Bütün ülkelerde besin endüstrisinin en önemli hedef grubunu çocuklar oluşturuyor, çünkü sekiz yaşındaki bir çocuğun önünde bir şeyler satın almak için ortalama 65 yılık bir ömür olduğu biliniyor.
Eric Schlosser, 1980'lerde çocuk reklamlarında gerçekleşen patlamayla çocuk dünyasının tatları New Jersey Turnpike'daki kimya fabrikalarında yaratılan ürünlerin bağımlısı haline getirildiğini, bebek biberonlarına kola firmalarının logolarının kazınmasıyla bir-dört yaş grubundaki çocukların meşrubat içmesinin özendirildiği "alçakça pazarlama hamleleri" yapıldığını anlatmaktadır.
Amerikan Çocuk Hekimleri Akademisi "Çocuklara yönelik tüm reklamlar aldatıcıdır ve sekiz yaşın altındaki çocuklar bu reklamlar yoluyla sömürülmektedir" demesine karşın, Amerika'da çocuklar bir yıl boyunca 30 binden fazla reklam seyretmeye mahkum ediliyor.
Benzer şekilde gelişmekte olan ülkelerde de reklamların ve dizi filmlerin en önemli izleyici kitlesini çocuklar oluşturuyor. Çocukların zihinlerine her gün eklenen binlerce hücre, onları heyecanlı dizilerin ve çocuk dünyasını "okuyan" reklam filmi yönetmenlerinin alıcısı haline getiriyor.
Birçok evde çocukların odasında televizyon var ya da salondaki televizyonda neyin seyredileceğini çocuklar belirliyor. Eric Schlosser "Fast-food'un gerçek maliyetini asla mönüde göremezsiniz. Bu maliyet hızla yayılan obezite salgını, düşük ücretli işgücünün sosyal bedeli ve büyük restoran zincirlerine kaynak sağlayan tarım sektöründe endüstrileşmenin getirdiği sağlık sorunlarıdır" diyerek bizi çocuk işçiler gerçeğine götürüyor.
Fast-food endüstrisinde çalışanların üçte ikisinin yirmi yaşın altındaki ergenler olduğunu, fast-food dükkanlarını sabah çocukların açıp, gece çocukların kapattığını, en önemlisi bu restoran zincirlerinin emek maliyetini düşük tutmak için yüzde 300 ile yüzde 400 oranında bir yıllık işçi devri sağlayarak çocuk emeğini sömürdüklerini öğreniyoruz.
Fast-food endüstrisi, ergenlerin emeğiyle üretilmiş ürünlerin çocuklara satılmasına dayanıyor ve bu sayede "Düşük gelirli ailelerin çocuklarına sağlıksız yiyecekleri satmak için büyük reklam kampanyaları yaparak, sağlık sorunlarıyla baş edecek ekonomik gücü olmayan bir kesimde ciddi sağlık problemleri yaratıyorlar".
Fast-Food İle Tütün Benzerliği
British Medical Journal'da yayımlanan bir yazı, besin endüstrisinin tütün endüstrisine benzer zararlı etkilere neden olduğunu, bu endüstrinin Amerika'da 30 milyar dolar reklam bütçesine sahip olduğunu, benzer şekilde Güneydoğu Asya'da reklam harcamalarının üç kat arttığını, bu sayede Çinlilerin yüzde 65'inin kola markasını tanıdıklarını, Meksikalı çocukların ise sütten daha çok kola içtiklerini ve sonuç olarak küresel bir "obesogenic" çevre yaratılmış olduğunu anlatıyor.
Bu durumda fast-food zincirlerinin sağlık açısından güvenli olmayan, yağ oranı yüksek yiyecekleri çocuklara satmak için milyonlarca dolarlık reklam kampanyaları düzenlemesinin engellenmesi ve nasıl sigara reklamları yasaklandıysa bu tür reklamların da yasaklanması için hepimizin çaba göstermesi gerekiyor.
