Abdullah Naci Levent: İşçi aç
Neden greve çıktınız?
1 Mart'ta başlayan toplu sözleşme sürecimiz 9 aydan beri devam etmekte. 9 aydır sayın belediye başkanlarını masaya getiremedik. Görüşmelere kendileri katılmadılar, arabulucu aşamasına gittiler. Arabulucu aşamasında da gelmediler masaya ve parasal maddelerin tümünde uyuşmazlığa gittik. Şu an 18 madde üzerinde uyuşmazlığımız var işverenle. Bu maddelerin tümü parasal maddeler. Greve çıktığımız andan itibaren hala masaya gelmiyor sayın belediye başkanları.
Şu anda grevde kaç işçi var?
Şu anda iki belediyede Çalışma Bakanlığı'nın belirlediği işçilerin haricindeki tüm işçiler grevde. 27 kişi Yıldırım Belediyesi'nde, 28 kişi Osmangazi Belediyesi'nde çalışıyor, bunun dışındaki 466 işçi grevde.
Grevdeki işçilerin miting alanında dile getirecekleri talepleri neler olacak?
Biz miting alanına şubeden yürüyeceğiz ve Cumhuriyet caddesini bir saat trafiğe kapatacağız. Bin kişiyle inmeyi düşünüyoruz alana. Ondan sonra alana yürüyerek devam edeceğiz. Kamuoyuna haklılığımızı kanıtlamamız lazım. 102 milyon işçinin maaşı. Belediye başkanlarımız 500-600 milyondan bahsediyorlar. Tamamen yalan konuşuyorlar. Şu anda Yıldırım belediyesinde çalışan işçilerin 53 tanesinin maaşı 102 milyon lira, asgari ücret 122 milyon olduğu halde 102 milyon yani. Bir kısmının 210 milyon, bir kısmının 250 milyon. 15 kişi filan var 350 milyon maaş alan hep gündemde onları tutuyorlar. Bizim talebimiz, bir sendikacıya yakışmaz bir talepte bulunduk belediyeye. İlk altı aya yüzde 20, ikinci aya yüzde 20 birinci yıl için. İkinci yıl içinse yüzde 30, yüzde 30 talepte bulunduk. Bu gerçekten bir sendikacıya yakışmayacak bir taleptir, bugünkü ortamda.
İşçilerin kararlılığı nasıl?
" İşçi kararlı olmak zorunda zaten aç işçi. 102 milyon maaş alan adam çalışsa ne olur, çalışmasa ne olur. Değişen ne ki. Zaten öğle yemeğine yetiyor aldığı para. Kararlı olmak zorundayız. Biz hedefimize ulaşana kadar bu grevi sürdüreceğiz. Bu işte geri dönüş mümkün değil. Grevi biz amaç olarak yapmadık, grev bir araçtır.
Şükrü Günsili
Direnişleri hala süren Aktif Dağıtım işçilerinin 1 Aralık mitingine hangi taleplerle gideceklerinden, işçi ve emekçilerin önünde duran sendika bürokrasisi karşısında nasıl tavır almaları gerektiğine ilişkin olarak TÜMTİS Örgütlenme Sekreteri Şükrü Günsili de şunları söylüyor.
1 Aralık mitingleri bugün işçilerin, emekçilerin, esnafın, köylünün, işsizlerin yüz yüze kaldığı sorunlar karşısında ortak taleplerini dile getirdikleri ve bunun için mücadelelerini yükselttikleri bir gün olarak ele alıyoruz. Aktif Dağıtım işçileri de en temel sorunları olarak, sendikaya üye oldukları için işten atıldılar ve yüz gündür işe geri dönmek talebiyle mücadele ediyorlar. Genel olarak işçi sınıfının ve emekçilerin ülkemizdeki talepleri ve sorunlarından bağımsız olmayan bu sorun yüz gündür Aktif dağıtım işçilerinin yaşadığı bir sorun. Sendikaya üye oldular, anayasal bir hak olmasına rağmen işveren bu hakkı çiğnedi, işçileri kapının önüne koydu ve o günden bugüne kadar bu anayasal hakkın uygulanması talebiyle mücadele eden Aktif Dağıtım işçileri defalarca gözaltına alındılar, baskılara ve saldırılara hedef oldular. İşte bu taleplerini diğer işçiler ve emekçilerle birleştirmek, bu talepleri işçi ve emekçilerin gündemine sokmak ve bunun üzerinden bir sınıf dayanışması fikrini ortaya atmak üzere alanda olacaktır.
- 9 Kasım'da da beş koldan Ankara'ya yüründü ve Ankara'daki mitinge Valilik izin vermedi. İşçi ve emekçilerin o zaman Kızılay gibi bir talepleri vardı. 1 Aralık'ta da 9 Kasım'da yaşanan sendika bürokrasisi etkili olacak mıdır? Bu nasıl aşılır?
" Bugün işçi sınıfı ve halkın taleplerini güçlenen bir muhalefetle ortaya koymalarında bir dizi devletin engelleme ve baskıları söz konusu. Ama bunda sendika bürokrasisinin engelleyici, bölücü tavrının da son derece önem taşıdığını düşünüyorum. Bugün Türkiye'de Kızılay, Türkiye'nin bir alanı. Ve bu ülkenin işçi ve emekçileri o alanda taleplerini dile getirmek istiyorlarsa bir ilin valisi, bu ülke vatandaşının talebini bir alanda dile getirmesini engelleyebilecek gücü kendinde görmemelidir. Eğer bu gücü görüyorsa bunda sendikal bürokrasinin büyük bir rolü olduğunu düşünüyorum.
Bir diğeri işçi ve emekçilerin sendikal bürokrasinin bu engelleyici ve bölücü tavrını iyi görerek, onun engelleyici tutumunu aşacak bir çalışma içine girmesi gerekiyor. Bu ülke halkının yüzde 90'ı işbaşındaki hükümeti ve onun uygulamalarını kabul etmiyorsa meşruiyeti kalmamıştır. Ona bağlı olarak gerek doğrudan doğruya hükümetin , gerek bakanın, gerekse hükümete bağlı valinin getireceği hiçbir yasaklama bu halk için meşru değildir. Yasal olması ayrı bir şeydir, halk nezdinde meşru olması ayrı bir şeydir. Meşru görülmeyen bir yasaklamanın da engelleyici bir rolü olduğunu düşünmüyorum. Eğer güçlü davranılırsa bütün bu engellemeler aşılır. Bunun yolu, işçi ve emekçilerin bütün bu engelleri aşmasının yolu da; başta işyerlerinde, üretim alanlarında, giderekte diğer emekçilerle birleşerek sendikal bürokrasinin bu tavrını da iyi görmeleri, başarıya gitmenin yolunun bunlarla hesaplaşmaktan geçeceğini bilerek mücadele etmeleri gerekiyor.