Ankara 1 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde (DGM) görülen davanın dördüncü duruşmasına hükümlüler Zana, Dicle, Doğan ve Sadak ile avukatları katıldılar.
Savunma avukatları duruşmada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), sanıkların adil ve tarafsız yargılanmadıkları gerekçesiyle yargılamanın yeniden yapılması yönündeki kararına karşın, ikinci yargılamanın da ilkiyle aynı koşullarda gerçekleştiğini savundular.
Tanrıkulu: Adil ve tarafsız yargılama yapılmıyor
Sanık avukatlarından Sezgin Tanrıkulu, davanın başlangıcından beri dile getirdikleri talep ve itirazlarını hatırlatarak, bu talep ve itirazların göz önüne alınmadığını, yaptıkları savunmanın önemli bir bölümünün zabıtlara geçirilmediğini vurguladı.
Mahkeme başladığından beri belli bir görüş oluştu, yargılama yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) adil ve tarafsız yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesine aykırı gelişiyor. Sanıkların adil ve tarafsız yargılanma hakkı ihlal ediliyor dedi.
AİHM kararı uyarınca sanıkların, haklarındaki karar dikkate alınmadan, yeniden yargılanması gerektiğini hatırlatan Tanrıkulu, Türk Ceza Kanununda (TCK) yapılan değişiklikler uyarınca beraat etmesi gereken sanıkların halen cezaevinde bulunduğunu vurguladı.
İkinci yargılama da eskisinin devamı gibi sürüyor; Anayasa değişikliklerine ve AİHM kararlarına aykırı diyen Tanrıkulu, sözlerini şöyle sürdürdü:
* Mahkeme hep iddia makamının taleplerini kabul etti; savunmanın hiçbir talebini ise kabul etmedi. Temel prensip olarak, sanık avukatları ile iddia makamının eşit konumda bulunması, bugüne kadar yaşanan ihlallerin sonuçlarının ortadan kaldırılması gerekirdi. Oysa burada, başından beri yanlış ve yüzeysel bir yargılama yapıldı.
* Mahkeme başkanı, iddia ve savunma makamlarına eşit uzaklıkta durmadı. Tüm kararlarını, iddia makamının görüşleri doğrultusunda verdi.
* Tanıklar ne zaman sorgulanmaya başlasa, iddia makamı buna çeşitli yöntemlerle son verdi. Sorularımızı topluca sormamızı istedi. Sonuçta, zaten taraflı olan tanıkları doğru düzgün sorgulayamadık. İddia makamı, bunu sorgulama olarak adlandırdı, halbuki biz, soruşturmanın sağlıklı işleyebilmesi için soru soracaktık.
Tanıkların dinlenmesi kabul edildi
Tanrıkulunun ardından söz alan savunma avukatı Yusuf Alataş da, adliyede bulunan dört tanığın dinlenmesini istedi. İddia makamının bu talebin reddedilmesi yönündeki görüşüne rağmen mahkeme, tanıkların dinlenmesine oy birliğiyle karar verdi.
Tanıklar Ahmet Temel, İhsan Ertaş, Salman Kaya ve Abdülkadir İlker salona çağrıldı.
Tanıklardan Temel, ifadesinde 26 Nisan 1992de Abdullah Dursun adlı köy korucusunun kendisini rehin aldığını, Leyla Zananın da serbest bırakılması için arabuluculuk yaptığını anlattı.
Korucu olmayan Dorken aşiretindenim. Korucubaşı Abdullah Dursunun okuyan tek oğlu dağa çıktı. Bu olaydan Dorken aşiretini sorumlu tutan Dursun, aşiretin okuyan tek oğlu olduğum için beni kaçırıp rehin aldı. Zana da, bu meselede arabuluculuk yaptı diye konuştu. (BB)
Dava süreci
Kamuoyunda "2. Uyum Paketi" olarak bilinen 4793 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un Resmi Gazete'de yayımlandığı 4 Şubat 2003 tarihinde eski milletvekilleri avukatları aracılığıyla yeniden yargılanma isteminde bulunmuş, mahkeme de bu talebi kabul etmişti.
Ankara 1 No'lu DGM, kamuoyunda "DEP Davası" diye bilinen davada, kapatılan DEP'in eski Diyarbakır milletvekilleri Dicle ve Zana, eski Şırnak milletvekilleri Doğan ve Sadak'ı, terör örgütü PKK'nın liderlerinden aldığı emir ve talimat doğrultusunda ülke içinde ve dışında yoğun bölücü faaliyetlerde bulundukları gerekçesiyle Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) "yasadışı örgüt üyeliği" fiilini düzenleyen 168-2 ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun "ceza artırımını" öngören 5. maddesi uyarınca, 15'er yıl ağır hapis cezalarına mahkum etmişti. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, bu kararı onamıştı.
Kapatılan DEP milletvekilleri Zana, Doğan ve Dicle, 4 Mart 1994'de gözaltına alınmış, 17 Mart 1994 tarihinde tutuklanarak
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'ne konulmuşlardı. Sadak ise 1 Temmuz 1994 tarihinde gözaltına alınmış ve 12 Temmuz 1994'de tutuklanmıştı.
Eski DEP milletvekilleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüyle ilgili 10., örgütlenme hakkıyla ilgili 11., ayırımcılığın yasaklanmasıyla ilgili 14. ve adil yargılanma hakkıyla ilgili 6. maddesinin ihlal edildiği iddiasıyla 1996 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurmuştu.
AİHM, 2001 yılının Temmuz ayında başvuruyu sonuçlandırarak, DGM'nin tarafsız ve bağımsız olmadığı gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin ihlal edildiği, diğer maddelerden yapılan şikayetleri incelemeye gerek görmediğini açıklamıştı.
Mahkeme, Türkiye'nin şikayet başvurusu yapanlara kişi başına 25 bin ABD doları ve mahkeme masrafı için ise toplam 10 bin ABD dolar ödemesine karar vermişti.
4793 sayılı Kanun ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun (CMUK) "muhakemenin iadesi" başlıklı 327. maddesine yeni bir bent eklenmişti. Söz konusu bentte, "ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme'nin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması" yeniden yargılanmayı gerektiren durum olarak hükme bağlanıyor. (BB)