"Eskiden bize devlet almamış deniyordu, ama şimdi her şey apaçık ortada!"
Eşi Fehmi Tosun, evinin kapısından, çocuklarının gözleri önünde sivili giyimli telsizli kişilerce bir arabaya bindirilerek kaçırılan cumartesi annelerinden Hanım Tosun; son kayıplar Halkların Demokratik Partisi (HADEP) Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış ve yönetici Ebubekir Deniz'den söz ediyor.
Her şeyin sahiden açıklığa kavuşturulması için 25 Ocak günü, en son İlçe jandarma Komutanlığına girerken görülen Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz'le ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) bir başvuru yapılmıştı.
AİHM'nin bu çerçevede Başbakanlık'tan bilgi istediği bildiriliyor.
Türkiye'den bilgi isteyenler arasında, Birleşmiş Milletler (BM) İstemdışı Kayıplar Çalışma Grubu Başkanı Ivan Tosevski, İnsan Hakları Komisyonu Özel Raportörü Nigel Rodley ile Düşünce ve İfade Özgürlüğü Özel Raportörü Abid Hussain adlarının geçtiği bildiriliyor.
Gözaltında kaybolanların akıbeti yıllardır soruluyor. İlk kitlesel soru 27 Mayıs 1995 Cumartesi günü, saat 12:00'de İstanbul, İstiklal caddesinde, Galatasaray Lisesi önünden gelmişti.
İlk Kayıp: 1925
Türkiye'de bilinen en eski gözaltında kayıp, 1925 yılında gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Salih Bozışık olarak biliniyor.
1980 askeri darbesi sonrasında ise kayıtlara geçen 13 gözaltı kaybı var.
1990'lı yıllarda gözaltında kayıp iddiaları yeniden başladı. İddialar, daha çok Olağanüstü Hal Bölgesi'nden geliyordu. 1991 yılından başlayarak, İnsan Hakları Derneği'ne (İHD) yapılan başvurular çerçevesinde ortaya çıkan gözaltında kayıp iddiası yıl, yıl şöyle bir seyir izliyor:
1991 - 4, 1992 - 8, 1993 - 36, 1994 - 229, 1995 - 121, 1996 - 68, 1997 - 45, 1998 -9, 1999 - 1
Cumartesi İnsanları/Anneleri olmasaydı..
Cumartesi İnsanlarından, İHD yönetim kurulu üyesi Leman Yurtsever 1991'den 1995'e kadar artış gösteren kayıp iddialarının 1995 yılıyla birlikte azalmasını şöyle yorumluyor:
"Galatasaray'da Cumartesi İnsanları/Anneleri olarak oturmasaydı, gözaltında kayıp gerçeğini Türkiye'de ve dünyada duyurmayı başarmasaydık, kayıplar çok daha fazla olabilirdi.
"Yıllarca, kayıp iddialarına cevap vermeyen devlet artık açıklama yapma gereği duyuyor. İşte, Tanış ve Deniz'in kaybolmalarıyla ilgili Şırnak valisi açıklama yapmak zorunda kaldı.
"Ayrıca Galatasaray oturmaları, kaybolan yakınını arama bilinci geliştirdi. İHD'ye, sadece gözaltında kayıp iddialarıyla ilgili başvurular değil, her türlü kayıp başvurusu gelmeye başladı.
Üç ay kadar önce oğlu Erkan Eken'den bir türlü haber alamayan bir anne başvurdu. Araştırmalarımız sonucunda, Eken'in bir polis otosununun çarpmasıyla öldüğü,üzerinde kimliği olduğu halde aileye hiçbir bilgi verilmeden gömüldüğünü Adli Tıp'tan öğrendik. Benzeri iki olay daha var. Devletin, aileyi bilgilendirme görevini yapmadığı gösteren örnekler bunlar."
"Kuş mu ki uçsunlar?"
Hanım Tosun da, "Galatasaray devam etseydi, belki onlar kaybolmayacaktı" derken Yurtsever'in açıklamalarını tamamlıyor: "Kendime durmadan, 'acaba gözaltında kayıplar yeniden mi başlıyor' diye sormaktan alıkoyamıyorum. Tanış ve Deniz olayını devlet ortaya çıkarmak zorunda."
