Doha'dan Cancun'a
* 7 Kasım'da Fortezza De Baso'da Hollanda orijinli, Avrupa Birliği A.Ş isimli kitabı yayınlamış olan CEO (Corporate Europe Observatory), İngiltere'den WDM (World Development Movement) ve Danimarka'dan ATTAC, FOE-Intl. "Doha'dan Cancun'a" başlıklı konferans düzenledi. Konferansta Dünya Ticaret Örgütü'nün (DTÖ) bir önceki Balkanlar Konferansının gündemi ve deklarasyon metninde yer alan hükümler doğrultusunda kurgulanmış olan Eylül-2003 Meksika-Cancun toplantısı gündemi aktarıldı.
* Toplantıda bu anlaşmaların MAI'den çok farklı olduğunu; MAI gibi tepeden aşağıya (top-down approach) değil GATS gibi aşağıdan yukarıya (bottom-up approach) bir anlayışla dizayn edileceğini; hükümetlerin hangi sektörleri yatırım kapsamında tanımlayıp, hangilerini muaf tutacaklarına özgürce karar verebileceklerini belirtiyor.
* Aynı toplantıda aktarılan ve DTÖ Cancun gündemini paralize etmeyi amaçlayan stratejiler olarak, Seattle benzeri bir ön örgütlenme ve bilgilendirme sürecinin yalnızca Meksika'da değil bütün ülkelerde hayati bir önem taşıdığını belirten Walden Bello, sosyal hareketlerin bir yandan kendi ülkelerinde eş anlı eylemler için çalışma yaparken bir yandan da Meksika'da olabildiğince geniş çaplı bir temsil gibi ikili bir görevi önlerine koymaları gerektiğini anlattı.
* "Avrupa, Irak'taki savaşa karşı" panelinde, Filistinliler ve Iraklılar'ı Taliban'ın değil Taliban yaratıcılarının tasfiye ettiği vurgulandı.
* 1988 yılında Halepçe'de kimyasal silahla binlerce insanı öldüren Saddam yönetimine o zaman neden bir şey yapılmadığı soruldu.
Küreselleşme sürecinde sendikal hareket
* 8 Kasım sabahı, Floransa kentinin dış kesimindeki bir toplantı salonunda düzenlenen atölye çalışmasının konusu, "Küreselleşme sürecinde sendikal hareket, sorunlar ve eleştiriler"di.
* Hollanda, İsveç, Belçika, Hırvatistan, Almanya, İngiltere, İsviçre, Norveç, Danimarka, Türkiye ve İtalya'dan yaklaşık 30 kişinin katıldığı çalışmada sermayenin iç örgütlülüğü üzerine kısa bir bilgilendirme yapıldı ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki ortak sermaye lobi grupları tanıtıldı (CEO'dan Erik Wesselius).
* ESF'ye katılan azınlık konumundaki muhalif sendikalar Avrupa çapında genel grevden söz ederken, Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC), bugün her şeyin yolunda olduğunu ve genel greve gerek olmadığını söyledi
* Birinci öneri güzel ama gerçekçi değil, ikincisi ise gerçeklere tamamen sırt çevirmek anlamına geliyor. Oysa, AB sendikaları son yıllarda pek çok mevzilerini kaybettiler. Örneğin Avrupa'nın belki de dünyanın en güçlü sendikası IG Metal, geçen yıl Wolkswagen ile 5000*5000 adı verilen bir sözleşme imzaladı. Bu sözleşme Almanya metal sektörü ücret skalasının altındaydı.
* Örgütlenmede nitelik, sınıf perspektifi gibi ilkeler öylesine unutulmaya yüz tutmuş, olay öylesine kafa sayısına indirgenmiştir ki, Hollanda, İsveç gibi sanayileşmiş ülkelerdeki görece güçlü sendikalar bile yeni üye kaydı yapabilmek için ya cep radyosu dağıtım kampanyası v.b kampanyalar düzenlemekte ya da üyelerinin borsalardaki yatırımları için ücretsiz danışmanlık karşılığında üye sayılarını korumaya çalışmaktalar.
* Danimarka'daki büyük sendikalar dayanışma sözcüğünü tamamen unutmuş gibiler ve AB'nin genişlemesini sırf Danimarka sermayesi güçlenecek umuduyla destekliyorlar.
* Avrupa'da GATS anlaşmasına karşı ciddi bir duyarlık oluşmuş durumda. Bu, bir yandan güzel bir gelişme olarak düşünülebilir. Ancak, sadece GATS'a karşı olmak korkunç bir stratejik hata olur. Aynı anda AB kurumları ve sistemin diğer güçleri de teşhir edilmek zorundadır.
* GATS ile amaçlanan AB Hizmet Şirketlerinin Rekabet Gücünü arttırmaktır. Ayrıca üzerinde durulması gereken bir husus da Avrupa Birliği ülkelerindeki görece yüksek sosyal standartların AB tarafından getirildiği yanılsaması yaratılmaya çalışılmasıdır.
