Genel Değerlendirme
Türkiye'ye 1999'da Helsinki'de aday statüsü verilmesi, ülkeyi bir dizi temel reformu hayata geçirmek konusunda cesaretlendirmiştir.
2001 yılının Ekim ayında yapılan anayasal reform, insan hakları ve temel özgürlüklerini geliştirmeye ve idam cezasını sınırlandırmaya yönelik olmuştur. İdam cezası, savaş halleri dışında, kaldırılmıştır.
Güneydoğuda iki ildeki olağanüstü hal (OHAL) kaldırılmıştır. Diğer iki ildeki OHAL da bu yılın sonuna kadar kaldırılacaktır.
Bu reformların onaylanması, Türkiye'deki siyasi liderlerin birçoğunun ülkeyi Avrupa Birliği standartlarına çıkarmaktaki kararlılığına işarettir.
Ağustos ayı reformları zor siyasi ve ekonomik koşullar altında kabul edilmiştir ve çok hassas toplumsal konulara el attıkları için özellikle dikkat çekmektedirler.
Fiziksel koşulları iyileştirmeye yönelik hapishane sistemi reformları devam etmiştir. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi' nin işkenceyi önleme amaçlı bir dizi tavsiyesi hayata geçirilmeye başlamıştır.
Ancak gelişmelere rağmen, F-tipi cezaevlerindeki koşullarla ilgili sorunlar devam etmektedir. Mahkeme öncesi tutukluluk sürelerinin kısaltılması, işkenceyle mücadele açısından olumlu bir gelişmedir.
İşkence ve kötü davranışla ilgili iddialar devam etmiştir ve işkenceyle suçlananların yargılanması konusunda çok az ilerleme kaydedilmiştir.
TCK'nın 159. maddesinde yapılan değişiklikler uyarınca, artık kamu kurumlarına hakaret etme amacıyla olmayan fikir beyanları suç olmaktan çıkmıştır.
Ceza Yasası, Terörle Mücadele Yasası ve Dernekler Yasası'nda yapılan değişikliklerle birlikte, ifade, toplanma, ve basın-yayın özgürlükleri üzerindeki bazı kısıtlamalar kaldırılmıştır.
Ancak yazar, gazeteci ve yayıncıların yargılanmasına hala devam edilmektedir.
Ağustos ayında kabul edilen reformlar çerçevesinde, Türkçe dışında dillerde yayın yapmak ve eğitim vermek yasağı kaldırılmıştır. Vakıflar Yasası'nın değiştirilmesine rağmen, dini azınlıklar hala tüzel kişilik, mülk edinme , eğitim ve din adamı yetiştirme konularında kısıtlanmaktadırlar.
Yeni Medeni Kanun, cinsiyet eşitliği ve çocuk haklarının korunması alanlarında olumlu bir adımdır.
Türkiye, her alanda ayırımcılığı yasaklayan bir BM konvansiyonunu imzalamıştır. Ancak sendikalar hala kısıtlamalarla karşı karşıyadır ve çocuk işçilerin sayısı hala yüksektir.
Namus için işlenen cinayetlerin ceza indirimine gitme nedeni olmasını sağlayan mevzuat hala değiştirilmemiştir.
Yargı sistemi reformları devam etmektedir. Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin (DGM) yetkisi daraltılmış ve mahkeme öncesi tutukluluk süresi kısalmıştır. Ancak DGM'lerin işleyişi hala uluslararası standartlara uymamaktadır. Yargının her zaman bağımsız ve tutarlı davranmadığına dair raporlar vardır.
Türkiye'de yolsuzluk hala çok büyük bir sorundur. Bu alandaki konvansiyon hala onaylanmamıştır.
Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) rolünde değişikler yapan anayasal değişiklik imzalanmıştır. Ancak bu değişiklikler, MGK'nın işlevini değiştirmiş görünmemektedir.
Türkiye, Kıbrıs'taki iki liderin, adadaki sorunu çözmek amacıyla görüşmelerde bulunmasını desteklediğini belirtmektedir. Ancak AB, Türkiye'nin Kıbrıs Türk liderini adada bir barış sağlama yönünde daha fazla çaba sarf etmesi için teşvik etmesi gerekliliğini vurgulamıştır.
Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkiler gelişmeye devam etmiştir.
Bütünüyle, Türkiye, Kopenhag siyasi kriterlerine uymak yolunda özellikle son yıl içerisinde, ilerleme kaydetmiştir. 2002 yılının Ağustos ayında kabul edilen reformlar demokrasiyi güçlendirmek ve insan haklarının korunması açısından çok önemlidir.
