Halk eğitimi, halk için, halk tarafından - halkın resmi eğitim sisteminin denetimi dışında- kendi yaşam alanlarında örgütlediği eğitim demektir. Gerek FMLN denetimi altındaki bölgelerde, gerekse kentlerde ve göreceli olarak barışın hüküm sürdüğü kırsal alanlarda, yaşam alanlarında halk eğitimi etkinlikleri örgütlendi. Halk eğitiminin okulları, binalar ve sıralar bir yana, kitap, defter, kalem gibi en temel araçlardan bile yoksundular. Öğretmenlerin kendileri de iyi eğitilmemişti- çoğu sadece bir ya da iki yıllık resmi eğitim görmüştü. Doğaçlama bir yöntemle çalıştılar. Sadece silahlı çatışma daha yakınlarına geldiğinde değil, örgütlenme ve savunma etkinlikleri eğitim etkinliklerinin sürdürülmesinden daha öncelikli bir hal aldığında da, eğitim çalışmaları savaş tarafından sürekli olarak bölünüyordu. Ama yoksul topluluklarda ve savaş bölgesinde sürdürülen eğitim etkinlikleri yeni olanaklar da yaratıyordu. Öğretme ve öğrenme isteği, adalet ve eşitlik uğruna hep birlikte mücadele etme kararlılığından besleniyordu.
Halk eğitimi her zaman eğitsel bir süreç olduğu kadar, politik ve örgütsel de bir süreçtir. Eğitim, örgütlenme için bir odak oluşturuyor, politik görevlerin yürütülmesi için gerekli olan eğitilmiş insan gücünü sağlıyor ve Salvador özgürlük mücadelesinin herkes için eşitlik talep eden ideolojik çizgisinin hayata geçirilmesi anlamına geliyordu.
Özellikle kırsal bölgelerde yoğunlaşmış olan yoksulluk ve eşitsizlik El Salvador'daki savaşın temel kaynaklarını oluşturuyordu. Ülkenin yoksul düşmüş köylüleri, toprak mülkiyetinin, ihraç malları üretiminde istihdam edilen ucuz emeği sömüren ve politik egemenliği her türlü muhalif hareketi ezmek için kullanan son derece dar bir oligarşinin elinde toplanmasından olduğu kadar, tarihsel olarak eğitim olanaklarından yoksun bırakılmaktan da muzdarip. 1975'de kırsal nüfus arasında okuma-yazma bilmeme oranı erkeklerde yüzde 48.9, kadınlarda 57.2 civarındaydı; 1970'de, 14 yaş ve üzerindeki kırsal nüfusun yüzde 60'ının hiç okula gitmediği saptanmıştı. Birçok köyün hiç okulu yoktu, okul olan yerlerde ise çocuklar her zaman okula devam edemiyorlardı. Eğitim parasızdı ama çok dar bir ekonomik sınırda yaşayan ailelerin çocuklarını giydirmeleri, onlara kitap-defter almaları imkansızdı. Daha da önemlisi, bu aileler genellikle çocuklarının emek gücüne dayanıyorlardı; çocukların, aileleriyle birlikte hasat işçisi olarak çalışması çok önemliydi.
Bu yoksunluklara karşı 1970'lerde gelişen politik hareketler içinde halk eğitimi çok önemli bir unsur haline geldi. Politik hareketlerin militanları yoksulluk ve çatışma ortamına uygun bir eğitim sistemi inşa etmeye çalıştılar. Politik bir eğitim içeriği; aktif katılımı ve eleştirel düşüncenin gelişimini cesaretlendirecek bir eğitim pedagojisi; okul ve topluluk hayatı arasında sıkı bağların kurulması ve herkesi eğitme kararlılığı gibi noktalar özel vurgu alanlarını oluşturuyordu.
Bu makale El Salvador'daki halk eğitimi ve gerilla savaşı konusundaki daha geniş bir çalışmanın parçasıdır. 1988 ve 1993 yılları arasında barış ve savaşın hüküm sürdüğü bölgelerdeki birçok eğitim çalışmasına katıldım. Halk eğitiminin tüm düzeylerindeki- yeni okuma öğrenmiş yetişkinler, öğretmenler, profesyonel eğiticiler, politik kadrolar, eski politik tutsaklar, mülteciler ve geri dönenler, siviller ve gerilla ordusu üyeleri dahil olmak üzere- 130 kişiyle söyleşiler yaptım. Savaştan önceki ve sonraki halk eğitimini üç başlık altında tartışacağım: 1970'lerde Hıristiyan taban örgütlülükleri, 1980'lerde Honduras'taki mülteci kampları ve 1980'lerin ortalarında FMLN tarafından yeniden oluşturulan topluluklardaki eğitim çalışmalarını bu üç ayrı başlık altında incelerken, aynı zamanda halk eğitimi pratiklerinin iki temel noktasını da ele alacağım: eğitim ve politik örgütlenme arasındaki organik ilişki ile eşitsizliğe karşı eğitim içinde ve eğitim yoluyla mücadele.
Hıristiyan taban örgütlülüklerinde halk eğitimi en temel etkinliklerden birisiydi. İnsanlar İncil'i inceliyor ve onu, içinde yaşadıkları durumun politik analizinin temeli olarak kullanıyorlardı. Bu yapabilmek için okuma yazma bilmeleri gerekiyordu. Ancak halk eğitiminin hedefi sadece okuma öğrenmek değildi. Politik bilince sahip özneler haline gelebilmek, kendine güven duygusuna ulaşmak ve politik görevleri yerine getirebilmek için insanlar dersliğin onlara sağlayacağı yetenekleri elde etmeye ihtiyaç duyuyorlardı.
Mülteci kamplarında neredeyse hiç okuma yazma bilmeyen yetişkinler hayatlarında ilk kez okula gittiler - öğretmenleri de diğer mültecilerdi- ve şaşırtıcı bir okur yazarlık oranı elde ettiler. Mülteciler bol miktarda boş zamana sahip olduklarından, öğrenme ve öğretme etkinlikleri diğer yerlere oranla daha fazla rutinleşebiliyor ve ilerleyebiliyordu. Bu kamplarda politik ifade olanakları sınırlı olduğundan, öğretim daha çok okuma, yazma ve aritmetik çalışmaları üzerine yoğunlaşıyordu. Ancak bu yine de politik bir çalışmaydı. İnsanlar eğitim için aktif biçimde örgütleniyorlar ve eğitim, mülteci kampının neden olduğu sınırlılıklar ve aşağılanmalara karşı bir direnme biçimine dönüşüyordu.