* AB'nin pek çok ülkesindeki standartlar AB düzeyinin çok üzerindedir ve bu normlar, mücadelelerin yanı sıra, sermaye birikim sürecinin gereği sonucunda kazanılmıştır. AB'nin asıl yapmaya çalıştığı ise entegrasyon, uyumlulaşma adı altında bu standartları en alt düzeyde ortaklaştırabilmektir.
* Kazakistanlı sendikacının aktardığı bilgiler toplantının en ilgi çeken bölümleriydi. Kazak Sendikacı, çalışanların gelir düzeyinde hiçbir artış yaşanmaz ve hatta ücretler zamanında ödenmezken, geçmişte kamusal hizmet olarak sunulan barınma, su, elektrik gibi alt yapı alanlarının parayla satılır hale gelmesinin ülkedeki hayatı dayanılmaz hale getirdiğini ve bu politikalarda Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası'nın payını anlattı.
* Aynı toplantıda, DİSK- Birleşik Metal İş Sendikası ile DİSK-Basın İş Sendikası da kısa birer sunuş yaptılar ve esas olarak Türkiye'deki yeni Çalışma Yasası Değişikliği ile 1980 darbesiyle değiştirilen sendikalar yasasının örgütlenmeyi nasıl engellediğini aktardılar.
Çalışma Grubu Forum hakkındaki eleştirilerini ise şöyle aktardı:
Kapitalizmin reformu olarak Forum
* Dünya Sosyal Forumu ve Avrupa Sosyal Forumunun bileşenleri arasında, çeşitli ülkelerden, ekonomik, siyasal, çevresel, kültürel, ideolojik farklılıkları olan işçiler, kamu çalışanları ve sendikaları, meslek örgütleri, çiftçiler, siyasi partiler ve oluşumlar, çevreciler, otonom yapılar, sisteme muhalif gruplar bulunmaktadır. Dünya Sosyal Forumu ve Avrupa Sosyal Forumu oluşumlarının bileşenleri içerisinde "kapitalist sistemin reform edilebileceği" temel görüşü ağırlıktadır.
* Bu saptamamız kuşkusuz DSF ve ASF oluşumuna katılan tüm yapılar ve gruplar için geçerli değildir. . Floransa'da yapılan ASF toplantılarının büyük çoğunluğunda başta Fransız ATTAC ve diğer ülke ATTAC'ları ile benzeri yapıların temsilcilerinin konuşmacı olarak yer alması ve reformist görüşlerin katılımcılara empoze edilme çabalarını, İşçi Sendikaları ile Sivil Toplum Kuruluşlarının iç içe geçmesi, birlikte mücadele etmesi ve mücadelenin sınıfsal eksenden toplumsal eksene kaydırılarak verilmesi, kısacası sendikaların İşçi Sınıfının örgütü değil de STK'laştırılmasının empoze edildiğini bir kez daha gözlemledik.
* Bu empozeyi yapan oluşumların yanında Sosyal Avrupa'ya dönüş özlemlerinden daha ileri talepleri olmayan başta ETUC, İtalyan CGIL, Fransız SFDT, Alman IG Metal, İspanyol UGT gibi Avrupa Sendikal Hareketine yön veren sendikaların temsilcilerinin konuşmalarındaki temel vurgular birlikte düşünüldüğünde Forum içinde neden yer aldıklarını ve küreselleşme karşıtı muhalefet içerisindeki konumlanışlarının gerekçesi de ortaya çıkmaktadır.
* Avrupa Sendikal Hareketine yön verenlerin temsilcilerinin hemen hemen tamamı ülkelerinde son 20 yılda başta, Örgütlenme, Esnek Çalışma, Kalite Uygulamaları, Çalışma Süreleri, Sosyal Güvenlik, v.b. gibi temel konulardaki hak kayıplarını ve kaybetmeye devam ettikleri haklarını detayları ile aktardılar.
* Avrupa Sendika temsilcilerinin söylemlerinde ağırlıkla ABD sermayesi ve emperyalizmine karşı bir duruş sergilemeleri, kapitalist sistemin bütününe yönelik bir karşı duruş kaygıları olmadığını ya da Avrupa Sermayesi ve emperyalizminden pek şikayetçi olmadıkları çıkarsaması da yapılabilir.
* Teknik olarak Dünya ve Avrupa Forumu üye olunacak ya da üyeler üzerinden yürüyen bir yapı değildir. Ancak geniş toplum ve emekçi kitleler üzerinde etki yapma gücüne eriştirilmek istenen bir Platform olduğu ortadadır.
* Bu yüzden umarız ki DSF ve ASF'ye bugün için rengini veren yapıların küreselleşme karşıtı hareketin kapitalizm karşıtı bir mücadeleye dönüştürülmesi sürecine ya da kapitalizm karşıtı bir mücadelenin yaratılmasının önünde engel oluşturmazlar. (NK)