Ancak Türkiye, Kopenhag siyasi kriterlerine henüz bütünüyle uymamaktadır. Reformlar, temel hak ve özgürlüklere birtakım kısıtlamalar getirmeye devam etmiştir.
Yazılı ve görsel basın , ifade, toplanma ve din özgürlükleri alanlarında hala önemli kısıtlamalar vardır.
Etkili olabilmeleri için bu reformların hayata geçirilmesi gerekmektedir. Komisyon'a göre, Yüksek Seçim Kurulu'nun bir siyasi partinin liderine seçim yasağı getirmesi, reformların yarattığı havaya ters düşmektedir.
İşkenceyle mücadele, askerin sivil hayata müdahalesi, şiddet içermeyen fikir beyanlarından hapse girenler ve AIHM kararlarına uyum alanlarında Türkiye'nin hala çok fazla çaba göstermesi gerekmektedir.
Komisyon, Türkiye'yi, demokrasisini güçlendirmek ve insan haklarını korumak alanlarına çaba göstermeye teşvik etmektedir. Bu Türkiye'nin, siyasi kriterlere uyum alanındaki engellerini ortadan kaldıracaktır.
Yargı
Türkiye'de yargı sisteminde bazı değişiklikler yapılmıştır. 2001 yılının Kasım ayında, meclis tarafından kabul edilen yeni Medeni Kanun, kadın-erkek eşitliği, toplanma özgürlüğü ve çocukları koruma alanlarında bazı değişiklikler getirmiştir.
Yapılan birtakım yasa değişiklikleri sayesinde, organize suçlar ve bankacılık sektöründe yolsuzluk suçları artık Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin (DGM) yetkisinde değildir. DGM yetkisindeki suçlardan yargılananların savunma hakkı geliştirilmiştir. Ancak bu değişikliklere rağmen, DGM'lerin görev, yetki, ve sorumlulukları, halen Avrupa standartlarına çıkarılmalıdır.
Hapishaneler de dahil olmak üzere, mahkemeler ve bakanlık kurumları arasında, mahkeme işlemlerini hızlandırmak, koordinasyon ve verimliliği artırmak için bir enformasyon sistemi oluşturmayı amaçlayan Milli Yargı Ağı Projesi devam etmektedir.
Yargı sistemi büyük bir yığılma ile karşı karşıyadır. .Halen askıda olan 1,153,000 ceza ve 548,000 hukuk davası vardır. Yargı işlemlerinin ortalama süresi hala çok uzundur: bu süre ceza davaları için 406, hukuk davaları için 241 gündür.
Ara istinaf mahkemelerinin oluşturulması konusunda bir ilerleme yaşanmamıştır. İstinaf mahkemelerinin kurulması, adil yargılamada ve yargının verimlilik ve hızının artmasında büyük rol oynayacaktır.
Yargı sistemindeki olumsuzluklardan biri de, Ceza Kanunu'nun geniş madde yelpazesinin ifade özgürlüğü ile ilgili davalarda, savcılar tarafından tutarsızca kullanılmasıdır.
İfade özgürlüğüne ilişkin maddelerde yapılmış olan değişikliklere rağmen, savcılar, uyum yasaları çerçevesinde değiştirilmemiş olan maddeleri, ifade özgürlüğünü kısıtlamak için kullanmaktadırlar.
Kanunun yorumlanmasında farklılıklar vardır. Bu da, yasal şeffaflığı, kesinliği ve istikrarı engellemektedir.
Ceza Yasası'nın üç, Terörle Mücadele Kanunu'nun da bir maddesinin, özellikle ifade özgürlüğünü kısıtlamak için farklı yorumlandığı yönünde deliller vardır.
Bu maddeler,özellikle anayasanın 13 ve 14. maddelerince ifade edilen "devletin bölünmez bütünlüğü ve laikliği"ni ihlal ettiği gerekçesiyle, Kürt sorunu ve din özgürlüğü konularında fikir beyan eden şahıslara uygulanmaktadır.
Bu maddeler altında yargılananlar bazı durumlarda beraat etmekte, bazı durumlarda ise, tam tersi bir karar verilmektedir. Bu da, önceden belirtildiği gibi,kanunların nasıl yorumlanacağının tahmin edilebilirliğini azaltmaktadır.
Yargıtay, ifade özgürlüğü ve işkenceyle mücadele konularında uyum yasaları hükümlerini uygulamaya koymaya başlamıştır. Bazı durumlarda, Yargıtay, alt mahkeme kararlarını, yeni yasalara ters düştükleri gerekçesiyle bozmuştur.