Devletin daha savaşın başında kamu okullarını kapattığı FMLN denetimi altındaki bölgelerde ise köy toplulukları çocuklar ve yetişkinler için eğitim etkinlikleri örgütlediler. Okulların ayakta tutulması bir örgütlenme odağı işlevi görüyordu; topluluklarınsa politik ve örgütsel görevlerin yerine getirilmesi için eğitilmiş insanlara ihtiyaçları vardı. Öğretmenler politik bağları üzerinden örgütleniyor ve motive ediliyorlar; toplulukların diğer üyeleri de okulların desteklenmesi görevine çağrılıyorlardı.
Bu bölgelerdeki insanların tümü eşitliğe dayalı bir toplum yaratma umuduna sahiplerdi. Halk eğitimi hem bu idealin ifade edildiği bir alan hem de bu idealin elde edilmesi için seferber edilen bir araç oldu. Eğitim, herkesin öğrenme yeteneğine ve öğrenme hakkına eşit biçimde sahip olduğu varsayımıyla yürütüldü; öğreten ile öğrenen arasında fark görmeyen bir pedagoji yaklaşımı benimsendi. Öğretmenlerin kendilerinin de aynı köylü topluluklarından geliyor ve öğrencilerinden sadece birazcık daha fazla eğitim görmüş olmaları nedeniyle de aradaki farklar asgarileştirilebiliyordu. Yine de, erkeklerle kadınlar, topluluk üyeleriyle onlara yardımcı olmak üzere gelen eğitimli yabancılar ve topluluk üyeleriyle politik önderler arasındaki sosyal farklılıklar halk eğitiminin yürütülme biçimlerini etkiledi. Herkesin hem öğretmen hem de öğrenci olduğunu ilan eden bir pedagojinin varlığına rağmen, özellikle çok düşük bir eğitim düzeyine sahip olan gönüllü öğretmenlerin daha eğitimli kişilere dayanmak zorunda olmaları nedeniyle, bu ikinciler daha ayrıcalıklı bir konuma sahip oldular. Eşitlik ilişkileri asla mükemmel biçimde gerçekleştirilemedi ve öğrenme sürecinin karşılıklı bir süreç olduğu yolundaki ortak politik yaklaşıma karşın bazı durumlarda eğitim düzeyleri arasındaki farklılıklar belirli bir etkide bulunmaya devam etti. Ancak mükemmel ölçülerde gerçekleştirilememiş olmasına karşın eşitlik arzusu halk eğitimi projesinin sürdürülme biçimini -özellikle de herkesin öğrenme sürecine katılması gerektiğine dair beklentileri çoğaltarak ve eğitim olanaklarının herkese eşit biçimde sunulmasını güvence altına alarak -derinden etkiledi. Eğitimsiz olmak genellikle daha aşağı bir sosyal konumun belirtisi olarak görüldüğünden, bu önemli bir kazanımdı. Eğitim görmemiş olan birçok köylü kendilerinin öğrenme yeteneğine sahip olup olmadıkları konusunda o zamana kadar besledikleri şüpheleri yendiler.
Halk eğitiminin ilkeleri, Ezilenlerin Pedagojisi isimli kitabında yoksullar için, öğrenmeyi özgürleşme sürecinin bir parçası haline getiren bir pedagoji önermiş olan Brezilyalı öncü eğitimci Paulo Freire'nin çalışmasına dayandırıldı. Freire'nin yöntemi, yoksul ve eğitimsiz yetişkinleri politik olarak örgütleyerek öğrenmeye teşvik etmeyi hedefler. Bu nedenle popüler okuma-yazma etkinlikleri yoksul insanların gerçek hayatlarından türetilen malzemenin kullanılmasına dayanır. Alfabenin tüm harflerini içeren ve köylülerin yaşamının önemli unsurlarını yansıtan az sayıdaki sözcük dizileri seçilir: örneğin iş, yoksulluk, aile ve topluluğun bir parçası olarak işbirliğinin olanaklılığı. Her bir sözcük yazılı biçimde çalışılmadan önce öğrenciler, bu sözcüğün isimlendirdiği kavramı, kavramın kendi yaşamlarındaki önemi üzerine tartışarak "yansılarlar". "Yansılamayı" diyalog izler. Öğrenciler bilgiyi olağan derslikte olduğu gibi pasif biçimde emmez, bilgiye aktif biçimde katılırlar. Yansılama yoluyla yoksulluklarının ve yoksunluklarının nedenleri konusunda net bir kavrayış elde ederler ve bunların ne doğal ne de tanrısal iradenin ürünleri olmadığını anlarlar.
Yine de yetişkin öğrenciler genellikle kendi öğrenme yeteneklerine güven duymazlar ve konuşmak konusunda tereddüt içindedirler. Bir yaşam boyu süren ezilmişlik onları kendilerinin belirli düşüncelere sahip olma ve bunları ifade etme hakkına sahip insanlar olmadıklarına derinden inandırmıştır. Onlara, cehaletin kendi suçları olduğu ve öğrenme konusunda yetenekli olmadıkları söylenmiştir. Bu içselleştirilmiş önyargılarını yenmeleri, eşit ve belirli bir standardı aşan bir yaşam talep etme hakkına sahip olduklarına inanmaları ve seslerini duyurmaya hakları olduğu fikrini onaylamaları gerekmektedir. Bir başka deyişle eleştirel yansılama süreci, özgürleşme sürecidir. "Yetişkinlerin eğitiminde kaba, mekanik bir süreçten kaçınmak için onların eleştirel bir bilince ulaşmalarının, böylelikle de kendi kendilerine okuma-yazma öğretmelerinin mümkün kılınması gerekir." (Freire, 1973: 56) Böylelikle insanlar kendi düşünsel potansiyellerini gerçekleştirmeye başlayacaklar ve bunu yaptıkça da, kendilerini sınırlandıran ve özgürlüklerini engelleyen toplumsal güçlerin farkına varacaklardır.
Bu yüzden Freire'ci pedagoji teknikleri, katılımı cesaretlendirme ve öğretenle öğrenci arasındaki hiyerarşik uçurumu köprülemeyi hedeflemektedir. Freire, eğitimin amacının conscientization, yani öğrencilerin hatırlamalarını ve kendi ezilmişliklerinin kaynaklarıyla mücadele etmelerini sağlayacak olan eleştirel bilincin geliştirilmesi olduğunu söylemektedir. Eğitim sadece belirli vasıfların kazanılması demek değildir; eğitim, bir insanın bağımsız ve eleştirel düşünme kapasitesini gerçekleştiren bütünsel bir gelişimdir.
