Nart Badinoka
Girer mi girmez mi tartışmalarının ardından Rus kuvvetleri 11 Aralık günü üç koldan Çeçenistan'a girdiler. Karadan ilerleyişleri durdurulan Ruslar havadan modern teknoloji ile sivil halka ölüm yağdırdılar. İşgalin üç aylık bilançosu 50 bin sivil kayıp, yarım milyonu aşkın göçmen, harap olmuş bir Söljkale (Grozni), kimyasal silahlar, ekolojik felaket, yenilgi durumunda uygulanması beklenen bir sürgün planıdır.
İşgale uzanan geriye sayış sürecinde Moskova önce Çeçenistan'a ekonomik ambargo uyguladı. Dış dünya ile seyahat ve ticaret yasağı konarak halk isyan etme noktasına getirilmek istendi. İkinci aşamada Moskova gücü abartılmış bir muhalefet kullandı. Hiçbir halk desteğine dayanmayan muhalefet görünümlü bu güçler büyük ölçüde Rus askerlerinden oluşuyordu. Ya Dudayev'i devireceklerdi ya da çatışmaları bastırmak adına Moskova'ya müdahale olanağı vereceklerdi. Nitekim ikincisi oldu ve Rus kuvvetleri "anayasal düzeni sağlamak", yani çarpışan taraflara silahlarını bıraktırmak gerekçesiyle Çeçenistan'a girdiler. Tabi Moskova'nın esas amacı çok farklı. Hedef Dudayev'i devirerek Çeçen bağımsızlığına geri adım attırmaktır.
İşgalin ilk iki haftası Ruslar için tam bir felaket oldu. Rus ve dünya kamuoyunun dikkatinden kaçırılarak kırk dört saat içinde bitirilmesi planlanan işgal batağa saplandı. Moskova, operasyonun ilk aşamalarındaki yavaş ilerlemeyi dünyaya "sivillere zarar vermekten kaçınma' biçiminde yansıtarak hem saygınlığını yitirmemeyi hem de kredi kazanmayı hesapladı. Ama dünya gerçeği öğrenmiş, Rus kuvvetlerinin durdurulduğunu anlamıştı. Çeçenlerin ve diğer Kuzey Kafkasyalı gönüllülerin yiğit direnişi karşısında çarpışmalar uzadı, iç muhalefet arttı, generaller isyan etti, batılı hükümetler kamuoyularının sesine kulak vererek vahşeti kınadılar. Bunun sonucunda Yeltsin taktik değiştirerek askeri harekatın duracağını, düzenin ordu yerine İçişleri Bakanlığı tarafından sağlanacağını ama Çeçenistan "Rus toprağı' olduğu için Rus askerlerinin çekilmeyeceğini ve "yeni yönetim organları' oluşturulacağım ilan etti.
"Yeni yönetim Organı'ndan kastedilen, SSCB döneminde Petrol ve Kimyasal Üretim Bakanlığı yapmış Hacıyev'e alternatif bir hükümet kurdurulmasıdır. Hacıyev, eski sosyalist yeni Rus uşağı tiplemesinin en son örneğidir ve Sovyet kalıntısı unsurlarla Kuzey Kafkasya'da bir yere gidilemeyeceğini haykırmaktadır. Moskova, Çeçen meselesini resmen iç işi olarak gösterse de karşısında top yekün mücadele eden bir halk.olduğu için fiilen işgalci durumundadır. Oysa şimdi "içeriden' bir müttefik bularak onun daveti üzerine harekete geçecektir. bu klasik bir Sovyet "Alçaklığı'dır ve Macaristan ile Afganistan' da denenmiştir.
Bu son hamlesiyle Yeltsin bir taşla üç kuş vurma hesaplamaktadır. Askeri harekatı durdurarak saldırgan imajını yıkacak, aynı zamanda Çeçenistan içerisi de "beşinci kol"larını oluşturacak, Rus askerlerini geri çekmeyerek de siyasi muhaliflerinin eline koz vermeyecektir. Rus taktiklerinin analizinin ardından Moskova'nın Çeçenistan' ı neden işgal ettiğini inceleyelim. Birincisi, Çeçen petrollerini elden kaçırmama kaygısıdır.
İkincisi, son zamanlarda çok sık tartışılan Azeri petrollerinin güzergahı meselesidir. Moskova, boru hattının kendi topraklarını kat ederek Novorosisk limanı dan Karadeniz'e akmasını istemektedir. Diğer bir deyişle alternatif güzergah olan Bakü-Ceyhan hattını kabul etmemekte, Türkiye'nin siyasi ve ekonomik kozları elinde tutmasını istememektedir. Ama Çeçenistan bağımsızlık ilan etmiş olması Novorosisk (Adigece: Tsemez) senaryosunun işlemesine olanak vermemektedir.
