Söz konusu Yasa'nın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na gönderilme gerekçeleri Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği şöyle açıklandı:
T.C. CUMHURBAŞKANLIĞI
B.01.0.KKB.01
KAN.KAR. : 39-18/A-3-2001-500
05/07/2001
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
İLGİ : 28.06.2001 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.02-10782/25198 sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nca 27.06.2001 gününde kabul edilen 4696 sayılı "Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" incelenmiştir:
1- 4483 sayılı Yasa'nın 4. maddesinin birinci fıkrasının sonundaki "göndererek soruşturma izni isterler" ibaresi, 4696 sayılı Yasa'nın 2. maddesiyle "gönderirler" biçiminde değiştirilmiştir.
Yapılan değişiklikle, Cumhuriyet başsavcılarının, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin, bu Yasa kapsamına giren suçlarına ilişkin ihbar ya da şikayet aldıklarında ya da böyle bir durumu öğrendiklerinde, ivedilikle toplanması gerekli ve kaybolma olasılığı bulunan kanıtları saptadıktan başka hiçbir işlem yapmayarak ve ilgili memur ya da kamu görevlisinin ifadesine başvurmadan belgelerin bir örneğini ilgili makama göndermekle yetinmeleri amaçlanmıştır.
Oysa, Cumhuriyet başsavcılıkları suç işlendiğini herhangi bir biçimde öğrendiklerinde, tüm kanıtları toplayıp, yapacakları değerlendirme sonucunda suçlamanın ciddi olduğu kanısına varırlarsa soruşturma yapmalarında kamu yararı bulunmaktadır. Bu etkinlik, daha sonraki evrede başlayacak yargılamanın sağlıklı ve güvenilir biçimde yürütülmesi için gereklidir.
Yasa kapsamına giren suçu öğrenen Cumhuriyet başsavcılarının, tüm kanıtları toplamaları yerine, görevi nedeniyle suç işlediği ileri sürülen memur ve diğer kamu görevlileri hakkında ivedilikle toplanması gerekli ve kaybolma olasılığı bulunan kanıtları saptamaktan başka hiçbir işlem yapmayarak, belgeleri ilgili idari makama göndermeleri, kimi suçların ve suçluların ortaya çıkarılmamasına yol açabilecektir.
Olayla ilgili kanıtların karartılması, sağlıklı soruşturmanın yapılamaması durumunda suçluların cezalandırılması olanaksızlaşacak; böylece, toplumun adalet duygusu zedelenecektir.
2- 4483 sayılı Yasa'nın 5. maddesinin, 4696 sayılı Yasa'yla değişik birinci fıkrasında, araştırma süresinin altmış gün olduğu belirtilmiş; 7. maddesinin yine aynı Yasa'yla değişik birinci fıkrasında da, yetkili organın soruşturma izni konusundaki kararını, suçun 5. maddenin birinci fıkrasına göre öğrenilmesinden başlayarak, ön inceleme dahil kırkbeş gün içinde vereceği, bu sürenin, zorunlu durumlarda onbeş günü geçmemek üzere bir kez uzatılabileceği kurala bağlanmıştır.
4483 sayılı Yasa'nın 9. maddesinin, 4696 sayılı Yasa'yla değişik ikinci fıkrasına göre de, yetkili organın soruşturma izni verilmesi ya da verilmemesine ilişkin kararına karşı ilgililer, kararın kendilerine tebliğinden başlayarak on gün içinde itiraz edebileceklerdir.
İtiraz üzerine yetkili organ, kararı, itirazı ve dosyayı ilgili idari yargı organına gönderecek ve itirazlar en geç üç ay içinde karara bağlanacaktır.
Soruşturma izni verilmesine ilişkin karara, ilgili memur ya da diğer kamu görevlisince yapılan itirazı idari yargı organının reddetmesi durumunda ya da yukarıda belirtilen itiraz süresinin geçmesinden sonra Cumhuriyet başsavcılıklarınca soruşturma başlatılabilecektir.
Böylece, araştırma, ön inceleme ve soruşturma izni verilmesi ya da verilmemesi, idari yargı organına yapılacak itirazlar ve bu itirazların incelenip karara bağlanması ve tebligatların yapılmasından oluşan bu sürecin uzun bir süreyi gerektireceği açıktır. İdari yargı organlarının iş yükü ve tebligatlara ilişkin bilinen sorunlar nedeniyle bu süre daha da uzayacaktır. Böylece, Cumhuriyet başsavcılığı, suçun işlenmesinden çok uzun bir süre sonra hazırlık soruşturmasına başlayabilecektir.
