"Yargı, yaklaşık beş yıldır, çok ağır suç isnadı taşıyan fezlekeleriyle, Ağar ve Bucak'ın dokunulmazlık dosyalarının görüşülmesini istiyor. Bu onama kararından sonra da, yargıya direnmeyi sürdürerek dokunulmazlıkların kaldırılmaması, Meclis'in görevini kötüye kullandığının kanıtı olur. Hukuka uygun davranmak, yalnızca seçilmemiş yurttaşların görevi değildir. Hukuk devleti istemek, kendi koyduğu kurallara yasama organının öncelikle uymasını beklemek, yurttaşlar olarak en doğal hakkımızdır.
...Suçlularsa yargılanmaları, suçsuzlarsa kamu vicdanındaki mahkumiyetlerinin son bulması için, Mehmet Ağar ve Sedat Bucak'ın dokunulmazlıklarının kaldırılmasını talep ediyor, aksi halde Meclis tüzel kişiliği aleyhine manevi tazminat davası açmak durumunda kalacağımızı bilginize sunuyoruz."
Meclis, talebimizi yanlış anlamış olacak ki, Ağar ve Bucak'ın değil, bizim ifadelerimizin alınmasını istedi. Geçen gün gidip Savcılıkta ifade verdik.
"Emri ben verdim" demek "suça azmettirmek"tir...
Çetelerden arınmış bir devlet için herkesin üstüne düşeni yapmasını beklerken, tam tersi oluyor. Ayaş Belediyesi, Korkut Eken için turnuva düzenliyor, başlama vuruşunu Ağar yapıyor. Emekli general Hasan Kundakçı, Korkut Eken'in kahramanlığından söz ediyor.
Hatırlayacaksınız, Eken'in mahkumiyet kararı onaylandığında da bir dizi general söz alarak övücü, hatta eylemleri sahiplenici beyanlarda bulunmuştu. Yargıtay Başsavcısının da açıkladığı üzere, Korkut Eken, yasal ve meşru eylemlerinden değil, çete oluşturmak suçundan ceza aldı. Ceza Yasasının 65. maddesine göre, suç oluşturan fiille ilgili talimat vermek suçtur.
Emekli bir general, çete suçundan mahkum olan Eken için 'Emri ona biz vermiştik' diyor ve hatta ceza alıp almaması konusunu hakimlerle konuştuğunu söylüyorsa, bunu ciddiye almak gerekir. 'Belki de teröre karşı verdiği mücadele döneminden bahsediyordur' şeklinde varsayım yaratmak, generallik rütbesine yükselmiş kişileri, ne dediğini bilmeyen şaşkınlar durumuna düşürür. 'Emri ben verdim' diyenlerin de 'suça azmettiren' olarak yargılanmasını beklemek, yurttaşlar olarak hakkımızdır.
"Kilit bilgilerin" ortaya çıkması için
Çetelerden arındırılmış hukuk devleti istemiyle aylarca ışıklarını yakıp söndüren biz yurttaşlar, yargıya hep güvendik. Güvenmekte haklı olduğumuzu görüyoruz. 'Yargı kendi üzerine düşeni yapıyor, gidebileceği yere kadar gitmek istiyor, ancak tepe noktalara ulaşması engelleniyor' kanaatini taşıyoruz. Bütün bu olup bitenden sonra vardığımız sonuç şu:
Devletin bazı organları ya da görevlileri, kendi vatandaşlarına karşı eylem yapmak üzere gizli servis kuruyor; bu gizli örgütün uyuşturucu trafiğinden faili meçhul cinayetlere; kumarhanelerden kara para aklamaya uzanan bir dizi karanlık işe karıştığı anlaşılıyor ama, bu gizli örgütü kim kurdu, emirleri kim verdi, nasıl finanse edildi, bu bilgilere ulaşılamıyor.
Hepimiz anlıyoruz ki, açıklama yapan generaller, eski emniyetçiler ve Mehmet Ağar, bu konuda kilit bilgilere sahip. Susurluk'ta ortaya dökülüp saçılan kirliliğin temizlenmesi, onların konuşmasına bağlı.
Hukuk devleti, yasama, yürütme ve yargının hukuka bağlı olduğu devleti anlatır. Hukuk, devlet iktidarının kaynağıdır. İktidarın, yetkilerin kullanılış biçiminin meşru olup olmadığının referansı da hukuktur. Hukuk devletinde, çetelere, keyfiliğe, kayırmaya, suçu işleyenin sıfatına göre davranmaya yer yoktur.
Yargı, Susurluk'un aydınlanması için Mehmet Ağar ve Sedat Bucak'ın dokunulmazlıklarının kaldırılarak kendisine teslimini istedi. Meclis yıllardır buna direnerek hukuk tanımaz bir tavır sergiliyor. Ağar ve Bucak'ın dokunulmazlıkları kaldırılmış olsaydı, yargılanmış ve kuvvetle muhtemel ki, Eken'le birlikte hapse girmiş olabilirlerdi.
Nitekim Ağar da bunu bildiği için, yenilmişlik duygusu içinde; kendisine hukuku hatırlatanlara tehditler savurup duruyor.
Meclis'tekiler, Ağar ve Bucak'ın dokunulmazlıklarını kaldırmamakta direnerek, güvenilirliklerini yok ediyorlar. Ne var ki, bu güven kaybının yaratacağı tahribat, yalnızca sandığa yansımakla kalmaz.
'Israr Ediyorum! İsyan Ediyorum! Dokunulmazlıkları Kaldırın!' diyen yurttaşların sesine kulak tıkayan Meclis, suçlananları koruyor şaibesinden bir an önce kurtulmalıdır. Kendi çıkardığı yasalara uymayan bir meclis, yurttaşlara nasıl örnek olabilir; onlardan yasalara uymasını nasıl bekleyebilir?