"Bu insanlar gözaltına alınmış, besbelli," diyor Hanım Tosun. "Bunlar kuş mu ki, oradan uçsunlar? Devlet hem onları, hem bizim kayıplarımızı bulmak zorunda."
Cumartesi insanlarından Nimet Tanrıkulu, "Biz 200. haftada, 7 ay süren saldırı ve müdahaleler sonrası ara verdiğimizi açıklamıştık. Tekrar devam edebilseydik, bugün en azından, Tanış ve Deniz'in kaybını Galatasaray'dan seslendirme şansımız olabilirdi," diyor:
"Biz orada kaybolan insanların sesiydik, yaşamın, yaşamdan yana olanların sesiydik."
Cumartesi İnsanları/Anneleri kimlerdi?
20 Mart 1995 günü Emine Ocak kızı Aysel'in doğum günü için o akşam evde balık yapıyordu, oğlu Hasan telefon etmiş, eve her zamankinden erken geleceğini annesine söylemişti.
Hasan evine hiç gidemedi, doğum günü balığı ailecek hiç yenemedi. Ocak ailesi Hasan'ın işkenceyle öldürülmüş bedeninin İstanbul Beykoz ormanlarında bulunup kimsesizler mezarlığına gömüldüğünü 17 Mayıs 1998 günü öğrendi.
Aradaki 58 günde Ocak ailesi oğullarını bulmak için çalmadık kapı bırakmadı. Anne Emine Ocak oğlunu sordukça dayak yedi, gözaltına alındı, hapse atıldı.
Türkiye'de ve dünyada Hasan'ın gözaltında kaybolduğunu duyan duydu, cevap vermesi gerekenler duymadı, duymazdan geldi. Hasan'ı gözaltında görenler vardı. Hasan Ocak'ın ölü bedeni Galatasaray'ın nedeni oldu. O ilk kayıp değildi ama, "gözaltında kayıp" gerçeği ilk kez bu kadar tanıklı ve kanıtlıydı. Ortada, ölü bir bedenle "susma hakkımı kullanmak istiyorum" diyen bir bakan vardı.
Onlar, otuz kadardılar, gittiler, oturdular. Öfkeli, acılı, tedirgin ve kararlıydılar. Kararları, o günden sonra kayıplar bulunana, sorumlulardan hesap sorulana ve gözaltında kayıplar son bulana kadar her Cumartesi, orada yarım saat sessizce oturmaktı. Seslerini duyurmak için sessizliği seçtiler, insanlar ayağa kalksın diye oturdular.
Ellerinde tek kartona yapıştırılmış iki resim ve bir yazı: "Hasan Ocak gözaltına alındı, yüzlercesi gibi kayboldu ve ölü bulundu. Katilleri istiyoruz. Rıdvan Karakoç gözaltına alındı, yüzlercesi gibi kayboldu ve ölü bulundu. Katilleri istiyoruz."
Uygun yer, uygun zaman
"Cumartesi" seçildi, en uygun gündü. "Saat 12.00" dendi, en uygun saatti. Galatasaray Lisesi'ne ulaşım kolaydı, alışveriş, kültür ve sanat merkezi olduğu için geçenlerin de katılabileceği bir yerdi.
Haftaya gene buradayız! Oturmalar bu sözleşmeyi izleyen alkışlarla bitiyordu.
Polis ilk kez Temmuz 1995'de saldırdı . O ana kadar, Galatasaray'la pek ilgilenen olmamıştı. 1996 Haziran'ında birinci yılını geride bırakırken Galatasaray oturmaları, oturanların kendilerine "Cumartesi insanları" demelerine karşın, "Cumartesi anneleri" adıyla içte ve dışta duyulur oldu.
Uluslararası insan hakları kuruluşlarının raporlarında kendine özel bir yer bulan "Türkiye'de gözaltında kaybolanlar" başlığı cumhurbaşkanı, başbakan ya da bakanların uluslararası görüşmelerinde ayrı bir gündem maddesi haline geldi.