Diğer taraftan, Yargıtay, Diyarbakır DGM tarafından 312. maddenin yeni versiyonuna dayandırılan kararını bozmuştur. Bu davada, Diyarbakır DGM, 312. maddenin eski şeklinden hüküm giyen Adalet ve kalkınma Partisi (AKP) lideri Recep Tayyip Erdogan'ın sabıka kayıtlarının silinmesine karar vermişti.
Mahkemeye göre Erdoğan'ın hüküm giymesine neden olan fiil yeni maddeye göre suç teşkil etmemekteydi. Bu kararla Erdoğan, 3 Kasım seçimlerine katılabilecekti. Ancak Yargıtay'ın bu kararı bozması ve ardından Yüksek Seçim Kurulu'nun verdiği karar, Erdoğan'ın seçimlere katılmasını engellemiştir.
Çocuk mahkemelerinin sayısının artırılması projesi çok yavaş ilerlemektedir. Adli tip enstitülerinin sayısının artırılmasıyla ilgili olarak da herhangi bir ilerleme kaydedilmemiştir.
Yargının her zaman bağımsız ve istikrarlı hareket etmediğine dair raporlar vardır.
Anayasa Mahkemesi' nin 20 Mart 2002'de Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu'nu uygulamayı kabul etmesi olumlu bir gelişmedir. Bu kararla mahkeme, AİHM konvansiyonunu, Türk mahkemelerinin kararlarını dayandırabilecekleri bir kaynak olarak kabul etmiştir. Bu adil yargılamayı teminat altına almak adına büyük bir adımdır.
Türk Ceza Kanunu (TCK)'nun 312. maddesiyle ilgili bazı davalar beraatla sonuçlanmış olsa da, bazı durumlarda bu madde mahkumiyetlere yol açmıştır. Aynı şey TCK'nın 159. maddesi için de geçerlidir.
Askeri mahkemelerin siviller üzerindeki yargı yetkisi de endişe yaratmaktadır.
İnsan hakları ve azınlıkların korunması
2001 Ekim ayında yapılmış olan Anayasal değişikliklerle üç yeni mevzuat yürürlüğe girmiştir. 2002 yılının Şubat, Mart ve Ağustos aylarında kabul edilmiş olan üç ayrı reform paketi, Türkiye'nin başlıca mevzuatlarının birçok hükmünde değişiklikler yapmış ve ölüm cezası, temel hak ve özgürlüklerin kullanılması, mahkeme öncesi tutukluluk ve hukuki tazminat da dahil birçok insan hakları konularını ele almıştır.
Hükümet, yeni düzenlemelerin hayata geçirilmesi konusunda kararlı görünmektedir ve 2002 yılının Kasım ayına kadar tüm düzenleme ve idari önlemlerin alınması için çalışmaktadır.
2002 yılının Nisan ayında, hükümet her türlü ırk ayırımcılığını ortadan kaldırmaya yönelik bir Birleşmiş Milletler (BM) konvansiyonunu onaylamıştır.
Ancak Türkiye, kültürel, ekonomik ve sosyal haklarla ilgili Uluslararası BM antlaşması ve Uluslararası Ceza Mahkemesi kanunu gibi diğer başlıca uluslararası insan hakları anlaşmalarının kabul edilmesinde herhangi bir ilerleme sağlamamıştır.
Anayasa'nın 38. maddesinde ve Ceza Kanunu'nda yapılan değişikliklere rağmen, Türkiye, idam cezasının kaldırılmasına yönelik 6 ve 13. protokolleri henüz imzalamamıştır.
Türkiye, ulusal azınlıkların korunmasıyla ilgili Avrupa Konseyi Çerçeve Anlaşması'nı da imzalamamıştır.
Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını uygulamaması ciddi bir problem teşkil etmektedir. Üçüncü reform paketiyle birlikte, Türkiye, AİHM kararlarını uygulamak için cezai ve özel hukuk davalarında yeniden yargılanmanın yolunu açmıştır.
Ancak bu yeni hükümler sadece AİHM'ye 2003'ten sonra yapılmış olan başvurularda alınan kararlara uygulandığı için etkisi sınırlı olmuştur.
Türkiye hükümeti, sivil toplum örgütleriyle diyalogun artırılması ve gözetim ve enformasyon mekanizmalarının güçlendirilmesi için çalışmalar yapmaktadır.
Ankara'daki İnsan Hakları Başkanlığı, insan hakları konusundaki mevzuatın uygulanıp uygulanmadığını izlemekle sorumludur. Başkanlık, yerel medya organları aracılığıyla bilgilendirme kampanyaları düzenlemekte ve özel telefon hatları ve şikayet kutuları aracılığıyla insan hakları ihlallerini tespit etmektedir.
