Uluslararası Para Fonu (İMF) ve neo-liberalizmin kıskacında kıvranan Arjantin'de, başını işsiz işçilerin çektiği, ezilenlerin, işçilerin ve kamu emekçilerinin destek verdiği yol kesme eylemleri hızla yayılıyor.
Yeni tarz bir örgütlenmenin nüvelerini de içinde barındıran bu süreç önemli bir deneyim olarak göze çarpıyor.
İşsizler, kamu çalışanları ve yerel teşkilatların örgütlediği yol kesme eylemleri, Arjantin'in bir çok bölgesinde etkili oluyor.
Göstericiler, istihdam programları geliştirilmesi, yeni iş alanları açılması, sermaye yatırımları yapılmasının yanı sıra, bu meselelerle ilgili karar alma süreçlerine katılabilmeyi istiyor.
Bu gösteriler, 1990'lardaki Menem Hükümeti'nin neo liberal politikalarına karşı yürütülen, neredeyse kesintisiz devam eden protesto sürecinin bir parçası niteliğinde.
Yeni Örgütlenmeler
1993-1994 arasında, geç ödenen ya da hiç ödenmeyen maaşlar, maaş kesintiler, boş vaatler, kamu harcamalarındaki indirimler ve yolsuzluklara karşı kamu çalışanlarınca örgütlenen bu spontan gösteriler, ülkenin kuzey ve güney bölgelerinde ardı ardına patlak verdi.
1996-1997'de, yol kesme eylemleri en üst boyuta sıçradı. Cutralco ve Plaza Huincul'daki gibi, kimi eylemler, göstericiler arasında doğrudan demokrasiyi geliştiren, topluluk dayanışmasını teşvik eden "halk ayaklanmaları" olarak bile değerlendirildi.
Yol kesme eylemleri, iş programlarının ve kamusal iş sahaları gibi toplumun ilgili olduğu sektörlerdeki dağılım ve yönetimi, temel hizmetlerin sağlanması ve küçük ve orta ölçekli işletmelere kredi verilmesi gibi konuları da görüşme kapsamına alan bir dizi yeni örgütlenmenin doğumuna ön ayak oldu.
Her ne kadar Ekim 1999'da genel seçimleri merkez sol Alianza (ittifak) kazansa da, Menem'in yenilgisinin monetarizmin de sonunu getireceği hayalleri kısa sürede suya düştü.
İstikrar politikalarına karşı, ardı arkası kesilmeyen protesto gösterileri ile rekabet gücünün arttırılması için uluslararası basıncın arasında kalan hükümet bir süre sonra düştü.
Yeni muhalefet biçimi: yol kesmeler
2000'lerin başında, De La Rua yönetimi ve İMF daha sıkı bir istikrar programı konusunda anlaştı. Bunun sonucu olarak, yeni bir yol kesme eylemi dalgası, bu kez sendikalarca gerçekleştirilen iki ulusal genel grev eşliğinde, muazzam bir boyuta ulaştı.
Kriz, 2001'lere sarktıkça, istikrarı koruma adına verilen mücadeleler,
Arjantin'de son on yılın en derin politik krizlerini tetikledi.
Bu makale, Arjantin'deki ekonomik düzen ve istikrar politikalarına karşı, yeni bir muhalefet biçimi olarak ortaya çıkan yol kesme eylemlerini tartışıyor.
Yol kesme eylemleri, neo-liberal istikrarın şiddetine fiziksel ve gözle görülür bir barikat oluşturdu, emekçilerin kapitalist toplumlardaki merkeziliğini yeniden hatırlattı.
İstikrar "mucizesi"
1980'lerde; Alfonsin yönetiminin baz alınmasıyla oluşmuş demokrasinin kökleşmeme olasılığına ilişkin genel kaygı, Menem'in Başkan seçilmesiyle son buldu.
Menem, demokratik hükümetin 1983'de yeniden kurulmasıyla birlikte seçilen ikinci başkandı ve Menem'in Mayıs 1989'daki seçilişi, yeni bir askeri ayaklanma tehdidinin de sona ermesini sembolize ediyordu.
Politik istikrar sağlanmıştı."Demokratik geçiş süreci" sona ermiş, acil ve kapsamlı bir "ekonomik" yeniden yapılanma zorunluluğu, ekonomik istikrarın sağlanması artık öncelikli sorun haline gelmişti.
