Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın hakkında hazırlanan 7 ayrı fezlekenin birleştirilmesiyle oluşturulan davanın 15'inci duruşması Ankara 16’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Mahkeme heyeti Yüksekdağ'ın tutukluğuna devam edilmesi yönünde karar verdi.
Yüksekdağ savunmasına İstanbul’da yaşanan deprem nedeniyle geçmiş olsun dileğinde bulunarak başladı. Yüksekdağ, “Umarım korktuğumuz başımıza gelmez, bir facia yaşamak durumunda kalmayız. Ne yazık ki Türkiye’yi yöneten siyasi yapı doğal afetleri önlemek gibi birinci derece sorumlusu iken siyasi afetler yaratmanın, yaşatmanın peşinde. Türkiye’de yaşanan siyasi afetlerin ardı arkası kesilmiyor” dedi.
TIKLAYIN-Yüksekdağ: Bu Hukuksuzluğun Sadece Kara Mizahta Karşılığı Var
"Alelacele sorguya çağrıldık"
Mezopotamya Ajansı’nda haberine göre; Yüksekdağ, 20 Eylül'de Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından verilen tutuklama kararına değindiği savunmasında, şunları söyledi:
“İlkleri deneyimliyoruz. Aslında benim tutuklu yargılandığım davadan ikinci kez tutuklanmam bu örneklerden birisi. Selahattin Demirtaş ile birlikte habersiz ve alelacele bir şekilde savcılık sorgusuna çağrıldık. Hapishanedeki yaşamımızın önemli kısmı SEGBİS odasında geçiyor. Bunlardan birisi olduğunu düşündük. Ama hapishanedeki olağanüstü hareketlilikten olağanüstü bir durum olduğunu anladık. Temel hukuk kriterlerini ihlal ederek gerçekleştirilen bir savcılık sorgusu oldu.
“Çifte tutuklanmış olarak karşınızdayım”
“Yargılandığım isnat edilen suç okundu. Mükerrer bir sorgu olduğunu hatırlattım. Savcı bunu bildiğini söyledi. Bu soruşturma sürecinin hukuka uygun olmadığını ifade etmiş olmamıza rağmen bu sorguyu yapmakta ısrarlı davrandı. Anladım ki savcının tasarrufunda olan bir durum değildi. İşin en rezalet tarafı şu; savcı beni tutuklamaya sevk ettiğini söyleme gereğini bile hissetmeden tutuklamaya sevk etti. Ben tutuklamaya sevk ettiğini televizyondan öğrendim.
“Televizyonlardan alt yazı geçmeye başladı. Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ tutuklamaya sevk edildi. Sonrası kamuoyunun malumu. Çifte tutuklanmış olarak karşınıza çıkıyorum. Bir tutuklama yetmedi. İki kez tutukladılar. Benim sözlerim, düşüncelerim, HDP’nin varlığı, HDP’nin taşıdığı önem değişir mi? 22 kez daha tutuklasınlar, hakikat değişir mi?”
"Bizim çeliğimize çifte su verilmiş"
"Bu kararları bize dayatanlar aynı zamanda şunu unutmasın; bizim çeliğimize çifte su verilmiş. Çifte tutuklama kâr etmez. Bu zamana kadar anlayamadılarsa yazık olmuş. Yahu Figen Yüksekdağ size ne yaptı da bir değil iki kez tutukluyorsunuz? Selahattin Demirtaş size ne yaptı da bir yargı kurumunun verdiği kararı hiçe sayarak bu kararı alıyorsunuz.
"Gözle görülüyor, anlaşılıyor ki, tutmuyor, bu gemi yürümüyor. Cumhurbaşkanı çıktı konuşma yaptı: '54 kişinin kanı eline bulanmış insanları bırakamazdık.' Buna benzer cümleleri ilk kez duymuyoruz ondan. Kim olarak bırakmıyorsun? Yargıç olarak mı, heyet olarak mı, bir hukuk kurumu olarak mı?
"Şuna güveniyor: 'Benden kim hesap soracak ki.' 'Yazmışım yasamı, çıkarmışım kararımı, kimse benden hesap soramaz' diyor. Bütün dünyanın gözünün önünde koskoca bir AİHM kararı ortada dururken -Selahattin Bey bakımından özellikle söylüyorum- tahliye engellendi. Benim açımdan ne olur ne olmaz şeytan doldurur, ben beklemiyorum ama 'Kazara bir tahliye çıkarsa verelim biz tutuklamayı ki çift dikiş giderse sağlam olur' diye düşündüler herhalde.
"Esas mesele 6-8 Ekim olayları değil"
"6-8 Ekim süreci konusu üzerinden bize siyasi operasyon düzenliyor. Ama esas meselenin 6-8 Ekim süreci olmadığın biliyoruz. Siyasi iktidar özellikle son seçim süreçlerinde, aslında 7 Haziran'dan sonra iniş dönemine girmiştir. Son yerel seçim dönemlerinde artık halktan desteğini önemli ölçüde kaybetti ve bunda HDP'nin aldığı politik tutum belirleyici oldu. HDP bu memlekette birçok kapıyı açan özellikle de barışın demokrasinin ve otoriter rejime karşı çıkışın yolunu açan temel partidir.