Bazı sivil toplum örgütlerinin insan hakları kurullarına katılmaktaki isteksizlikleri göze çarpmaktadır. Bunun nedeni, bu kurullarda çoğu zaman güvenlik kuvvetleri mensuplarının da bulunmasıdır.
Kadınlara karşı ayırımcılık
Türkiye, ayırımcılığı yasaklayan 12. protokolü hala kabul etmemiştir. Ülkede ayırımcılığı yasaklayan herhangi bir medeni ya da idari kanun hükmü yoktur. Türkiye'nin ayırımcılık konusunda daha fazla adım atması gerekmektedir.
2002 yılının Ağustos ayı reformlarıyla birlikte, Türkiye'de savaş halleri dışında ölüm cezası kaldırılmıştır. Bu karar, hükümet içinde Öcalan davası etrafında yoğunlaşan şiddetli tartışmalara yol açmıştır. Barış zamanlarında verilen ölüm cezaları, 2002 yılının Eylül ayından itibaren afsız müebbet hapis cezasına çevrilmiştir.
İşkence ve kötü muamelenin engellenmesi amacıyla, mahkeme öncesi tutukluluk süresi dört günle sınırlandırılmıştır. Bu süre, OHAL bölgelerinde üç gün uzatılabilmektedir.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun bazı maddelerinde yapılan değişiklikler, tutukluların akrabalarının gözaltı karar ve süresinden haberdar edilmelerini gerektirmektedir. DGM'lerin Kuruluşu ve Kovuşturma Metotları Kanunu'nda yapılan değişikliklerden sonra, bu yasa kapsamı içerisinde olan tutuklulara, tutuklandıktan 48 saat sonrasından itibaren avukatlarıyla görüşme izni verilmiştir.
Bu 48 saatlik süre içerisinde tutuklularla irtibat kurulamamaktadır, ve bu süre, işkencelerin en yoğun olarak meydana geldiği zaman dilimidir. Tutuklular, avukatlarıyla görüşme haklarından vazgeçebilmektedirler, ve bu uygulama onların bu yönde baskıya uğramalarına neden olmaktadır.
Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi'nin tavsiyelerine göre tüm tutuklulara gözaltının başladığı ilk andan itibaren hukuki heyet temin edilmelidir. Polis ve savcıların soruşturmalarının büyük bölümü şüpheliden itiraf koparmaya yöneliktir.
Bu, çoğu zaman bir avukatın yokluğunda yapılmaktadır. Bu şartlar altında alınan itiraflar destekleyici delile ihtiyaç duyulmadan mahkemeler tarafından hala kabul edilmektedir.
Komitenin işkence raporuna karşılık, Emniyet Genel Müdürlüğü 2002 yılının Nisan ayında bir bildiri yayınlamıştır. Bildiriye gore, artık sorgulama odaları siyaha boyanmayacak ve sorgu sırasında şüphelinin yüzüne projektör ışığı tutulmayacaktır.
Komitenin raporuna göre, İstanbul çevresinde tutukluluk şartlarında bazı ilerlemeler yaşanmış olsa da, gözaltı sırasında işkence ve kötü muamele iddiaları hala çok yaygındır. İşkence ve yargısız infaz özellikle Güneydoğu bölgesinde yaygındır.
2002 yılında herhangi bir kayıp ihbarı olmamıştır. Ancak, 2001 yılının Ocak ayında kaybolmuş olan HADEP yetkilileri Serdar Tanis ve Ebubekir Deniz halen kayıptır.
İşkence ve kötü muamele suçlularına verilen cezalar genelde çok hafiftir ve sıklıkla para cezasına çevrilmekte veya ertelenmektedir. Davalar çok uzamaktadır ve zaman aşımına uğradıkları için sonuçlandırılamamaktadır.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Türkiye'nin terörizmle mücadeleyi, insan haklarına saygılı bir şekilde yürütmesi gerektiğini belirtmiştir. Türkiye'deki reformları taktirle karşılamış olan Komite, ancak işkence ile ilgili iddiaların endişe yarattığını belirtmiş ve bunun engellenmesi için daha fazla çaba sarf edilmesi gerektiğine dikkat çekmiştir. Komite, ayrıca, Türkiye'nin polis ve jandarma eğitimini ilerletmesi ve işkence suçlularına daha etkili cezalar getirmesi gerektiğini belirtmiştir.
DGM yetkisindeki davalarda, tutukluların bedava yasal yardımdan yararlanma ve ifade verirken yanlarında avukat bulundurma hakları yoktur.
Türkiye Polis Görev ve Yetkileri Yasası, polise İnternet kafeleri ve İnternet erişimi sağlayan diğer yerleri kapatma yetkisi vermektedir.
