Hürriyet'ten Oktay Ekşi, Hadi Uluengin ve Cüneyt Ülsever; Radikal'den İsmet Berkan ve Türker Alkan; Yeni Şafak'tan Ali Bayramoğlu; Vatan'dan Okay Gönensin, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın yasalara, demokratikleşmeye ve sivilleşmeye aykırılığını vurguluyorlardı.
Cumhuriyet'in köşe yazarları ise, yönergeyi "görmemişlerdi". Gazetede, yönergeye dair tek yazı, sekizinci sayfanın sağ alt köşesinde yayınlanan Genelkurmay Başkanlığı'nın yönergenin varlığını doğruladığına dair haberdi.
Ayrıca, Evrensel ve Ülkede Özgür Gündem gazeteleri de yönergeye dair herhangi bir habere yer vermediler.
Yönergeyi Ekşi "Abdulhamid dönemi jurnalciliğine" benzetti; Uluengin "Hiçbir orduya kendi yurttaşlarını ispiyonlamak hakkı bahşedilemez" dedi.
Berkan, "Hükümetimiz Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın taleplerine uyulmamasını isteyecek mi?"; Alkan, "Bir hoca olarak, siyaset felsefesine meraklı öğrencilerimi ihbar etmem gerekiyor mu dersiniz?" diye sordu.
Ülsever, yönergede, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) ve Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) da potansiyel düşmanlar olarak ilan edildiğine dikkat çekti.
Yönergeyi farklı komutanlıklar içindeki bağımsız ve hukuk dışı faaliyetlerin işareti olarak yorumlayan Bayramoğlu, "Askerin her anlamda kışlasına çekilmesi, Türkiye'nin değişimle tanıştığı şu dönemde son derece önemlidir" dedi.
Gönensin ise, "Türkiye'de ABD yanlısı olmak bir suç ise, son 50 yıldır en üst düzeyde görev almış yüzlerce insanın hapse atılması gerektiğine" dikkat çekti.
Oktay Ekşi: Hangi Türkiye'deyiz?
(...) İnsanın aklına Abdülhamid jurnalciliği dönemi geliyor. Kulaklarınızla duysanız, gözlerinizle görseniz, elinizle kanıtlarını tutsanız bile bugünün Türkiye'sinde inanılacak gibi değil. Ama oluyormuş. Hem de "rutin"miş.
(...) Gerçi Genelkurmay Genel Sekreterliği, "Çalışmada yer alan bazı hususların düzeltilmesi maksadıyla da gerekli incelemelere başlanmıştır" diyerek bu soruların bazılarının terk edileceği mesajını veriyor ama...
(...) Olayın kendisi yine de, demokratik hukuk devleti kavramı ile yan yana koyduğunuz zaman vahim şekilde sırıtıveriyor.
(...) Askeri birliği çağırma yetkisi mülki amire ait ise, büyük olaylara karşı önlem planlarını neden mülki amirler değil de askeri birlikler hazırlıyor?
(...) Hadi diyelim onun da bilemediğimiz bir sebebi var. Peki Hava Kuvvetleri'nin ve Deniz Kuvvetleri'nin soru formları nerede?
Hadi Uluengin (Hürriyet): Fişime yaz komutanım!
(...)"Asker fişlemesi" skandalına ilişkin bin itirazım var.
(...) Ey okuyucu sana soruyorum, dünyanın hangi demokrasisinde, yegane asli görevi sivil iktidarın denetim ve direktifi altında yurt savunmasını gerçekleştirmek olan ordu, kendi vatandaşlarını "fiş-le-mek" salahiyetine sahiptir? Tek örnek yeter!
(...) Etnik köken, fikri eğilim, sivil girişim, servet düzeyi onun üstüne vazife midir?
(...) Nasıl böyle bir karar alabilir? Nasıl büyük bir fütursuzlukla talimat gönderir?
(...) Askeri istihbaratlar ecnebi casusluk ve karşı casusluk faaliyeti için kurulmuştur.
(...) Ve, hiçbir orduya kendi ülke yurttaşlarını ispiyonlamak hakkı bahşedilmez!
(...) Kaldı ki, Kara Kuvvetleri Komutanlığı TC vatandaşlarını 'kendini ulusal değerlerin dışında ve üstünde' görenler diye fişlerken, çok izafi bir 'ulusal değer' kavramını hangi tanıma göre saptamaktadır? Kıstas, kışla iç nizamnamesi midir?