IMF ile 1991'de yapılan anlaşma uyarınca kabul edilen Konvertibilite planının bir sonucu olarak hiper enflasyonun durdurulması ise, ekonomik bir "mucize" olarak görülüyordu.
1991'deki Konvertibilite Yasası, ulusal parayı devalüe ediyor ve Arjantin pezosunu Amerikan doları karşısında 1'e 1 sabitliyordu. Bunların sonucu olarak, enflasyon düştü ve Arjantin, yabancı sermaye yatırımlarıyla da desteklenen yüksek oranlı bir ekonomik büyüme gerçekleştirdi.
İstikrar, paranın politik kontrolünün de sağlandığı yanılgısını yarattı ve her şey bir yana, bu durumun herkesin yararına olduğuna inanıldı. "İstikrar", paradoksal biçimde, istikrarsızlığa neden oluyordu.
İşsizlik iki yılda 2 kat
İstikrar politikaları, likidite daralması başladığında ise, İMF'nin talep ettiği verimliliğin arttırılması ve ekonomik büyüme, özelleştirme, finans ve iş piyasalarının kuralsızlaştırılması, sosyal güvenliğin, sağlık ve iş güvenliğinin piyasa koşullarına terk edilmesi, emeğin daha fazla sömürüsü, bundan başka baskı ve zorlamalarla desteklenen gerileyen bir ücret dağılımının ve bölgesel ekonomik farklılıkların keskinleştirilmesi yoluyla gerçekleştirildi.
Her şeyden önemlisi, istikrar politikaları, emeğin en düzensiz
biçimlerinin oluşumuna yol açtı. Yani, emeğin esnekleştirilmesi ve
arızileştirilmesi, benzeri görülmemiş iki haneli işsizlik oranı ile birleşti. Ağustos 1995'de resmi istatistikler, konvertibilite planının uygulamaya
konulduğu 1991'de yüzde 6 olan işsizlik oranının 1995'de yüzde 18.5'a
çıktığını bütün çıplaklığıyla gözler önüne serdi.
Yani işsizlik oranı, iki yıl içinde ikiye katlanmış, bu da yaklaşık 2 milyon 400 bin kişi ediyor. Mayıs 1995'de, işsizlerin yarısının yoğunlaştığı Başkent Buenos Aires'de işsizlik oranı, yüzde 20.2'lere kadar çıkıyordu.
Fakat, esas sorun sadece işsizlik değil, işsizliğin 13 milyon işçiden yaklaşık 7 milyonunu etkileyen eksik istihdamla patlamaya hazır bomba haline gelmesidir.
Temmuz 2000'de, işsizlik oranı yüzde 15.4'e ulaştı ve bu oranın 2003'de yüzde 17.1'e ulaşması bekleniyor. (İNDEC, Ağustos 2000)
İstikrarın istikrarsızlaştırılması
İstikrar politikaları ve işsizliği protesto amaçlı yol kesme eylemlerinin iyi bir örneği, Mayıs 2000'de Arjantin'in kuzeyinde General Mosconi, Salta'da yaşandı.
Bu çatışmanın arkasında, bölgede yerel ekonomiyi ayakta tutan, eskiden bir devlet işletmesi olan petrol şirketi, Yacimientos Petroliferos Fiscales'un (YPF) geliştirdiği refah devleti benzeri bir yapının çökmesi yatıyor.
On beş yıl önce, General Mosconi'de yaşam, petrol endüstrisi sayesinde
sürüyor, bu da ayrıcalıklı bir yer statüsü kazandırıyordu. Eski bir YPF
çalışanının dediği gibi:
"Hepimiz YPF matriksinin içindeydik: Baban gibi, YPF hastanesinde doğarsın, YPF'ye ait bir eve getirilirsin, YPF'nin otobüsü ya da arabası ile yolculuk edersin,YPF'nin yaptırdığı okula başlarsın; burada petrol işçisi olmak sadece bir iş değildir, özelleştirme gerçekleşene kadar iki kuşak boyunca insanlar için ayırt edici bir özellik oldu bu (eski YPF çalışanı, Clarin 13.5.00).