Hapishane koşulları
Türkiye'de hapishane sistemi reformları devam etmektedir. İşkenceyi Önleme Komitesi ve sivil toplum temsilcileri, F-tipi cezaevlerinin yarattığı tecrit hakkında endişelerini sık sık dile getirmektedirler. 10 Ocak 2002'de Adalet Bakanlığı bir bildiri yayınlayarak F-tipi cezaevlerinde 10 tutuklunun haftada beş saat bir araya gelmesine izin vermiştir. Ancak bu belli şartlara bağlanmıştır.
Tutukluların bu süre zarfında eğitim, spor ya da başka sosyo-külürel aktivitelere katılmaları gerekmektedir. Komite bu aktivitelere katılma şartının kaldırılmasını tavsiye etmiştir. Adalet Bakanlığı, F-tipi cezaevlerini protesto için tutulan ölüm oruçlarının sona ermesiyle bu konuda bir sempozyum düzenleyeceğini söylemiştir.
Adalet Bakanlığı'na göre, 2002 yılının Mayıs ayına kadar F-tipi cezaevlerindeki 1,233 tutukludan 232'si rehabilitasyon programları ve sosyal aktivitelere katılmışlardır. Ancak, birçok terör mahkumu kendilerini soyutlamaktadırlar.
2002 yılının Ağustos ayında, Adalet Bakanlığı bir bildiri yayınlamış ve savcıları tutukluların güvenliğini sağlamaya sevk etmiştir. Bakanlık, buna uygun davranmayan hapishane görevlilerinin de cezalandırılmasını istemiştir.Telefon görüşmeleri ve ziyaretçi kabulü hakları iyileşmektedir. Ancak, avukatlar hala hapishanedeki müvekkillerini görmekte zorluk yaşamaktadırlar.
F-tipi cezaevlerini protesto için başlatılan ölüm oruçları hala devam etmektedir ve son dönemde ondan fazla tutuklu hayatını kaybetmiştir. Son dönemde hayatını kaybedenlerle birlikte ölüm orucu tutarken ölenlerin sayısı 57'ye yükselmiştir.
Dayanışma grevi, 2002 yılının Mayıs ayında sona ermiştir ve tutukluların aileleri, protestolarını siyasi yollarla sürdüreceklerini belirtmişlerdir. Resmi kaynaklar, 20 tutuklunun ölüm orucunda olduğunu kaydederken, resmi olmayan kaynaklar, bu rakamın daha yüksek olduğunu belirtmektedir.
İş-Kur, eski tutukluların tekrar iş piyasasına katılabilmeleri ve uyum sağlamaları için bir proje ortaya koymuştur. Adalet Bakanlığı ve sivil toplum örgütlerinin ortak yürüttüğü proje, tutukluların eğitimini sağlamayı ve hapisten çıktıktan sonra iş olanaklarını artırmayı amaçlamaktadır.
Hapishanelerdeki aşırı kalabalık konusunda Af Yasası'na değinmek gerekmektedir. 2002 yılının Mayıs ayında yürürlüğe girmiş olan Af Yasası, Eylül ayına kadar 43,576 mahkumun hapisten çıkmasını sağlamıştır. Ancak düşünce suçlusu aydın ve gazeteciler Af Yasası'ndan yararlanamamışlardır.
İfade Özgürlüğü
Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) yapılan bazı değişiklikler, devlet ve devlet organlarına hakaret ve devletin bölünmez bütünlüğünü tehdit suçlarına verilen hapis cezalarını azaltmıştır. Aynı değişiklikler, Türk yasalarının eleştirilmesi sonucunda verilen para cezalarını kaldırmıştır.
Terörle Mücadele Yasası'nda yapılan değişikliklerle, televizyon ve radyo yayını durdurma cezaları kısaltılmış, ancak para cezaları artırılmıştır. Yasa değişikliklerinden sonraki birkaç davada verilen kararlar, mevzuatın tutarlı bir şekilde uygulanmadığını göstermektedir. Bazı davalar beraatla sonuçlarınken, diğerlerinde ağır cezalar verilmiştir.
Gazeteci, yazar ve yayıncılara karşı hala ifade özgürlüğüyle ilgili davalar açılmaktadır. Bazı kaynaklar 100 kadar davanın askıda olduğunu belirtmektedirler.
Türkiye Yayıncılar Birliği' nin raporuna göre 2002 yılının Ocak ve Mayıs ayları arasında 39 yazarın yazdığı 40 kitap yasaklanmış, ya da incelemeye alınmıştır.
Yargıçların, yasaları yorumlarken, sanığın AİHM altındaki haklarını tutarlı şekilde dikkate aldığı yolunda işaret henüz yoktur.
