23 Nisan'da kapıların açılmasıyla başlayan sürece rağmen, iki toplumun çözüm yolunda ortak inisiyatifler geliştiremediğine dikkat çeken Hasgüler, "Çözüm barış anlamına gelmeyecek. 'Barış' ancak Avrupa Birliği (AB) ya da Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gözetiminde hayata geçirilebilecek" diyor.
Son günlerde gündeme getirilen "Büyük Ortadoğu" kavramına dikkat çeken Hasgüler'e göre, Büyük Ortadoğu projesi, Ortadoğu'da Kıbrıs'ı da içine alacak yeni bir yapılanmayı işaret ediyor. Hasgüler, Kuzey için "Pax Americana", Güney içinse "Pax Europa" formülünün hayata geçirilebileceğini söylüyor.
Hasgüler'in dikkat çektiği bir başka nokta da, Kıbrıs Cumhuriyeti'nde halen yürürlükte olan 1960 Anayasası'nın hükümet içinde yer almasını öngördüğü Türk bakan ve temsilcilere oy ve veto hakkı vermesi.
"Anayasaya ve Cenevre Konvansiyonuna göre, yapılan anlaşmalar anayasaya uygun olmalıdır" diyen Hasgüler, birleşme anlaşmasında Türk temsilciler oy ve veto haklarını kullanmayacakları için anlaşmanın geçersiz sayılabileceğini savunuyor.
"Tünelden sadece Rumlar çıkacak"
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslar arası İlişkiler Bölümü Başkanı Yrd. Doç. Dr. Hasgüler; bianet 'e verdiği demeçte şu noktalara dikkat çekiyor:
* New York'ta başlayan Lefkoşa'da süren görüşmeleri, taraflar "bir tünel" olarak nitelendiriyor ve bu tünelden mutlaka çıkılacağını söylüyorlar. Oysa, kesin olan tek şey, tünelden Kıbrıslı Rumların 1 Mayıs 2004'te Avrupa Birliği (AB) üyeliği ile çıkacağı.
* Tarafların anlaşmazlıkları De Soto'nun gözetiminde 22 Mart'a kadar gidermeleri bekleniyor. Gideremezlerse, ikinci aşama başlayacak. Taraflar, 22-29 Mart arasında New York'ta BM Genel Sekreteri Kofi Annan başkanlığında, garantör ülkeler Türkiye ve Yunanistan'ın katılımıyla anlaşamadıkları noktalarda uzlaşmaya çalışacaklar.
* Sürecin ikinci aşamaya erteleneceğini düşünüyorum; çünkü Denktaş da Papadopulos da soğuk savaş politikacıları. Papadopulos, AB mirasını eski Cumhurbaşkanı Yorgo Vasiliou'dan devraldı. Şimdi de bir anlamda Rum egemen sınıflarının dayatması ile ilerliyor.
* Kuzeyde ise, soğuk savaş politikasını yürütürken Türkiye'nin AB ilişkileri Kıbrıs'ın AB üyeliği ile çakıştığından, Türkiye'nin hassasiyetlerini hayata geçirmeye çalışan bir Denktaş var.
* Kuzey'de, 14 Aralık seçimleriyle yeni bir görüşmeci kompozisyonu ortaya çıktı. Kıbrıs Türklerinin AB üyeliğine hassasiyetlerini dile getirecekleri bir hükümet oluşumu var.
* Kıbrıs'ın iç dinamiklerinin uluslar arası politikada fazla rol oynamadığını da biliyoruz. Yine de bu oluşum; Nisan'da referandum gerçekleştirilmesi halinde Türk tarafının çözümü Rum tarafına oranla daha iştahlı destekleyeceğine ilişkin ipuçları veriyor.
"Çözüm barış getirmeyecek"
* Kıbrıs'ta barış ya da çözüm gerçekleşecekse, bunu var edecek olan oradaki halklardır. 23 Nisan 2003 sonrasında iki toplum arasındaki kapıların açılması, her iki taraf için de ciddi bir adımdı. Ancak beklentilerimin aksine, iki toplum bu süreçten sonra ciddi barış inisiyatifleri ortaya çıkaramadı, ortak inisiyatif geliştiremedi.
* Şu ana kadar, her iki kesimden de inisiyatifler kültürel düzeyde yürütülüyor, gösterilere ve ortak hedeflere dönük etkinlikler ise salt dış kaynaklı projelerle sürdürülüyor.
* Her iki toplumun da uyuşmazlıkların çözümü için sadece AB projeleri çerçevesinde bir araya gelmesi, gelecekte de barışın ancak AB ya da ABD gözetiminde hayata geçirilebileceğini gösteriyor.
* Bunu, "çözümün barışmak anlamına gelmeyeceği"; her iki toplumun temsilcilerinin AB projeleri çerçevesindeki girişimlerini de "durumu normalleştirme çabaları" şeklinde okumak da mümkün. Buna rağmen, normalleşmenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği konusunda ciddi kuşkularım var.
