Euro'ya geçişin ekonomik anlamlarını bir tarafa bırakırsak, artık AB'nin birleşik bir devletler topluğu haline geldiği söyleyebiliriz.
Bu aşamadan sonra Türkiye'de AB karşısında takınılan psikopolitik tavırların giderek birbirlerinden ayrışacağı ve hatta bu tavırlar arasında ciddi bir sürtüşme yaşanacağı öngörülebilir.
Ülkemiz insanının AB karşısında temelde 3 tip psikopolitik duruş etrafında kümelendikleri söylenebilir. Bu kümelerin kendi aralarında vereceği mücadelenin Türkiye'nin AB serüveninin sonucunu belirleyecek.
Bu 3 tip psikopolitik duruşun ayrıntılarına bakalım...
Türkiye'nin kaymağını yemeyi hak görenler
* AB'ye kesinlikle hayır kümesi:Bu kümenin elemanlarını klasik ve dar bir milliyetçi kalıpla, ırkçı bir dünya görüşünü eksen alarak düşünmeyi ya da spinal düzeyden davranmayı alışkanlık edinenler, soyları Cumhuriyet öncesine kadar uzanan, Türkiye'nin kaymağını yemeyi itirazsız bir biçimde kendi hakları olduğunu düşünen bir kısım sivil ve askerî bürokratlar ,bazı medya ve sanayi patronları oluşturuyor.
Irkçı düşünme refleksine sahip olanlar,paranoid bir tavırla, AB'nin "anlı şanlı Türk ulusunu yutacağını," Türkiye'yi bölük pörçük edeceğini, azınlıkların kışkırtılarak birer devletçik haline getirileceğini ve AB sürecinin beş bin yıllık Türk ulusunun köküne kibrit suyu sıkacağını savunuyorlar.
Bu cephenin elemanları,Türk insanının AB'ye girdikten sonra ekonomik ve sosyal açıdan bir ilerleme kaydedeceğini kısmen kabul etseler de, bu ilerleme karşısında verilecek olanların çok daha fazla olduğunu söylüyorlar.
Son günlerde partileşme çalışmalarına hız veren İslâmcı kılıklı ama 28 Şubat sürecinin baş savunucusu görünümlü ve provokasyonlara son derece açık bir grubun (bu gruba psödo-islâmcı grup diyelim) da AB karşıtı kümede yerini sağlamlaştırmaya çalıştığı görülüyor.
Makas değiştirenler
Psödoislâmcı grubun yayın organlarında, görüntü açısından ciddi bir tezat oluşturmasına rağmen, bir kısım dar görüşlü ırkçıların boy göstermesi bu gruba "dışardan" ciddî bir destek sağlandığının göstergesi sayılmalı aslında.
Gerçek İslâmcıların bir ara "AB'ye hayır" kümesi içinde bulunduktan sonra, 28 Şubat sürecinin Türkiye'de siyâset ve politik kimlik alanlarını Müslümanların aleyhine daraltmaya başlamasının ardından AB yolunda makas değiştirdikleri gözlendi.
Bu kesim, kafalarına yedikleri balyozlardan sonra,bu ülkede temel özgürlükler sağlanmadan doğru dürüst bir adım atılamayacağını anladığı için AB'ye katılmanın kendilerince daha hayırlı bir durum oluşturacağına kâni oldular.
Bu açıdan İslamcıların "oportünist" bir tavırla, yıllardır üzerinden siyâsi rant topladıkları Müslüman kesimi aldattıkları söylenebilir.
Şimdilerde bir çok kişi, "mâdem AB'ye katılmanın doğru olduğunu söylüyorsunuz neden yıllarca AB'nin bir haçlı ittifakı olduğunu ve AB projesinin Türkiye'yi Hıristiyanlaştırma amacı güttüğünü söyleyip durdunuz" diyerek bu gruba itiraz ediyor.
Türk halkının büyük kısmı
* AB'ye kesinlikle girmeliyiz kümesi:Bu kümenin elemanlarını, ırkçı olmayan milliyetçiler,liberaller, rekâbet gücü olan sanayiciler, entelektüellerin büyük kısmı ve Türk halkının büyük kısmı oluşturmaktadır.
Bu kümenin elemanları, rezil hastanelerde doğmaya, pislik götüren yerlerde tedavi olmaya, düşük gelir düzeyine, hayvan muamelesine tabi tutulmaya, ilkel metotlarla çocuklarının eğitilmesine, bozuk yollarda her an ortaya çıkabilecek bir kazada sinek gibi ezilmeye, hamâsi nutuklarla ne uğruna yapıldığı tartışma götüren kirli savaşlarda ölmeye ve hepsinden önemlisi özgür ve müreffeh olmayan bir ülkenin vatandaşı olmaya HAYIR demek için AB'yi istediklerini belirtiyorlar.
Bu kümenin elemanları, 1. kümenin elemanlarının haksız ve kasıtlı bir biçimde bazı korkular üreterek Türkiye'yi geri bırakmaya ve çağdaş uygarlık düzeyinden uzaklaştırmaya çalıştıklarını ve böylelikle kirli çıkarlarını sürdürmeye çalıştıklarını savunuyorlar.
AB taraftarları,yükselecekleri Avrupa standartları uğruna sınırların ve egemenlik haklarının bile fütursuzca feda edilmesi gerektiğini düşünüyorlar.
"Yeter ki, adam olalım"cılar
* AB önemli değil yeter ki adam olalım diyen kesim: Bu kesim Türklerin İslâm'la şereflendikten sonra "kâmil mânâda bir millet olduğunu" ve bu sâyede "bir cihan imparatorluğu kurduğunu" hatırlatarak, "daha dün bizden iman dileyen Batılılara râm olma durumuna gelmesinin hazin bir tecelli olduğunu" söyleyenlerden oluşur.
Bu kişiler Türkiye'de çok küçük bir azınlığı oluşturmaktadır. 3.kümenin elemanları Türk insanının, Batının dışında, kendi dinamiklerinden hareketle yepyeni bir medeniyet projesi üretebilme kudretine sahip olduğunu düşünmektedirler.
Deyiş yerindeyse bu insanlar, çöken Osmanlı İmparatorluğunun küllerinden yepyeni bir medeniyet inşa edilebileceğini savunmaktalar.
Birçok kişiye ütopik gelen bu düşüncelerin zamanla Türk milleti nezdinde revaç bulup bulmayacağını zaman gösterecek.
Siz, bu üç psikopolitik duruştan hangisine kendinizi daha yakın hissediyorsunuz ve bu hisleriniz ne kadar size ait? (MB/ÇM)