"Ülkemizdeki deprem gerçeğini görmek, halkımızın doğal afetler karşısında çaresiz kalmamasını sağlayacak önlemlerin alınması için daha kaç bin kişinin ölmesi gerekiyor? Daha kaç bin çocuğumuzu yitirmemiz gerekiyor?" diye soran Güvenç, iktidarı "sorumluluğunun gereğini yerine getirmeye" çağırdı.
Güvenç, öncelikle "Türkiye'de yapı stokunun depreme dayanıklılığının belirlenmesi, güçlendirme politikalarının oluşturulması ve güçlendirme ya da yıkım çalışmalarının yapılması" gerektiğini söyledi:
"Tüm deprem bölgelerindeki depreme dayanıksız yapıların takviyeleri için gerekli finansman-yapım-denetim politikaları oluşturulmalıdır.
Gerekli eğitim standartları belirlenerek, ilgili kurumlar aracılığıyla eğitim programları tasarlanmalıdır. Eğitimler sonucunda çeşitli düzeylerde belgelendirilmiş mühendis ve mimarların ülkedeki yapı stokunu depreme dayanıklı hale getirecek hizmetler üretmesi sağlanmalıdır."
"Bu deprem bu kadar yıkıcı olmamalıydı"
Bingöl'e yaklaşık 15 kilometre uzaklıkta, 10 kilometre derinlikte meydana gelen 6.4 büyüklüğündeki depremin "orta büyüklükte" deprem kategorisinde bulunduğunu hatırlatan Güvenç, "normal bir kentleşme ve yapı güvenliğinde bu kadar yıkıcı olmaması gerektiğini" vurguladı.
Güvenç, "Bilim ve mühendislik, yapıları, çok daha şiddetli depremlerde, can ve mal kayıplarına neden olmayacak şekilde tasarlayacak ve yapacak düzeye erişmiştir. Sorun, bu yeteneğin halkın can güvenliğini sağlayacak şekilde kullanılmasını sağlayacak politikaların eksikliğinde yatmaktadır" diye konuştu.
"Kamu binaları, Yapı Denetim Yasası kapsamının dışında"
"Doğal bir afet yine bir felakete dönüştü. Yapılan ilk saptamalarda hasarlı binaların teknik şartlardan uzakta yapıldığı belirlenmiştir" diyen Güvenç, kamu yapılarının Yapı Denetim Yasası kapsamında olmadığını da vurguladı.
59. Hükümet döneminde yeni bir "imar affı"nın gündeme geldiğini hatırlatan Güvenç, "depremlerde can ve mal kayıplarının bu kadar yüksek olmasında imar aflarının birinci derecede rol oynadığını" belirtti.
Jeoloji Mühendisleri uyarmıştı
Jeoloji Mühendisleri Odası'nın Eylül 2002'de Bingöl'de yaptığı Deprem ve Kentleşme Sempozyumu'nda, bu bölgedeki riske dikkat çektiğini hatırlatan Güvenç, şu noktalara dikkat çekti:
Geçtiğimiz iktidar döneminde olduğu gibi, bu iktidar döneminde de Türkiye'nin deprem riskinin büyüklüğüyle orantılı politikalar ve programlar geliştirilmedi, geliştirilmesi yönünde de bir irade görülmüyor.
* Bundan önceki iktidar , büyük iddialarla Yapı Denetimi Yasası'nı çıkarmakla yetindi. Bingöl, birinci derecede deprem bölgesinde olmasına karşın (aynen son depremlerin olduğu Tunceli, Çankırı, Afyon gibi) yasa kapsamı dışında tutuldu.
* Bundan da anlaşılacağı gibi aslında, yasa, denetimi etkinleştirmekle ilgili değil, sadece bir kamu hizmetinin özelleştirilmesini sağlıyor.
* Hem 3194 sayılı İmar Yasası, hem de 19 ilde uygulamaya konan Yapı Denetimi Yasası, yapıların denetlenmesini sağlayacak argümanlardan yoksundur.
* Yapı denetimi ile ilgili bir sistem yok. Yapı üretiminde uygulanması ve uyulması zorunlu yapı standartları geliştirilerek, yapı denetimine esas olacak ölçütler oluşturulmalıdır.
* Yapı üretim süreci bölgesel ve kentsel planlamadan başlayan, projelendirme ile devam eden, yapımı ve denetimi de kapsayan bir süreçtir. Bu süreçte bütün mühendislik ve mimarlık disiplinlerinin ortak çalışması gerekir. Ancak Türkiye'de bu başarılamıyor.
* Mevcut sistem her türlü çağdaş yapılanmayı dışlıyor. Yapı Denetim Yasası'na göre denetçilik belgeleri, TMMOB ve Odalar dışlanarak Bakanlık tarafından veriliyor. Kamuda çalışanlar Oda üyesi olmak zorunda dahi değil. Denetim yapan mühendislerin mesleki yeterliliklerini ve denetim etkinliklerini denetleyecek merci dahi bulunmuyor.
* Ayrıca, Bingöl Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü'nde 26 mühendis, mimar, şehir plancısı kadrosuna karşın sadece 11 eleman çalışıyor.(BB/NK)