Devlet Denetleme Kurulu görevlendirilebilir
Dönemin Cumhurbaşkanı'nın itibar etmediği Devlet Denetleme Kurulu (DDK), bu itiraflar üzerine görevlendirilebilir.
İdarenin hukuka uygunluğunun, düzenli ve verimli şekilde yürütülmesinin sağlanması amacıyla, Cumhurbaşkanı DDK'nu görevlendirebilir. (Anayasa m.108) DDK, Silahlı Kuvvetler ve yargı organları dışındaki tüm kamu kurumlarında inceleme yapma yetkisine sahip.
Toplumun Cumhurbaşkanına duyduğu güven, saygı ve sevgi, bu inceleme sonuçlarının güvenilirliğini de arttıracaktır. DDK'nun ciddi bir inceleme yapması halinde, TBMM, dokunulmazlık dosyalarını görüşmek zorunda kalabilir; Türk Silahlı Kuvvetleri de, emekli de olsa kendi üyeleriyle ilgili soruşturma açabilir. DDK raporu ve başlayacak yargı süreci, bizi temiz devlete kavuşturabilir.
"Devlet Sırrı" şemsiyesi altındaki "gizlilik"
'Susurluk, bütünüyle neden aydınlatılamamıştı' diye düşündüğümüzde, karşımıza öncelikle gizlilik çıkıyor. Hepsi
* TBMM, Susurluk olayını araştırmak üzere Komisyon kurdu. Komisyon, Meclis İç Tüzüğünde yer alan 'devlet sırlarının meclis araştırması kapsamı dışında kalacağı' kuralı (m.105) yüzünden istediği belgelere, bilgiye ulaşamadı.
* Suç sayılan fiillerin, nasıl olup da devlet sırrı sayıldığını ise öğrenemedik. Şimdi itirafta bulunan paşaların bir kısmı, 'devlet sırrıdır' diyerek ifade vermeye gitmez iken, Mehmet Ağar
* MİT tarafından tekzip edilmeyen bir raporda faili meçhuller, göz altında kayıplar, işkence ve keyfi tutuklamaları gerçekleştiren illegal güçlerin eğitsel, mali, resmi bağlantı noktalarına işaret ediliyordu. Raporda, MİT, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Genel Kurmay'ı zan altında bırakan iddialar yer almıştı. Bu faaliyetlerde gizli ödenek kullanıldığı iddiaları karşısında Çiller 'Bu sırlar açıklanırsa millet ayağa kalkar, rejim tehdit altına girer' diyordu.
* Oktay Ekşi, 29.07.1995 günlü, İsmet Berkan 10.12.1996 günlü yazılarında, Milli Güvenlik Kurulu Sekreterliği zabıtlarında, anılan suç örgütlerine ilişkin açıklamaların olduğundan söz etmişti.
Gizli Belgeler açıklanmalı
Devlet içinde bu çapta bir örgütlenme varsa, bunun dayanaklarının da olması gerekir. Bu konuda Resmi Gazete'de yayınlanmış bir düzenleme yok, esasen olamaz da. Mevzuatta, gizliliği kabul edilen aşağıdaki hallere gelince, bunlar DDK'na ve yargıya açılmalıdır:
* 2945 sayılı Milli Güvenlik Kurulu ve MGK Genel Sekreterliği Yasası'nın 17/2 maddesi uyarınca, sekreterlik kadroları, 21. madde uyarınca MGK Genel Sekreterliği'nin çalışma yönetmeliği gizlilik derecelidir. Ekşi ve Berkan'ın yazılarında söz ettikleri MGK Genel Sekreterliği zabıtları, aleni olmayabilir, ancak yargıya açıklanmalıdır. Aksi halde, yurttaşlar ve hukukçular olarak hep bir şeylerin tam olarak açığa kavuşmadığı kuşkusunu taşıyacağız.
* 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Yasası'nın 32. maddesi uyarınca, bu yasada yazılı yönetmeliklerin Resmi Gazete'de yayınlanması yasaklanmıştır. Bu yönetmeliklerin yayınlanmaması, yargıya da kapalı olacağı anlamını taşımamalıdır.
* Yine aynı yasanın 7. maddesi uyarınca, MİT müsteşarının yalnızca Başbakana karşı sorumlu olup, başka hiçbir makama (Örneğin Başbakanlık Teftiş Kuruluna, TBMM Araştırma Komisyonuna) ifade vermemesi Yargının da önünü tıkamamalıdır.
* 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Yasası'nın 77.maddesine göre, örtülü ödenekle yapılan harcamalar; Başbakan, Maliye Bakanı ve ilgili Bakan tarafından imzalanan kararnamelerle yapılmaktadır. Suç örgütlerine kaynak aktarıldığı iddialarının araştırılması için bu gizli ödenek konusu da yargıya açık olmalıdır.
Diyalog sadece "övgüye" açık olmasın
Haklar ve özgürlükler, iktidarla kurduğu diyalogla anlam kazanır. Bizde ise yalnızca övenler ve onaylayanlar için diyalog yolları açık.
Eleştiriyi kimse kaldıramıyor. Her eleştiri, muhatabının itibarını sarsıyor:
* Veli Küçük'ün adının çetelerle anılması değil ama, yargılanmasının istenmesi ordunun;
* Ağar'la Bucak'ı Meclis çatısı altında tutmak değil ama, dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istemek Meclis'in; bunlardan söz etmek devletin itibarını sarsıyor.
Biz, ancak gizlenerek ve gizleyerek itibarını koruyabilen devleti değil; yurttaşlara güvenen, şeffaf, demokratik bir hukuk devleti istiyoruz. (MT/NU/BB)