Salvador pratiği Freire'nin modelini büyük ölçüde izlemiş olmakla birlikte ondan önemli farklar da taşır. Salvador halk eğitimi anlayışı hem öğrencilerin düşünsel gelişimi ile politik bilinç arasındaki, hem de eğitim ile kitlesel örgütlenme arasındaki bütünselliği harekete geçirir. Freire ilk ikisi arasındaki ilişkiyi zaten güçlü biçimde vurgulamıştı: bu, onun pedagojik şemasının merkezinde yer alır. Ancak Freire eğitimin topluluk yaşamıyla ilişkisi ve toplumsal koşulların eğitimin örgütlenmesi ve yürütülmesi üzerindeki etkileri konusuna daha az vurgu yapmıştır. Oysa El Salvador'daki halk eğitimi, bu eğitimi gerçekleştiren toplulukların maddi yaşam koşullarından kuvvetle etkilenmiş ve doğrudan doğruya onların politik mücadeleye katılım süreçlerinden beslenmiştir.
Göstermeye çalışacağım gibi halk eğitimi derslikte olup bitenlerden ibaret değildir. Halk eğitimi, kitle örgütlenmesine kök salmıştır; politik mücadele tarafından oluşturulmuş ve politik mücadeleyi oluşturmuştur. Eğitimin, varlığı, örgütsel biçimi ve düşünsel içeriği politik ilişkilere dayanmıştır. Bu noktada Freire'nin modelinin topluluk örgütlenmesini dikkate alan bir biçimde değiştirilmesi gerektiğini önereceğim. Bana göre, El Salvador deneyiminin diğer yerlerdeki halk eğitimi etkinliklerine aktarabileceği en önemli deneyim budur.
SAVAŞTAN ÖNCEKİ HRİSTİYAN TABAN ÖRGÜTLENMELERİ
Halk eğitimi El Salvador'a ilk kez 1970'lerde 2. Vatikan Konseyi ve Kurtuluş Teolojisi'nden esinlenen kilise hareketlerinin bir parçası olarak geldi. Latin Amerikalı kilise üyeleri konseyin kilisenin modernleştirilmesi çağrısını, kilisenin yoksulların davasıyla özdeşleşme talebi olarak yorumladılar. Birçok rahip yoksulların yaşadıkları bölgelere, özellikle de kırsal alanlarla kentlerdeki gecekondu bölgelerine taşındılar. Kiliseyi demokratikleştirme çabasına girdiler. Vaazları Latince yerine İspanyolca vermeye, popüler melodilerin etkisini taşıyan ilahiler okumaya ve halkı, kilise misyonunun yürütülmesine aktif biçimde katmaya başladılar.
Yeni kilise aktivistleri, belirli bir bölgede çalışmaya ve topluluk hizmetlerini yerine getirmeye özel bir önem veren Hıristiyan taban örgütlenmesi modelini benimsemişlerdi. Bölgelerdeki rahiplerle düzenli olarak İncil okumak ve tartışmak üzere toplantılar düzenlemeye başladılar. Kurtuluş Teolojisi, tanrının tarihsel bir aktör olduğunu, tüm insanların bu hayatta onurlandırılmayı hak ettiklerini ve insanların tanrının eşitlik iradesini gerçekleştirmek üzere hareket etmesi gerektiğini vazediyordu.
Bu açıdan İncil'in kendi yaşamlarıyla ilişkisini tartışmaya açtılar. Halk eğitimi ve eleştirel düşünme, bu yeni yaşam pratiklerinin bütünsel bir parçası haline geldi. Latin Amerika'nın birçok yerindeki kilise eğitim kurumları, Freire'nin pedagojisini hem eğitimi yaygınlaştırmak amacıyla, hem de grup örgütlenmesini sağlamanın bir yöntemi olarak kendi ihtiyaçlarına uyarlayan yeni bir topluluk yaklaşımı geliştirdiler.
Bu çalışmaların El Salvador'daki önde gelen örneklerden birisi Aguilares'deki Jesuit merkezi tarafından yürütülen bir pilot proje oldu. Bu örnekte civar köylerdeki köylüler kendilerini "sözün temsilcileri" haline getirecek özel bir eğitim almak üzere toplanıyorlardı. Bu köylüler üç bölümden oluşan bir eğitimden geçtiler. Önce, İncil'e ya da Kurtuluş Teolojisi'nden esinlenen çağdaş kilise metinlerine odaklanan bir kilise doktrini çalışması yapıyorlardı. İkinci olarak, "ulusal gerçekliği" tartışıyorlardı: burada Marksist sömürü analizlerinden esinlenen bir bakış açısıyla yoksulluk ve El Salvador'un toplumsal yapısı üzerine çalışıyorlardı. Son olarak da, grup dinamikleri, mitinglerin nasıl planlanacağı ve yürütüleceği gibi unsurları da içeren popüler örgütlenme eğitiminden geçiriliyorlardı.
Çalışmaya yapılan vurgu, okur yazarlığı "sözün temsilcileri" için yaşamsal bir zorunluluk haline getirdi. Aktivistlerin büyük bir kısmı en az birkaç yıl okula gitmişlerdi. Bazıları okuma yazma bilmiyorlardı; bir kısmı ise kullanmaya kullanmaya varolan yeteneklerini unutmuşlardı. Toplantılar ve konferanslar bu yeteneklerin canlandırılmasını sağladı. Çalışma metinleri tartışmalardan önce bazen birkaç kez yüksek sesle okunuyordu. Çizgi-resimli kitaplar yaygınlaştı. Yeni topluluk hareketinin en önemli yeniliği, insanların okur-yazarlık ihtiyacını hissetmelerine ve bu ihtiyacı gidermelerine olanak tanımasıydı.
Sözün temsilcileri köylerinde çalışmalar düzenlediler ve örgütlenmenin temellerini oluşturdular. Aguilares'deki ilk temsilcilerden birisi olan Adelinde kendi köyündeki örgütlenmeleri şöyle tarif ediyor: bir kadınlar grubu, bir gençlik grubu, bir eğitim komitesi, topluluk ihtiyaçlarının giderilmesini sağlayacak çalışma ekipleri ve bir tiyatro grubu. Dersleri düzenlediler ve genellikle rahiplerin ve diğer köy temsilcilerinin de katıldığı haftalık toplantılarda ders programlarını tekrar tekrar gözden geçirdiler. Çalışma yeni yaşam pratiklerinin önemli bir parçasını oluşturmakla birlikte tek amaç değildi, hatta diğer amaçlara ulaşılmasını sağlayan bir araçtı. Esas amaç Hıristiyan yaşamını yenilemek ve toplulukları ilerletmekti. Kilise aktivistleri eğitim ve örgütlenme arasında fazla bir fark görmüyorlardı. Öğrenme yeteneklerinin edinilmesi, toplumsal yapı analizlerinin gerçekleştirilmesi ve değişime yönelik örgütlenmenin sağlanması tek bir sürecin parçaları olarak görülüyordu.
