Biz kadinlar binlerce yildir cins olarak eziliyor ve
somuruluyoruz. Ancak yasadigimiz sorunlari cozmek icin
ihtiyac duydugumuz yeterli iletisim ve orgutluluk
kanallarina sahip degiliz. Evimizden, mahallemizden,
koyumuzden, sehrimizden disari cikamadigimiz icin
yasadigimiz agir sorunlar altinda yalnizlasiyoruz.
Yalnizligimiz ve birbirimizden yalitilmisligimiz
yuzunden butun dertleri bir tek kendimizin yasadigini
dusunuyor. Aslinda diger kadinlarin da ayni sikintilar
altinda ezildigini goremiyoruz.
Sorunlarimizi toplumsal alanda gorunur kilmak icin
yuzumuzu birbirimize donmeye, sorunlarimizi paylasmak
uzere bulusmaya, bizim icin yazilmis yollarin disina
cikmaya gerek duyduk. Sorunlarimizi birbirimize
tasiyarak, birbirimize ulaklik etmeye karar verdik.
Once yasadigimiz sehirlerde, mahallelerde bulusup
sorunlarimizi konusarak notlar aldik. Her birimiz
kendinden bir parcayi diger kadinlara iletmesi icin
ulaklara cesitli kumas parcalari verdik. Ardindan 6
Temmuz'da Batman'dan, Hatay'dan, Adana'dan,
Mersin'den, Izmir'den, Ankara'dan, Istanbul'dan
Konya'ya dogru yola ciktik. Guzergah boyunca koylere,
beldelere, ilcelere, sehirlere ugrayarak kadinlarla
bulustuk, hallestik. Her durakta kadinlarin bohcamiza
kattiklarini kendi sorunlarimizla beraber bir sonraki
duraga tasidik.
Biz ulaklar 12 Temmuz'da Konya'ya bohcamizda binlerce
mektupla vardik. Bu mektuplardan ortak bir bildirge
cikarmak uzere toplanmamiza ragmen planladigimiz gibi,
kadin kadina kalamadik. Bu nedenle Konya'da
gerceklesecek toplantiyi birbirimize soz keserek
erteledik. Bu hafta sonu 21-22 Eylul'de ulak
temsilcileri Adana'da yeniden bir araya geldik.
Toplantimizda olusturdugumuz bildirgede sorunlarimizi
ve taleplerimizi bir araya getirdik.
Dogdugumuz andan itibaren cinsiyet rollerimiz ailede,
okulda, sokakta bize belletiliyor. Cogu zaman kararini
bile kendi irademizle alamadigimiz evliliklere
mahkumuz.. Evlilik iliskilerine sevgisizlik,
kiskanclik, guvensizlik, baski ve siddet hakim. Aile
icinde yoksun birakiliyoruz, baska kadinlarla
kiyaslaniyoruz, asagilaniyoruz, hakarete ugruyoruz,
dislaniyoruz, pasiflestiriliyoruz, somuruluyoruz,
susturuluyoruz, kapatiliyoruz, korkutuluyoruz, tacize
ve tecavuze ugruyoruz, dayak yiyoruz, intihara
surukleniyoruz, olduruluyoruz. Kimi zaman cocuklarimiz
ugruna, kimi zaman ekonomik guvencesizlikten, kimi
zaman da toplumsal baskilar ve guvensizlikten dolayi
bosanamiyoruz. Bosandigimiz durumda da, medeni
kanundaki degisikliklerin yetersizliklerinden ve
evdeki yasalarin yazili yasalardan guclu olmasi
nedeniyle evlilik surecinde urettigimiz maddi
degerlere sahip cikamiyoruz. Cunku cocuklarimiz ve
evimizin bakimi icin harcadigimiz emek gorunmez
kiliniyor, somuruluyoruz. Bu somuru sendikalarin bile
konusu olmuyor.
Bir yolunu bulup ev disina ciktigimizda da ekonomik
cikar cevrelerinin dolayisiyla cok daha kurumlasmis
bir erkekligin karisi haline geldik. Genellikle
sigortasiz, dusuk ucretli islerde, erkeklere gore
duzenlenmis yasalar altinda, ev isleriyle ilgili
sorumluluklarimiz devam ederek calisiyoruz.
Isyerlerinde surekli olarak ayrimcilik ve cinsiyetci
uygulamalara maruz kaliyoruz, yogun olarak cinsel
tacize ugruyoruz. Sadece emegimiz degil cinselligimiz
de somuruluyor. Bedenimizden baska sermayemiz
kalmadigi icin seks isciligine surukleniyoruz. Seks
isciligi yapmasak bile, calistigimiz bir cok alanda
cinselligimiz kar getiren bir deger olarak
kullaniliyor. Eglence, sanat, reklam, yazili ve gorsel
basin basta olma uzere pek cok sektorde bedenimiz bir
meta olarak sunuluyor. Yoksulluk temel ihtiyaclarimizi
karsilamamizin onune bir engel olarak cikiyor. Kadin
olarak yasadigimiz tum sorunlari bir kat daha
agirlastiriyor.