Cumhuriyet başsavcılarının, Yasa kapsamına giren bir suç işlendiğini ihbar, şikayet ya da herhangi bir nedenle öğrendiklerinde, soruşturma izni istemelerinin engellenmesi ve dolayısıyla soruşturma yapmalarının önlenmesi, geçecek sürenin uzunluğu nedeniyle doğru ve sağlıklı yargılama yapılması yönünden ciddi sakıncalar yaratacaktır.
Öte yandan, 4483 sayılı Yasa'nın 4. maddesinin ikinci fıkrasında, diğer makam ve memurlarla kamu görevlilerinin, bu Yasa kapsamına giren bir suç işlendiğini ihbar, şikayet, bilgi, belge ya da bulgulara dayanarak öğrendiklerinde, durumu Cumhuriyet başsavcılığına değil, izin vermeye yetkili organa iletecekleri belirtilmiştir. Bu durumda, işlendiği öne sürülen suçları soruşturup kovuşturma yetkisi bulunan Cumhuriyet başsavcılığının böyle bir suçun işlendiğinden ve yapılan ön incelemeden haberi de olmayacaktır.
Yukarıda yapılan açıklamalar karşısında, Cumhuriyet başsavcılıklarının, suçun işlendiğini öğrendiklerinde gerekli girişimleri başlatıp, soruşturma izni verilmesini isteme haklarının kullanılmasını önleyen düzenlemeler,
- Delillerin karartılmasına,
- Soruşturmanın geciktirilmesine,
- Dava açılması durumunda yargılamanın yeterli ve doğru deliller üzerinden yapılamamasına,
- Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin büyük huzursuzluklara ve sürtüşmelerine,
neden olacağından hukuka uygun düşmemektedir.
3- 4483 sayılı Yasa'nın 9. maddesinin, 4696 sayılı Yasa'yla değişik ikinci fıkrasında, Cumhuriyet başsavcılığının ön incelemeye geçilmemesine ve soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararlara karşı yetkili organa itiraz edebileceği belirtilmiştir.
Oysa, fıkranın değiştirilmeden önceki metninde, soruşturma izni istemine bağlı olarak soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı Cumhuriyet başsavcılığının itiraz yoluna gidebileceği kurala bağlanmıştır.
Görüldüğü gibi, Cumhuriyet başsavcılığı, önceki kurala göre, soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı itiraz yoluna bir kez başvuracak iken, yapılan değişiklikle itiraz yolunun ikiye çıkarılması, bu duyarlı konuda sonuç alınmasını güçleştirecek ve geciktirecek niteliktedir.
4- 4483 sayılı Yasa'nın 4. maddesinin, 4696 sayılı Yasa'nın 2. maddesiyle değişik dördüncü fıkrasında, "1.11.1984 tarihli ve 3071 sayılı Kanunun 4 üncü maddesindeki yazılı şartları taşımayan ve yapılan araştırma sonucunda daha önce sonuçlandırılmış konular ile yukarıdaki fıkraya aykırı bulunan ihbar ve şikayetler, Cumhuriyet başsavcılıkları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmaz ve bu durum ihbar ve şikayette bulunana bildirilir.
Ayrıca, bu durumun ön incelemenin herhangi bir aşamasında tespit edilmesi halinde, ön inceleme raporu düzenlenmeksizin konu sonuçlandırılır" kuralına yer verilmiş; aynı maddenin üçüncü fıkrasında da, "Bu Kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikayetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikayetlerde kişi ve/veya olay belirtilmesi zorunludur" düzenlemesi getirilmiştir.
Böylece, üçüncü fıkraya aykırı ihbar ve şikayetlerin yanısıra 3071 sayılı Yasa'nın 4. maddesindeki koşulları taşımayan, yani dilekçe sahibinin adı, soyadı ve imzası ile iş ya da ikametgah adresini içermeyen ya da daha önce izin vermeye yetkili organın doğrudan ya da araştırma yaptırarak sonuçlandırdığı konulara ilişkin bulunan ihbar ve şikayet dilekçelerinin de işleme konulmayacağı, kesin, açık ve buyurucu bir biçimde kurala bağlanmıştır.
Benzeri düzenlemeye, 4483 sayılı Yasa'nın ön incelemeye ilişkin 5. maddesinin 4696 sayılı Yasa'nın 3. maddesiyle değiştirilen birinci fıkrasının ikinci tümcesinde de yer verilmiştir.
Anılan fıkraların, 3071 sayılı Yasa'nın 4. maddesindeki koşulları taşımayan ve "yapılan araştırma sonucunda daha önce sonuçlandırılmış konular"ın işleme konulmayacağını ve bu durumun ön incelemenin herhangi bir aşamasında saptanması durumunda "ön inceleme raporu düzenlemeksizin konunun sonuçlandırı"lacağını öngören düzenlemesi hukuk anlayışıyla bağdaşmamaktadır. İdari organların araştırma ve ön inceleme sonuçlarını "kesin hüküm" değerinde kabul etmenin hukuksal dayanağı bulunmamaktadır.
