"İstilanın üçüncü gününde 30 kişinin bir binada kuşatıldığını duyduk. Birkaç dakika sonra da "öldürüldüklerini" diyor Nahed Awwad. Ancak bir süre sonra bu ilk duyumun doğru olmadığı anlaşılacaktır. Aslında ölü sayısı, duyurulduğu gibi 30 değil, sadece 2'dir.
Nahed Awwad yorumu o ki, "İsrail askerleri, Ramallahlıları 30 insanı katlettiklerine inandırarak daha çok korkutmak " istediler.
İşte Nahed Awwad'in ikinci mektubu:
"Sevgili arkadaşlar,
6 Nisan. Cumartesi sabahı. İstilanın sekizinci günü. Hala anlatılacak çok şey var.
Birbirine benzer bir dolu öykü:
İstiladan iki gün sonra, bütün yerel radyo istasyonları ve televizyon kanallarının çoğu kapatıldı. Yani komşuda, Ramallah'ta ve bütün diğer yerlerde neler olup bittiğini öğrenebileceğimiz bir radyo ile iki TV kaldı.
Al Manara Radio ve Al Naser TV'nin her ikisinde de tek bir kişi hem sunucu hem de montajcı olarak çalışıyor. İstilanın dördüncü günü Al Manara radyosunda çalışan arkadaşa telefonla ulaşmaya çalıştıysam da ulaşmak bir günümü aldı.
Tek başına radyo yayını sürdüren bu gazeteciye şükranlarımı iletmek istedim. İşine devam etmek zorundaydı, o yüzden de çok az çene çalabildik. Sesi çok yorgun ve bitkindi, bana "Onlar beni buradan zorla dışarı çıkarıncaya kadar, haber geçmeye devam edeceğim" dedi.
Kırılan kapıların ardındaki
Maalesef tam da böyle oldu. Sokağa çıkma yasağını bir iki saat için kaldırdıklarında radyo binasına gittik, çevredeki insanlara neler olup bittiğini sordum. .
Askerlerin binaya kapıları kırarak girdikten sonra onu orada çalışırken bulduklarını anlattılar. İçeride, araç gereçlerin kırıldığını, bantların parçalanarak yerlere atıldığını gördük.
Alet parçaları, kırık cd'ler ve parçalanan bantlarla kaplı yerde yürümek öyle zordu ki... İçeri girdiklerinde bir yandan etrafı darmaduman ederken, gözlerini bantla kapatmışlar, ellerini arkadan bağlamışlar, sonra da sürükleyerek tanka götürmüşler.
Al-Quds Eğitim televizyonunun başına da benzer şeyler geldi. İki gün önce binaya girmişler. Al-Quds Üniversitesi'nde birçok bölümün yanı sıra, Modern Medya Enstitüsü ve üçüncü katta da Al-Quds Eğitim TV'si bulunuyor. Bekçi, yayını ve montajı yapan Ahmet ve ona yardım için orada bulunan bir iletişim öğrencisi yayını sürdürmeye çalışıyordu.
Yaklaşan tankların sesini duymak
Ahmet, bana binaya yaklaşmakta olan tankların sesini duyduklarında sıranın onlara geldiğin anladıklarını söyledi.
Ahmet, durumu TV müdürüne telefonla anlatırken merdivenlerde ayak sesleri duyunca, telefonu kapatmış. Çok geçmeden kapıları kıra kıra Ahmet'i orada bulmuşlar. Ahmet ve yardımcısını merdivenlerden indirip sokağa çıkarmışlar ve yağmur altında yiyecek de vermeden altı saat bekletmişler.
Komşular, binada olan bitenleri seslerden anlamışlar,daha sonra da üçüncü kattan bir kameranın uçtuğunu görmüşler. 6 saat sonra Ahmet ve yardımcısı evlerine gönderilmiş. Neyse ki, Ahmet'in evi TV binasına çok yakın olduğu için gecenin bir yarısında yürüyerek evine gitmeyi başarmış.