YPF'nin 1991'de özelleştirilmesiyle kapanan petrol plantasyonu, 15 000 nüfuslu General Mosconi'de yaklaşık 5000 işsiz bıraktı.YPF'nin çevresinde oluşmuş refah devleti benzeri yapının çöküşüyle, bütün bir toplum da çöktü. Her ne kadar işten çıkarma tazminatları görece iyi olsa da, altyapısı ve işletme deneyimi olmayan eski kamu emekçilerinin her türlü iş kurma girişimi başarısızlıkla sonuçlandı ve sonunda onlar da her müflis gibi yoksullara ve işsizlere katıldılar.
İşsizlik oranı, yüzde 40'lara dayandı ve işsizlerin büyük bir çoğunluğu Trabajar iş programlarında yer aldı (La Nacion, 13.5.00). Bu program, emekçilere, mutlak yoksulluk sınırında, üç ayla altı ay arasında değişen bir sürede, aylık 160 peso karşılığında kamu işlerinde çalışma olanağı veriyordu. Bu işlerin aşırı güvencesiz koşullarda ve ayak işlerinin yapılmasından ibaret olması da ayrı bir sorundu. İşler, emeklilik yardımlarını değil, sadece temel sağlık hizmetlerini kapsıyordu.
Özelleştirme, yol kesmeler
Mayıs'ın 2'sinde yaklaşık 3000 General Mosconi sakini, Bolivya'ya
bağlanan otobanı, çitler ve yanan lastiklerin oluşturduğu iki barikatla kesti.
Sapan, sopa ve taşlarla donanmış üç yüz gösterici, trafiği kapadı. Göstericiler, bölgeyi iki kamyon ve yanan lastiklerle korumaya devam etti. Kadın ve çocuklar, koli koli yiyecek taşıyarak direnişçilere yardım etti.
Yoksullar, işsizler; erkek ve kadın emekçiler, çocuklar ve küçük ve orta ölçekli işletme sahiplerinden oluşan göstericileri, yerel sendikalar ve işsiz örgütleri de destekledi. Kendilerine Piqueteros diyen göstericiler, esas olarak Trabajar ulusal iş programlarının devamını ve bununla beraber kendi durumlarında belirgin bir iyileşme talep ediyorlardı.
Aylıklarının 160 pezodan 200 pezoya yükseltilmesini, ayrıca halen çalışan kamu çalışanlarının gecikmiş ücretlerinin ödenmesini ve bölgelerinde iş projeleri geliştirilmesine hükümetin yardımcı olmasını talep ediyorlardı. Ayrıca, suç sayılan yol kesme eylemine katılanların cezalandırılmaması garantisi istendi.
Hükümetin yanıtı ikili oldu. Bir taraftan, General Mosconi'ye derhal
500 jandarma sevk ederken, diğer taraftan da, "diyalogun" ancak "demokratik" bir ortamda gerçekleşebileceği gerekçesiyle, barikatların kaldırılmasını şartıyla Piqueteros'larla görüşme yolları aradı.
Yani, bir yandan özel kuvvetler barikatlardan 12 kilometre uzaklıkta hazır bekletilir, 700 jandarma güvenliği sağlamak üzere bölgeye gönderilirken, yetkililer Piqueteros'lardan sessizce evlerine dönmelerini istedi, yoksa güç kullanılacaktı.
Göz yaşartıcı bombalar, plastik mermiler
Piqueteros'lar ve göstericilerin geri kalanı, karşılaşacakları baskı çok vahşi olacaksa da, yaşanılmış deneyimlerden yola çıkarak, yolun bu tarafında direnişe devam etmeliydiler, bu yüzden hükümetin "ricasını" reddettiler.
Ancak, direniş sayesinde seslerini duyurabilir ve bir anlaşma yapabilirlerdi: "Sizler, bizim hakkımızda çok şey söylediniz: Bizim terörist ve isyankar olduğumuzu, köprüyü uçurduğumuzu... gerçekte, biz şiddet istemiyoruz. Ama direneceğiz (Piqueteros'ların lideri, La Nacion, 11.5.00)."
Göstericiler evlerine dönmedikleri için, otobanı çevreleyen bölge tam bir savaş alanına döndü.
