12 Eylül generalleri öğretmenleri ne kadar çok sevdiğini(!) ve ne kadar Atatürkçü (!) olduklarını göstermek için 24 Kasım gününü Öğretmenler Günü ilan ettiler.
Gerçekten ne kadar çok sevdiklerini örgütlerini kapatıp, eğitim emekçilerini cezaevlerine doldurup, 1402 sayılı sıkıyönetim yasasıyla görevden uzaklaştırarak gösterdiler. Ne kadar çok Atatürkçü olduklarını ülke bağımsızlığını Emperyalizme peşkeş çekerek, laikliklerini, Kuran ayetlerine dayanarak yapılan açıklamalarıyla ve zorunlu din dersi uygulamasının mimarları olarak cümle aleme gösterdiler.
Fikri hür, vicdanı hür...
24 Kasım Atatürk'ün Halk Mektepleri'nde tahta başına geçip, ulusuna başöğretmenlik yaptığı gündür. 1981 yılından beri, ülkemizde öğretmenler günü olarak kutlanmaktadır. Ulusumuz ve eğitim emekçileri açısından 24 Kasım, yüzde 10'luk okuma-yazma oranının yüzde 80'lere çıkarılması açısından önemlidir. Sanırım 24 Kasımın öğretmenler günü olarak kabul görmesinde önemli etkenlerden biridir. O gün öğretmenlerin, ülke için ne kadar önemli olduğu ve ne kadar çok sevildiğine ilişkin nutuklar atılır.
Biz bu günü kutlanacak değil, mesleğimizin işlevinin, sorumluluğunun, çalışma koşulları ve eğitim sisteminin masaya yatırılıp, çözüm üretildiği bir gün olarak görüyoruz.
Ülkemizde bir dönem eğitim sistemi "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" nesil yetiştirme görevini Köy Enstitüleri ile çözdüğü için siyasilerimizin tepkisini çekmiştir. Tez elden kapatılması kararı çıkarılmıştır. 1950'li yıllardan başlayarak eğitim sistemi ile oynanmaya başlanmış. Yüksek Öğretmen okullarına çoğunlukla lise mezunları alınmaya başlamış ve öğretmen okullarına genelde tutucu öğrenciler alınmaya başlanmıştır.
MC Hükümetleriyle başlayan günümüze değin süren "Türk-İslam Sentezi" anlayışında öğretmen yetiştirilmeye başlanmıştır. Amaç belidir. Düşünmeyen, yargılamayan, araştırmayan, itaatkar bir eğitimci; Toplumsal değerleri yeni nesillere aktarabilir mi? Birey ve toplumu geliştirebilir mi? Çocuklarımızı yetişkinlik yaşamına hazırlayabilir mi? Mümkün değil. Bu anlamda öğretmen yetiştiren kurumlarda yeniden yapılanmaya gidilmelidir.
Açlık sınırında
Uluslar arası sözleşmelerde yer alan, eğitim emekçisine saygınlık kazandıracak bir düzeye yükseltme; onları açlık sınırında bir ücretle çalışmaya mahkum ederek mi kazanılacaktır?
(Bir'in 4'ünde maaş alan ) Bir eğitim emekçisinin 2000 yılı Temmuz ayında aldığı 282.980.000 TL. maaş, 433 Amerikan dolarına tekabül ederken... 2001 Temmuz ayında aldığı 397.000.000.TL ; yapılan devalüasyon nedeniyle ancak 283 Amerikan dolarıdır. Görünürde bir artış yapılmış gibi gözükse de 1 yıl içinde eğitim çalışanının cebinden 150 Dolar iç edilmiştir.
Dört kişilik bir ailenin harcadığı enerjiyi karşılayabilmesi ve gerekli yiyecek maddesini alabilmesi için belirlenen sınır 293.000.000. TL' dir. Bu rakam uzmanlarca açlık sınırı olarak belirlenmiştir. Peki ev kirasını, elektrik, su, telefon faturalarını, yol ücretini ve çocukların okul masrafını kim karşılayacaktır? Bu şartlarda yaşamını sürdürmek zorunda kalan eğitim çalışanının toplumda saygınlık kazanması sizce mümkün müdür?
