Öte yandan sporun estetik, mesleki, politik ve ekonomik işlevsel yönleri de bulunmaktadır. Sporun bu özellikleri kapsayıcı bir tanım gerektirmektedir: Kitle toplumu içinde yer alan bireylerin seyirci bazında ortaya çıkan boş zaman geçirme, toplumsal realiteden kaçış, aidiyet duygusu verme, sporcu bazında meslek edinerek tüm zaman uğraşısı haline getirdiği daldan statü ve gelir elde etme amacı, siyasetle ekonomi alanında kar, rant, statü sağlanan sistemin devamını sağlamak amacı taşıyan bireylerin tarih içinde kazandıkları bedensel ve zihinsel yeteneklerin tek başına veya toplu olarak uyguladığı, estetik, teknik, fiziksel ve toplumsal bir süreçtir spor.
Spor yapabilmek için
Herhangi bir coğrafyada sporun yapılabilmesi için öncelikle boş zaman olması, spor yapacakların üretim sürecine katılmadan artı değerden pay almalarını sağlayacak bir paylaşım mekanizması ve kimin spor yapıp kimin izleyeceğini belirleyen ve uzlaşılmış bir seçme mekanizması gereklidir.
Öte yandan kitle iletişim araçlarının etkinliği, sanayileşme, eğitim ve kültür seviyesini yüksek olması, statünün eğitim ve yetenek ile kazanılması, genç nüfus, spor yapacak altyapı, devletin gerekli önlemleri alması gibi diğer gerekliliklerin da altı çizilmelidir (Erkal 1992: 72-79).
İnsanlık tarihi kadar eski olan spor, köklerini avcılık, atıcılık, okçuluk, mızrak atma, yumruk vurmadan almıştır. Gerçekten de ilk spor dalları savunma ve saldırı amaçlı olmuştur (Fişek 1980: 17).
Ardından ulaşım ve ulaştırma amaçlı spor dalları gelmiştir. Atçılık-binicilik, kayak, kızak, yelken bunlardan bazılarıdır.
İnsan emeğinin köleleştirilmesi, böylece üretim sürecine katılmadan pay alma, paylaştırma ve karar mekanizmasının başında olma Antik Yunan'a ait belirgin bir özelliktir (Fişek 1980: 18).
Bu nedenledir ki Antik Yunan sporun beşiği, itici gücü ve en etkin uygulandığı yer olmuştur. Kuşkusuz aynı dönemde Orta Asya'daki Türklerde de spor olarak kabul edilebilecek benzer etkinlikler vardır. Ancak bu etkinlikler savunma, saldırı, ulaştırma ve kendini geliştirme amacına yönelik olmuştur.
Kiliseden spora yasak
Tek Tanrılı dinlere geçişle birlikte Hıristiyanlıkta başlayan Kilise baskısı, spor alanında da kendini göstermiştir. "Palaistrica diaboli negotium - Beden terimleri şeytan işidir" diyen Katolik Kilisesi'nin Atina'da yapılan Olimpiyat Oyunlarını yasaklaması da beklendik bir durumdur.
Katolik Ortaçağ Avrupası'nda ata binmek, yüzmek, ok atmak, eskrim, av, satranç ve müziği içine alan Şövalye Becerisi'ne sadece soyluların eğitimi için izin verilmiştir (Fişek 1980: 18-19, 22).
Bu ve benzeri baskılar aynı dönemde Osmanlı İmparatorluğu'nda görülmemiş, en azından Katolik Avrupası gibi sporu 17. Yüzyıla kadar karanlığa gömmemiş, aksine spor ve sporcu, sporcunun eğitimi desteklenmiştir. Sporcu kayıtları tutulmuş, maaş bağlanmış, şehzade ve padişahlar yaptıkları spor dalı ile anılmış, başarılı sporcuların ismi alanlara, mekanlara ve hatta semtlere verilmiştir (Kahraman 1995: 125,128, 118).
