Bu bağlamda yazacaklarım, sadece bir cinayetin işlendiği sokakta, cinayet esnasında oluşan vahşet görüntülerini, 'yapısalcı' (ya da sadece olayın kendi 'öznel' koşullarını göz önünde tutarak) bir yaklaşımla yorumlama çalışmasından ibarettir...
Dün hepimiz, Türkiye'de yaşayan milyonlarca insan, yıllardır neredeyse nikotin gibi bağımlısı olduğumuz ekranlar(mız)ın başında, kimimiz sigara tüttürerek, kimimiz gözyaşı dökerek Adana'daki insanlık dışı (aslında insan olarak yapıyorsak neden insanlık dışı diyoruz ki!) olayı, ( TV haberleri için 'haber', ama aslında sosyolojik bir 'olgu') bir çok korku filminde bile rastlanmayan bir sosyal cinneti gördük-yaşadık...
Adana'daki olayı "izleyince" (evet, herkesin yaptığı gibi sadece izleyince) "keşke orada olsaydım da..." dedik ama zaten o sokakta o olayı izleyenlerin biz olmadığını kim ileri sürebilir! Hem zaten o sokakta karısını "kesen" işsiz - yani muhtemelen aç- adamı izleyenlerin hiç biri uzaydan falan gelmediği için, onlara rahatlıkla "biz" diyebiliriz... Ne de olsa hemen hepimiz, parasızlıktan, açlıktan "bilmem ne" yüzünden her an katil olacak kadar gergin, veya katilleri izleyecek kadar reflekssiz kalmadık mı?
Her halde birkaç gün öncesinde birileri size "gün gelecek, insanlar insanları sokak ortasında kasap gibi özene bezene kesecek, etraftaki diğer insanlar da manzarayı seyre koyulacak, olaya müdahale etmeye çalışanları da resmi kılıklı insanlar engelleyecek" deseydi, ya gülüp geçer ya da bunun Roma arenalarından esinlenerek uydurulmuş bir kara-ütopya olduğunu söylerdiniz...
Gelelim sadede... Dün Adana'nın herhangi bir fakir sokağında, herhangi bir insan herhangi bir insanı, yüzlerce herhangi bir insanın "meraklı"(!) bakışları altında, belki de uzun zamandır ekmek yüzü görmeyen herhangi bir ekmek bıçağıyla özene bezene doğradı. Cinayeti (zavallı kadının bundan sonra yaşayıp yaşamamasının ne önemi var ki) tabii ki sadece bir insan işlemiş olamaz... Caniyi "kollayan", onun rahatının bozulmasını engelleyen yüzlerce suç ortağı olmadan sokak ortasında adam doğranabilir mi hiç?
Neyse ki devletimiz her zamanki gibi en az zararla olayın üstesinden gelmişmiş (ve neyse ki polis, işsiz "caniyi" etkisiz hale getirmişmiş. Etkisiz hale getirilen tüm Türkiye halkı gibi...) bunu Adana Emniyet Müdürü Sözcüsü Feyzullah Aslan söylüyor akşam televizyonlardan "hasar tespitini" açıklarken... evet galiba Aslan, bilmeden olayı "sosyal afet" olarak zaten "tespit" etmiş olmuyor muydu....
"Sözcü" pek de haksız sayılmaz aslında, "her şey daha az zarar için" derken. Nitekim devletimizin yıllarca, yaptığı binlerce antidemokratik uygulama da, kendisi için kurşun attırması da yönetenlerin sadist duygularının dışa vurumu ve halka yansıması olamaz tabii. Her şey daha az zarar için...
Bütün Türkiye'nin hep beraber bıçakla sokak ortasında doğradığı sadece bir insan değil, yüzyıllardır ezilen kadın, unutulmuş insanlık onuru ve bütün bir yaşam umuduydu... Belki de artık ülkemizde hiçbir sosyolojik analize gerek kalmadı, Adana'da ki olaydan sonra. Çünkü orada toplumsal psikolojimiz tepki verme yetimiz "güvenlik tarzımız" kısaca her şeyimiz özetlenmiş oldu... dolayısıyla artık hep beraber sokak ortasında birbirimizi doğrayabiliriz.
Artık yapmaya çalışmamız gereken tek şey daha az hasar için uğraşmak. Ne de olsa zararın neresinden dönülürse kardır...(İA/EK)