(...) Demokrasilerde sonsuz vahim bir anayasal suç oluşturan ve en üst olanı dahil, derhal azledilecek sorumluların yargı önüne çıkartılmasını zorunlu kılan bu skandal karşısında, heyhat ben ancak, 'komutanım, bunu da fişime yaz' diyebiliyorum.
İsmet Berkan (Radikal): Bu nasıl genelge?
(...) Oturup "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kendi vatandaşına karşı gizli faaliyetleri" başlığıyla bir derleme yapmak lazım.
(...) Bu son haber, benim 40 yıllık hayatıma sığan kim bilir kaçıncı gizli fişleme faaliyeti haberi.
(...) Belgeyi ve haberi okuduğumda, fişlenmeyecek kimsenin kalmadığını gördüm. Her vatandaşı, siyasi, sosyal, ekonomik eğilimlerine ya da faaliyetlerine göre fişlemek sahiden mümkün olabilir mi?
(...) Diyelim ki oldu, bu bilgi kimin ne işine yarayacak? İşsiz güçsüz insan sayısı bu kadar fazla mıdır ki, birilerinin bu bilgi dağının altından kalkmasını bekliyor genelge yazarları?
(...) Yine diyelim ki bu bilgi dağının altından da kalktı, ilçeler düzeyinde iç tehdit algılaması tamamlandı. Sonra ne olacak? Herhalde bu bilgi bir "işe" de yarayacak, yani askeri birlikler bu tehditlere göre eğitilecek ve yeniden konuşlandırılacak mıdır? Mesela İstanbul Pendik'te Boşnak yoğunluğu ve Boşnak dernekleri göz önüne alınıp, ileride olası bir Boşnak ayrılıkçılık tehdidine göre özel eğitimli birliklerden özel tedbir mi alınacaktır?
(...) Kendi vatandaşını tehdit olarak görmek; Türk Silahlı Kuvvetleri'nin dış tehdide olduğu kadar, hatta daha fazla iç tehdide göre de planlanıp konuşlandırılması inanılır ve kabul edilebilir gibi değil aslında.
(...) İl İdaresi Kanunu böyle bir fişlemeyi olanaklı kılsa dahi herhalde bu işlemin bir silsile-i meratiple yapılması, yani yazışmanın doğrudan Kara Kuvvetleri'nden kaymakamlıklara doğru değil, Genelkurmay ve Başbakanlık kanalıyla İçişleri Bakanlığı'ndan valiliklere doğru yapılması gerekmez miydi?
(...) bu çeşit istihbaratı toplamak, vatandaşı fişlemek Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın işi midir? Eğer öyleyse polise, jandarmaya ne gerek vardır?
(...)Acaba hükümetimiz valilik ve kaymakamlıklara bir yazı yazıp Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın taleplerine uyulmamasını söylemeyi ve bunu da kamuoyuna ilan etmeyi düşünmekte midir?
Türker Alkan (Radikal): Ne kadar çok vatan haini var Allahım!
(...) Yönergeye göre izlenecekler arasında "Klu Klax"lar var. Haberi veren gazete, bu örgütün, zencileri ateşe veren beyaz ırkçıların "Ku Klux Klan" örgütü olduğu yorumunu yapıyor. Yönergeyi hazırlayanların örgüt adını yanlış yazmalarını anlıyorum. Ne zaman "Ku Klux Klan" demeye kalksam benim de dilim dolanır, acemi horozlar gibi "Ku Ku Ku" der dururum.
Gerçi Türkiye'de zenciler olmadığı için henüz bu örgütün hiçbir mensubu bulunmamaktadır, ama unutmayalım ki sayın Başbakanımız bir ara övünerek "Ben Türkiye'nin zencilerindenim" demişti. Böyle gizli zencilerimiz olduğuna göre, gizli Klan mensupları da olabilir, bütün marifet onları bulup çıkarmakta. Ayrıca Türkiye'de bulamazsak gider Amerika'da izleriz, ne gam!
Çok yerinde ve zamanında hazırlanmış bir yönerge. Örneğin azınlıklar veya kendini azınlık gibi görenler de izlemeye alınacak: Çerkez, Roman, Arnavut, Abaza, Boşnak... Gerçi bunlar bir araya geldiği zaman çoğunluğu sağlar, ama nedense kendilerini azınlık olarak gördükleri için izlenip fişlenmeleri yararlı olacaktır.