Spora Laiklikle gelen rahatlık
Avrupa'da sporun kurumsallaşması ve bugünkü anlamına kavuşması için Kilisenin toplumsal yapı ve yaşam üzerindeki etkisini azaltan Reform ve Rönesans, eş deyişle laikleşme gerekmiştir.
Laikleşme ile birlikte, ticaretin yaygınlaşması, pazarı korumak için ulus devlet girişimlerinin artması, her alanda olduğu gibi spor alanında da olumlu etkisini göstermiştir.
Öte yandan insan ve hayvan enerjisi dışında üretim sürecinde makine ve buhar enerjisinin kullanılmaya başlaması, üretim merkezlerinin enerji merkezleri etrafında kurulması kentleşme, sanayileşme, çalışma ilişkileri gibi kavramları doğurmuştur.
Bu da kaçınılmaz olarak eski köylü, yeni kentli çalışanların boş zamana sahip olmasını, zaman geçirmek için yeşil alanlara yönelmelerini sağlamıştır. Bu durum ise çalışanların ilgi ve enerjilerini toplumsal, ekonomik, siyasal sorunlar üzerine yoğunlaştırmaları olasılığını doğurmuştur.
Spor asillerden kurtulunca
Bu nedenle de işverenler çalışanlarını spor yapmaya yöneltmiş, spor yapmalarına izin vermiş, uygun alt yapıyı hazırlamıştır. Yine yerel yöneticiler kitlelerin spor yapabileceği ve izleyebileceği alanları kurmuşlardır (Fişek 1980: 23-25).
Böylece spor asillerin ve bir grup sermaye sahibinin egemenliğinden kurtarılıp, geniş halk kitlelerine sunulmuştur. Yine bu dönemde spor için kullanılan araç ve gereçlerde de değişiklikler olmuştur.
Önceleri savunma ve saldırı amaçlı kullanılan araç-gereçler spor için de kullanılırken, artık sadece spor yaparken kullanılabilecek araç-gereçler üretilmeye başlanmıştır.
Bu tür araç-gereçlerin kullanımı ve kullanımının zorunlu hale gelmesi ise sporun ulusal ve uluslararası örgütlenmesi ve kurumsallaşması ile sağlanmaya çalışılmıştır.
Spor-basın bir olunca
Aktif ve pasif katılımcıları ile bir sektör olma yolunda spora kitlesel ilgiyi sağlamak için tek gereksinim kitle iletişim araçlarının konu ve içerik olarak sporu işlemesi kalmıştır.
Zaten kitlenin spora karşı ilgi duymaya başlaması başta basın olmak üzere kitle iletişim araçlarının spora yönelmesini sağlamıştır. Toplumsal olana karşı duyarsız ve ilgisiz kalamayan basın içerik olarak sporu işlemiş, böylece spor ile ilgili haber verirken spora da bir kitle yaratmıştır.
Zaman içerisinde spor ve basın birlikteliği kaçınılmaz bir çıkar ilişkisine dönüşmüştür. Bunda kuşkusuz sporun ve spor basınının işlevleri de etkili olmuştur.
Spor basınının statünün eğitim ve yetenekle kazanıldığını aktarması, siyasi ve ekonomik elit tarafından onaylanan toplumsal rol ve modeller sunması, sporun sağlıklı, etkili, barışçıl, ekonomik bir yapı içinde boş zaman geçirme ve gerçeklikten kaçış aracı olduğuna ikna etmesi, ait olma, güçsüzlük ve yalnızlığı giderme, tepki verme, sesini duyurmasına olanak tanıması, rekabet, işbirliği ve işbölümü gibi toplumun ilerlemesini sağlayacak anlayışları yerleştirmesi, aile, okul gibi hatta onlardan daha etkili bir eğitim aracı olması, toplumsallaşmaya katkı sağlaması, toplumsal hiyerarşiyi benimsetmesi, birlik ve beraberliği sağlaması, laik toplumlarda manevi olana inanma gereksinimini gidermesi, sporun aktif katılımcılarının pazarlanmasına katkı sağlaması, sporun izlenmesine, yapılmasına, araç-gereçlerinin üretimine yatırım yapanlara para kazandırması gibi işlevler spor basınını önemli hale getirmiştir. Öte yandan sporun politik kişilerin tanınırlıklarını artırması, spor alanında sağlanan başarının her alana genellenmesi, dışa karşı birlik ve beraberlik sağlaması, kimi zaman sorunların unutulmasını sağlaması yönetenler açısından da spor basınını vazgeçilmez yapmıştır.