Üçüncüsü, Rusya Federasyonu Budapeşte'de AGİK zirvesinde Karabağ'a gönderilecek barış gücü ilgili çıkan kararın kırdığı prestijini Çeçenistan ve tüm Kuzey Kafkasya'yı sindirerek onarmak istemektedir. AGİK zirvesinde Karabağ'a gönderilecek barış gücünün sadece Rus askerlerinden oluşmayacağına karar vermiştir. Moskova'nın kendi sınırları içinde yer alan Kuzey Kafkasya'ya söz geçiremediğini gören Transkafkasya ülkeleri AGİK zirvesinde çıkan karardan da cesaret alarak BDT'den çıkmak isteyeceklerdir.
Dördüncüsü, bağımsızlık hareketinin Çeçenistan dan çevreye sıçramasıyla Moskova'nın Karadeniz Hazar Denizindeki çıkarları tehlikeye girecek, stratejik Kuzey Kafkasya'nın elinden çıkma ihtimali belirecektir.
Beşincisi, Çeçenistan'ın bağımsızlığı başta Tataristan, Başkırdistan, Tuva, Saka (Yakutistan) cumhuriyetleri olmak üzere Sverdlovsk ve Vologda Oblastları gibi Rusya Federasyonu içerisinde yer alan birimlere emsal olacaktır.
Altıncısı, Moskova Kafkasya-Karadeniz eksenin oluşan Rusofıl (Rus sever) liderler zincirini milliye Dudayev'i devirerek tamamlamak istemektedir.
Yedincisi, Moskova kendi lehine dönmüş konjonktürü kullanmak istemekte; Çeçenistan politikasına "istikrar, toprak bütünlüğü, fundamentalizm, din savaşları illegal silahlı gruplar, organize suç örgütleri' gibi güncel temalar yükleyerek batının desteğini almayı planlamaktadır. Çeçen bağımsızlığını ezdikten sonra tüm Kuzey Kafkasya'yı sindirecek ve Novorosisk (Tsemez) boru hattı etrafına yapacağı demografik, askeri, siyasi, ekonomik "yığınak" ile Kuzey Kafkasya'yı 1864'den sonra ikinci defa işgal edecektir. Bunun sonucunda Kuzey Kafkasya meselesini sonsuza kadar susturmuş olacaktır. İşgalin Rus günlük yaşamına ve iç politika dinamiklerine önemli yansımaları vardır. Rus parlamentosu işgale karşı çok net tavır almıştır. Ancak burada bir noktaya dikkat edilmelidir. Parlamentoda eski komünistler hakimdir. Bu grup imparatorluğun ihyasını savunmakta, Yeltsin'i ülke topraklarını batıya satmakla suçlamaktadır. Şimdi nasıl oluyor da aynı grup Çeçenistan' ı işgal eden Yeltsin'e karşı tavır koyuyor? Parlamento bu tavrı Çeçenistan'ın bağımsızlığını yürekten desteklediği için koymamaktadır. Birincisi Yeltsin' i zayıflatarak siyasette öne geçmek niyetindedir. İkincisi, Yeltsin'in batı yanlısı petrol hattı senaryosunu uygulamasını engellemektir. Yani tavrın sebebi Çeçen yandaşlığı değil, batı karşıtlığıdır. Çeçenistan Rus çıkarları adına yapılan bir tartışmada dolaylı olarak yer almaktadır. Sovyet yandaşlarına hak etmedikleri bir kredi verilmemelidir.
Rus halkı henüz "Afgan sendromu"ndan kurtulamamıştır. Şimdi de "Çeçen sendromu"na hazır değildir. Rus kayıpları arttıkça bu savaş karşıtı tutum daha da netleşecektir. Çünkü Rus halkına bu savaşı benimsetecek ne "kutsal ideolojiler' vardır ne de savaşın Rus halkının günlük hayatta tanık olacağı ekonomik getirileri vardır. Rus halkı çocuklarının batının petrol çıkarları uğruna ölüme gönderildiğini daha iyi anladıkça başta Yeltsin ve reformcular olmak üzere batıyı çağrıştıran her şey saygınlığını yitirecektir. Batıdan ekonomik yardım ve uluslararası camiaya kabul edilmeyi bekleyen Rus halkının umutlan hayal kırıklığına dönüşecektir. Bu süreç zaten başlamıştır. Çeçenistan'daki savaş daha da hızlandıracaktır. Bu gelişmelerin sonucunda Rusya da rejimin değişmesi olasılığı bile gündeme gelebilecektir.
Kuzey Kafkasya, emperyalist zulmü ilk defa tatmamaktadır; Çarlık ve Sovyet dönemlerinde de savaş işgal, katliam, sürgün yaşanmıştır. Ama bugünü dünden farklı kılan olumlu gelişme Rus siyasi hayatındaki göreli çoğulculuktur.
