Son yıllarda bu iki grup, yani araştırmacılar ile politika uygulayıcıları arasındaki diyalog ve tartışma gelişmekte olsa da, yeterli değil. 2-3 Haziran 2005 tarihinde Kocaeli Büyükşehir Belediyesi'nin ev sahipliğinde yapılan Yoksulluk ve Çocuklar Üzerine Etkileri Sempozyumu, bu bakımdan büyük bir önem taşıyordu.
Çünkü bu sempozyum, dünyada ve ülkemizde yoksulluk olgusuyla uğraşan araştırmacıları, akademisyenleri ve uygulamacıları bir araya getirdi, somut durumlar üzerinden tartışmalarına zemin sağladı.
Sempozyum, başka açılardan da önemliydi. Yoksulluğun çocuklar üzerindeki etkisi ülkemizde ilk kez bu çapta tartışıldı, deneyimler aktarıldı ve politika önerileri geliştirildi. Ayrıca, yerel yönetimlerin yoksullukla mücadele politikalarında ne kadar kritik bir rol oynayabilecekleri de bu Sempozyum tartışmaları sırasında bir kez daha görüldü.
Geniş kurumsal katılım
Sempozyuma geniş bir kurumsal katılım sağlandı. Merkezi ve yerel yönetimler, üniversiteler, sivil toplum örgütleri, uluslararası kuruluşlar, tartışmaları kendi deneyimleriyle, bilgileriyle, bakış açılarıyla zenginleştirdiler:
Kocaeli Valiliği, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) Genel Müdürlüğü, Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu Çocuk Yoksulluğu Çalışma Grubu, Ege Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Kocaeli Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Türkiye Temsilciliği (UNDP), Uluslararası Çalışma Örgütü Türkiye Temsilciliği (ILO), Kocaeli Barosu Çocuk Hakları Komisyonu, SHÇEK Kocaeli İl Müdürlüğü, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı (TESEV), Yeniden Eğitim ve Sağlık Derneği, Sosyal Kültürel Yaşamı Geliştirme Derneği ve Yüz Yüze Derneği.
Ayrıca sosyal hizmet uzmanları, hekimler, öğretmenler, sosyal politika uzmanları, belediye çalışanları, özürlü aileleri ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerinden oluşan 400 kişilik aktif bir katılımcı topluluğu da Sempozyuma anlam kattı.
Tüm toplum tehdit altında
Atölye çalışmalarında ve genel oturumlarda yapılan tartışmalarda yoksulluğun toplumlarının bütünlüğünü tehdit eden en büyük sorunlardan birisi olduğu, günümüzdeki yoksulluğun, sosyal güvenceden yoksun bireylerin, ekonomik, sosyal ve kültürel kaynaklara ulaşamaması ve toplum ile bağlarını git gide yitirmesi yani, çok boyutlu bir sosyal dışlanma süreci olarak yaşandığı ve en fazla çocukları, kadınları, yaşlıları ve özürlüleri etkilediği üzerinde duruldu.
Devlet İstatistik Enstitüsü'nün 25 Mayıs 2005'te açıklanan yoksulluk araştırmasına göre okul öncesi çocukların yüzde 37.8'i yoksulluk sınırı altında bir yaşam sürüyor. Son 5-10 yılda arka arkaya gelen ekonomik krizlerin ve doğu bölgesindeki sorunlardan kaynaklanan göçlerin etkisiyle yoksulluk çocuklar için açık bir tehdit haline geldi.
Bu sorun, kamuoyuna okuldan ve aileden kopan çocuklar, sokak çocukları ve çocuklardan kaynaklanan şiddet olayları, çocuk işçiliği, çocuk fuhuşu, kurum bakımına ihtiyaç duyan ve özürlü çocuk sayısındaki artış şeklinde yaşanıyor.
Öte yanda ise yoksulluğun çocuklar üzerindeki zararlarını engelleyen çocuk odaklı sosyal içerme politikaları geliştirilemediği, daha çok Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bünyesinde yürütülen ve yoksulluğun sonuçları en ağır şekilde yaşanmaya başlandıktan sonra devreye giren koruma programları ile yetinildiği, il özel idaresi ve belediye yasalarındaki açık hükümlere ve bu kuruluşların bütçelerindeki önemli artışlara karşın yerel yönetimlerin, çocuklara yönelik sosyal programlara yeterli kaynak ve insan gücü ayırmadığı görülüyor.
