylül saldırısından sonra Türkiye'deki 2002 yılı sigorta teminatlarının karşılanması için yapılması gereken reasürans anlaşmaları ihalesi 24 Eylül'den 3 Ekim'e ertelenmişti. Saldırı nedeniyle yapılan erteleme sonrasında gerçekleşen ihalede sigorta şirketlerinin karşı karşıya oldukları maliyet artışları nedeniyle reasürans maliyetleri de arttı. Şu anda aşağı yukarı yarı yarıya reasüre edilen riskin Kasım başına kadar tamamının karşılanmış olmasına gayret ediliyor. Maliyet artışının ise yüzde 25'ler mertebesinde sigortalılara yansıması bekleniyor. Türkiye genelinde zorunlu deprem sigortası yaptırma oranının yüzde onları ancak aştığı düşünülürse, maliyetlerdeki artışın ve ekonomik krizin beklenen oranlarda sigortalanmanın gerçekleşmesi konusunda önemli bir engel olabileceği düşünülebilir.
Ancak Türkiye'de zorunlu deprem sigortası konusunda maliyetlerden çok daha büyük bir engel işlevinin anlaşılmaması konusudur. Bu nedenle bugün asıl sorun zorunlu deprem sigortasının ne işe yaradığının kamuoyunun ve sigorta kuruluşlarının bilmemesidir. DASK'ın işlevi kamuoyu tarafından tam bilinmediği için, zorunlu deprem sigortası 'ev alıp satarken ödenmesi gereken harçlardan ve vergilerden biri' olarak algılanmaktadır.
Adı her ne kadar 'zorunlu' olsa da, bu sigortanın zorunluluğu yalnızca devletin hasar vukubulduğunda sorumsuz kılmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Oysa sigortalanmanın bir işlevi de riski azaltmaktır. Bunun için de zorunlu deprem sigortası riske duyarlı hale getirilmelidir.
Bu konuda geçmişteki örneklere bile bakmak yeter.
Yalnızca İstanbul'da 1912 yılında 48 adet yerli ve yabancı sigorta şirketinin bulunduğu ve henüz o tarihlerde şehir planlama ve imar normlarının belirlenmemiş olmasına rağmen bu şirketlerin o tarihlerde ortaklık içinde düzenli olarak yangına karşı sürekli yenilenen risk envanteri haritaları hazırlattıkları hatırlanırsa, bugünkü durumun günümüzün teknolojik imkanları içinde çok yetersiz olduğu farkedilebilir.
Zorunlu deprem sigortası ve (DASK) gibi bir uygulamanın hayati önemi yalnızca olası afetlerden sonra işlevini yerine getirmesinde değil, başka kurumlaşmalar ve önlemlerle birlikte bir 'sinerji' oluşturarak, daha hasar oluşmadan riski azaltıcı, afet zararlarını azaltıcı bir işlev görmesindedir.
Bu nedenle DASK aciliyetle şu aşağıdaki konularda kamuoyunu aydınlatmalıdır:
1. 1. Zorunlu deprem sigortasının uygulanma aşamaları için bir zaman planı bulunmakta mıdır? Bu zaman planında sigorta primlerinin mülkün değeri, büyüklüğü gibi parametreler dışında, riske duyarlı hale gelmesi için hangi aşamalar ve kurumsal işbirlikleri öngörülmektedir?
2. 2. Zorunlu deprem sigortasından elde edilecek prim tahsilatının risk azaltıcı projeler için kullanılması düşünülmekte midir? Eğer düşünülmekte ise, bu konuda nasıl bir model öngörülmektedir?
3. 3. Zorunlu deprem sigortası'nın bazı belediyelerin sürdürdüğü risk envanteri (zemin etüdleri ve bina envanteri) çalışmaları ile nasıl bir ilgisi bulunmaktadır?
Sigortalıların muhatabı kimdir, haklarını, yükümlülüklerini, imkanlarını tanıtıcı ve kamuoyunu bilgilendirici bir çalışma yapılmakta mıdır?