"Büyük Ortadoğu" projesi ve Kıbrıs
* Son günlerde, "Büyük Ortadoğu" diye bir kavram ortaya sürüldü. Büyük Ortadoğu fikri aslında 50 yıl önce, 1955'te kurulan Bağdat Paktı ile benzer bir süreçte ortaya çıkıyor.
* Bağdat Paktı'nın oluşumu, Türkiye'nin Kıbrıs'la ilgilenmeye başladığı tarihe denk geliyor. 1923-1955 döneminde, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin Kıbrıs politikası yoktu.
* 1955 Londra Konferansı, aynı tarihteki Bandung Konferansı ve Bağdat Paktı, Türkiye'nin Kıbrıs'la ilgilenmeye başlamasından ve birbirlerinden bağımsız değerlendirilmemeli. Büyük Ortadoğu Projesi, Ortadoğu'da Kıbrıs'ı da içine alacak yeni bir yapılanmanın işaretini veriyor.
* Bu süreç, özellikle Kıbrıs'ın içinde bulunduğu sorunlar ve hukuki problemler, Türkiye'nin AB üyeliğinde yaşanan tartışmaların da ışığında, Kuzeye "Pax Americana"yı, Güneye "Pax Europa"yı işaret ediyor.
* Kuzey, bir süre daha Doğu Almanya gibi kendi içinde ve Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde "Pax Amerikana" safında bulundurulacak; Güney de AB üyeliğini gerçekleştirmiş bir Batı Almanya hüviyetine kavuşacak.
* Çözümü AB müktesebatına uydurma ve Kuzey Kıbrıs'ta yaşayanların haklarını sağlam esaslara bağlama konusundaki anlaşmalara bakıldığında, tarafların benzer kaygılar içerisinde olmadıklarını görmek; çözümün 1 Mayıs 2004'te gerçekleşmeyeceğini gösteriyor. Bu da, uzun süreli olmasa da Pax Amerikana ve Pax Europa tarzı bir görüntünün ipuçlarını veriyor.
"Ulusçuluk, etkisini sürdürüyor"
* Güneyde soldan sağa bütün politikacılar, Kıbrıs Rumlarının evlerine dönmelerini politik rant haline getirdiler. Kıbrıs Rumları, Annan Planı ile bunun tamamen gerçekleşmeyeceğini görüyorlar.
* AB müktesebatı ile mal mülk dolaşımının serbest olmasını; Loizidou benzeri lehte kararları da göz önüne alarak, Annan Planı olmasa da 1 Mayıs 2004'ten sonra süreci daha rahat zorlayabileceklerini düşünüyorlar.
* "Kıbrıs'ın kuzeyinde kalan daha çok toprak parçasına sahip olacağız" gibi sloganlarla, milli hisler gıdıklanabiliyor.
* İki toplumun ana vatanla aralarında oluşan esnemenin, soğuk savaşın sona ermesinin, sorunlara rasyonel çözümler bulma konusundaki gayretlerin adayı henüz ciddi olarak etkilemediğini söylemek mümkün. Ulusçuluk, Kıbrıs'ın kuzeyinde ve güneyinde halen etkisini sürdürüyor. Kuzeyde etkisini eskiye oranla yitirdiyse de, Güneyde halen esaslı bir çerçeve taşıyor.
Sosyalist partilerin sorumluluğu
* Bunun en önemli nedeni, özetle AKEL (İlerici Halkın Emekçi Partisi) benzeri sosyalist partilerin soğuk savaşın bitişine rağmen oy oranlarını aynı düzeyde tutabilmeleri, henüz reform ve özeleştiri yapmamış olmaları. AKEL'in ciddi bir tepkiyle karşılaşıp ciddi bir değişim yaşaması gerekiyor.
* AKEL'in Kıbrıs'ın bölünmesinde ciddi katkıları olmuştu. Kıbrıs Türklerini önemsemeyerek onların Kıbrıs Cumhuriyeti karşısında etnik ve sınıfsal sömürülerini engelleyemediler. Bunun en önemli nedeni de uluslararası politikaya gösterdikleri aşırı önemdi.
"Birleşme kararı geçersiz sayılabilir"
* Halen yürürlükte olan 1960 tarihli Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası ve Cenevre Konvansiyonu'nun 48. maddesi, "Yapılan anlaşmalar Anayasaya uygun olmalıdır" diyor.
* Anayasanın 50. maddesine göre, Kıbrıs Cumhuriyetinde Türk olması öngörülen Cumhurbaşkanı muavinine, üç Türk bakana ve 15 Kıbrıs Türk temsilcisine anlaşmaları onaylama ve veto hakkı veriliyor.
* Bu noktada, herhangi bir Kıbrıslı Rum, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurarak Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyeti yapısında bulunmamalarından ötürü Kıbrıs Cumhuriyeti'nin alacağı birleşme kararını iptal ettirebilir. Rumların rahatlığının bir nedeni de bu olabilir. (BB)