Zeytin ağacında asılı zeytine "zeytin" dedi,
gördüklerim zeytinde yolculuk...
zeytindi önce, gözlerindeydi hikaye
toprağında zeytin vardı, zeytinde hayat...
zeytindi gözleri, gözlerindeydi zeytin
zeytin, yağ oldu, kayıp gidiyordu, giderken...
ağacı toprağı avuçlamıştı, meyvesi hayattı; zeytindi
topraktı, ağaçtı, zeytindi; koca bir hikayeydi...
zaman geçti her şey değişti, o değişmedi, zeytin dalında zeytindi"
"Patronsuz Medya Derkenar"da imzasına rastladığımda neredeyse 20 yıl olmuştu Birol Üzmezden haber almayalı. Onunla Zonguldak'ta yerel İnanış Gazetesinde çalışıp Milliyet'in de Zonguldak muhabirliğini yaptığım sırada tanımıştım.
Her acının ardından gelecek sevinci muştulayan fotoğraflarla bir döneme tanıklık eden Birol Üzmez'in Zonguldak'a kazandırdıkları arasında "Eski Zonguldak" fotoğrafları da vardır. Önce e-maille ardından da telefonla geçmişi andığım Birol Üzmez, şimdilerde Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği'nde Fotoğraf Editörü olarak çalışmakta. Gazetecilikten kopan ama fotoğraftan hiç kopmayan Birol Üzmez'in Zeytine Yolculuk fotoğraf sergisi onunla aynı zamanlarda başladığımız gazetecilik yolculuğumuzu düşündürdü bana.
Kömür kokulu şehrimin en eski fotoğraf stüdyolarından birinin sahibiydi babası. O da hem yerel Uyanış Gazetesi nde çalışıyor, hem de Cumhuriyet'in muhabirliğini yapıyordu.
Yıl 1980 ve sonrası
Anadolu'da yerel gazetelerde çalışanların en büyük hedefi İstanbul gazetelerinden birinin muhabirliğini kapmaktır. Çok azı hedeflerini büyütüp, İstanbul'a gelmeyi düşünür. İstanbul'da gazetecilik onların gözünde erişilmesi güç bir hayaldir. İstanbul'dan gelen gazeteciler nasıl hayranlık beslediğimi, anlattıklarını "Allah'ın kelamı" gibi nasıl dinlediğimi anımsıyorum. Spor muhabiri bile olsalar fark etmezdi. Onlar idolümdü.
Hele arada bir İstanbul'a gelip de, Babıali yokuşunu tırmanıp, Milliyet'in ya da Hürriyet'in içine girmek, oradaki büyük gazeteciliğin(!) yüreğine dokunmak var ya...Nasıl gururlandırırdı, anlatamam.
İşin doğrusu bu geliş-gidişler sıklaştıkça, İstanbul gazetecileri de, gazeteleri de ulaşılmaz olmaktan çıkardı. İdollerin de sıradanlaşması hayal kırıklığı yaratır, "Biz daha iyi gazetecilik yapıyoruz"a dönüşürdü. Gel gelelim suyun başında onlar olurdu ve Zonguldak'la ilgili iki satır haberin çıkması onların elindeydi.
İdealize ettiğim gazetecilik mesleği artık hayallerimin odağında değil. Babıali yokuşu da kalmadı. Milliyet'in çaycısı kambur Felek nerede bilinmez.
Gazete patronundan yazarına, muhabirinden matbaa işçisine kadar birlikte yemek yenilen yemekhanelerin yerinde yeller esiyor. Daktilolar, teleksler tarih oldu. Rahmetli İslam abi (Çupi) spor yorumlarını hep el yazısıyla yazarak teleksle gönderir, daktilo kullanmazdı. Gelin bugün bilgisayar kullanmayın.
Artık kaç gazeteci minibüslerin yerini biliyor, kaç gazeteci otobüs ya da vapur tarifelerini biliyor? Kadıköy- Eminönü arasındaki 9.15 vapurunda kaçı kaldı? Kaçının rüyalarını kaçırdığı, kaçıracağı haberin korkusu süslüyor?
Geçmişe özlem değil. Teknolojiyi reddetmek ise hiç değil. Tabii ki gelişen ve değişen dünyaya ayak uydurmak, ayakta kalabilmek için tek koşul ama, İkitelli'deki akvaryumların elimizden aldığı usta-çırak ilişkisi, samimiyet ve idealizme artık yer yok.