Eğitim çalışanının ertesi gün sınıfta vereceği derse evde hazırlanması, soru hazırlaması, ödev ve yazılıları değerlendirmesi gerekmektedir. Öğrencileriyle hem birebir hem de okul sonrası da ilgilenmelidir. Siz onları ikinci hatta üçüncü işe mahkum ederek, bu çalışmaları yapmasını bekleyemezsiniz.
Kişi başına eğitim harcaması 31 dolar
İlköğretimin zorunlu olduğu ülkemizde eğitim için kişi başına 31 Dolar harcanırken, bu rakkam Norveç'te 1912 Dolardır.
Ülkemizde Gayrı Safi Milli Hasıla'dan (GSMH) eğitime yüzde 2.5 pay ayrılırken, bu oran Danimarka'da yüzde 8.2 dir. Rakamlar eğitime önem veren ülkelerle aramızdaki uçurumu görme açısından önemlidir. Bütçeden Milli Eğitime ayrılan payla ancak çalışanların maaşı ödenmektedir. Derslik ve donanım ve teknolojik ihtiyaçlara bu bütçede yer yoktur. Sosyal devletin vazgeçemeyeceği görevlerden olan eğitim ve sağlık, özelleştirme uygulamalarıyla halkın üzerine yıkılmak istenmektedir. Kısacası çocuk ve insan hakları sözleşmesinde var olan eğitim hakkı, yoksul halkın elinden alınmak istenmektedir. Sözleşmeli öğretmen uygulamasıyla yol açılmıştır.
Bu ciddi bir tehlikedir. Eğitim, ülkenin geleceğidir. Siz her şeye para olarak bakan bir mantıkla bu sorunun altından kalkamazsınız. Bu anlayış ülkenin geleceğini ipotek altına almadır. Ülkenin geleceğini yok etmedir.
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki rakamlar ve bugün
M. Kemal Atatürk sanayiimizin yok denecek seviyede olduğu Cumhuriyet'in ilk yıllarında eğitime yüzde 23 oranında bütçeden pay ayırırken 2002 yılı bütçesinde yüzde 7.3 yeterli görülmüştür. Burada anlayış farkını çok net görebilirsiniz. Atatürk ülkenin geleceğini kurtuluşunu eğitimde görüyor. Mevcut kafalar ise Emperyalizmin değirmenine su taşımakta.
Halkımızın eğitime verdiği önemi çok iyi bilen bu kafalar 8 yıllık zorunlu eğitimle birlikte yürürlüğe giren resmi işlemlerden, şans oyunlarından, tekel ürünlerinden eğitime katkı payı alınması kararını bir çırpıda 2010 yılına kadar uzatmıştır. Bütçeden yeterli pay ayırmadıkları gibi toplanan parayı eğitime harcamamış, devletin bütçe açıklarını kapatmada kullanmaya başlamıştır.
Derslik için katkı payı
Daha önce Milli Eğitim Bütçesi'nde bir yılda yapılan 7000 derslik, sayısı, katkı paylarıyla 13.000-14.000 derslik sayısına çıkmıştır. Bugüne kadar toplanan 1 Katrilyonun üzerindeki miktarla ihtiyaç duyulan 130.000 dersliği yapmaya fazlasıyla yeter.
Toplanan paralar yerinde kullanılmadığı için, başlangıçta severek verilen katkı payları, halkımız tarafından angarya olarak algılanmaya başlanmıştır. Büyük tepki duyulmaktadır.
24 Kasımların eğitimin sorunlarının tartışıldığı ve çözümler sunulduğu gün olmaya devam edecektir.
Bugüne kadar üzerine düşen görevi eğitimin tüm olumsuzluklarına rağmen yerine getirmeye çalışan eğitim çalışanları, geleceğimiz olan gençlerimizin yetiştirilmesinde ulusal sorun olarak görmekte. Bu bilinçle hareket etmektedir. Bu günü çocukların öğretmenlere hediye aldığı alamayınca eziklik duyduğu, bir gün olmaktan çıkaralım. Öğretmenlerimize verilecek en güzel armağan; bağımsızlıkçı, başarılı öğrenciler olmaktır. (NU)