İlk çatışma, 13 Mayıs şafağında gerçekleşti. Göstericiler ve polisin göğüs göğüse geldiği bu ilk çatışma tam bir buçuk saat sürdü, göstericiler sadece sapan ve sopalarla direniyorlardı. Jandarma, ancak 30 Piqueteros gözaltına alındıktan ve onlarcası yaralandıktan sonra 2 kilometre geriye çekilmek zorunda kaldı.
Göstericilerden bazıları kaçmayı başardı ve yerel bir hastaneye sığındı. Üstelik geriye dönüşleri de hiç güvenli olmayacaktı. Ordu, onları kaçtıkları yere kadar izledi ve binaya göz yaşartıcı bomba ve plastik mermilerle saldırdı. Piqueteros'lar sokaklara yeniden dönmeyi başardı ve belediye binasını işgal ederek ateşe verdi (La Nacion, 13.5.00).
Baskı, General Mosconi nüfusu arasında Piqueteros'larla dayanışma duygusunu giderek arttırdı. Dört saatlik çatışmanın ardından, ellerinde Arjantin bayrakları binlerce kişi, baskıya karşı direnmek için barikatlara koştu.
Küçük bir işyeri sahibinin dediği gibi: "Evet benim bir işim var ama her gün yoksulluk ve mutsuzlukla yüz yüze geliyorum. Kendimizi savunmalıyız. Tepki göstermeliyiz."
Okyanusa bir bardak su
Bölge harap olmuştu ve 25.000 kişi otobanın kıyısında sessizliğe gömülmüştü. Salta halkının perişanlığını bilen yöredeki din adamları, hükümet ile göstericiler arasında arabuluculuk yapmaya çalışıyordu.
14 saatlik görüşmenin sonunda, yerel yetkililer ödenmemiş ücretleri ödedi, Trabajar iş programlarının yeniden işletilmesi ve göstericilerin kovuşturulmayacağı konularında da anlaşmaya varıldı.
Otoban üzerinde bir köprü yapılması, doğal gazın bölgedeki dağıtım şebekesinin genişletilmesi, bölgedeki yerli toplulukların yasal olarak tanınması, küçük ve orta ölçekli işletmelere finansal destek sağlanması gibi, on beş ek talep daha Coordinadora de Piqueteros'un orijinal talepler listesine eklendi.
Anlaşmadan sonra, Buenos Aires'teki bir basın toplantısında, Sosyal Politika sekreteri, İMF tarafından kutlandı ve "Bu hükümetin bir sosyal politikası olduğunun test edildiği" iddia edildi.
Buna rağmen, laf aramızda kalsın, daha birkaç dakika sonra, ileriki günlerde herhangi bir yerde meydana gelecek yeni bir yol kesme eylemine kadar durumu kontrol altına alabilmek için "okyanusa bir bardak su döktüklerinin" (La Nacion, 14.5.00) o da farkına vardı ya, neyse.
Peronist MTA ve Yeni CTA
"Örgütsüzleri", 1990'lar boyunca emek muhalefeti, esas olarak iki ulusal sendika örgütledi.
Bu sendikalardan birisi, Peronist CGT'den ulaşım sektörü sendikalarının başı çektiği bir ayrılıkla, Ocak 1994'de, yirmiden fazla sendikanın, emek reformuna karşı muhalefet için Union General de Trabajadores del Transporte (UGTT)'de bir araya gelmesi ile kurulan Movimiento de los Trabajadores Argentinos, MTA'dır.
İkincisi ise, neo-liberal politikalara karşı militan bir mücadele süreci başlatmak ve geniş bir muhalefet hareketi yaratmak için 1992'de kurulan Central de Trabajadores Argentinos CTA.
MTA, Peronist olarak kaldı ve çabalarını emek süreçlerinin esnekleştirilmesine karşı mücadeleye ve sendika-destekli Obras Sociales sisteminin reforme edilmesine yoğunlaştırdı.
CTA ise, işsizler, yoksullar ve dışlanmışların sesi olabilmek için ağırlıkla kamu kesimi ve bazı endüstri ve hizmet sendikalarını bir araya getirdi. CTA, yeni tarz bir sendikacılık inşa edebilmek için üç yeni öncül ortaya attı: Devletten bağımsızlık, politik partilerden bağımsızlık ve sendikalaşma konsepti ve pratiğinde bir yenilenme.