Çiçekler bile tutuklandı
İstanbul, 8 Haziran 1996'da, Habitat II İnsan Yerleşimleri Zirvesi sırasında 20 bin kadar insanı ağırlarken, güvenlik güçleri Cumartesi İnsanları'na saldırdı. Altı yüzü aşkın insan gözaltına alındı.
O günden başlayarak beş Cumartesi üst üste, Cumartesi insanları her hafta yeni bir "buluş"la Galatasaray'da varolurken, öğleden sonralarını gözaltında geçirdiler. Çiçekler bile tutuklandı. Dönemin İstanbul Emniyet müdürü Kemal Yazıcıoğlu sanki insanların asıl derdi Cumartesi günleri yarım saat yerlerde oturacak bir adres bulmakmış gibi "buyrun Kazlıçeşme'ye" dedi.
Kamuoyuna gözaltında kayıpları duyurmak bir çığlık olan Cumartesi İnsanları, Galatasaray Lisesi'nin önünde her hafta hayatlarını anlatarak gözaltında kaybolan bir kişiyi aralarına kattılar. "Bunu, gözaltında kaybolan insanlar, istatistiklerde birer rakam olarak kalmasın, her gözaltında kayıbın etiyle, kemiğiyle bir insan olduğu, içimizden biri olduğu unutulmasın diye yapıyoruz" dediler.
Onlar ve öyküleri
Böylece, cadde ortasında, tanıkların gözü önündesilahlı, telsizli sivil polislerce götürülen,73 yaşında, kronik astım hastası Fikri Özgen'in; korucular, askerler ve sivil güvenlik görevlilerinin bütün bir ailenin gözü önünde, gece evinden alıp götürdükleri Hüseyin Taşkaya'nın; Şırnak Tugay Komutanlığı çöplüğünde cesedi bulunan Köy Hizmetleri'nde memur, beş çocuk babası Ahmet Ürün'ün; Mardin, Dağkapı'da karısının gözleri önünde, silahlı telsizli kişilerce, başına ceketi geçirilerek otomobile bindirilip götürülen Ali Tekdağ'ın; Bir çukurda, elleri bağlı, yakılmış ve altın dişleri sökülmüş olarak bulunan 65 yaşındaki Süleyman Seyhan'ın öykülerini Galatasaray Lisesi'nin önünden gelip geçenler ve basın yoluyla bütün bir ülke ve hatta dünya duydu.
Cumartesi Oturmaları'nın üçüncü yılında Arjantinli kayıp büyükanneleri Estella Barnes de Carlotta ile Roza Tarlovsky de Roisinblit Galatasaray'daydı.
Galatasaray oturmalarının 170. haftasında, 15 Ağustos 1998'de başlayan güvenlik güçlerinin saldırısı, 7 ay sürdü . Her Cumartesi, yani tam 31 kez, gözaltı oldu.Cumartesi Anneleri/İnsanları 13 Mart 1999'da güvenlik güçlerinin saldırıları nedeniyle belirsiz bir süre Galatasaray oturmalarına ara verdiklerini açıkladılar.
İlk Sivil itaatsizlik örneklerinden biri
Hukukun güvence altına aldığı, izin almaksızın basın açıklaması yapma hakkını kullanmanın engellendiği yedi aylık sürede toplam 431 kişi, birkaç saatten beş güne kadar varan sürelerde gözaltında tutuldu, dövüldü, tartaklandı, yerlerde sürüklendi, hakarete uğradı.
Bu insanların hep birlikte gözaltında kaldığı süre 932 gün oldu. Toplam 84 günlük iş göremez raporu alındı. Bununla da kalmayıp haklarında, "polise mukavemet"ten, "toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasasına" muhalefetten davalar açıldı. Hatta, okuma yazma bilmeyen kadınlar gözaltı hücreleri duvarlarına yazı yazmaktan yargılandı .
Galatasaray şarkılar, belgeseller, filmler, ödüller, haberler, yazılar ve çizgilere konu oldu. Türkiye'de ilk sivil itaatsizlik örneklerinden biri olarak üniversitelerin inceleme alanına girdi. (NM)