13-08-2002
Kanal E Haber Koordinatörü Merdan Yanardağ'ın 29 Temmuz 1998 tarihinde Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile yaptığı söyleşinin bant çözümü.
Konu: "2020 yılında Türkiye. Global Bir Aktörün Doğuşu" başlıklı rapor.
(İsmail Cem bir operasyon sonucu, Yeni Türkiye Partisi'nin (Alev Er'in ifadesiyle "Yeni" değil "Derin" Türkiye) Genel Başkanı oldu. Aşağıda bir kısmını aktardığımız söyleşinin (aktarmadığımız kısmın daha da ilginç olduğunu söyleyebilirim) hem İsmail Cem'in hem de Militarist Derin Devlet'in görüşlerinin anlaşılması açısından çok önemli olduğuna sizlerin de hak vereceğinizi umuyorum. Sakın ola ki; şimidilerde bu görüşlerinin değiştiğini düşünmeyin.yavuzoguz)
MY- Sayın Bakan, "2020 Yılında Türkiye Global Bir Aktörün Doğuşu" başlıklı bir rapor hazırladınız. Bu rapor, yayınından itibaren kamuoyu tarafından çok ilginç bulundu. Hatta şaşırtıcı bir rapor olarak değerlendirildi. Şimdi, toplumda herşeyin kötüye gittiğine dair bir inanç var. Siz çıktınız, hayır dediniz. Herşey kötüye gitmeyebilir. Kötüye gitmemesi halinde nasıl olcağının da fotoğrafını çizmeye çalıştınız. Bu raporla topluma ne söylemek istediniz.
İC- Şimdi efendim, tamamen sizin bu söylediğinize katılıyorum. Türkiye'de herşeyin kötüye gideceği diye bir olay yok. Yani bizim elimizde, bazı konularda sizlerin elllerinizde olmaz. Siz ne yaparsanız yapın gene o iş kötüye gider. Türkiye öyle değil. Bilakis Türkiye benim gördüğüm ve bunu sadece bir politikacı bakan falan diye görmüyorum. Ben 30-35 senedir Türkiye üzerine yazı yazıyorum. Türkiye'yi anlamaya anlatmaya çalışıyorum. Ve o açıdan bakmaktayım. Türkiye bugün çok önemli bir fırsatın eşiğinde gözüküyor. Ve galiba kullanacak bu fırsatı. Ve nereden kaynaklanıyor bütün bu kitap, çalışma? Hepsi oradan çıktı. Birincisi dünya konjonktüründe, dünya koşullarında büyük bir değişim var. Ve bu değşim Türkiye'nin birikimlerini, eğer Türkiye doğru kullanırsa, çok değerli kılan bir değişim yaşanıyor dünyada. Ne oluyor? İşte malum, bi defa bu dünyanın enerji kaynakları değişiyor. Yani, bütün dünyada kalkınmanın, üretimin temeli olan, hammaddesi olan enerjinin dünyadaki dağılımı, coğrafyası, konumu değişiyor. Ve öyle bir değişiyor ki, Türkiye'nin çok menfaatine bir şekilde. Ne oluyor? Hemen yanıbaşımızda Kafkasya'da, Kazakistan'da birden bire ortaya müthiş enerji kaynakları çıkıyor. Ve bu enerji kaynaklarının dağıtımında Türkiye'nin çok önemli bir imkanı doğuyor. Sade bu değil. Bi değişim, işte Sovyet modelinin yahut Sovyet coğrafyasının çöküşü yaşandı. Ve birden bire ortaya bağımsız devletler ya da geçmişte lafta bağımsız olup şimdi gerçekten bağımsız devletler çıktı. Bir de bakıyoruz, bunlar nerde çıktılar? Efendim; Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya. Yani Türkiye'nin tarihiyle, kültürüyle, halkının inanç özelliğiyle, coğrafyasıyle çok bağlantılı olduğu bölgelerde, Türkiye'nin yakınında ülkeler oluştu. Hatta şöyle bakarsanız, bugün Türkiye'nin tarihi paylaştığı 26 tane bağımsız ülke var dünyada. Bu müthiş bir rakam. Bunlarla biz birarada olmuşuz, tarihi paylaşmışız. Dolayısıyle bu özelliğimizin değer kazandığı bir tarih kesitindeyiz -tarihsel koşullar diyorum ya-. Bunun yanında Türkiye'de ekonomi inanılmaz bir dinamizm içinde. Müthiş bir gelişme içinde. Olağanüstü. Bunu ben beğeniyor, aman