CTA'nın bu yeni tarzında tek tek işçiler ve işsizler, bunun dışında emekliler ve diğer sosyal gruplar 'merkeze' katılabiliyor ve yürütme organı için doğrudan oy kullanabiliyor. Bu uygulamasıyla CTA, devlet güdümlü sendikacılığa olduğu kadar işçi hareketinin hiyerarşik Peronist örgütlenmelerine de alternatif olabildi.
İşçiler ve işsiz işçiler çelişkisi
Ağustos 1997'de, CTA, işsizler ve diğer sosyal grupların yerel ve bölgesel temsilcilerinin katılımıyla Birinci İşsizler Ulusal Toplantısı'nı yaptı. Amaç, daha önce oluşturulmuş işsiz komisyonlarının başarılarını yaygınlaştırmak ve örgütlülüklerini ulusal düzeyde tartışmaktı.
Toplantının başarısı bir yana, işsizleri örgütlemek hiç de kolay değildi. Örgütsel, coğrafi ve parasal sorunlar büyüyordu. Birincisi, yol kesme eylemlerinin önderleri, örneğin Piqueteros'lar, bir sendika konfederasyonuna katılım konusunda isteksizken, sendika militanları da işsizlerin sendikalarda örgütlü bir çalışma yürütme heveslerinden kuşku duyuyordu. Birinci kesimin endişesi, ulusal sendika tarafından eritilmek iken, ikinci kesimin endişesi de işsizlerin katılımıyla örgütün dağılacağıydı.
Nitekim, toplantı sırasında işsiz işçiler, CTA'daki büyük bir çelişkiye, yani bir yandan CTA'ya üye olma ve katılmaya teşvik edilmelerine rağmen, yönetim kuruluna hiçbir zaman dahil edilmediklerine işaret ettiler.
İkinci olarak yol kesme eylemleri ülkenin izole olmuş bölgelerinde gerçekleşmiş derme çatma eylemlerdi. Üçüncüsü, işsizler, sendikaya ancak çok düşük bir mali katkı sağlayabiliyorlardı. Bu da işçilerle işsizler arasındaki rekabeti arttırabilirdi.
Bu zorluklara yönelik çözüm arayışları, CTA'nın stratejisinde işsizlere ilişkin bir değişiklik yapmasına yol açtı. İşsizlerin örgütlenmesini merkezileştirmeye çalışmak ve onları sendika yapısı ve stratejisine birebir bağlamaya çalışmak yerine, CTA önderliği, sendikanın bir "şebeke" gibi çalışması gerektiğine karar verdi.
IMF'nin yeniden yapılanma programı
Genel grevler ve Veron'un ölümü Mayıs 2000'de, taşradaki yol kesme eylemlerinin yarattığı "hoşnutsuzluk" ortamında, yeni hükümet, İMF'nin de baskısı altında, yeniden yapılandırma programını derinleştirme kararı aldı. Üç yeni düzenleme gündeme geldi:
Yeni emek reformu yasa tasarısı, kamu sektöründe ücretlerin düşürülmesi ve daha sonra CGT (Ulusal İşçi Sendikası ç.n) ile Menemist hükümet arasındaki çatışmanın ana noktası olan sendikaların yönetimindeki sağlık sisteminin kuralsızlaştırılması.
Bu sonuncusu, CGT ve Menemist hükümet arasındaki ana ihtilaf konusunu da oluşturuyordu. Hem CGT disidente (Confederacion General del Trabajo disidente, eski MTA) bu düzenlemelere karşı çıkarak, hem de CTA geleneksel emekçi kaygılarıyla hareket ederek, yeni çalışma yasasıyla ve işsizleri etkileyen meselelerle aynı anda başa çıkmaya çalıştılar.
Ve genel grev
Haziran'ın 9'unda, örgütleyenlere göre yüzde 85, resmi kaynaklara göre ise yüzde 60 katılımlı, ama en nihayetinde büyük bir destek gören genel grev patlak verdi.
Kasım 2000'de ise, Salta eyaleti kuzeyinde küçük bir yerleşim birimi olan Tartagal'daki M34 otobanının kesilmesi, dramatik biçimde noktalandı. 5 çocuk sahibi, 37 yaşında bir işçi olan Anibal Veron, 400 askeri polis ve 100 gösterici arasında yaşanan çatışma sırasında polis tarafından öldürüldü.