Tabii, sokağa çıkma yasağının hüküm sürdüğü sırada onu sokakta gören olsaydı, askerler ya ateş açardı ya da Ahmet'i gözaltına alırdı.
Ayakları felçli gibiydi ama...
Sonraki sabah Ahmet hiç iyi değildi. Ayakları felçli gibi, tutulmuştu. Birkaç saat ayaklarını hiç kıpırdatamadı. Ona bir doktorla birlikte telefonla ulaşmaya çalıştık. Evinin önünde tank olduğu için ambulans göndermek de imkansızdı.Doktor, telefonda neler yapabileceğini anlattı.
Askerler, Ahmet'in TV bürosundaki yiyeceklerini almasına da izin vermediği için evde neredeyse aç kaldı. Bir gün idare edecek kadar bir şeyleri vardı. Evdeyse sadece bir gün yetebilecek kadar çok az yiyecek vardı. Dün tam bir sürpriz olarak üç saat için sokağa çıkma yasağı kaldırılınca, çıkıp bir şeyler alabildi.
İstiladan bu yana sokağa çıkma yasağını sadece iki kez kaldırdılar. Sokağa çıkma yasağını ilk kez dördüncü gün kaldırdılar. Anons ederek durum halka duyurulmadı, bizler ancak İsrail radyosunu dinleyenler yoluyla öğrendik.
Sadece radyo haberini dinleyenlerden öğrendiği için halk o kadar da emin değildi. Bir yandan askerler sokaklarda dolaşıyor, bir yandan da insanlar alışveriş yapmaya çalışıyordu.
Tanklar silahsız insanlardan korkuyorsa
Aniden tanklar hareket etmeye başladı, askerler de ateş etmeye. Askerlerin sokaktaki silahsız insanlardan korkması delice bir şey.
Biz, tanklar gidinceye kadar bir eczanede saklandık. Bu, "sokağa çıkma yasağı"nda bir çok insan tutuklandı.
Daha sonra, Doğu Kudüs'deki arkadaşlardan öğrendik ki, onlar bunları İsrail radyosundan öğrenmişler. Ayrıca, bazı süper market sahipleri, yetkililerin onlara dükkanları açabileceklerini söylediklerini de aktardılar.
Bu kez tanklar çitlerle çevrili olarak şehrin merkezinde duruyordu. Şehrin her tarafına gitmemize izin yoktu. Al-Natsha binasını görmeye gittiğimizde binanın yerle bir olduğun gördük. İsraillilerin duvarları delik deşik etmek ve yangın çıkarma üzerine çok iyi bir eğitim aldıklarını gördük. Dün, binadaki genç adamlara neler olduğunu hayal bile etmek istemiyorum.
57 yaşında, Amerikan gönüllüsü bir kadın konuğum vardı. O da kendi hikayesini anlattı. İstila başladığından beri, Filistinlilere izin verilmediği, bu nedenle tutuklandıkları için ambulans kullanıyordu.
İki yerine 30 kişi öldü demenin anlamı
İstilanın üçüncü gününde 30 kişinin bir binada kuşatıldığını duyduk. Birkaç dakika sonra da öldürüldüklerini. Amerikalı kadın oraya yaralıları kurtarmak için birkaç kez gitmiş ama İsrail askerleri yaralılara ulaşmasına izin vermemiş.
Altı saat sonra, tekrar yaralılar için gitmiş, İsrail askerleri, bu kez çarşafa sarılı iki ceset vermişler.
Kadın, cesetlerden birinin 50 yaşlarında kafası tamamen parçalanmış pijamalı ve terlikli bir adam olduğunu görmüş. Ambulans görevlisi hastaneyi arayarak 30 yerine iki ceset bulduklarını anlatmak için telefon etmek istemiş ama askerler izin vermemiş.
İsrail askerleri, Ramallahlıları 30 insanı katlettiklerine inandırarak daha çok korkutmak istiyorlar. Amerikalı kadın diğer 28 kişinin nerede olduğunu sorduğunda ise, yaralılarla birlikte gözaltına alındıkları söylenmiş.(NM)