"Çelişkiler, stratejik ve taktik gerekçeler"
"Kıbrıs konusundaki adımların kamuoyuna yansıma biçimleri kimi zaman stratejik, kimi zaman da taktik gerekçelerle açıklanmalı. Çelişkiler, bu nedenle doğal" diyen Şen'e göre, Genelkurmay Başkanlığı ile Dışişleri Bakanlığı arasında medya üzerinden yürütülen mücadele de "güç mücadelesiyle" bağlantılı:
"AKP ile askeri ve sivil bürokrasinin bir kanadı, Türkiye'nin dış politikası konusunda ortak bir söylem geliştirdiler. Ancak iktidar içi ilişkiler yeniden düzenlenirken, iki grup arasındaki tarihsel ayrımlar ön plana çıktı. Şimdi de taraflar, bu ayrımları iktidar içi ilişkilerde daha yukarıda bir pozisyon alabilmek için birbirlerine karşı kullanıyorlar."
"Kıbrıs, yeni tavizlerin kapısı olmasın"
Cumhuriyet gazetesindeki haberlerle iki kurumun bu haberleri yalanlayan açıklamalarını değerlendiren askeri tarihçi Tanju Akad ise, "Kıbrıs'ın psikolojik açıdan çok önemli olduğunu" savunuyor.
Akad'a göre, Türkiye Kıbrıs'ta boş yere taviz verdikten sonra Avrupa Birliği'ne (AB) giremezse bölgesel güç olma iddiasını kaybedecek; yeni tavizlere kapı açmış olacak.
Hükümet de Genelkurmay Başkanlığı da bu tehlikenin farkında. Genelkurmay, tavrını net bir biçimde ortaya koyabiliyor; ancak hükümet AB'ye kabul edilmemiş bir Türkiye'nin sorumluluğunu üstlenmek istemediğinden; "elimizden gelen tüm çabayı gösterdik" demeyi tercih ediyor.
"Teknik" görüş alınabilir
Akad ve Şen, Dışişleri Bakanlığı'nın Kıbrıs konusunda Genelkurmay Başkanlığından "teknik" görüş alması gerektiğini savunuyor.
Şen, "Ancak bazı politikaları dikte ettirmek, doğrudan kabul etmek, çerçeve icraatlar yapmak yönündeki adımları doğru bulmuyorum" derken; Akad, "Genelkurmay ile hükümetin 'neler yapacakları, Kıbrıs'taki askerleri nasıl çekecekleri, ne kadar taviz verecekleri, son taviz noktasının neresi olacağı' konularını görüşmüş olması gerekir" diyor.
"bianet"e açıklamalarda bulunan Akad ve Şen'in görüşleri şöyle:
Akad: Kıbrıs'ın "psikolojik" önemi
* 2004, hem Kıbrıs'ta hem de Türkiye'de telaş yarattı, 2004'ten sonra da rahatlama yaşanacak. AB'nin Türkiye'yi üyeliğe kabul etmeyeceğini herkes görecek. AB üyesi ülkeler, çok net bir biçimde bizi almayacaklarını söylüyor, bu arada da Türkiye'den çeşitli tavizler koparmaya çalışıyorlar.
* AKP hükümeti, "Türkiye Kıbrıs'ta boş yere taviz verdikten sonra AB'ye giremezse" diye endişeleniyor. Çünkü Kıbrıs, Türkiye için psikolojik öneme sahip bir nokta.
* Türkiye Kıbrıs'ta aşırı taviz verirse, bölgesel bir güç olma iddiası kalmayacak, burnu sürtülecek. Bu da Türkiye'nin başına yeni belalar açacak. Avrupa ülkeleri, yeni tavizler için bastıracaklar, 550 senedir Patrikhane ve Ortodoks Kilisesi ile varlığını sürdüren Bizans'ın güçlenmesi için çalışacaklar, Ege'de sıkıştıracaklar, Ermeni meselesini yeniden gündeme getirecekler.
* Türkiye'nin içinde bulunduğu sıkışıklığı aşmak için izlemesi gereken yol, net, şahsiyetli bir dış politika strateji geliştirmektir. AB'yle ilişkilerini açık ve net bir şekilde tanımlaması gerekir. AB'ye sırtını dönmesi değil ama, kendi tavrını belirleyip AB'den de tavrını açıklamasını istemek önemlidir.
* Türkiye'de hükümet de şu anda AB üyeliğinin gerçekleşmeyeceğinin farkında, ancak "Bizi almayacaklar, giremeyeceğiz" demiyorlar, "Mümkün olan gayreti gösteriyoruz" diyorlar. Bunu hem AB yöneticileri hem de Türkiye yöneticileri biliyor.
* "Cumhuriyet" gazetesi, haberleri ile bir yarayı kaşıyor. Hükümetin ya da Dışişleri Bakanlığının bir eksikliği varsa, bu eksikliğin giderilmesi yönünde haber hazırlanabilir. Ancak, Cumhuriyetin tutumu, bir yarayı kaşımaktır.
Şen: Güç dengelerinin savaşı
* Kıbrıs üzerinden, Türkiye'deki iktidar içi ilişkiler düzenleniyor. Sermayesi, bürokrasisi ve bunlar içindeki bölünmelerle, iktidar bloğundaki geleneksel dengeler geçerliliğini yitirdi. Artık yeni bir arayış söz konusu.
* Bu süreçte, ekonomik alanda ve dış politikada yıllardır atılmış adımlar neticesinde, dış dinamikler olabildiğince belirleyici.
* Ancak şöyle bir ilginçlik yaşanıyor: Milli Görüş hareketinden gelen AKP ile kendisini rejimin teminatı olarak gören askeri ve sivil bürokrasinin bir kanadı, "Türkiye'nin dış politikadaki konumu" konusunda, ortak zeminde buluştular.
* Seçilen müttefik konusunda askeri bürokrasi ve hükümet arasında farklılık yok, ABD merkezli bölgesel politikalar önemini koruyor. AB ile ilişkilerin bazen iyi bazen kötü yürümesinde de bu güç savaşları etkili oluyor.
* AKP farklı bir gelenekten geliyor, farklı bir toplumsal tabanı var. İnsanların kafasındaki imajı da, askeri bürokrasiyle karşıt bir konumda. Atılan ortak adımlar ve yakınlaşmalar, her iki gücün belli konularda ortak söylem geliştirmesine neden oldu.
* Ancak, iktidar içi ilişkiler yeniden düzenlenirken, iki grup arasındaki tarihsel ayrımlar ön plana çıktı. Şimdi de taraflar bu ayrımları birbirlerine karşı kullanıyorlar. İktidar içi ilişkilerde daha yukarıda bir pozisyon tutabilmek için özellikle AKP, sıklıkla AB kartını kullanıyor.
* Kıbrıs konusunda atılan adımlar da bu çerçevede. Ordu'nun Kıbrıs konusunda çok net olduğunu, AKP'nin ise ciddi belirsizlikler yaşadığını düşünüyorum. Belçika modeli ve farklı öneriler gündeme getirildi. Adımlar atılıyor, geri adımlar atılıyor; AKP Kıbrıs'ı iç düzenlemelerde katalizör olarak kullanıyor.
* Kıbrıs konusundaki adımların kamuoyuna yansıma biçimleri bazen stratejik, bazen de taktik gerekçelerle açıklanmalı. Çelişkiler, bu nedenle doğal. (BB)