ne kadar iyi, hepimiz çok rahatız falan değil. Ben bu ekonominin çok ciddi eksikleri var. Bir defa, eşitsizlik getiren bir ekonomi. Yani Türkiye'de bizim eşitlik ihtiyacımız var. Bu hani hızlı gelişiyor, dinamik dediğim ekonomide eşitlik yok, adalet yok bir çok özellikleriyle. İşte malum, enflasyon vs. Gibi çok ciddi eksikleri var. Ama bizim ekonomimiz çok geniş bir coğrafyanın en büyük, en dinamik ekonomisi. En hızlı gelişen ekonomisi, en rekabetçi ekonomisi. Geçen sene bunca siyasi çalkantı; 1997 %8 kalkınma hızı. Bu sene biz onu geriye çekmeye çalışıyoruz. Gene %6'dan geriye gitmeyecek. Yani enflasyonu düşürmek için orda sıkmaya, tutmaya çalışıyoruz. Böyle bir ekonomimiz var. Ve tabi en az bunlar kadar önemli olan Türkiye'nin bakış açısı. Benim baknalığımda yapmaya çalıştığım ve belli ölçüde başardığımı artık görmeye başladığım olgu şudur; Bana soruyorlar; "Ne yaptın bir senedir? En önemsediğin olay nedir?" Ben diyorum ki, ben Türkiye'yi kendi halkıma tanıttım.Türkye'nin ne olduğunu anlatmaya çalıştım. Zira bizde maalesef, biz kendimizi bir üüncü lig takımına falan, 4.lig takımına göre kendi kafamızda şartları koymuşuz. Biz hiç bir şeyi iyi yapamayız, aramızdan iyi yapan çıksa zaten onu mutlaka çelmeleriz. Efendim, biz gideceğiz, kapı kapı dolaşacağız, işte başka büyüklerimiz, ağabeylerimiz lütfedip Türkiye'ye öncelik verecek. İşte bu böyle bir zihniyet. Ben bunu değiştirdiğimi zannediyorum. Ve birincisi, Türkiye'nin dünya devleti olduğunu ve çok daha köklü bir dünya devleti olması hedefini ortaya koyduk. Bakanlık olarak yaptık bunu, ama, genel kabul gördü ve hükümetimizin politikası aynı zamanda. Ben bu saçma sapan, işte AB'ne girelim de, yakın olalım da, işte bizi de Avrupalı'dan saysınlar, bizi Avrupalı kabul etsinler, Avrupalılardan tescil görsün gibi yanlışları tümüyle inkar ettim, topluma anlattım ve toplum da anladı. Yani zaten biz Avrupalıyız. Biz 700 yıldan beri Avrupalıyız. Şimdi gidip de Avrupalılardan, ne olur bizi Avrupalı sayın. AB'ne alın da bizim Avrupalı olduğumuz anlaşılsın gibi fahiş bir hatayı dış politikamız ve dışişleri bakanlığının defterinden sildim. Şimdi Asyalı mıyız, Avrupalı mıyız? Benim çocukluğumdan beri bunun ideolojik, felsefi kavgaları olur. Aslında bundan saçma bir şey yok. Çünkü, biz hem Asyalıyız, hem Avrupalıyız. Objektif gerçek bunlar. Öyle ben istersem Avrupalı olucam, siz istereniz Asyalı olun. Yok ki böyle bir şey. Objektif baktığımız vakit ve tabi enerji kaynakları, hani dedim ya, dünyada değişimler oluyor, koşullar değişiyor, enerji kaynakları, enerji coğrafyasının değşimiyle birlikte, Avrasya olgusu öne çıktı. Ve Avrupa ile Asyanın tek tek değil birlikte mütalaa edildiklerinde, birlikte ekonomilerinin, iletişimlerinin, enerjilerinin, ulaşım yollarının birlikte değerlendirildiğinde, çok daha büyük bir üretime çok daha büyük bir ekonomik refaha kavuşacakları ortaya çıktı. Teknoloji vs.
MY- Peki efendim söyleyebilir miyiz? Türkiye'nin bir angajmanı var. Aslında bu 70 yıllık bir yönelim, avrupalı olma, batılılaşma. Hatta, daha da gerilere götürülebilir. Bu Tanzimat'tan beri gelen bir yaklaşım. Kim zaman Türkiye'nin ya da Osmanlının elitinin yaklaşımıdır. Ama sürekli bir batılılaşma ve Avrupalı olma çabası içinde oldu Türkiye. Şunu söyleyebilir miyiz? Yani, AB hedefinden Türkiye vazgeçebilir mi?