Basın özgürlüğü
Birinci reform paketiyle birlikte, Terörle Mücadele Yasası'nda değişiklik yapılarak, terörist propaganda yapmaktan suçlu bulunan yayıncıların para cezası en az 100 milyon Türk lirasından en az 3 milyar Türk lirasına çıkarılmıştır.
İkinci reform paketi, Basın Yasası'nda bazı değişiklikler yapmış, ancak bu değişiklikler basın özgürlüğü kısıtlamalarını kaldırmakta çok az ilerleme kaydetmiştir. Üçüncü reform paketi, Basın Yasası'nda birtakım değişiklikler daha yapmıştır. Bu değişikliklerle basınla ilgili suçlar için verilen hapis cezaları ağır para cezalarına çevrilmiştir.
Basın Yasası, hala basın özgürlüğünü kısıtlamaya devam etmektedir. Gazeteciler hala baskı ve sansürle karşılaşmakta ve birçoğu yargılanmaktadır.
Televizyon ve radyo yayınlarında, devletin bölünmez bütünlüğüne tehdit görülmesi durumunda yayın durdurma cezası 15 günden yedi güne indirilmiştir.
Üçüncü reform paketiyle birlikte RTÜK Yasası değişmiş ve Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında kullandıkları dil ve lehçelerde yayın serbest bırakılmıştır.
Meclis'in 2002 yılının Mayıs ayında kabul etmiş olduğu yeni RTÜK yasası, ifade özgürlüğünü daha da kısıtlamaktadır. Bu yasayla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti'nin varlık ve bağımsızlığına, devletin ve ulusun bölünmez bütünlüğüne, Atatürk devrim ve inkılaplarına saygısızlık eden, ve toplumu şiddet, terör ve etnik ayırımcılığa teşvik eden yayınlar yasaklanmıştır ve çok ağır cezalar getirilmiştir.
RTÜK yasası, İnternet içeriğine de sansür getirmiş ve İnternet sayfalarının yayınlanmadan önce yetkililer tarafından onaylanması zorunluluğunu getirmiştir. RTÜK yasası, toplum ahlakına aykırı dil kullanan, iftira, karalama, müstehcenlik ve bölücülüğe teşvik içeren ve Kürtçe program yayınlayan radyo ve televizyon kanallarını cezalandırmaktadır.
Dernek kurmakla ilgili yasadaki değişikliklerle birlikle, dernekleri kapatma nedenleri sınırlandırılmıştır. Artık, derneğin suç işleme olanağının bulunması kapatma sebebi olarak kabul edilmemektedir.
Toplanma özgürlüğü hala kısıtlanmaktadır. Yasaya göre, üniversite öğrencileri tarafından kurulan dernekler sadece eğitim konularıyla ilgilenebilmektedir. TCK'nın 312. maddesinden hüküm giymiş olanlar, beş yıl boyunca dernek kuramamaktadırlar.
Herhangi bir dil, ırk, sosyal sınıf, din veya mezhep adına çalışmalarda bulunmak için dernek kurmak hala yasaktır. Dernekler, resmi iletişimlerinde Türkçe dışında hiçbir dil kullanamamaktadırlar.
Yabancı derneklerin çalışmaları belli bölgelerle sınırlandırılmaktadır. Dernekler, hala, isimleri ya da amaçları nedeniyle kapatılabilmektedir.
Sivil toplum örgütleri yetkililerle diyalog kurmakta zorluk çekmektedirler. Sivil toplum ve yetkililer arasında daha sıkı bir işbirliği olmalı, ve sivil toplum örgütleri, dernek yasa tasarılarının hazırlanma aşamasına katkıda bulunmalıdırlar.
Sivil toplum örgütlerinin F-tipi cezaevleri protestolarını desteklemeleri haklarında dava açılmasına neden olmuştur. Yasal olmayan dergi, kitap ya da gazete bulundurmak yüzünden İnsan Hakları Derneği'ne açılan dava sürmektedir. İnsan hakları örgütlerinin çalışmaları hala kısıtlanmaktadır.
İnsan haklarıyla ilgili konulara odaklanmış olan birkaç sivil toplum örgütü izlenmekte, kovuşturulmakta, malzemelerine el konulmakta ve yayınları sansürlenmektedir.
2002 yılının Şubat ayında, Alevi ve Bektaşi Birlikleri Kültür Derneği, "Alevi" ve "Bektaşi" adına dernek kurulamayacağı gerekçesiyle kapatılmıştır. Bu dava hala Yargıtay'dadır.