Yeni model Salvador kilisesi tarafından evrensel ölçülerde benimsenmedi. Piskoposların çoğu düşmanca bir tutum içindeydiler ve yeni pratikler sadece çok sınırlı bir alanda uygulanabildi. Yine de bu yeni pratikler El Salvador'da birçok ülkede olduğundan daha fazla etki yarattı. Kilisenin çok küçük bir azınlığı tarafından uygulanmakla birlikte bir bütün olarak ülkedeki isyan hareketine önemli katkılarda bulundu.
Taban örgütlenmesi grupları küçük iyileştirme projeleri yürüttüler ve genellikle ekonomik-toplumsal konular etrafındaki örgütlenmelerini sürdürdüler. Morazan bölgesinde temsilciler, topraklarını birlikte işlemeyi denediler. Toprak mülkiyetini ortadan kaldırmadılarsa da imece usulünü yaygınlaştırdılar. Yine de çok yoksullardı ve sadece dayanışma yoluyla pek fazla şey elde edebilmeleri olanaklı değildi. Burada Conscientization yoksulluklarının nedenini idrak etmeleri anlamına geliyordu. Kurtuluş Teolojisi Hıristiyanlara, özellikle de köylülere, yoksulluğun nedenlerinin toprak dağılımındaki eşitsizliklerden kaynaklandığını öğretmişti.
Bu yeni militan Hıristiyan toplulukları, ülkenin 1970'lerde ortaya çıkan ve daha sonra birleşen en önemli iki köylü örgütünün, Salvador Hristiyan Köylüler Federasyonu ile Kır İşçileri Sendikası'nın örgütleyicileri haline geldiler. Bu örgütler, politik mücadeleyi önce barışçıl biçimlerde sürdüren ancak bu yöndeki çalışmaları şiddetle ezildiğinde silahlı mücadeleye geçen yeni halk hareketlerinin en önemli bileşenlerini oluşturdular. Bu halk örgütlenmelerine üye birçok militan 1980'lerde FMLN çatısı altında birleşen silahlı grupların çekirdeğini oluşturdular.
HALK EĞİTİMİ: İLK DERSLER
Savaş patlak verdiğinde Hıristiyan taban örgütlenmeleri birer halk eğitimi alanı olarak giderek önemsizleştiler. Ancak halkın kilisesi gelecek için bir temel oluşturmuş ve mücadeleyi yeni bir zeminde sürdürecek olan kitlelerin ihtiyaç duyduğu yeni bir düşünme biçiminin kapısını aralamıştı. On yıldan daha az bir sürede yeni kilise aktivisitleri kendilerini ve dünyayı yeni bir biçimde görmeyi öğrenmişlerdi. Eğitimin bireysel gelişim ve politik örgütlenme bakımından taşıdığı önemi ve hiç eğitim olanağına sahip olmayanlarla kendi aralarında varolan uçurumun kapatılması ihtiyacını kavramışlardı. Örgütlenme deneyimlerinin, sürekli olarak, erkeklerle kadınlar ve değişik toplumsal düzeylerden gelen insanlar arasındaki ilişkiler içinde ortaya çıkan sorunlarla boğuşmak zorunda kalacağının bilincindeydiler.
Halk eğitimi tüm katılımcıların eşitliği ilkesine dayansa da, geleneksel statü farkları otomatik olarak ortadan kalkmıyordu. Kadınlar ilk kez kamusal alanda konuşmaya ve evin dışında aktifleşmeye başladıklarında, birçoğunun eşi bu durumu kabullenmekte zorlandı. Teotepeque'deki genç militanlardan birisi olan Heriberto'ya göre "Tüm topluluklarda sorun erkeklerdi. Kadınlardan bir şeyler istediğinizde, hayır diyorlardı, dışarı çıkmalarına izin vermiyor, kıskanıyor, kızıyor ve reddediyorlardı." Mücadeleye aktif biçimde katılan erkekler bile eşlerinin kamusal işlere fazla vakit ayırmasına itiraz ediyor ve eve geç saatlerde döndüklerinde sorun çıkartıyorlardı. Adelinda eşinin, topluluk sınırları içinde hareket ettiği sürece kendisini destekleyip cesaretlendirdiğini ama evi ve çocukları bırakıp diğer köylere gittiğinde buna şiddetle karşı çıktığını anlatıyor. "Benim güvenliğim için kaygılandığını söylüyordu ama bu sadece bahaneydi... ben de ona bunu yapma yeteneğim ve hakkım olduğunu ve öğrendiklerimi diğer yoldaşlarla paylaşmam gerektiğini, kendisinin de bundan kurtulması gerektiğini anlattım."
Ancak erkeklerin hepsi bunu anlamıyorlardı. Birçokları eşlerinin katılımına karşı çıktılar. Bu direniş çiftler için özellikle sorun haline geliyor ve tüm çalışmayı baltalıyordu. Ancak kadınlar süren mücadele içinde önemli bir rol oynamayı sürdürdüler. Rahipler, hemşireler ve üniversite öğrencileri kırsal topluluklara yeni yaşam pratikleri kazandırdılar. İyi eğitilmemiş köylüler bu ayrıcalıklı, iyi eğitimli yabancılara özeniyor ve onların vasıflarıyla kendini ifade yeteneklerini kazanmayı arzuluyorlardı. Kentli orta sınıftan insanlar da birçok şey öğrendiklerini gördüler. Sahip oldukları üstünlükleri yoksulların hizmetine sunmuş olsalar bile yeni de bu üstünlüklerinin ayrımında olanlar, dayanışma içine girdikleri insanlardan kazandıkları bilgi ve yetenekleri görünce şaşırıyorlardı. Halk eğitiminin herkesin öğrendiği ve herkesin öğrettiği yolundaki ilkesi, bir temenni değil bir gerçeklikti. Peder Montoya "Uluazapa'da teolojiyi insanlardan öğrendim... Uluazapa bana okumayı öğretti" diyordu.
Çıkar ya da bakış açısı farkları genellikle açıkça cereyan ediyor ve böyle olduğunda yoksul topluluklardan gelen aktivistler kendi konumlarını savunuyorlardı. Halk örgütlenmeleri yüksek statüye ya da eğitim düzeyine sahip kimselerin egemenliği ilkesine değil, onların kendilerini grubun kararlarına tabi kılması ilkesini izlediler. Bu, ortaya çıkardığı kararlılık, bilinçlilik ve örgütlenmenin de gösterdiği gibi, özgün bir öğrenme süreciydi. Aguilares'de seminerci olarak görev yapan komutan Javier Castillo "Gerilla hareketinde birçok köylü bizim önderlerimiz haline geldi" diyor.