İC- Biz bütün bu anlayışlardan, yani bütün bu yaklaşımlardan hareketle, ben şöyle bir şekillenmeyi ortaya koydum. Vizyon olarak, görüş olarak biz bunu getirdik. Bana göre Türkiye'nin vizyonu Türkiye'nin önümüzdeki 10 yıldaki ve önümüzdeki 100 yıldaki hedefi sadece AB'nin bir üyesi olmak, ki bu bizim amaçlarımızdan biridir. Benim çok önemsediğim uğruna çok çalıştığım bir amaçtır, ayrı konu. Ama, Türkiye'nin vizyonu sadece bir AB üyeliği ile sınırlanamaz. Yani Avrupa kıtasının periferisinde, önce o tanımı söyleyeyim... Yani Türkiye Avrupa'nın periferisinde yer alan periferik bir ülke olmakla yetinemez. Yani Türkiye Avrupa'nın çevresinde kunumlanmış, yer almış ve fonksiyonu da bir çevre ülkesi olmak durumunda kalmaz, kalamaz. Bu bizden önceki anlayıştır. Bunu kesinlikle reddediyorum, zaten izlediğimiz politika bu politikadır. Bizim izlediğimiz politika çok köklü bir şekilde değişmiştir. Çünkü, Türkiye'nin dış siyaseti, Türk halkının menfaatidir, insanımızın ekmeğidir, çocuklarımızın geleceğidir. Türkiye'nin dış politikası budur. Bu açıdan baktığımızda doğru yaklaşım ve tabi güvenliğimiz her şeyin üstünde ve ötesinde. Güvenliğimizin gereği Türkiye'nin kendisine ve dünyaya bu şekilde yaklaşmasıdır. Biz böyle yaklaşıyoruz. AB bunun içindeki çok önemli bir amaçtır. Ben de çok çalışıyorum bu amaca ulaşalım diye.
MY- Genel bir perspektif içinde, genel bir vizyon içinde bir alan olarak tanımlıyorsunuz.
İC- Avrasya'nın merkez ülkesi olacağız. Bunun bütün tarihsel önceliklerine sahibiz. Biz bugün en önemli coğrafyada, Ortadoğu'da, fevkalade etkili bir ülke olmaya adayız. Eskiden öyleydik. Bazı tarihsel şartlar, zorluklar bizi bundan çıkardı. Şimdi o yönde gelişiyor. Şimdi biz iki sene öncesine, bir sene öncesine kıyasla Ortadoğu'da çok daha önemli bir ülkeyiz.
MY- Tam bu aşamada bir soru sormak istiyorum. Şimdi Türkiye'nin son dönemde içinde yer aldığı coğrafyada, bölgede etkin bir rol oynamaya çalıştığı gözleniyor. Balkanlar'da, Ortadoğu'da Orta Asya'da ve Kafkasya'da geçmişle karşılaştırıldığında daha etkili bir rol oynamaya çalıştığı açık. Şimdi, sınırları da olsa bu etkinliğin şu yönde bir çaba var. Örneğin Arnavutluk'da askerlerimiz var. (Kesin.İC) Türkiye'de Harb Okullarında çok (Azerbaycan, Gürcistan, Arnavutluk, Makedonya, İC) çok sayıda ülkenin askerlerine eğitim veriyor Türkiye. Ortadoğu'da kimi girişimleri söz konusu. Bir Türkiye İsrail Askeri İşbirliği Antlaşması var (Hem İsrail hem Araplarla. Dengeli bir şekilde çok açık ve net. Kimseyi yanıltıcı olmadan. Kimseyi kandırmadan ben zaten istesem de beceremem. İC)
MY- Ben isterseniz soruyu tamamlayayım. Türkiye bölgesel bir güç olabilir mi?
İC- Bölgeselin ötesinde bir güç olacak Türkiye. Yani Türkiye'nin bir güç olması için bilince ihitiyaç var bana göre. Her şeyden önce bilince ihtiyacı var. Ben o bilinci vermeye çalışıyorum. Yani Türkiye güç dediniz. Güç nelerden oluşur? (Yani Türkiye'nin iktisadi gelişkinlik düzeyi, insan kaynakları. MY) 3 unsurdan oluşuyor güç. Yani uluslararası düzeyde konuşuyorum. Birincisi ekonomi. Türkiye çok geniş bir coğrafyanın, sadece bölgenin değil, çok geniş bir coğrafyanın güçlü ekonomisi. Bu tartışılmıyor. Bazı meselelerimiz var. Açık seçik bunu söylüyor. Balkanlarda da aynı güçte. Ortadoğu'da da aynı güçte. Kuzey Afrika'da da aynı güçte. Orta Asya'da da. Çok geniş bir dünyanın en güçlü ekonomisi bizde. Gücün birinci unsuru. Gücün ikinici unsuru, demin siz biraz atıfta bulundunuz; askeri güç. Türkiye gene bu coğrafyayı düşünün, güç olarak en büyük, en organize, en yetişmiş, eğitimli askeri güç kimde? Türkiye'de. Gücün ikinci unsuru. Gücün üçüncü unsuruysa, tarih, kültür, siyaset, bilinç. İşte onları da, bunlar zaten mevcutta. Bunları, ha, şu yanlış izlenimi vermiyeyim, hani kimse bunların farkında değilde ben birden kalkıp ve ben bunu Türkiye'ye getireyim değil. Öyle bir şey söylemiyorum. Ama zaten bu konuda elbette çaba da vardı, düşünce de vardı. Ben bunları biraz daha belki geliştirip, dış siyaset alanında hayata geçirdim ve ciddi de sonuç alıyoruz.
.....
Kaynak: Metnin tamamı için: Ulusal Devletten Bölgesel Güç Oyunlarına - Serdar Şen - Çivi Yazıları/2002
aa