Bizler el yordamıyla gazeteciliği öğrendik. Önemli olan haberimizin doğru olmasıydı. 5 N-1 K kuralından habersiz, çoğu kez konuşurcasına ya da öykü anlatır gibi yazardık haberlerimizi. "Habere yorum katılmaz" desturunu sonraları öğrendik. Sanmayın ki, okulda öğrendik. İstanbul gazetelerine haber geçmeye başlayınca edindik ilk deneyimleri. Yurt haberler servislerinin görünmeyen redaktörü ustalarımızın yol göstermesiyle.
Milliyet'in yurt haberlerinde böyle bir ustam vardı: Yusuf bey. Telefonda geçtiğim haberin cümlesini tamamlamadan noktayı koymuş olurdu. Hangi il ve ilçeden, hangi muhabirin ne zaman, ne tür haber geçeceğini bilirdi.
Siz bilir misiniz ki, haberlerin de ayı, mevsimi vardır?
Zonguldak'ta bir tek grizunun, göçüğün mevsimi yoktu. Ocaklardaki sel baskınını üç aşağı beş yukarı tahmin edebilirsiniz ama, eğer yeterli önlem alınmamışsa, dikkatler dağılmışsa, grizu geldi mi gelir. Şakası yoktur. Maden ocağında göçük de bir o kadar tehlikelidir. Açılan ocaklarda kömür damarına domuzdamı dediğimiz tahkimatlar yeterince yapılmamışsa, çürüyen ya da çatlayan kütüklerin, yerin 400-500 metre altındaki basınca dayanmaması göçüğe yol açar. Madenci diri diri gömülür toprağa.
İşte Birol Üzmez bunları fotoğraflıyordu Zonguldak'ta. Umut katarak, sevgi katarak.
Birol Üzmez'in Zeytine Yolculuk fotoğraf sergisi dört yıllık bir çalışmanın sonucunda Fethiye'den Ezine'ye kadar zeytin ağacının bulunduğu her bölgeden 75 fotoğrafta, kışın tek tek toplanan zeytinin ve zeytin üreticilerin alın teri de yansıtılıyor. Üzmez, "Bin yıllık bir geleneğin izlerini fotoğraflamaya çalıştım. Geçmişten günümüze değişmeden kalan vazgeçilmez bir lezzet olan zeytin ve zeytinyağının birçok insan için "yaşamak" olduğunu anlatan bu fotoğrafları gördükten sonra, her sabah ekmeğinizi bandığınız zeytinyağının bir insanın hayatını değiştirdiğini düşünmeden edemeyeceksiniz" diyor.
Evet biz Birol'la, Zonguldak'ta, yerin 400-500 metre altındaki maden işçilerinin katığı olan zeytine ortak olalı 20 yıl geçmiş ama, o madenden-zeytine yolculuğunu hala sürdürüyor.
________________________________
Birol Üzmez
EFSA (Ege Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği)
* Uzun yıllar yaşadığı Zonguldak'ta maden işçilerinin yaşamlarını fotoğrafa yansıtan Birol Üzmez, 1960 yılında Akçakoca'da doğdu. Baba mesleği olan fotoğrafla sanatsal anlamda 1984 yılında ilgilenmeye başlayan Üzmez, 1986 yılında İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği'ne (İFSAK) üye oldu.
* 1986 yılında Uğur Kasırga ile birlikte Olof Palme anısına açılan "Pencere" isimli fotoğraf sergisinin ardından, Ayhan Ülkü ile "Yalnızlık ", İbrahim Akyürek ile "Madencinin Yaşamı" ortak sergilerini açtı. Ulusal ve Uluslararası yarışmalarda fotoğrafları ödüllendirilen Üzmez, "Üç Yaşamın Bir Günü", "Denemeler Yanılmalar", "Zonguldak'ın Öteki Yüzü", "Uzun Sessizlikler, Kısa Patlamalar" isimli saydam gösterilerini gerçekleştirdi.
* 1993 yılında İzmir'e yerleşen Üzmez, Tariş Fotoğraf Grubunun kurucuları arasında yer aldı. 1995 yılında Enver Akmaner ile Amerikan Kültür Derneği'nde İzmir'deki ilk sergisini açan Üzmez o tarihten bu yana birçok karma sergide İzmir'li sanatseverlerle buluştu.
* Tariş Zeytinyağı Birliğinin ürün tasarımlarında sanatsal yaklaşımı öne çıkarmasıyla birlikte Üzmez'in fotoğrafları çalıştığı kurumun afiş, dergi, etiket, katalog, insört, reklam, plazma tv, web sitesi çalışmalarında kullanıldı. (AD/EK)