Tıp dünyasının en prestijli dergilerinden Lancet'in l Ocak 2005 tarihli sayısında "Fast-Food Habits, Weight Gain and Insulin Resistance (the CARDIA study): 15-Year Prospective Analysis" başlığıyla yayımlanan yazıyla fast-foodun mahkum olması yılın en iyi haberiydi.
Tıp dergilerinde uzun süredir fast-food beslenme ile obezite ve şeker hastalığı arasındaki ilişkilere dikkat çeken yazılar yayımlanıyordu ama bu yazıların çoğu tıp literatüründe pek değerli kabul edilmeyen "kesitsel" türden araştırmalardı; yani daha çok şu andaki durumun analizini yapıp obezite artışıyla fast-food beslenmedeki artış arasındaki epidemiyolojik ilişkilere yoğunlaşıyorlardı.
Bu yazılarda enerji yoğunluğu ile enerji fiyatının ters orantılı olduğu, bu nedenle şişmanlığın giderek yoksulların en önemli sağlık sorunlarından birisi haline geldiği; ABD'de fast-food restoranlarının sayısının 247 bin 115'e ulaşmasıyla çocukların enerji gereksinimlerinin yüzde 10'unu fast-food beslenmeyle sağlamasının yakın bir ilişkisinin olduğu; besin endüstrisinin tütün endüstrisine benzer zararlı etkilere neden olduğu belirtiliyordu.
Milyar dolarlık reklam bütçeleri, pazar araştırmaları, emlak imparatorlukları, akıl almaz lobi faaliyetleri, kapalı kapılar ardında geliştirdikleri gıda teknolojisiyle dünyanın en önemli endüstrilerinden birisi olan fast-food sanayii, bu verilerin fast-food ile şişmanlık arasında neden-sonuç ilişkisini kanıtlamadığını, çünkü bu araştırmaların ileriye dönük olmadığını ileri sürüyordu.
Fast-food endüstrisinin bu yaklaşımını paylaşan Amerikan Mahkemeleri, üç yıl önce on dört ve on dokuz yaşındaki iki genç kızın şişmanlıklarını McDonald's restoranlarından beslenmeye bağlayarak açtıkları davayı düşürdü.
İddianameden Mahkumiyete
Aslında fast-food beslenmenin insan sağlığı üzerindeki etkisi ileriye dönük olarak ilk kez bilim dünyası dışından Morgan Spurlock'un "Süper Size Me-Şişir Beni" isimli belgesel filmiyle kanıtlanıyor ve bu filmde günde üç kez McDonald's besinleri yiyen Spurlock, 30 günde 11 kg alıyordu.
Bu kez Minnesota Üniversitesi Halk Sağlığı Bölümünden Mark A Pereira ve arkadaşları, genç erişkinlerde kalp damar hastalıkları risk etkenlerini incelemek üzere yaşları on sekiz-otuz yaşları arasında değişen 3031 siyah ve beyaz erişkin üzerinde 15 yıldır sürdürdükleri araştırmada haftada en az iki kez fast- food restoranlarına gidenlerin, haftada birden az gidenlere göre ağırlıklarının yaklaşık 5 kg arttığını ve bu grupta şeker hastalığı riskini gösteren insülin direnci bulgularının iki kat daha fazla olduğunu gösterdiler.
Gerçekleştirilen bu araştırmada erkeklerin ve siyahların daha sık fast-food restoranlarına gittikleri belirlendi. Bu araştırmayı önemli yapan, fast-food beslenmenin vücut ağırlığı ve insülin direnci üzerine etkisi konusunda sonuç bildiren ve etkisi ileriye dönük olan ilk araştırma olmasının yanı sıra, Amerikan Ulusal Kalp, Akciğer ve Kan Enstitüsü (NHLBI) tarafından finanse edilen çok merkezli bir çalışma olması.
Bu nedenle daha önceki çalışmalar bir tür savcıların iddianamelerine benzetilirse, Mark A Pereira ve arkadaşlarının çalışması fast-food mahkumiyeti olarak nitelendirilebilir.(ŞH/KÖ)