"Bu iktidar irtifa kaybediyor, irtifa kaybettikçe de daha agresifleşiyor, daha saldırganlaşıyor ve bütün siyasi intikam hesaplarını da bizim üzerimizden görüyor. Özellikle 31 Mart ve 23 Haziran İstanbul seçimlerinden sonra çoğunluğunu yitirmiş bir hükümet yönetiyor Türkiye'yi. Bakın dünyada çok fazla örneğini bulamazsınız, bulduğunuz yegane örnekler otoriter, diktatöryal ve baskıcı rejimlerdir.
"Bizi tutukladınız da ne oldu?"
" Yaptığınız hesaplar tutmuyor kabul edin artık. Bizi 2016'dan beri tutukladınız ne oldu? Yaşananlara bir bakın. Yokuş aşağı gidiyorsunuz. Biz yerimizde duruyoruz, biz iddiamızı koruyoruz. Bizim öyle çok çok yükseklerde gözümüz yok. Ama biz de bu ülkenin yönetimine talibiz.
"Siyasi iktidarın bizimle meselesi hukuki değildir. Siyasi iktidarın bizimle meselesi, hayatidir ama bizim hayatımızla ilgili değil, kendi hayatlarıyla ilgilidir. AKP-MHP koalisyonunun geldiği nokta ortada. İki parti el birliği etmiş ülkeyi felakete götürüyor. Sağa sola bakmadan bodoslama giderek içte de dışta da bu ülkeyi felakete götürüyor.
"İktidar hayati fonksiyonlarından çok derin bir yara olmuş durumda ve hayatını kurtarmanın yolunu HDP'nin hayatını bitirmekte görüyor. HDP'nin siyaset dışı bırakırsam, tasfiye edersem ben kendi hayatımı kurtarırım, diye düşünüyor.
Diyarbakır'daki annelere: Sorunu çözmeye adayız
"Türkiye'de iktidar tarafından derinleştirilen savaş, çatışma, gerilim siyasetinin vardığı çok trajik noktalardan birisi Diyarbakır il binası önünde annelerin, ailelerin başlattığı oturma eylemidir. Bakın bu her açıdan trajik, sadece o ailelerin acısı bakımından değil. Her zaman şunu söyledik: Annelerin acısı, bu ülkenin yurttaşlarının acısı, hepsi bizim acımızdır.
'Dikkati ne kadar HDP'ye yöneltirsem ne kadar linç operasyonlarını HDP'de odaklarsam büyük fotoğrafı o kadar göstermem' diye düşünüyorlar. Ama o büyük fotoğrafa baktığımızda tam bir felaketle karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Bizim parti binamız önündeki ailelerin tavrını ve bize dönük siyasi linç operasyonlarını kullanıyorlar.
Çağrı yaptık annelere: Gelin Meclis'te komisyon kuralım, bu annelerin talebini birlikte karşılayalım. Aklı olan herkes bu annelerin sorununu HDP'nin çözemeyeceğini bilir. Çünkü sorunu HDP'nin yaratmadığını da bilir. Savaşı biz çıkartmadık, çatışmaları, operasyonları sürdürenler biz değiliz.
"Çocukların ailelerini bırakalım getirmek, bulmak gibi bir şansımız da yok. Bunu yapamayız ama ailelere şunun sözünü veririz: Biz çocuklarınızın ölümüne, kaybına yol açan bu sorunu siyaseten çözmeye adayız.
"Çözüm sürecinden sorumlu 3 bakan görüşmeye geldi"
"6-8 Ekim süreciyle ilgili tanık talebimizi ve soruşturmanın genişletilmesini talebimizi yineliyorum. Bakın 7 Haziran'ın akabinde 3 bakan, İçişleri Bakanı vardı, iki bakan daha vardı. Çözüm sürecinden sorumlu 3 bakan istişare görüşmeler altında bizimle görüşmeye geldi.
"HDP Genel Merkezi'nde bir görüşme gerçekleştirdik. Onlar bizden ne istediklerini biz onlardan ne istediğimizi söyledik ve şunu çok net biçimde ifade ettik: Eğer şu an ülkede bir ara durum yaşanıyor, hükümet tek başına kurulamıyor ama bizler bu dönemde HDP olarak hükümet kurulması için çaba gösteririz. Bu süreci tıkayan bir siyasi krize, çözümsüzlüğe iten bir noktada durmayız.
"Hatta o dönem kamuoyunda konuşulan bir seçenekti, CHP ile AKP arasında bir koalisyon kurulma ihtimalini daha reel ve mantıklı gören eğilime girerseniz, biz de bunu isteriz, dedik."
Yüksekdağ'ın savunmasının ardından duruşma avukatların savunmasıyla devam etti. Savunmaların ardından mahkeme heyeti Yüksekdağ'ın tutukluğuna devam edilmesi yönünde karar verdi.
83 yıla kadar hapsi isteniyor
92 sayfalık dosya kapsamında 30 yıldan 83 yıla kadar hapis cezası istenen Yüksekdağ’ın Demokratik Toplum Kongresi (DTK) içerisindeki faaliyetleri ve diğer eylemleri nedeniyle “örgüt yöneticisi” sıfatıyla cezalandırılması isteniyor. (RT)