Karşılıklı öğrenme, daha düşük düzeylerdeki insanlardan bile bir şeyler öğrenme, geniş bir eğitim anlayışına karşılık düşüyordu. Bu, kitaptan öğrenme ya da derslikte öğrenme ile sınırlı değildi. İnsanlar eğitim sözcüğünü, sadece okuma-yazma ya da temel beceri öğrenimlerini değil, 1970'lerdeki taban örgütlenmelerindeki, 1980'lerdeki gerilla ordusu ve sivil yerleşimlerdeki tüm bir örgütlenme sürecini anlatmak için kullanıyorlardı.
Bu geniş eğitim anlayışı birçok bakımdan kapsayıcıydı. Birincisi pedagojik olarak olumlu sonuçlar yarattı. Yaşamdan öğrenmek politik bağlılık gerektiriyordu çünkü potansiyel öğrencilerin çoğu öğrenmek için bir nedene ihtiyaç duyuyorlardı: eğitilmek, kendini eğitmek ya da başkalarını eğitmek kaçınılmaz biçimde insanın bilinçlenmesi ve aktifleşmesi anlamına geliyordu. İkincisi, eğitimin tüm bir politik süreci kapsaması bir ilke olarak benimsenmişti. Öğrenmek, sadece okuma-yazmayı öğrenmek değil kendini ifade etmeyi, başkalarıyla birlikte çalışmayı ve gerçek sorunları çözmeyi öğrenmek anlamına geliyordu. İnsanlar eğitimi sadece kendisi hayrına sürdürülecek birey olarak değil, bir mücadele aracı olarak görüyorlardı. Son olarak eğitimle örgütlenmenin, eğitimle mücadelenin aynı şey olduğu gözlemlenebilir bir olguydu. Eğitim politikadan ve mücadeleden ayrılamaz olduğu için insanların ufkunu genişletti ve düşünme biçimlerini değiştirdi. Eğitimin bu her alanı kapsayan geniş bir çerçeve içinde kavranması onu isyancı mücadelenin merkezi bir konusu haline getirdi.
MÜLTECİ KAMPLARI
1980'de savaş başladığında birçok açık örgütlenme biçimi gibi halk eğitimi de ortadan kalktı. Artık ölüm mangaları tarafından hedefe yönelik saldırıların yerini kırsal alanda bulunan herkesi tehdit eden ordu operasyonları almıştı. Eskiden ölüm mangalarının saldırıları sadece erkekleri hedef aldığı için kadınlar güvenlikteydi ama artık kaçmayan ya da saklanmayan herkes ordu operasyonlarının hedefi haline gelmişti. Bazıları gerilla ordusuna katıldılar; bazıları savaş bölgesinin dışına kaçtılar. Köylüler dağlara kaçarak aylarca buralarda saklandılar.
Sınır bölgesinden on binlerce insan Honduras'a kaçtığında eğitim kendisine yeniden bir alan buldu. Artık mülteci akını bir sele dönüşmüş olduğundan uluslararası kurumlar da üç bölgedeki mülteci kamplarına yardım sağlıyorlardı. Bu kamplardaki mültecilerin büyük bir kısmı eski taban örgütlenmelerinin, köylü örgütlerinin ya da 1970'lerde ortaya çıkan politik-askeri örgütlerin üyeleriydi ve örgütsel deneyimlerini kamplardaki yaşama da uyarladılar. Politik hareket içinde kazandıkları, ortak faydayı hedefleyen birlikte çalışma alışkanlıklarına dayalı düşünme biçimleri ve mülteci kampları, bu düşünme biçiminin hayata geçirilmesinin zeminini oluşturdu.
Kamplarda eğitim hem gençler hem de yaşlılar için merkezi bir etkinliğe dönüştü. İnsanlar kampları terk edemedikleri için zaman avuçlarının içindeydi; kamp yetkilileri politik ifade biçimlerini engellemeye çalıştığından, öğrenme bir direnme biçimine dönüştü. Yetişkin mültecilerin çoğu hiç okul yüzü görmemişlerdi; şimdi yetişkin sınıfları onlara öğrenim olanağı sunuyordu. Birkaç yıllığına da olsa okula gitmiş olanlar hiç bilmeyenlere bir şeyler öğrettiler. Colomoncagua mülteci kampındaki öğretmenlerden birisi olan Gabriela "Bana gelip öğretmen olup olmayacağımı sordular. Ben de evet dedim, bildiklerimi diğerleriyle paylaşırım. Yazı yazacak hiçbir şeyimiz yoktu, ne kalem, ne tebeşir. Kömür parçalarını hatta taşları kullandık. Çocuklara harf öğretmekle işe başladık. Sonra Nikaragualı hemşireler gelince bize kağıt-kalem dağıttılar. Tüm çocuklara kalem vermek için kalemleri ikiye bölüyorduk. Hala açık havadaydık, kayaların üzerinde oturuyorduk. Bu yüzden eğitime de böyle başladık, karatahta olarak kullanabileceğimiz tahtaları kullandık. Kağıtları, doğrusunu yazana kadar silerek kullanıyorduk."
Fiziksel koşulların kötülüğü bir yana yeni öğretmenler kendi yetersizlikleri konusunda da son derece duyarlıydılar. Aynı kampın öğretmenlerinden Rosario'nun sözleriyle "bana eğitim işinde çalışıp çalışmayacağımı sorduklarında kendimi çok yetersiz hissettim çünkü daha önce böyle birey yapmamıştım. Sadece üçüncü sınıfa kadar okumuştum belki de yapamam diye düşünüyordum."
Okuma-yazma öğrenmek birçok yetişkin için çok önemli yeni bir deneyim oldu. Rosario ilk yetişkinler sınıfını şöyle anlatıyor: "bazıları kalemi ellerini yumruk yapar gibi tutuyorlardı." Ama öğrendiler. Okuma yeteneklerini geliştirmek için eğitim örgütçüleri mümkün olan her yere sözcükleri yazıyorlardı. Klinikler için sağlık eğitim afişleri yapıldı. Beslenme merkezleri broşürler çıkardılar. Hijyenle ilgili broşürler ve El Salvador'un politik durumu hakkındaki bildiriler çoğaltılıp dağıtılıyordu.