İlk spor gazetesi: Sporting Life
Spor basınının işlevsel olmasının Sanayi Devrimi ile çakışması ilk spor gazetelerinin de bu dönemde yayınlanmasına yol açmıştır. İlk spor gazetesi 1838 yılında İngiltere'de Sporting Life adı ile yayınlanmış, bunu 1854 yılında Paris'te yayınlanan Le Sport dergisi izlemiştir.
Le Sport Dergisinin logosunun altında yer alan "Kibarların gazetesidir" ibaresi bu yayınların okurlarının asiller olduğu ve sporun da asillerin uğraşı olduğu yönündeki kanıyı desteklemektedir (Perin 1985:2). Kıta Avrupası ve ABD'de spor ve basının kitleselleşmesi ile birlikte spor basını bugünkü anlam ve işlevine kavuşmuştur.
Servet-i Fünun Dergisi'nde 1891 yılında yayınlanan Ali Ferruh Bey'in Paris'ten gönderdiği ve eskrim konusunu işleyen yazısı Türk topraklarında yayınlanan ilk spor haberi olmuştur (Perin 1985: 2; Hiçyılmaz 1985: 11).
Olimpiyatları duyamayan Osmanlı
Dönemin koşulları göz önüne alındığında basında spor haberlerine sıkça yer verilmesi ve bir spor basınından söz etmenin olanaksız olduğu görülecektir. Örneğin ilk modern olimpiyatların 1896'da Atina'da ikincisinin ise 1900'de Paris'te yapılacağı haberi tüm dünyada geniş yankı bulurken, Osmanlı topraklarında sadece İzmir ve İstanbul'da Rumca yayınlanan gazetelerde kısaca duyurulmuştur (Kahraman 1994: 698).
1891 yılında Faik Üstünidman'ın yazdığı "Jimnastik Yahud Rizazet-i Bedeniye" ilk Türkçe spor kitabı olma özelliği taşımaktadır (Hiçyılmaz 1985: 12; Kahraman 1994: 641-643).
İlk spor fotoğrafı ise dönemin tüm basın fotoğraflarını çeken ve teknik işlerini yapan Avusturyalı Abdullah Kardeşler tarafından çekilmiş ancak, gerçek anlamda spor fotoğraflarını Ferit İbrahim ve Burhan Felek çekmiştir (Perin 1985: 8).
İlk spor dergisi: Futbol
Daha sonra Burhan Felek Türk spor basınına örnek olacak olan Futbol adlı bir dergi çıkarmıştır. 1910-1913 yılları arasında ciddi gazete olarak bilinen Tasvir-i Efkar, Tanin, Sabah ve Peyam'da spor haberleri yayınlanmaya başlanmıştır.
15 Haziran 1922 tarihli Akşam Gazetesi'nin "Türk milli takımı nasıl oynamalı?" başlıklı anketi, milli bilinç ve birliktelik yaratmaya yönelik olması açısından ilginçtir (Hiçyılmaz 1985: 12-13).
Dergilerin ağırlıklı olduğu Türk spor basını futbolda profesyonelliğin kabul edilmesiyle gazete anlamında da büyük atılımlar yapmıştır. 1952 yılında yayınlanmaya başlayan Türkiye Spor bunların en önemlilerindendir.