Bazı değişikliklere rağmen yetkililer hala, miting ve gösterilere izin vermeme yetkisine sahiptir.Miting ve gösteri düzenlemek isteyenler kayda değer engellerle karşılaşmaktadır.
2002 yılının Ağustos ayında film gösterimi, konser ve tiyatro oyunları üzerindeki kısıtlamalar gevşetilmiştir. Ancak bu gösteri ve oyunların, devletin bölünmez bütünlüğüne tehdit oluşturduklarına karar verilirse, ceza uygulamasına gidilmektedir.
Siyasi Partiler Yasası'ndaki değişikliklerle birlikte Anayasa Mahkemesi, bir siyasi partiyi kapatmak yerine o partiye yapılan para yardımını durdurabilmektedir. Bu değişiklikler, parti kapatmayı zorlaştırmıştır.
Din özgürlüğü
Türkiye'de din özgürlüğü garanti edilmiştir. Ancak Müslüman olmayan dini topluluklar yasal engellerle karşılaşmaktadır. Müslüman olmayan topluluklar tüzel kişilik ve mülk edinme haklarıyla ilgili sorunlar yaşamaktadırlar. Din adamı yetiştirmeleri de yasaktır.
Müslüman olmayan topluluklarda, 1936'da çıkan bir yasayla beyan edilmiş olan mülkler yasal olarak tanınmaktadır. 1936'da beyan edilmemiş mülklere ise Türk devleti tarafından el konulmuştur. Kalanlar da istimlak edilebilmektedir.
Ermeni, Rum ve Katolik mülklerine el konulmuştur, ya da bu mülkler risk altındadır. Protestan topluluğu, ibadet edecek bir yer kiralamak ve kilise inşa etmek konularında sorunlarla karşılaşmaktadır.
Kilise ve okul binalarının restorasyonu konusundaki sınırlandırmalar azaltılmıştır.
Dini azınlıkların, din adamı yetiştirmeleri yasağı devam etmektedir. Türk olmayan din adamları ise vize ve oturma izni almakta zorluk yaşamaktadırlar. Rum-Ortodoks topluluğu 1971'de kapatılan Heybeli Ada'daki ruhban okulunun tekrar açılması için birçok kez dilekçede bulunmuştur.
Zorunlu olan din dersleri değişik dinlerin öğretilmesini kapsamaktadır, ancak, birçok dini azınlık, bu derslerin taraflı ve yanlış bilgi içerdiğini bildirmektedir.
Hükümet yetkililerinin din adamlarını rahatsız ettiği de belirtilmektedir.
Bu sorunlara rağmen, Müslüman olmayan toplulukların tanınmaya başladığı yönünde işaretler vardır. Türk devleti, uluslararası arenada dinler arası diyalogda daha aktif olmaya ve din eğitimi konusunda daha kapsamlı bir tutum sergilemeye başlamıştır.
Alevilerin statüsünde herhangi bir ilerleme olmamıştır.
Ekonomik, sosyal ve kültürel haklar
1 Ocak 2002'de yeni Medeni Kanun yürürlüğe girmiştir. Aile reisi kavramı 2001 yılının Ekim ayında yapılan Anayasal değişikliklerle kaldırılmıştır. Bu değişiklikler, kadın ve erkek eşitliğini öngörmektedir.
3 Ocak 2002'de meclis, kadın memurların pantolon giymesi yasağını kaldırmıştır. Devlet okullarına giden kız öğrencilere bekaret testi yapılabileceğini belirten düzenleme Şubat ayında kaldırılmıştır.
Kadınların bazı işlere girmesini engelleyen yasal düzenlemeler vardır. Kadın ve erkekler aynı iş için eşit ücret almamaktadırlar.
Kadınların siyasete aktif katılımı düşüktür. 550 kişilik mecliste 23 kadın vardır.
Türkiye'de namus cinayetleri ceza indirimine gitme sebebidir. Eğer cinayeti işleyen bir çocuksa, bu ceza daha da azaltılabilmektedir.
Çalışan çocuk sayısında azalma olmuşsa da, şu an Türkiye'de yaklaşık 893,000 çocuk çalışmaktadır.
Engellilerin sosyal ya da eğitim alanlarındaki hakları konusunda ilerleme kaydedilmemiştir ve bu konudaki mevzuat doğru dürüst uygulanmamaktadır.
Sendikalar toplanma ve grev yapma konularında kısıtlamalara maruz kalmaktadırlar.Devlet memurlarının grev hakkı yoktur.
İşsizlerin korunmasıyla ilgili bazı adımlar atılmıştır. 2002 yılının Nisan ayında ilk defa işsizlik sigortası uygulamasına geçilmiştir.