Binlerce yildir bize kapali olan kamusal alaninin
tarih, sanat, din, bilim, dil, siyaset, spor, tip,
hukuk gibi parcalari tum toplumsal iliskilerde oldugu
gibi erkeklik tarafindan, erkekler icin ve erkeklerin
ihtiyaclarina gore sekilleniyor. Medya kadin
sorunlarini hemen hemen hic gundeme almadigi gibi,
kadinin erkek egemen sistem icindeki toplumsal
konumunu devamli yeniden uretiyor.
Her davranisimiz goz hapsinde. Guzel, bakimli, ince,
zarif, tuysuz, dik yuruyen, gulumseyen, yuksek sesle
gulmeyen, haddini bilen, haddini asmayan, oturup
kalkmasini bilen, erkegine karsi sesini yukseltmeyen,
uysal, yemegini vaktinde ocaga koyan, evinin
temizligini ihmal etmeyen, cocuk doguran besleyip
buyuten, kocasinin kacamaklarina katlanan, namuslu,
duygusal, merhametli kadinlar makbul.
Erkekler tarafindan yenilgi kadinsilasmakla esdeger
tutuldugundan savas terimleri, futbol tezahuratlari,
kufurler kadina yonelik siddeti surekli yeniden
uretiyor. Bedenimiz ve kiyafetimiz ailenin, toplumun,
medyanin, devletin kontrolu altinda. Bedenimiz
zincirli. Bedenimizle ilgili her sey bizim ayibimiz
olarak goruluyor. Sokaklar biz kadinlar icin guvenli
degil. Tersine bir savas alani gibi. Hele geceleri
sokaklar tamamen erkeklere ait. Biz disari
ciktigimizda, sokaklari kendi alanlari olarak
gordukleri icin son derece rahat bir bicimde bize
saldiriyorlar, tecavuz ediyorlar. Ustelik gece sokakta
saldiriya ugradigimizda, bize, baskasinin bolgesine
girmis gibi, yani bunu haketmis gibi davraniliyor.
Gozaltina alinan kadinlarin buyuk bir kismi cinsel
tacize ve tecavuze ugruyor. Gozaltinda cins
kimligimizden dolayi asagilaniyoruz. Mahkemelerde,
hastanelerde, cezaevlerinde, devlet dairelerinde, is
yerlerinde, siyasi partilerde, sendikalarda,
derneklerde, vs. muhatap alinmiyor, cahil goruluyor,
asagilaniyoruz.
Reel siyasette, kararlarda sozumuz gecmiyor,
yonetimlerde yeterince temsil edilmiyor, vitrin olarak
goruluyoruz. Kimi parti ve siyasi orgutler kadin
calismalarini ya onemsemiyorlar, ya da parti tabanini
guclendirecek bir alan olarak goruluyor.
Biz kadinlar arasinda etnik, cinsel, dinsel, fiziksel,
sinifsal, vb. farkliliklardan kaynaklanan farkli
ezilmislik bicimleri var. Kurt kadinlari olarak savas
nedeniyle koylerimiz yakiliyor. Taciz ve tecavuze
maruz kaliyor, goce zorlaniyoruz. Anadilimizi
kullanamiyor, kulturumuzu yasatamiyoruz. Ermeni
kadinlar olarak, kimligimiz, tarih kitaplarina ya da
uluslararasi hukuk tartismalarina hapsedildigi icin
bugun yasadigimiz sorunlarimiz gorunmez oluyor.
Cingene kadinlar olarak, cogu zaman potansiyel suclu
olarak goruluyoruz. Romen kadinlar olarak fahise diye
damgalaniyoruz. Escinsel kadinlar olarak cinsel
yonelimimizi gizlemek zorunda kaliyoruz. Escinsel
oldugumuzu gizlemedigimiz taktirde islerimizi
kaybediyor, dayak yiyor, tecavuze ugruyor, dislaniyor,
asagilaniyoruz. Transeksuel kadinlar olarak ezilenin
de ezileniyiz. Topluma canavarlar olarak sunuluyoruz.
Fuhusa mahkum ediliyoruz. Dinsel inanclarimizdan oturu
baski gorebiliyoruz. Basortusu nedeniyle sosyal,
kulturel, siyasal ortamlardan, resmi kurumlardan
dislaniyoruz. Egitim hakkindan yararlanamiyoruz. Sakat
oldugumuz icin ekonomik, psikolojik sorunlari daha
yakici bir sekilde yasiyor, gundelik hayat
pratiklerini yerine getirirken dahi zorlaniyoruz.
Bunlar mektuplarimizdan olusturdugumuz bildirgenin
sadece kucuk bir kismi. Kisa zaman icerisinde
bildirgeyi basili bir yayin haline getirip hem basina
hem kamuoyuna ulastiracagiz.
Biz kadinlar olarak somuru, siddet ve egemenlik
iliskilerinin olmadigi bir dunya icin tum kadinlari
orgutlenmeye cagiriyoruz.
ULAKLAR