Hukuk mu? Adalet mi?
Yüksel Seçim Kurulu aylardır süren tartışmalara son noktayı geride bıraktığımız hafta içinde koydu: AKP Lideri Recep Tayyip Erdoğan, Bağımsız Aday Necmettin Erbakan, DEHAP Adayları Murat Bozlak ve Akın Birdal milletvekili olamazlar.
Neden?
Nedeni "Savundukları düşünceleri açıklayarak devletin bütünlüğünü tehlikeye atmak. Bu nedenle yargılanıp hüküm giymek" olarak açıklanabilir, en kısa cümleyle.
Tepkiler!
Hemen hemen tüm siyasi parti liderleri ve hukuktan anlayanlar, kararı "yanlış" olarak değerlendirdi. Burada, birbirlerinin yolsuzluk dosyalarını karşılıklı olarak aklayanların değerlendirmelerini ya da "şık değil, ancak yargının kararlarını tartışmam" türürnden tuzu kuru değerlendirmeleri dikkate almıyorum...
En doğru değerlendirmelerden biri CHP'nin ekonomi kurmaylarından Mustafa Özyürek'den geldi. Daha YSK kararı açıklanmadan sorumuzu yanıtlayan Özyürek, "Yasaklamakla olmaz. Herkes siyaset yapabilmeli. Hesaplaşma sandıkta olmalı" dedi...
3 Kasım seçimlerinin aday listelerindeki durum nedir?
Gazetelerdeki haberlerden yola çıkınca bilinen ve açıklanan MHP listelerinde 20 sanık var. DYP'de 17,5 yıla mahkum bir eski vekil, CHP İzmir'de adı ayyuka çıkmış bir sendikacı. Bunlar ilk başta akla gelenler. Daha kimler yokki? Susurluk mercedesinden çıktığı halde sürekli olarak DYP milletvekili olduğu için bir türlü yargılanamayanları mı, Elazığ'da "Türkiye Seninle Gurur Duyuyor" nidalarıyla karşılanıp bağımsız milletvekili olanlar mı istersiniz?..
Hesabı geniş tutarsanız, ipin ucunu kaçırabilirsiniz. Yani, yandaşlarına ihale veren, rüşvet alan, ucunda "tamamen duygusal nedenler" olan hatır-gönül işleri yapanlar, kayınvalidesine kıyak krediler aldıran, banka satışlarına aracılık edenler, hortumlardan komisyon alanları sayarsanız, ortada pek sağlam adam kalmadığını görürsünüz...
Peki halkımız ne düşünüyor, bu olup bitenlere karşı?
Ne düşündüğünü, 4 Kasım sabahı öğreneceğiz. Ben yakın geçmişten bir örnek vermek istiyorum. Hatırlarsınız, 1998 Anasol-D hükümetini dışardan destekleyen Deniz Baykal, Türkbank yolsuzluğunu suçüstü yakalayar hükümetten desteğini çekmişti. Sonuç ne oldu? CHP, halkımız tarafından "siyasi istikrarı bozduğu" gerekçesiyle cezalandırıldı ve parlamento dışına itildi. Demekki siyasi istikrar herşeyden önemliydi, halkımız için. Yolsuzluk, hırsızlık, hortumculuğun pek önemi yoktu, onlar için. Yeterki siyasi istikrar olsun.
Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, akıllara durgunluk verir. Atamızın ünlü bir sözü var. "Adalet Mülkün Temelidir" diye.. Bu sözü hemen hemen tüm adliyelerimizde görebilirsiniz.. Adliyelerimiz kiralık hanlarda, dairelerde, işhanlarında şıkışmış olsa da bu sözü mutlaka eksik etmeyiz, adliyelerimizden... Siyasilerimiz, ağızlarını açtığında "Yargı kararıdır tartışmayız"der de, iş yargıyı bağımsızlaştırmak, hakim, savcı sayısını arttırmak, yargıyı fiziki araç gereçle çağdaşlaştırmaya geldiğinde yan çizerler...
Evet, yargı, yasaları uygular da yasaları kim yapar? Yasaları Türkiye Büyük Millet Meclisi yapar. Ne yazıkki son dönemde bu meclis biraz önce özelliklerini saydığımız insanların çoğunlukta olduğu bireylerden oluşageldi...
Türkiye Bir Hukuk Devletidir" Ulu büyüklerimiz, devlet yöneticilerimiz böyle buyururlar.. Evet, Türkiye bir hukuk devletidir de, uygulamada biraz gariplikler var gibi geliyor, bana...
Nasıl mı?
En taze örnek, düşüncelerini açıklayıp savunarak devleti bölmeye teşebbüsle suçlananlar, hüküm giyenler milletvekili olamamaları..
Ama, devleti dolandıran, hortumlayan, vergi yüzsüzleri, "vatansever çetelere" yardım edenler, ihale cambazları devlet için tehdit oluşturmuyor olacaklarki rahatlıkla milletvekili olabiliyorlar...
Bir ekmek çalan çocuk on yıllarla başlayan hapis cezası alır, devleti dolandıran, yolsuz, hırsız ve hortumcularla işbirlikçileri "buyurun beyefendi" itibarı görür.
Demir gibi eller, Evcil ruhlu beyinler, sular gibi Çağlar girişimciler, devlet kredileri ile beslenip, sonuç alınamayan soruşturmalarla aklanıp, bıraktıkları alemli yaşama yeniden dönerken, baklava çalan çocuklar içeride ömür tüketir..
Mecliste öğrenci harçları ile ilgili pankart açtıkları gerekçesiyle tutuklanan gençlerin davası anında karara bağlanırken, körpecik bedenlere işkence yapan polislerin davası, ayak basmadık mahkeme bırakmadıktan sonra, yılan hikayesine dönüştürülebiliyor. Dava başladığında lise öğrencisi olan çocuklar, şimdi kocaman adamlar. Bu hızla devam ettiğinde davanın sonunu bastonla izeleme ihtimalleri hayli yüksek...
Şimdi soruyorum. Yasa mı? Adalet mi?
Hukuk mu? Evrensel Hukuk mu?
Hangisi gerekli?
Hukuk devleti olmanın anlamı nedir?
Bu anlam yasa devleti olmak mıdır?
Eğer yanıt buysa işimiz hayli zor. Zira yasaları bir ülkenin siyasetçileri yapar. Hukuksa evrenseldir. Köklerini insanlık tarihinden bu yana devam eden süreçten alır...
Sonuçda herkesin yasası vardır da hukuku, adaleti var mıdır tartışılır. Örnek mi istiyorsunuz?
Hitler'in, Mussollini'nin, Franko'nun, Lenin'in, Mao'nun da yasaları vardı. Günümüzde Kaddafi'nin, Saddam'ın, İran'ın, Taleban'ın da yasaları vardı, var... Yasaları vardı da hukukları var mıydı? Yanıtını size bırakıyorum...
Sevgiyle kalın...
Recep YILDIRIM