Anayasal bir değişiklik sonucunda, bir düşüncenin ifade edilmesi sırasında yasak bir dilin kullanılması yasağı kaldırılmıştır. Üçüncü reform paketi, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında kullandıkları dillerde yayın hakkı sağlamıştır.
Ayrıca, üçüncü reform paketi, Yabancı Dillerde Eğitim Yasası'nda da değişiklikler yapmıştır. Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında kullandıkları dilleri öğrenme ve bu dillerde eğitim veren özel kurslar açma hakkı tanınmıştır. Ancak bu aktivitelerin, ülkenin bölünmez bütünlüğünü tehlikeye atmaması gerekmektedir.
Bu yasanın yürürlüğe girmesinin adından Kürtçe eğitim dilekçesi verdikleri için tutuklanan öğrencilere açılan davaların bazıları düşmüştür.
Azınlık hakları ve azınlıkların korunması
Etnik grup mensupları, dil ve kültürel benliklerini ifade etmekte bazı kısıtlamalarla karşılaşmaktadırlar.
Romanlar, Türkiye'de hala göçmen olarak kabul edilmemektedir. Türkiye'de Romanlara karşı büyük bir önyargı vardır ve şu anki mevzuat onları yeteri kadar korumamaktadır.
Haziran ayında meclis, Milli Güvenlik Kurulu'nun tavsiyesiyle Hakkari ve Tunceli'deki olağanüstü hal (OHAL) uygulamasını kaldırmıştır. 30 Temmuz 2002'de bu karar yürürlüğe girmiştir.
Bu illerde günlük yaşamda rahatlamalar görülmüştür. Daha önceden yasaklı olan bazı dergi ve gazeteler tekrar bu bölgelerde satılmaya başlamıştır.
Güneydoğu'da kültürel hakların kullanılabilmesiyle ilgili bazı olumlu gelişmeler olmuştur.Bölgedeki güvenlik sorunu da azalmaktadır. Askerin bölgedeki etkisi hala hissedilmekte olsa da, ortam eskisi kadar gergin değildir.
Diyarbakır, Bingöl, Van ve diğer bölgelerde OHAL nedeniyle köylerinden ayrılan birçok kişi geri dönmüştür. Ancak, köylerinden ayrılan insanların durumu hala endişe yaratmaktadır. Köylerinden ayrılanlar, çok zor ekonomik ve sosyal şartlar altında, şehirlerde yaşamaya devam etmektedirler. Yetersiz sağlık imkanları ve hijyen, yetersiz beslenme ve içme suyu, kanalizasyonun sağlıksız şekilde atılması ve çöpler, yaygın sorunlar arasındadır.
Güneydoğu'da hala mayınlar vardır ve sık sık kaza sonucu patlamalar yaşanmaktadır. Bölgedeki sivil toplum örgütleri, yetkililerin baskısı altındadır ve sık sık haklarında dava açılmaktadır.Devlet, bölgedeki kısıtlamaları terörle mücadelenin bir parçası olarak açıklamakta ve mazur göstermeye çalışmaktadır.
Genel değerlendirme
Türkiye, piyasa ekonomisinin işleyişiyle ilgili adımlar atmıştır. Piyasa ekonomisinin kapasitesi artırılarak, Avrupa Birliği'ndeki (AB) rekabet baskısı ve piyasa etkileriyle başa çıkabilir hale getirilmelidir.
Ancak piyasa ekonomisi, hala, iki sarsıcı mali krizin sonuçlarını yaşamaktadır. Ekonomiye istikrar kazandırmak için yapılan girişimlerin ardından, şu andaki reform programı olumlu sonuçlar vermeye başlamıştır, ve ekonomi tekrar büyümeye geçmiştir.
Türkiye'nin ekonomik istikrarsızlığının en büyük nedenlerinden biri olan siyasi müdahale azaltılmıştır. Zayıf ve çarpıtılmış bankacılık sektöründeki yapısal eksiklikler ele alınmaya başlamıştır.
Mali piyasa düzen ve denetimi artırılmıştır. Piyasanın işleyişini geliştirmek ve güçlendirmek için Türkiye, reform programlarına devam ederek makroekonomik istikrarı ve mali gücü artırmalıdır.
Kronik yüksek enflasyonu düşürmek ve mali disiplini sağlamak önemli ön şartlardır. Bankaların ve diğer kuruluşların özelleştirilmesinin hızlandırılması ve piyasa düzenlemelerinin tamamlanması gerekmektedir. Yabancı yatırımın teşviki için bürokratik işlemlerin basitleştirilmesi, ve engellerin ortadan kaldırılması çok önemlidir.(EA/NM)