Bu gazete, Cumhuriyet Gazetesi 30 bin satarken, 50 bin tiraja ulaşmıştır (Kıvanç, 1983: 17). Ardından 1954 yılında Abdi İpekçi ve Namık Sevik yönetimindeki Milliyet Gazetesi (Karaca 1995: 218-220), 19601ı yılların sonuna doğru Nemci Tanyolaç yönetimindeki Tercüman Gazetesi, 1985 yılında Sabah Gazetesi basında sporu, spor basınına dönüştürmüşlerdir.
Foto Maç, Fotospor, Taraftar, Fanatik...
1988 yılında uzun bir aradan sonra ilk kez bir spor gazetesi Fotospor yayınlanmış, bunu 1991 Dinç Bilgin'in Foto Maç ve Erol Aksoy'un Spor Gazetesi izlemiştir.
1995 yılı içinde Taraftar ve Fanatik gazeteleri de sadece spora yer vererek yayınlanmışlardır. 28 Haziran 1996 tarihinde Bilgin'in sahip olduğu Taraftar ve Fotomaç Gazeteleri, Aydın Doğan'ın sahip olduğu Fanatik Gazetesi ile rekabet etmek için birleşmişlerdir.
Türk spor basını ilk haberin yayınlandığı günlerden bu yana büyük gelişme göstermiş, basının da gelişim motoru olmuştur. Basın tarihinde ilk bağımsız servisler, ilk özel foto-muhabirler spor basını için tahsis edilmiştir. Çünkü spor artık basın için bir promosyon aracı olmuş, gazeteyi sattıran hatta gazetenin ilk okunulan bölümü haline gelmiştir.
Bu nedenle de yeni ve eski tüm gazeteler en büyük transferleri spor servislerine yapmakta, en ileri araç ve gereçler spor servisleri için alınmakta, en fazla dış görev ve harcama yetkisi yine spor servislerine verilmektedir.
36 spor federasyonu
Spor basını kendisine tanınan bu ayrıcalıkları ne yazık ki etkili bir biçimde değerlendirememektedir. Spor basınının futbolun profesyonelleşmesi ile birlikte atılım yapması, konu ve içerik olarak tamamen futbol ile sınırlı kalmasına yol açmıştır.
Oysaki birbirinden farklı, faaliyetlerini duyurmaya ihtiyacı olan ve bu konuda istekli 36 spor federasyonu bulunmaktadır. Ancak spor basını futbol ile kendisini sınırlamıştır.
Bunda kuşkusuz futbolun sadece Türkiye'de değil tüm dünyada en popüler spor dalı olması, Türk futbol liginde başarılı takımların basının merkezi gibi İstanbul'da bulunması ve bu taraftarların tiraja etki yapmaları, okurun futbol haberi istemesi, futbol haberi toplamının daha ekonomik olması gibi nedenler de bulunmaktadır.
Türk spor basını futbolu her yönü ile değil sadece karşılaşma duyurusu, hazırlık ve sonuç değerlendirmesi ile vermektedir. Oysa ki futbol, spor karşılaşmaları, hazırlık, takım ve kulüp yönetimi ile ilgili çalışmalar, transferler, eski ve yeni sporcular, hakemler ve örgütleri, ulusal ve uluslar arası spor etkinlikleri ve örgütleri, spor sahaları, spor eğitimi, sağlığı, sorunları gibi birçok farklı ve renkli açıdan incelenebilir.
Futbol
Türk spor basını sporu konu ve kapsam olarak daraltmasının yanı sıra futbolu da Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve kısmen de Trabzonspor futbol takımları içine hapsetmektedir. Bunda adı geçen takımların büyük taraftar kitlesine sahip olması ve ticari kaygıların payı vardır, ancak spor basını çalışanlarının da bu takımların taraftan olması da göz ardı edilmemelidir. Bu da ister istemez spor basınının tarafsızlığına gölge düşürmektedir (Kozanoğlu, 1990: 127-128).