Yalnız küçük bir endişem var: Gerçekte kendilerini azınlık gibi görmeyen ve düşünmeyen bu insanları izleyip haklarında rapor tutarsak kendi elimizle azınlık yaratmış olmaz mıyız dersiniz? Ya bu azınlıklarla evli olanlar ne yapacak? Gizli gizli eşlerini izleyip haftalık raporlar vermeleri iktiza eder mi acaba? Atlanmış olan bu ince noktalar yönergenin boşlukları gibime geldi.
Masonluk, internet grupları, cinsellik, uyuşturucu, meditasyon, ruh çağırma vb. grupları... İşte gerçek düşmanlar bunlar olmalı.
Özellikle cinsellik grupları... Gizli gizli ne yaptıklarını hep merak etmişimdir. Allah bilir ne sapkınlıklarla uğraşırlar. Bu grupların izlenmesinde gönüllü olarak çalışmaya ve rapor düzenlemeye hazır vatanseverlerin çok olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil.
En korkuncu da ruh çağıranlar ve meditasyon yapanlardır. Bir köşeye çekilip meditasyon yapar gibi uyuklayan insanların aklından ne şeytanlıklar, ne hainlikler geçer, düşünebiliyor musunuz? Böylelerini atacaksın içeriye, bol bol meditasyon yapsınlar bakalım.
Ruh çağırmak da öyle. Ruhlar vasıtasıyla casusluk yapmadıkları ne malum? Gelen ruhun milli bütünlüğümüze muhalif olmayacağının bir garantisi mi var?
Bu yönergenin çok iyi düşünülmüş bir istihbarat projesi olduğuna kuşku yok. Örneğin, düşünce grupları, felsefi gruplar, yazar ve düşünürler de izlenmesi gerekenler arasında. Asıl yılanın başı bunlardır zaten. Malum deyiş: Düşün düşün.. neyse gerisini yazmayayım.
Ha bir küçük not: Bir hoca olarak, siyaset felsefesine meraklı öğrencilerimi ihbar etmem gerekiyor mu dersiniz? Yani vatana ihanet olmasın diye.
Cüneyt Ülsever (Hürriyet): Korkunç bir haber: KKK muasır medeniyeti fişliyor
(...) Bu metni her kimler kaleme almış ve imzalamış ise beyinleri 1940'lı yılların Mc.Carthy'ci ortamında donmuş kalmış! Üstelik, attıkları çamurun kimlere bulaştığını da çözememişler.
Zira genelgeye göre:
1) ABD ve AB ülkeleri ile birlikte NATO üyesi bulunmaktan haklı gurur duyan ve kendi örgüt yapısında ABD menşeli NATO standartları ve silahlarını kullanan TSK,
2) AB'ye taraf olduğunu açıkça beyan eden MGK,
3) Türkiye'nin mozaiğini tarif eden tüm etnisiteler,
4) tüm azınlık dinleri,
5) tarifleri sadece yazanın ve imzalayanın beyninde olan "Türkiye'nin aleyhine çalışan yazar ve düşünürler",
6) sosyetikler ve dahi aralarında sayılan sanatçılar, ne alakası varsa satanistler ve ne demekse internet grupları,
7) daha yeni terörist saldırıya uğrayan Masonlar...
toptan izlenmesi, fişlenmesi, ilişkilerinin çözümlenmesi gereken potansiyel düşmanlar olarak ilan edilmişler.
Kısa ve öz olarak söylenirse, kendileri dışında herkesi potansiyel düşman gören bir genelge bu!
Bölücülüğün hasını yapan; bırakın hukuku, kanunları hiçe sayan; açıkça Anayasa'yı ihlal eden; milli iradeyi reddeden, buram buram dikta kokan, ben-merkezli bu genelgenin ortaya dökülmesinin bir tek faydası oldu:
- AB düşmanlarının kafa yapısı belgelendi!
Genelkurmay Başkanlığı'nı göreve çağırıyorum!
Ali Bayramoğlu (Yeni Şafak): Şahinlerin son kanat darbeleri
(...) 28 Şubat alışkanlıklarının, Batı Çalışma Grubu tarzı faaliyetlerin uzantısı olan bu girişimi dört açıdan yorumlamakta fayda var.
1. Kendisini siyasetin, toplumun, bireyin ve hukukun üzerinde gören, temsili kurumların, hükümetin ve devletin resmi politikası haline gelmiş olan AB projesini bir ihanet projesi ilan eden, keyfi bir şekilde kişi ve kurumları potansiyel suçlu ilan ederek, yine keyfi bir şekilde takibe alıp, fişleyen kimi askeri yetkililer anayasayı birçok açıdan ihlal ederek, ceza ve askeri ceza hukukunun birçok maddesini çiğneyerek, suç işlemektedir.
