"Kıbrıs konusunda müzakerelerin yeniden başlaması gerektiğini ve adanın Kuzey'indeki asker sayısının kabul edilemez olduğunu" söyleyen Meer şu bilgileri verdi.
"Girne de AB kenti olacak"
Türkiye'nin izlediği tutum AB gidişatını herhangi bir şekilde etkiliyor mu?
Türkiye'de çok farklı değişikliklere tanık olduk. İlk başta Kürt partisinin yasaklanmasını gördük ve bu da AB tarafından olumsuz şekilde karşılandı. Bunun yer almayacağını umardık.
İkincisi; insan haklarının, uygulanması gerektiği düzeyde uygulanmadığını görüyoruz. Üçüncü olarak ise, tam zıt frekanstaki bir gelişme; demokratik prosedürler ve parlamento kararının bir sonucu olarak Amerika Birleşik Devletlerine (ABD) yardım etmeyi reddetmesi... Buna saygı duyuyoruz.
En son dikkatimizi çeken husus Kuzey Irak'a Türk askerlerin gönderilmesi ihtimalidir. Eğer Türkiye Kuzey Irak'a asker gönderirse, bu bizim istemediğimiz bir şeydir ve AB buna iyi gözle bakmayacak, bunu hiçbir durumda kabul etmeyecektir. İlgili komiser bu konuda demeç verdi ve Türkiye'den asker göndermemesini istedi.
Lahey'de olanları dikkate alarak Kıbrıs sorununa gelelim. Kıbrıs'ın AB'ne kesin üye olacağı 2004 Mayıs ayına kadar sorunların ortaya çıkması olasılıkları var mı?
Hayır, hiçbir durumda... Tutumumuzu gayet iyi biliyorsunuz. Atina sözleşmesinin imzalanmasından önce Kıbrıs sorununa çözüm bulunamamasından dolayı hayal kırıklığı içindeyiz. Şimdi BM Genel Sekreteri'nin Güvenlik Konseyi'ne sunacağı raporu bekliyorum.
Müzakerelerin en erken zamanda yeniden başlamasını umut ediyoruz. Ancak şuna inanıyorum ki, müzakerelerin yeniden başlaması için tek neden, somut bir sonucun elde edilmesi olmalıdır. Benim beklediğim; Kıbrıs hükümetinin 16 Nisan'da yapacağı bir açıklamayla Annan Planı'na dayalı bir çözüm bulunması için müzakereler yapılması konusundaki taahhüdünü dile getirmesidir. Böyle bir durum bütün AB üyeleri ve bizzat Türkiye için de iyi bir hareket olur.
Annan Planı'nın AB katılım belgesine dahil edilmesi yönünde sesler işitiliyor. Bu görüşe katılıyor musunuz?
Bu fikir ilgi çekicidir, ancak hukuki açıdan mümkün değildir. Yaptığımız şudur; bütün hukuki çerçeveleri hazırladık. Şöyle ki; soruna çözüm bulunabilirse yeniden birleşmiş bir Kıbrıs başından beri ortaya koyduğumuz prensiplere dayalı olarak çok süratli bir şekilde AB'a girebilsin.
AB, bir çözüme engel olmayacak, ancak AB ilkelerine dayanmayan bir çözümü de kabul etmeyecektir. AB'a bütün Kıbrıs katılacak ve maalesef çözüm bulunana kadar AB muktesebatının Kuzey kesimde uygulanmasını askıya alacağız.
Bu, 16 Nisan'dan sonra meydana gelecek birşey mi?
Kıbrıs 16 Nisan'da değil de tam olarak 1 Mayıs 2004'de katılacak. Ancak 16 Nisan'da Kıbrıs ile AB arasındaki hukuki sorumlulukların farklı bir şekil alarak daha yakın olacağını inkar etmiyorum. Şu anda üye adayı bir ülkedir.
16 Nisan'da ise nihai hedef olarak 1 Mayıs 2004 olmak üzere katılım sürecine girmiş olacak.
Eğer çözüm olmazsa Lefkoşa AB kenti olacak ve Girne olmayacak mı?
Pek tabii Girne'yi AB kenti olarak kabul ediyorum ve bunu özellikle Kıbrıslı Türklere açıkça belirtmek istiyorum. Ancak görüşüme göre durum böyle olmayacak. O zamana kadar çözüm olacağını umarım.
Verheugen 16 Nisan sonrası Türk ordusunun Avrupa toprağını işgal eden bir orduya dönüşeceğini açık bir şekilde dile getirdi. Uygulamada bu nasıl yorumlanır?
Verheugen iki şey söyledi. Bunlardan birincisi şudur: eğer Türkiye AB üyesi ülkelerin birini tanımıyorsa, AB üyesi ülkelerinden tam üyelik görüşmelerinin başlamasını istediğinde, bu nedenle çok zor durumda kalacaktır.
İkinci ve önemli demeci ise, AB üye adayı bir ülkenin, AB üyesi bir ülke toprağında (kendi iddiasıyla) işgal ordusu bulunduruyor olmasından dolayı çok zor durumda kalacağını söylemesidir. Bunun ötesinde yer almasını istediğim, asker sayısında çok önemli azaltmaya gidilmesidir. Adada mevcut olan gerçekleri biliyoruz.(NK/BB)