Spor basını, sporun canlı ve hareketli doğasını okurlarına aktarabilmek için kimi zaman haberciliğin temel kuralı olan Ne, Nerede, Ne Zaman, Nasıl, Neden ve Kim sorularının yanıtlanmasında veya yanıtlanma biçiminde değişiklik yapmaktadır. Bu durum spor basınının popüler kültürü ile neden-sonuç ilişkisi içinde olması ile açıklanabilir. Ancak spor basınının haber yazımında kullandığı kavramlar, bu kavramları Türkçeleştirmemesi, Türkçeleri olanların bile yabancı olanını kullanmakta ısrar etmesi (Aksoy 1970: 21-22), kendine bir argo yaratması, önce Türk diline, ardından da Türk kültürüne zarar vermektedir ve bu zarar kısa dönemde giderilebilecek kadar basit değildir. Çünkü spor basını her yaş grubundan her kültürden okura seslense de ağırlıklı okuru gençlerdir. Bunda kuşkusuz spor basını çalışanlarının muhabir olsun, yazar olsun düşük bir eğitim ve kültür seviyesine sahip olması da etkilidir (Yücelman 1985:45).
Tüm bu sıralananların ardından spor basını çalışanlarının taşıması gereken nitelikler şu şekilde sıralanabilir:
1) Mesleği ile ilgili eğitim almalı,
2) Türkçe'yi etkili konuşabilmeli ve yazabilmeli,
3) En az bir yabancı dil bilmeli
4) İlgilendiği spor dalını kural, teknik, takım, oyuncu, örgüt ve organizasyon olarak bilmeli,
5) Tarafsız olabilmeli,
6) Gelişmelere açık olmalı.
4. Uygulama
Basında spor haberlerinin konu ve haber öğelerinin incelenmesi için İçerik Çözümlemesi Yöntemi (Konulaştırma ve Sayısallaştırma) kullanılmıştır. Bunun için önce kategoriler oluşturulmuş, bu doğrultuda kodlama formu yapılmış, çalışma evreni olarak saptanan Sabah, Milliyet, Cumhuriyet ve Zaman Gazetelerinin 120 sayısında yer alan 1140 haber ve 110 yorum incelenmiş, kodlama formuna konu ve haber öğeleri kodlanmış, elde edilen veriler manyetik ortama aktarılmış ve paket program ile istatistik bilgilere ulaşılmış ve bu bilgiler yorumlanmıştır.
Sonuçta araştırmanın başında belirlenen hipotezler doğrulanmış ve Türk spor basınında en fazla haber yapılan spor dallarının sırası ile futbol, basketbol ve at yarışı olduğu, bu spor dallarının ise en çok Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor'un takımın başarı veya başarısızlığı, karşılaşma duyurusu, karşılaşma öncesi hazırlık, karşılaşma sonucu, teknik direktör açıklamaları ve magazin ile konu edinildiği, haber öğeleri açısından ise fotoğraf alanlarının ilk sırayı aldığı, ardından haber metni alanı ve başlık alanlarının geldiği saptanmıştır.
Yorumların ise tamamına yakınının futbol ve adı geçen takımlar ile ilgili olduğu ortaya çıkmıştır. (AYK/NM)
* Dr. Ahmet Yalçın Kaya, Selçuk Üniversitesi araştırma görevlisi.
* Bu yazı, Kaya'nın Selçuk İletişim Dergisi Temmuz 2002 Cilt 2, Sayı 3, 161-168 sayfalarda yer alan "Dünyada ve Türkiye'de basının gelişimi ile Türk basınında sporun haber öğeleri açısından incelenmesi" başlıklı yüksek lisans tez özetinden kısaltılmıştır.
* Başlık, spotlar, ara başlıklar ve siyah vurgular Bianet'e aittir.