80'li yılların sonunda Türkiye'de başlatılan kamu çalışanlarının sendikalaşma sürecinin ilk örgütü, kongresini 1-3 Mart 2002 günlerinde topluyor.
Sendika, genel kurul yönelimlerini ve yeni dönemdeki görevlerini "yetki için geliyoruz... Toplu sözleşme için geliyoruz" sözleriyle belirledi.
O yıllarda Eğitim-İş ve Eğit-Sen olarak kurulan, 1995'te ise birleşerek bugünkü Eğitim-Sen örgütüne dönüşen sendika, Haziran 2001'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden (TBMM) çıkarılan 4688 sayılı Kamu Çalışanları Yasası'na göre 1. Olağan Genel Kurulunu gerçekleştiriyor.
Kampanyada 150 bin üye
Eğitim-Sen Genel Başkanı Alaattin Dinçer, yazılı açıklamasında, "Toplumun bir bütün olarak siyasetin dışına itildiği, örgütsüzleştirildiği bir dönemde, eğitim emekçilerinin örgütlenmesi ile mücadelesinde ve ülkede uygulanan anti-demokratik tutumların sorgulanmasında aktif görevler alan Eğitim-Sen, genel kuruldan alacağı güç ile yola devam edecektir" dedi.
Dinçer, Yasa sonrası yürütülen örgütlenme kampanyasında sendika üye sayısının 150 bine yaklaştığını, sayının yasada yetkili sendikayı belirlemede saptanan tarih olan 31 Mayıs'ta 200 bine ulaşacağını açıkladı.
Toplu görüşme değil, toplu sözleşme
Dinçer'in açıklamasının satır başları şöyle:
* 15 Ağustos'a yapılacak toplu görüşme masasına eğitim emekçilerinin tarafı olarak oturacağız. Sorunlarımızın toplu görüşme ile değil, toplu sözleşme ile çözümleneceğini biliyoruz.
* Hükümeti oluşturan siyasi partilerden,bürokrasiden destek ve güç alan naylon sendikaların durumu son günlerde kamuoyuna yansımış bulunuyor. Kamuoyu önünde bu yaşananlar bizim yıllardır bu örgütlerle ilgili söylediğimiz görüşlerimizi haklı çıkartıyor.
* 57. hükümet, eğitim sorununa bakışındaki sorumsuzluğunu 2002 yılı bütçesinde eğitime ayırdığı yüzde 7'lik pay ile bir kez daha ortaya koymuştur.
* İpleri Uluslar arası Para Fonu'nun (IMF) elinde, kendisi kukla görüntüsü veren bu hükümetten emek ve halk karşıtı politikalar dışında bir sonuç beklemenin çok da anlamlı olmadığını düşünüyoruz. (NM)