Ülkemizde 6-14 yaş arasında 600 bin özürlü çocuk var ve özürlülüğe neden olan hastalıklar yoksul ailelerin çocuklarında daha sık görüldüğü gibi her özürlü çocuk ailenin yoksulluğunu derinleştiriyor.
Son yıllarda sosyal güvenlik kuruluşlarının zihinsel özürlüler için hizmet satın alma yoluyla yaptığı katkıların, yeterli eğitilmiş insan gücü olmayan ve denetlenmeyen 'özel' eğitim kurumlarında özürlü çocukların üzerinden yaygın bir kazanç istismarına neden olduğu biliniyor.
Çözüm yaklaşımları
Sempozyum sonunda ülkemizde evrensel hak temelli sosyal devlet yaklaşımı çerçevesinde Çocuk yoksulluğu ile mücadele programına ihtiyaç olduğu vurgulanarak aşağıdaki önerilerde bulundu.
1. Çocuk yoksulluğu ile mücadelede yerel politika yaklaşımlarının geliştirilmesine öncelik verilmeli, belediye, İl Özel İdaresi ve SHÇEK ortaklığında bir çocuk destek programı oluşturulmalıdır. Bu programın çocuk odaklı sosyal politikalar için ayrı bir fonu olmalı, merkezi yönetimin de en az yerelde yaratılan fon kadar fona kaynak aktarması sağlanmalıdır. Toplum merkezleri, Kültür evleri, mahalle meclisleri gibi örgütlenmelerin çocuk yoksulluğu ile mücadelede oradaki ailelerin kendi ihtiyaçlarını belirlemelerine olanak sağlayacak şekilde aktif kılınması ve mahalle temelli yaklaşımların çocuk destek programına yansıtılması hedeflenmelidir.
2. Çocuk destek programı kapsamında nakdi ve ayni yardımların yapılması, çocukların okuldan kopmamasını sağlayacak aile desteklerinin sağlanması, çocukların sosyal ve kültürel aktivitelere ulaşımlarının sağlanması, yoksul mahallelerde ücretsiz kreşlerin açılması, okul öncesi programlarının geliştirilmesi, okullarda öğle yemeği verilmesi gibi sosyal destek programları yürütülmelidir.
3. Merkezi idare düzeyinde geniş kapsamlı çocuk yoksulluğu ile mücadele programı geliştirilmeli ve bu program SHÇEK çalışmalarının genişletilmesi temeline dayanmalıdır. Bu kapsamda en dezavantajlı bölgelerden başlayarak yoksul ailelere en az ayda 100 YTL olacak şekilde çocuk yardımı programı başlatılmalıdır. Tüm çocuklara ailenin durumuna bakılmaksızın kapsamlı sağlık güvencesi sağlanmalıdır.
4. Okullarda yoksulluğun çocuklar için yarattığı riskleri (sokakta çalışmak, suça itilmek vs.) değerlendiren ve gerektiğinde her çocuk için yerel çocuk destek programı ile işbirliği yaparak kapsamlı sosyal destek hizmeti veren birimler kurulmalı, rehber öğretmenler bu amaçla eğitilmelidir. Okulların çocuklar için cazibe merkezi olması için eğitim mekânları ve okul uygulamaları gözden geçirilmelidir. Bu amaçla yoksul bölgelerdeki okullarda öğle yemeği verilmelidir.
5. Uzun süredir göç alan İstanbul, Diyarbakır, İzmit, Mersin, Adana gibi kentlerde göç edenlerin entegrasyonunu sağlayıcı birimlerin oluşturulmasına öncelik verilmeli ve bu amaçla toplum merkezlerinin çalışmaları güçlendirilmelidir.
6. Özürlü çocuklara yönelik hizmetler kamu kurumlarınca verilmeli ve hizmet satın alma yoluyla yararlanılan özel eğitim kurumlarının bilimsel ve etkin denetimi yapılarak kamu kaynaklarının çarçuruna ve özürlü çocukların istismarına acilen son verilmelidir.
7. Sosyal hizmet uzmanı yetiştiren okulların sayısı artırılmalı, sosyolog ve psikologların uygun bir eğitimden sonra sosyal hizmet programlarında çalışması sağlanmalıdır. (ŞH/EÜ)
* Prof. Dr. Şükrü Hatun, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı