Ecevit bu toplantıyı terk etmeyip tartışmalı ve eleştirilere cevap vermeliydi. Görüldüğü kadarıyla, Hüsamettin Özkan'ın ortamı gerginleştirdiği anlaşılıyor. Özkan'ın yolsuzluk iddialarında adının çokça geçtiği hatırlanmalı.
Türkiye'de yönetimsel ve politik kriz zaten yaşanıyor ama, bu olay herşeyi daha fazla açığa çıkardı. Hükümet de aslında yok ama alternatif de yok.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer yeni bir tarz .
Önceleri suç ortaklığı ya da göz yumma vardı. Bardağı taşıran damla, Devlet Denetleme Kurulu'nun harekete geçirilmesi oldu. Bu Kurul zaten var ama istişari olarak değerlendirliyordu, şimdi işlevsel bir hale geldi.
Ordu Sezer'den yana gibi. En azından Cumhurbaşkanı Ordu'nun tepkisini almayacağını hesap etmiştir. Bu hayırlı bir şey oldu. Kriz siyasaldan ziyade, ekonomik bir kriz olarak yorumlanıyor. Ecevit hırçınlığını gizleyemiyor.
Saruhan Oluç, (Özgürlük ve Dayanışma Partisi Genel Başkanı Yardımcısı)
Hükümetin yolsuzluklar konusunda gerekli hassasiyeti göstermediği açık. Yani, yolsuzluk iddialarının üzerine gidecek bir görünüm yok. İşin esası, devlet Denetleme Kurulu'nun kamu bankalarını denetleyecek olmasından kaynaklanıyor.
Sezer'in kimseye bir borcu yok gibi görünüyor. Her şeye hukuk açısından bakıyor. Esas önemli olan, üç kamu bankasının üzerine gidilmesi durumunda, Parlamento'daki siyasi partilerin tümü , hükümetin üç kanadı da bu işten etkilenecektir . Bu durumda, yeni bir siyasi irade gereksinimi ortaya çıkacak. Bu nasıl olacak, ucu henüz görünmüyor.
Behiç Ak: (Karikatürist)
Herkes, bu kriz ekonomiyi çok etkiler diyor. Nedense, yaşanan kriz bir ekonomik kriz olarak sunuluyor. Bu da gösteriyor ki bu ülkede insanlar hukuktan ziyade ekonomiyle ilgili ki, bana çok çarpıcı geliyor. Yani, ekonominin hukuka karşı bir zaferi söz konusu.
Çetin Uygur (Devrimci İşçi Sendikaları /DİSK) Yönetim Kurulu Üyesi):
Türkiye, küreselleşme çerçevesinde sermayenin ve devletin yeniden yapılanması sürecini yaşıyor. Bu, seçimlerden önce öngörülmüştü.
Uygulamada, kaçınılmaz olarak tökezleyen bu politikanın esas yükünü taşıyan ve ağır bedeli ödeyen bütün bir Türkiye toplumu. Devletin yeniden yapılanması sona erdiğinde, artık halkın hırıltıları da homurtulara dönmüş de olacağı için bu hükümet de ömrünü tamamlamış olacak.
Sezer, Milli Güvenlik Kurulu toplantısında toplantıyı terk etmeyenlerle aynı safta. Onlar, ulusalcılık boyutunda yeniden yapılanmadan yana. Ulusalcı olmak zorundalar, aksi takdirde insiyatiflerini kaybederler.
Ecevit, önüne konan işleri yaparken, küreselleşmenin gereği yerine getirilirken köprünün kendisiyle geçileceğini düşünüyor, toplum nezdindeki saygınlığının önemli olduğuna güveniyor. Oysa süresi dolmak üzere. SHP'nin yeniden bir kurtuluş gibi sunulması gibi hazırlıklar gözleniyor. Deniz Baykal'ın "sınıf" sözcüklerinden falan arınmış yeni söylemi bu anlamda önem kazanıyor.
Yeni bir güçlü sağ parti yaratma hedefleniyor gibi. Bütün bu yolsuzluklar sağ partileri büyük ölçüde etkileyeceğinden yeni parti mi kurulur belli değil ama, şu anda bu konuma en güçlü aday, Devlet Bahçeli'nin Milliyetçi Hareket Partisi'dir.
Sezer-Ecevit geriliminde Hüsamettin Özkan'ın önemli bir yeri var. Ne var ki, Ecevit'in bir şekilde başbakanlıktan ayrılması durumu sözkounusu olursa, onun yerinin en güçlü adayı Özkan değil, Devlet Bahçeli olacaktır.
Mustafa Sönmez (Gazeteci, araştırmacı yazar, ekonomist)
"Bu krizin -beklendiği gibi- ekonomide negatif sonuçları oldu. MGK toplantısı çıkışında Başbakan Ecevit'in "ciddi bir kriz var" yorumu yapmasıyla birlikte, anında ülkeden "sıcak para" çıkışı oldu. 5 milyar dolar, bir söylentiye göre de 6 milyar doları buldu bu sıcak para kaçışı.
Daha da önemlisi (Salı günü) yapılacak bono ihalesinde ortaya çıkacak faizler için de "kilit" bir anlamı var bu krizin. Eminim, rantiyeler, avuç ovuşturuyor olmalı. Tabii ki sevinçten. Faizlerin geri çekilmesinin beklendiği bir sırada; tersi oldu. Bunu "kriz var" diye açıklama yapan bir başbakana borçluyuz. Ekonominin son derece kırılgan hale geldiği bir aşamada, bir başbakanın kamuoyu önüne böylesine sansürsüz ifadelerle çıkabilmesini anlamak mümkün değil. Tersine, sarfedilecek kelimeleri her zamankinden çok daha fazla hesaplaması gerekirdi. Başbakan bu basireti gösterememiştir.
Anlaşılan o ki, cumhurbaşkanı, yolsuzlukla mücadelede gösterilen çabaları ve yaklaşımı yeterli görmüyor. Elinde tutarlı ve kapsamlı kanıt ya da ipuçları olmalı ki, Cumhurbaşkanı konunun bu kadar üstüne gitti.
Artık bu aşamada herkesin eteğindeki taşları dökmesi gerek. Hele hele sözkonusu olan bir kamu kuruluşu ise... Kamu bankalarının daha yüksek bir özenle mercek altına alınması isteniyor ve bu da anlaşmazlık yaratıyorsa... Kamuoyu önünde herşeyin açık açık konuşulması gerekir.
Bundan sonra ne olur sorusunun yanıtına gelince... Yine yüksek faiz belasının gündemde durması demektir bu. Dolayısıyla da ileri dönak olarak, durgunluk bekleyebiliriz, iç talebin daralmasını da.... Sözün kısası arabaya bir kez daha "dur" denmiş oldu.