Conscientization çocuklar ve yetişkinlerin derslerine içerilmişti. Çocuklar bombalar konusunda resimler çizerek savaşın yarattığı travmayla başa çıkmayı öğrendiler. Yetişkinlerle daha derin sohbetler yapıldı. Öğrendikleri sözcükleri kaçtıkları savaşla ilişkilendirdiler. Rosario anlatıyor "Ev sözcüğüyle Maria'nın evini birbirine bağlıyorduk. Daha sonra yanmış evi öğretiyorduk. Böylece Maria'nın yanmış evi cümlesini oluşturabiliyorduk." Politik yorumlar, öğrencilerin anlama kapasitelerinin izin verdiği ölçüde derinleştiriliyordu. Friere'nin insanların kendi deneyimlerinden yola çıkma ilkesi politik içeriği belirliyordu.
Zaman içinde mülteci okulları belirli bir bina ve malzeme altyapısına kavuştu. Uluslararası kurumlar gönüllü yardımında bulundular. Bunlardan bazıları eğitim programlarına destek vermek üzere çalıştılar ve eğiticileri eğittiler. Artık öğretmenler günün yarısını sınıflarda diğer yarısını kendi eğitim sınıflarında geçiriyorlardı. Bu derslerde yeni eğitim tekniklerini öğrendiler. Bazen dersler sadece bir sonraki günün eğitim malzemesi üzerine yoğunlaşarak geçiyordu. Eğitim aynı zamanda eğiticilerin aritmetik, okuma ve bilim alanlarındaki genel bilgilerini artırmayı hedefliyordu çünkü öğretmenlerin çoğu daha önce resmen hiç öğrenim görmedikleri bir alanda eğitim veriyorlardı.
Honduras'taki uzun sürgün yılları sonrasında Colomoncagua kampındaki mültecilerin üçte ikisi okula gitmişti. Çocuklara altıncı sınıfa kadar, yetişkinlere ise dördüncü sınıfa kadar eğitim verilmişti. Bazı öğrenciler daktilo, otomobil tamiri ve teknik çizim gibi mesleki eğitim becerileri de edinmişlerdi.
OKUMA YAZMA MÜCADELESİ İÇİN ÖRGÜTLENME
Kamplarda mülteciler okul etkinliklerinin koordinasyonu için eğitim komiteleri oluşturmuşlardı. Bu komitelerin görevi yetişkinleri okula gelmeleri ve çocuklarını göndermeleri için ikna etmekti. Komite üyeleri ortak toplantılar örgütlüyor ve gelmeyenleri ev ev ziyaret ederek takip ediyorlardı. Bazı yaşlılar hayatta bu kadar az zamanları kalmışken bir de öğrenmenin zorluklarına katlanmak istemiyorlardı. Yine de gençler onları ikna etmenin bir yolunu buluyorlardı.
Politik ikna yöntemiyle seferber edilmeye çalışıldıklarında hemen herkes buna olumlu yanıt veriyordu. Colomoncagua'daki mültecilerin yüzde 85'i başlangıçta okuma yazma bilmiyorlardı, eve dönerlerken yüzde 85 okuma yazmayı öğrenmişti.
Eğitim mültecilerin Honduraslı yetkililerin baskılarına karşı bir direnme biçimini de temsil ediyordu. Honduras hükümetinin mülteci politikası bu ülkenin El Salvador ve Nikaragua'ya yönelik ABD müdahalesine verdiği destek tarafından belirleniyordu. Mültecileri FMLN'yi desteklemekle suçluyor ve onları kampta gözetim altında tutuyorlardı. Kamplar Honduras askerleriyle çevrilmişti. Yaralama ve öldürme olayları eksik olmuyordu. Mülteciler gösteriler ve açlık grevleri düzenliyorlardı. Honduras yetkilileri ise mültecilerin eğitim etkinliklerini baltalamaya çalışıyorlardı. 1987'de hükümet okulları devralmaya, kendi tedrisatını ve öğretmenlerini dayatmaya çalıştı ama mülteciler direndiler. Eğitim komitesinin bir üyesi Luisa, "mülteci kampı bizim için bir okul oldu. Elbette bir hapishaneydi ama yine de okuldu" diyor.
Eğitim, katılan bütün mültecileri etkiledi. Mesa Grande kampında okuma yazma öğrenen Rito anlatıyor. "En berat şeylerden birisi eğitim görenlerin, parası olanlar olmasıdır. Öğretmen olan da, avukat olan da, doktor olan da onlardı. Ama köylüler asla hiçbir şey öğrenmediler. İnsanlar doktor olmak için doğan birisinin doktor, köylü olmak için doğan birisinin köylü olacağını söylüyorlardı. Ama pratikte böyle olmadığını görüyoruz. İnsanlar öğrenmiyorlarsa bunun nedeni ya imkansızlık ya da fakirlik. "
En önemli etki ise öğretmenler üzerinde oldu. Gabriela halk eğitiminde çalışarak yetersizlik duygularını aştığını anlatıyor. "Yetişkin ya da çocuk ilk kez bir grupla karşılaştığımda çok sinirliydim çünkü utanıyordum. Geldiğim yerde hiç böyle bir şeye katılmamıştım. Panayırda bile çok kalabalıksa o kadar çok insanın ortasında dolaşmaktan utanırdım. -Utangaçlığı nasıl üzerinizden attınız? Danışmanlar bize herkesin önünde ayağa kalkıp kendimizi tanıtmayı, ismimizi söylemeyi öğrettiler. Deneye deneye öğrendik. Çoğumuz böyle utangaçtık. Cahildik, fazla birey bilmiyorduk. Bir grup insanın önünde durup nasıl konuşacaktık. Ama şimdi bunların hepsini unuttuk. "
Gabriela hem kendisine hem de tüm dünyaya "yapabileceğini" gösterdi. El Salvador'a döndüklerinde mülteci kamplarında öğretmenlik yapanların çoğu, eğitimli ve yeterli hale geldiklerinden kitle önderlerine dönüştüler.
SAVAŞ BÖLGELERİNDE
1980'lerin başlarında sivil nüfusun büyük bir bölümü FMLN'nin denetimi altındaki bölgelere kaçmışlardı. Kaçamayan az sayıdaki köylülerse bombalanma, saldırı ve askeri çatışma korkusuyla fazla dışarı çıkmıyorlardı. Sık sık dağlara kaçıyorlar ve buralarda uzun süre kalıyorlardı.