2. Bu tür 28 Şubatvari alışkanlıkların ve gizli politikaların belgelenmesi son derece önemli olmakla birlikte gelişme yeni değildir. Kara Kuvvetleri ve Jandarma Kuvvetleri bünyesinde bu tür faaliyetlerin yaygın bir şekilde uzunca bir süredir götürüldüğü, Anadolu'daki kimi kaymakamlıklara istihbarat, takip ve fişleme talimatları gönderildiği biliniyordu. Özellikle Kara Kuvvetleri Komutanlığı EDOK (Eğitim Doktrin Komutanlığı) içinde yeni bir Batı Çalışma grubu oluşturulduğuna dikkat çekiliyordu.
3. "Kara Kuvvetleri ve Jandarma Kuvvetleri Komutanlığı'nın başındaki yetkililer eliyle izlediği yol ile Genelkurmay Başkanlığı'nın izlediği yol birbirinden ayrı, bağımsız, hatta çelişen, çatışan iki yol" olarak ortaya çıkmaktadır. Emir-komuta zincirini esneten, esnettiği oranda askeri mevzuata göre yetki ihlali ve yeni bir suç hali oluşturan bu durum Silahlı Kuvvetler içindeki tehlikeli çatlamaya da işaret etmektedir. Kendisine ulusalcı adını veren bir grup sivil kuruluş, parti ve kişiyle birlikte kimi kuvvet komutanlarının peşine düştükleri, mevcut iktidarı ilk hedef olarak gören, topluma, siyasete, dış müttefiklere, dünyada olup bitene güvensiz, onlardan tedirgin, dolayısıyla AB'den uzak, ABD ile mesafeli asker eliyle inşa edilecek bir Türkiye projesidir.
4. Bir tür "yeni müdahalecilik" adı verilebilecek bu durumun işaret ettiği tehlike düne oranla azdır. Bu tür girişimler değişim dalgası karşısında marjinalleşen kimi kesimlerin son ve beyhude çabalarını ifade etmektedir. Nitekim Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın girişiminin asker-sivil ilişkilerindeki ve devlet içindeki dengelerin hassas barometresi işlevini gören, "sahibinin sözüyle bir tür devlet gazetesi olan Hürriyet" tarafından gözden düşürmeye yönelik bir şekilde ifşa edilmesi bu durumun kanıtlarındandır.
Bu tehlikeli ayrımın büyümeden sona erdirilmesi, farklı komutanlıklar içindeki bağımsız ve hukuk dışı faaliyetlerin önünün alınması, askerin her anlamda kışlasına çekilmesi Türkiye'nin değişimle tanıştığı şu dönemde son derece önemlidir.
Nitekim Genelkurmay Başkanlığı'nın konuya ilişkin yaptığı son dakika açıklaması, bu tür önlemlerin alınacağının işaretlerini veriyor.
Okay Gönensin (Vatan): Herhalde şakadır
(...) Devletin normal ve yasal çalışan istihbarat birimleri varken kaymakamlardan bu konularda fişleme faaliyeti istenmesi gariptir.
(...) Kaymakamların "Türkiye'nin aleyhine çalışan yazar, düşünürleri" belirleyip izlemelerinin istendiğine -2004 yılında- inanmak gerçekten güçtür.
(...) Eğer Türkiye'de "ABD yanlısı olmak" bir suç ise son 50 yıldır en üst düzeyde görev yapmış yüzlerce insanın hapse atılması gerekir. Haberin inanmayı imkânsız kılan bir unsuru da Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın ve bağlı birlik komutanlıklarının "doğrudan" kaymakamlardan böyle bir talepte bulunmasıdır.
(...) Kaymakamlıklarla ilgili talepler İçişleri Bakanlığı'na yapılır ve Bakanlık kendine bağlı örgütten bu talebin yerine getirilmesini isteyebilir ya da istemeyebilir.
(...) Hürriyet'teki meslektaşlarımız fena halde işletilmişlerdir. Herhalde bugünkü Hürriyet'te de bunun düzeltmesi yer alır.
* Yukardaki son cümle yazıldığı anda Genelkurmay'dan bu konuyla ilgili bir açıklama geldi. Açıklamadan anlaşıldığına göre haber doğrudur, ama bu yönergenin "bazı tarafları düzeltilecek tir. Yönergenin tümüyle iptal edildiği açıklansaydı bu, herhalde herkes açısından iyi olurdu. Ben yine de inanmak istiyorum ki bu haber doğru değildir.