Veron'un ölümü, 1995'de Tierra del Fuego'da öldürülen Victor Choque ve 97'de Neuquen'de öldürülen Teresa Rodriguez'e benzer bir ortamda oldu. Veron'un ölümünden sonra, hükümet dalga geçer gibi, göstericilerle yeni bir Diyalogun ancak 'barış ve düzen' içinde gerçekleşmesi gerektiğinde ısrar etti (La Nacion, 14.11.00).
Hükümetin kayıtsızlığına yanıt olarak, sendikalar, 36 saatlik bir genel grev ve Kasım'ın 23'ü için de bir gösteri çağrısı yaptılar. Genel grev son on beş yılın en önemli eylemi olarak nitelendi. Gösteriler ise, binlerce grevciyi Ulusal Kongre'nin dışında bir araya getirdi.
Yol kesmelerde ortak noktalar
Yol kesme: İstikrarın şiddetine karşı ülkenin herhangi bir bölgesinde yol kesme eyleminin meydana gelmesi, dikkatle incelenmesi gereken sayısız farklı faktöre bağlıdır. Bununla beraber, yol kesme eylemlerinin bazı ortak noktaları paylaştıkları da bir gerçek.
Birincisi, sınıf mücadelesinin en önemli konusu olarak endüstriyel işçi
sınıfının geleneksel bakış açısını sorguluyorlar. Bu kuşkusuz, işsizler
ve yoksulların, işçilerin yerine "devrimin" tarihsel öznesi haline
geldiğini iddia etmek anlamına gelmiyor.
Aksine, yol kesme eylemleri, günübirlik/arızi işçilerin, işsizler ve yoksulların, sermaye düzeninden muaf olmadıklarını gösterdi. Mücadeleleri, sermayenin sömürüsüne karşı direnişe destek sağlayabilir. İkincisi, yol kesme eylemleri, sendikaların örgütlenme stratejilerinin karşısına önemli sorunlar çıkarıyor.
İşsizlik ise, sendika gündemlerine en önemli başlıklardan birisi olarak eklendi. Ama sendikaların önündeki sınav, ülkenin değişik yerlerinde ortaya çıkan farklı yerel mücadele ve örgütlenmelere bir ses vermektir.
Son olarak, yol kesme eylemleri sırasında, yol, yeni kimliklerin oluşumu ve sınıf parçalanmasının gerisinde politik bir dayanışma inşa edilebilmesinin zemini haline geldiğinden, yol kesme eylemleri, somut bir protesto biçimi olarak, sosyal, politik ve emekçi çatışmalarının geleneksel konseptine de meydan
Okuyor.
Geleneksellik ve yenilikçilik ikilemi
Sendikaların, direnişin geleneksel biçimleri ile yeni biçimlerini genel
bir emekçi hareketi içerisinde örgütleyip örgütleyemeyeceklerine ilişkin
bir öngörüde bulunmak hala zor.
Ve nihayet, günübirlik örgütlenmelerin ve Movimiento de los Trabajadores Desocupados (İşsiz İşçiler Hareketi), Coordinadoras de Piqueteros gibi yeni muhalif hareketlerin örgütlenme düzeyleri, yoğunlukları ve şebekeleşme kapasiteleri daha fazla incelemeyi gerektiriyor.
Kısacası, yol kesme eylemlerinin, direnişin yaygın biçimleri haline gelip
gelemeyeceklerini şimdiden kestirmek güç. Ancak kesin olan bir şey var:
Yol kesme eylemleri, sermaye ve "istikrar"ın şiddetine karşı fiziksel ve görünür bir barikat oluşturmuştur.
Böylece, yol kesme eylemleri, emek ve toplumsal direnişe yeni bir çehre kazandırdı. Eylemler, kapitalist toplumlarda emeğin merkeziliğinin gösterilmesi mücadelesini de ete kemiğe büründürüyor.(NM)
* Cosmopolitik Üç Aylık Dünya Solu Dergisi: www.cosmopolitik.com
* Kaynak: Capital and Class, Ana C. DİNERSTEİN Summer 2001/74 Sayfa 1-7