Savaşın yönünü belirleyecek faktörlerin birisi ordunun psikolojik durumudur. Rus silahlı kuvvetleri hala "Tiflis sendromu"nun etkisi altındadır. Nisan 1989'da Tiflis'te sivil göstericilere karşı zor kullanılması dünyada olumsuz etki yapmış, hükümetin sorumluluğu askerin üzerine atmasıyla tüm fatura Kızılordu'ya çıkarılmıştı. Silahlı kuvvetler o zamandan beri iç operasyonlarda sivil halka karşı kullanılmayı istememekte, eğer mutlaka kullanılacaksa sivil idarenin tüm sorumluluğu almasını şart koşmaktadır. Generallerin isyan etmesinin, yüksek kayıp oranlarının ve askeri başarısızlığın sebeplerinin en önemlisi budur. Ayrıca Rus ordusu, SSCB'nin son dönemlerinde toplumun güvenini yitirmiş ve hala kazanamamıştır. Silahlı kuvvetler halkın tavrına ters düşerek toplumla arasındaki bu uçurumu daha fazla genişletmek istememektedir.
Moskova'nın öngördüğü Novorosisk (Tsemez) petrol güzergahı büyük ölçüde geçerliliğini yitirecektir. Çünkü hem tesisler istikrarsızlık sürecinin içine girmiştir.
Söljkale (Grozni), hatta Çeçenistan tamamen işgal edilse bile gerilla savaşı sürecektir. Uzun vadeye yayılacak bu yıpratma savaşına tüm Kuzey Kafkasya'nın sahne olması beklenebilir. Çeçenistan'ın işgali, batının çok önem verdiği ve Yeltsin'in belki de tek meşruluk kaynağı olan siyasi ve ekonomik reformlarla ters düşecektir. İşgal halkın tüketim ihtiyaçlarını karşılayacak kaynaklardan kesinti yapılmasıyla finanse edilecektir. Bu da halkın günlük yaşam kalitesinde düşüş anlamına gelecektir. Uğruna ölünebilecek "kutsal" ideoloji. döneminde yaşamadığımıza göre refah arayan Rus halkı bu savaşa neden tahammül etsin?
Yeltsin Çeçenistan'a tepkisi polis devletine gidiş ipuçlarını vermektedir. Basına, muhalefete ağır baskı yapacağına ve Haziran 1996 başkanlık seçimlerini ip edeceğine dair ciddi kaygılar vardır. Oysa Rus toplumu Sovyet sistemine duyduğu tepki sebebiyle ve değiş vaad ettiğine inandığı için Yeltsin ile birlikte 19 Ağustos darbesinde tankların üzerine çıkmıştı. 07 şimdi demokratikleşme yerine polis devletine yöne vardır. Çeçen halkına yönelen namlular yarın kolaylıkla Rus toplumunun kendisine yönelecektir. Çünkü Rus olmayan halklara karşı demokrat olamaz. Bugün Çeçenistan'a gönderilen tanklar ve savaş uçakları yarın Tataristan veya Başkırdistan'a gönderilecek, Rus ha inanmadığı yeni bir savaşın bedelini ödemeye mahkum edilecektir.
Batı Rus politikasında üç olgudan korkmaktadır. Zayıf hükümet, siyasi tıkanıklık ve kutuplaşma. Yeltsin yeni Polit büro olarak da adlandırılan Güvenlik Konseyindeki sertlik yanlılarının etkisi altına girip liberallerden uzaklaşarak batının üç korkusunu da gerçek hale getirmiştir. Reformların tek bekçisi olarak görülen Yeltsin ironik biçimde reformların katili haline gelmiştir.
Çeçenistan'ın işgali gerçek Rus demokratlarının ortaya çıkmasına olanak verecektir. Yeltsin in kendisini demokrat güçlerin ve reformların simgesi gibi gösterdiği günlerin sonu gelmiştir. Çeçenistan meselesi Rus demokrasisinin de parametrelerini Çizmiştir. "Milliyetler sorunu' Rus demokrasisinin gündemindeki birinci maddedir. Gerçek demokrasi ancak milliyetler sorununun çözülmesiyle kurumsallaşacaktır. Moskova, Rus olmayan halkların kendi kaderini tayin hakkını tanıdığı ve emperyalist tahriklerini durdurduğu gün Avrasya topraklarına istikrar gelecektir.
Çeçenistan meselesi bir milyonluk küçük bir halkın Rusya ya karşı koyması kadar basit değildir. İşgalin bedeli Moskova için çok ağır olacaktır. Çeçen-Kuzey Kafkasya direnişi Ruslar için ekonomik çöküntü; polis devletine gidiş; uluslararası arenada izolasyon ve prestij kaybı olacaktır.
Moskova açısından en iyi ihtimal bir "Pirus zaferi" olacaktır ki, çok ince bir ip üzerinde yürümeye çalı Rusya Federasyonu böylesine yüksek bedelli bir zafere sevinemeyecektir bile...
İşgal Çeçenistan meselesini bitirmemiştir, ters teperek Kuzey Kafkasya meselesini başlatmıştır. Tüm Kuzey Kafkasya ayaktadır ve Moskova'daki şovenler bunu bilmektedir. Rus emperyalizminin aklında belki Çeçenistan ile (dize getiremediği taktirde) beşinci tip anlaşmayı (*) yapmak vardır ama akıllı olmadığı takdirde ikinci Rus-Kafkas savaşı eşiktedir.