Takipsizlik kararına bağlanmış konuların yeni bilgi ve belgelerin elde edilmesi durumunda Cumhuriyet başsavcılıklarınca soruşturma konusu yapılması zorunlu iken ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası'nın 445. ve Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası'nın 327. ve 330. maddelerinde kesinleşen yargı kararlarına karşı bile olağanüstü yargı yolu öngörülmüşken, idari makamların yönetsel kararlarının kesin hukuksal gerçeklik değerine yükseltilmesi, hukuka açık aykırılık oluşturmaktadır.
Öte yandan, Anayasa Mahkemesi'nin 5.12.1968 günlü, E: 1967/49, K: 1968/60 sayılı kararında da belirtildiği gibi, toplumsal yararlar gözönünde tutulduğunda ihbarı yapanın kimliğinin belli olup olmaması birinci derecede önem taşımamaktadır.
İhbar ve şikayet dilekçelerinde "olay, yer ve kişi" somut olarak belirtilmişse, dilekçede ad, soyad, imza ya da adres bulunmaması nedeniyle ya da ortaya çıkan yeni bilgi ve belgelere karşın konunun daha önce yapılan araştırmayla sonuçlandırıldığından söz edilerek ihbar ve şikayetlerin işleme konulmaması ülke gerçekleriyle bağdaşmayacağı gibi, suç işleyen memurlar ve diğer kamu görevlilerinin korunduğu izlenimine yol açması nedeniyle de yurttaşların demokratik sisteme ve hukuk devletine olan güvenlerini zedeleyecek niteliktedir.
5- Anayasa'da güçler ayrılığı ilkesi benimsenmiş; başlangıç bölümünde, güçler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı uygar bir işbölümü ve işbirliği olduğu belirtilmiş; 7, 8 ve 9. maddelerinde de, yasama, yürütme ve yargı organlarının görev ve yetkileri kurala bağlanmış; 6. maddesinde de, hiçbir organın, kaynağını Anayasa'dan almayan bir Devlet yetkisini kullanamayacağı vurgulanarak, organların birbirlerinin yetki alanına karışması önlenmiştir.
4696 sayılı Yasa değişiklikleri ile, Cumhuriyet başsavcılıklarının görev ve yetki alanına giren konularda idare makamlarına yetki verilmesi, yürütmenin yargı alanına el atması ve yürütmenin yargı erkine üstün konuma geçirilmesi anlamına gelmektedir ki, bu durum, Anayasa'nın güçler ayrılığı ilkesi ve 9. maddesi ile bağdaşmamaktadır.
6- 4483 sayılı Yasa'nın 9. maddesinin , 4696 sayılı Yasa'nın 6. maddesiyle değişik birinci fıkrasında, yetkili organın, ön incelemeye geçilmemesi kararının yalnızca şikayetçiye bildirileceği öngörülmüşken, ikinci fıkrada, şikayetçiden ayrı olarak Cumhuriyet başsavcılığının da ön incelemeye geçilmemesine ilişkin karara itiraz edebileceği kuralı getirilmektedir.
Belirtilen durum uygulamada duraksamalara ve sorunlara yol açabileceğinden, ön incelemeye geçilmemesine ilişkin kararların Cumhuriyet başsavcılıklarına da bildirileceğine ilişkin bir ibareye metinde yer verilmesinin gerekli olduğu değerlendirilmektedir.
Ekonomik krizlerin, sosyal adaletsizliğin en büyük nedeni yolsuzluklardır. 4483 sayılı Yasa'da, memurlar ve diğer kamu görevlileri için öngörülen dokunulmazlığın kısmen daraltılarak yolsuzluklarla savaşım amaçlanmalıdır. Bu yapılmayıp, tersine Cumhuriyet başsavcılarının soruşturma izni isteme yetkilerinin kaldırılmasına ilişkin düzenlemeler, memurların ve diğer kamu görevlilerinin cezai sorumluluktan kurtarılmaları sonucunu doğurabilecektir ki, bu sonuç, "yolsuzluk ve saydamlık" listesinde üst sıralara yükselmemizi güçleştirecektir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, hukuka, kamu yararına ve Anayasal ilkelere uygun düşmeyen kurallar içeren 4696 sayılı "Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun", Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 89. ve 104. maddeleri uyarınca, yayımlanması uygun görülmeyerek, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce bir daha görüşülmek üzere ekte geri gönderilmiştir.
Ahmet Necdet SEZER
CUMHURBAŞKANI
(NA)