Köylerinde oldukları sürelerdeyse korku nedeniyle toplu etkinliklere katılmıyorlardı. Ama yine ne bazı bölgelerde resmi düzeyde FMLN'den bağımsız yerleşim komiteleri oluşmaya başladı. Laguna Seca köyünün halk öğretmeni Marta 1984'te yaptıkları ilk toplantıyı anlatırken, "herkes korkuyor ve titriyordu. Kimse dışarı çıkamıyordu. Uçak sesi duyduklarında içeri kaçıyorlar, ordu yaklaşınca saklanıyorlardı çünkü yapacak başka bir şey yoktu." Yine de Marta ve diğer arkadaşları yerleşim komiteleri örgütleme vakti geldiğini düşünüyorlardı. 1985'de birkaç yerleşimde daha komiteler oluşmuştu. Bu bölgelerde resmi bir otorite bulunmadığı için komiteler hükümet gibi davranıyorlardı. En önemli amaçları okulları açmaktı. Felipe Perquin komitelerin oluşmasını anlatırken, "insanlar çocuklarının büyüdüğünü ve dokuz yaşına kadar okula gidemediğini görüyorlardı" diyor. Bu yüzden komiteler bütün topluluklarda eğitimi olanaklı hale getirecek halk öğretmenleri bulmaya karar verdiler. Okullar 1985'de yeniden açıldı.
1986'da Doğu Chalatenango'nun çehresi çarpıcı biçimde değişmeye başladı. Sürekli yerleşim yerlerinde siviller olarak yaşama hakları bulunduğunu ilan eden insan grupları, savaşın başlarında terk ettikleri köylerine geri dönmeye başladılar. Chaletenango'da yeniden inşa edilen topluluklar eğitimi en baştan itibaren temel bir amaç olarak benimsediler ve mülteci kamplarında elde ettikleri deneyim ve bilgilerden yararlandılar.
Denetim altındaki bölgelere taşınan ve yeni yerleşim örgütlülükleri yaratan sivil nüfus 1984 sonrasında FMLN tarafından benimsenen stratejiye katkıda bulundu: isyancılar ülke topraklarının üçte birini denetim altında tutuyor buna karşın birliklerini, güçlü bir sivil destek temeli oluşturmak için çalıştıkları daha küçük bir alanda yoğunlaştırıyorlardı. Denetim altındaki bölgelerdeki siviller yasallık kazanmayı ve yerel ihtiyaçları karşılamayı amaçlayan örgütlenmeler yarattılar. FMLN'den bağımsız oldukları iddiasını sürdürürken ona bir temel oluşturmaya çalıştılar
Chatalatenango ve Morazan'daki yerleşim konseyleri kendi okullarını açmaya başladıklarında öğretmen, okul binası ve malzeme bulma sorunuyla karşılaştılar. Bazı köylerde eski okul binaları varsa da bunlar tahrip edilmişti; bazılarındaysa zaten önceden de okul yoktu. Bazı yerlerde okullar bina olmaksızın faaliyete geçtiler, öğrenciler taşların üzerinde eğitim yapıyorlardı. Köylüler imece usulüyle dayanışma içinde okullara katkıda bulundular.
Gönüllü öğretmenler her zaman en yüksek eğitim düzeyine sahip olanlar değillerdi. Çoğu, eğittiklerinden biraz daha eğitimliydiler. Öğretmen olarak seçilmelerinin nedeni entelektüel yetenekleri değil concienciaydı: topluluğa ve eğitim hedeflerine olan bağlılıkları nedeniyle bu işte çalışıyorlardı.
OKUL VE TOPLULUK DUYGUSU
Halk eğitimi topluluk ruhunun bir parçasıdır. Öğretmenler, öğrenciler ve örgütçülerin hepsi de yaklaşımları ve çalışmalarında eğitimin topluluk yaşantısının bütünüyle olan ilişkisini vurgulamaktadırlar. Bu bütünleşme yüksek bir iç dayanışma düzeyine ve herkesin kolektif etkinlikler için bir şey yapma ve bu etkinliklerden bir şeyler kazanma duygusuna dayanmaktadır. FMLN denetimi altındaki köyler sıradan topluluklar değillerdi. Bu köyler 1970'lerin bilinçlenme ve örgütlenme deneyimlerine sahiptiler. Köylülerin önemli bir bölümü politik tercihlere sahipti, diğerleri ise baskıdan muzdaripti. Kolektif eylem, kaynak ve profesyonel personel yokluğunu telafi etmek için gerekli bulunuyordu. Kolektif çalışma her zaman zor olmakla birlikte, herkes topluluğa daha iyi bir yaşamın kaynağı olarak bakıyor ve bu yüzden de ona katkıda bulunma isteği duyuyordu.
Topluluk yaşamı ile halk eğitimi arasındaki yakın ilişki iki temel ilkeye dayanıyordu: örgütçüler halk eğitimini evrensel bir hak olarak tanımlıyorlar ve eğitimi topluluk yaşamına katılım için temel bir hedef haline getiriyorlardı. Bu iki yaklaşım, öğretmenler, öğrenciler, konsey üyeleri ve diğer herkes arasında son derece yaygındı.
Bu ilkelerden ilkine göre, halk eğitimi herkes içindir. Eğitimin resmen parasız olmakla birlikte, sınıfsal bir ayrıcalık olduğu bir toplumda yaşayan insanlar için eğitim hakkı, çok büyük bir önem taşımaktadır. Felipe, "halk eğitimi bizim için kimsenin arkada kalmak zorunda olmaması, herkesin öğrenmesi gerektiği anlamına geliyordu" diyor. Çocukken bir şey öğrenememiş olanlar da şimdi bunu yapabileceklerdi. Segundo Montes'deki bir kreşte öğretmenlik yapan Julia " adına halk eğitimi deniyor çünkü küçükten büyüğe herkesi kapsıyor" diyor.
İkinci ilke, eğitimin insanların topluluğa katılımını hedeflemesidir.
Halk eğitimi, insanlara işbirliği yapmayı ve işbirliğine değer vermeyi öğretir; onlara içinde yaşadıkları topluma katkıda bulunmalarını sağlayacak vasıflar kazandırır. Nueva Trinidad'daki topluluğun başkanı Rito anlatıyor: "bana eğitimin sadece okuma yazma öğrenmek demek olmadığını anlatmaya başladılar. Bana anlattıkları zaman anlayabildiğim kadarıyla eğitim, insanlara nasıl yaşanacağını öğretmek demekti. Eğitimin bununla ilgilidir, ailenle, karınla, yoldaşlarınla nasıl yaşayacağını, diğer insanlara nasıl davranacağını öğrenmek."
Halk eğitimi eğiticilerinden Maksimo eğitimin insanlara rekabetçi olmamayı öğretmesi gerektiğini söylüyor. Bunun yerine kişisel ve kolektif gelişim için, sorunları çözmek için ve daha büyük dayanışma duyguları yaratmak için çalışmalıdırlar. Halk eğitimi değişik vasıfları ve değerleri aynı anda barındırmaktadır.
Topluluklar, pratik bir gereksinim olarak gördükleri eğitime kolektif bir enerji sundular. İnsanlar tarım kredisi almak, mektup almak ve göndermek, ortak işleri daha fazla paylaşmak için okuma yazma bilmeliydiler. Bunun yanı sıra eğitimi hayatlarını iyileştirecek bir anahtar olarak gördüler. Bu konuda Segundo Montes'deki eğitim koordinatörü ile kumandan Nidia Diaz benzer bir bilinci paylaşıyorlar: "FMLN için cehaleti yenmek çok önemliydi -bundan sadece okuma yazma bilmemeyi değil genel olarak cehaleti kastediyorum- çünkü bizim için özgürlük tam da insanın, doğa ve toplum üzerindeki hakimiyetine dayanır ve insan ancak, anlamayı öğrenebildiği ölçüde, değiştirme şansını da elde eder, köle olmaz."
Eğitim halk sağlığı için yaşamsal görüldüğü için bu konuda herkesin çaba göstermesi bekleniyordu. Herkes kendisini eğitmekten ve diğerlerini eğiten okulları desteklemekten sorumluydu. Eğitilen insanlar kuşkusuz bundan yarar görmektedirler ama karşılığını da verirler. Topluluk hem eğitimi sağlamakta, hem de ona bir amaç kazandırmaktadır.
Maddi koşullar hemen her yerde ağır bir sınırlandırma yaratıyordu. Sınıflar bazen askeri operasyonlar tarafından kesiliyordu. Öğretmenler kaçırılıyor, köyler bombalanıyor ve çocuklar korkuyla sarmalanıyorlardı. Savaş yaratıcı yanıtlar gerektiren sorunlar yaratırken yoksulluğun etkisi bazı bakımlardan daha da zorlayıcıydı. İnsanlar en basit araç ve gereçlerden yoksundular ve ihtiyaç yaratıcı yetenekleri geliştirdi. Öğrencilerinden biraz daha eğitimli kişilerin öğretmenlik yapması, iyi niyet ve bilince yapılan vurgu ve eğitimle politika arasındaki sıkı bütünleşme gibi birçok pedagojik pratik ya maddi kaynakların kıtlığının ya da öğretmenlerin sınırlı eğitimlerinin sonucuydu. Ama bunlar etkinliğin öğrencilere ve ortak çıkarlara bağlılığın öğretmenlere sağladığı motivasyon sayesinde değerlere dönüştüler.
SONUÇ
Eğitim ile kitle çalışması ve politik hedefler arasındaki bu yakın bağlar halk eğitiminin doğasını yeniden ele almayı gerektirmektedir. Halk eğitimi üzerine yazılanlar, Freire'ninkiler de dahil olmak üzere, maddi koşulların ve politik hedeflerin etkisini dikkate almamaktadır. Freire, her ikisi de halk eğitiminde merkezi bir yer tutması gereken katılımcı pedagoji ve ideolojik içerik konularını kuvvetle vurgulamaktadır. Öğrenmenin gerçekleştirildiği bağlamın dikkate alınması gerektiğini belirtmektedir. Ama onun için bu bağlam, öğrencilerin yaşamları tarafından oluşturulan bir bağlamdır- bu bağlamınsa öğrencilerin cehaletinin, doğal bir öğrenme yeteneği eksikliğine bağlı olmadığı ve eğitimin içeriğinin, öğrencilerin çıkarları ve ihtiyaçları üzerinden oluşturulması gerektiği noktasında dikkate alınması gerekmektedir. Ancak Freire eğitimi, ezilenlerin topluluklarına dışarıdan taşınan bir şey olarak gördüğü için, içinde eğitimin gerçekleştirildiği maddi ve örgütsel bağlama atıfta bulunmamaktadır. Bu yaklaşım, eğitimcileri elitist bir tutuma karşı uyanık olmaya ve içinde çalıştığı topluluklardan öğrenmeye açık olmaya çağırdığında özellikle belirgindir.
Freire, eğitimcilerin eğitim etkinliğini ilk anda sadece eğitim için başlattığını; politik içeriği öğrencileri motive etmek üzere eğitimle kaynaştırdığını ve öğrencilerin de derslerin yarattığı ortamın bir sonucu olarak politikleştiklerini varsaymaktadır. Bu durumda politik eylemi de bir başlangıç nedeninden çok, halk eğitiminin bir sonucu olarak görmektedir. Ama El Salvador'da daha çok tersi gerçekleşmiştir. Politikleşme, eğitimin sonucundan çok bir ön koşuludur; eğitim etkinlikleri varolan bir politik hareketin ihtiyaçları doğrultusunda başlatılmıştır. Eğitimciler de -daha iyi eğitimli kişilerden eğitim almış olmalarına karşın- öğrencilerle aynı topluluğun üyeleridir. Bu bakımdan Salvador deneyimi Freire'nin yöntemine önemli ekler yapan ilkeler önermektedir.
Bu pratiğin birçok önemli pedagojik unsuru -kuşkusuz bu yöntemi en iyi ihtimalle üçüncü elden bilen insanlar tarafından- Freire'nin yönteminden türetilmiştir. Ancak halk eğitiminin doğası politik ve sosyal koşullar tarafından iki açıdan belirlenmiştir: maddi sınırlara adaptasyon, sürecin ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır ve eğitim, politik mücadelenin hizmetindedir. Salvador halk eğitimi pratiğinin bu özellikleri, halk eğitimi kuramını önemli ölçüde zenginleştirmektedir.
Savaş, yoksulluk ve politik hedefler halk eğitimi pratiğini ve bu pratiğin sonuçlarını önemli ölçüde belirlemiştir. Yoksulluk, okulları topluluğun katkılarına dayanmak zorunda bırakmıştır. Öğretmenler topluluk ruhu ve conciencia temelinde gönüllü çalışmışlar; diğer insanlar da benzer biçimde katkıda bulunmuşlardır. Uygulanan tedrisatta politik içeriğe özel bir önem verilmiştir. Daha önce ulaşılmamış insanlara ulaşmayı amaçlayan ve politik kaygılarla sürdürülen, bu anlamda popüler bir nitelik taşıyan, her türlü eğitim sürecinin de bu özellikleri taşıması kaçınılmaz gözükmektedir.
Salvador isyan hareketi, hareketin destekçilerinin insani niteliklerini geliştirmek zorunda olduğu ve herkesin eğitim görme hakkı ve yeteneği bulunduğuna inandığı için eğitime büyük önem vermiştir. Eğitim, bireylerin yeterliliklerini yükseltmekte ve bütünsel gelişme, ideolojik yetkinleşme ve örgütlenme gibi daha geniş hedeflerin gerçekleştirilmesine katkıda bulunmaktadır. Bu, insanların mücadele tarafından eşit kılınacağına ve onları gerçekten de eşit kılma çabasına olan inancın somut bir ifadesidir.