Çizim: Ercan Altuntaş
Kobanî davasının 25. duruşma periyodunun 2. oturumu Sincan Cezaevi Kampüsündeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde dün görüldü.
TIKLAYIN-Adalet, siyaset ve hukuk: Kobani Davası
Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 108 kişi yargılanıyor.
3 bin 530 sayfa ve 324 klasörden oluşan iddianamede 108 siyasetçi için “Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” ile 37 kez “insan öldürme” başta olmak üzere pek çok suçtan ceza isteniyor.
TIKLAYIN - “Mahkeme, iktidarın çizdiği sınırdan çıkamıyor”
TIKLAYIN - “Kobanî davasında mahkeme, kendi yarattığı hukuku uyguluyor”
Altınörs: AİHM kararlarını okumadınız
MA’nın haberine göre, duruşma, savcının tutuk incelemesine dair mütalaayı okuması ile başladı.
Ardından eski HDP Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyesi Ali Ürküt söz aldı. Ürküt, Cumhurbaşkanı’nın seçim propagandasını Kobani davası üzerinden yürüttüğünü ve bu yolla bir linç kültürü yarattığını söyledi.
Eski HDP MYK üyesi Alp Altınörs, AİHM’nin Demirtaş ve Yüksekdağ kararına dikkat çekti:
“Savcılığın hazırladığı mütalaa bize başka bir kast üretilmeye çalışıyor. AİHM kararlarını ara kararlarınızda keyfi yorumluyorsunuz. Kararları okumadığınızı düşünüyorum. Bu karar, dosyayı içeren bir karar. Tahliye edilmesi gerektiği söyleniyor.
Kararda adınızı vermiş, ‘22’inci Ağır Ceza Heyeti’ diyor. Bu kararda, ‘HDP’nin twitter hesabından yaptığı paylaşımlarda kast, IŞİD’in saldırısına karşı Kobani halkıyla dayanışmak içindir. Şiddet eylemleri doğrudan tweetin bir sonucu olarak görülemez ve tutuklamanın gerekçesi olamaz’ diyor. Bu karar bu dosyaya ilişkin. Benim suçum, tweete destek vermişim. Nasıl vermişim: ‘Sanığın bilinçaltında verilen MYK rolüyle kendisine verilen görevi yerine getirdiği’.
“Ben rüyamda mı PKK’ye üye oldum?”
Bilinçaltında örgüt üyeliği olur mu? Gördünüz mü böyle bir şey. Bilinçaltı rüyalarla ilgilidir. Ben rüyamda mı PKK’ye üye oldum? Bana kimse bir rol vermedi. Ben HDP’nin Türkiye’de oynayacağı role inandım ve kongrede üye oldum. Orada da MYK’ya girmek istiyorum dedim, seçildim.
Yanı başınızda bir soykırım uygulanırken buna sessiz kalmadınız diye terörist mi oluyorsunuz? Şengal'de yaşanan Êzidî soykırımından 1,5 ay sonra bu olayın tarihi. Dün Şengal'de olanlar yarın Kobanê’de de olacaktır. IŞİD'in lideri 'Kürtlerin karısı kızı sizlere helaldir' diye fetva vermedi mi? Siz bir soykırımı yargılıyorsunuz. AKP seçim zaferini Selo’ya idam sloganı ile kutluyor. Bir tweetten yürütülen linç sürecini dağıtmak için mücadelemiz sürecektir. Bu kumpas davaları, bu hukuksuzluklar, bizim demokrasi güçlerimiz içinde çok da etkili değil.”
Akat Ata: Görüşmeleri yapan bakan oluyor
Altınörs’ün ardından Ayla Akat Ata söz aldı. Sürecin yürütücülerinin dışarıda elini kolunu sallayarak gezdiğini kendilerinin ise yargılandığını belirtti.
Çözüm süreci yürütücülerinin yeniden görev aldıklarını belirten Akat Ata, şunları söyledi:
“7 Haziran’da masa devrildi. AKP ilk defa iktidardan düştü. Seçim bitti. Bizim toplumun yarısına bıraktığımız miras bu kutuplaşma oldu. Erdoğan, ilk konuşmasında kitlesine düşmanlaştırıldık, idam istendi.
Daha sonra Stoltenberg’in yanında konuştu. Burada, ‘Millet olarak bu güçlü birlikteliği yeniden tesis etmemiz gerekiyor. Geçmişteki hatalardan ders çıkararak istikbali inşa etmeliyiz. Gün bir olma günüdür. Barışmanını yollarını arayalım” dedi. Bunlar içi boş sözler değil.
Biz burada nasıl yargılanıyoruz? O dönem görüşmeleri yapan insanlar bu dönem bakan olabiliyor. Biz nasıl yargılanıyoruz? 52 insanın katili olarak yargılanıyoruz. Bu ülkede her an her şey olabilir. Bizim tutuklanmamızın gerekçesi yoktur. Bu dosya toplumda bir karşılığı varsa, biz de burada siyasetçiler olarak söz kurmak zorunda kalıyoruz.
“Bu dosya bir intikam dosyasına döndü”
Bu bin yıllık kardeşliğinizi haksız hukuksuz yere yargılayamazsınız. İsyanın gerekçelerini ortadan kaldırmak varken, masa devrildikten sonra hiç yaşanmamış bir karanlığı Kürtlere yaşatmak doğru değildi. Türkiye toplumu çok kültürlü bir toplumdur. Ya buna uygun politikalar yürütülecek ya da bunlar zahiri zaferlerdir.
Erdoğan’ın en büyük başarısızlığı Kürt sorununu çözememektir. Bu dosya bir intikam dosyasına dönmüştür. Bu salonda ne hukuk ne adalet vardı. Daha önce ‘Hukuk yoksa vicdanınız vardır’ demiştim. Ne yazık ki bunun da karşılığını göremedim. Bugün neden İmralı'ya gidilemiyor. Bize gidin dendi. Oslo sürecinden devlet ile temaslarımız oldu. Bunları tek başımıza mı yaptık? Bunların hepsinin müsebbibi bir tweet ve tweeti paylaşan bir milletvekili.”
Aşan: Kürtlerin hakları kriminalize edildi
Akat’ın ardından söz alan Aynur Aşan, Kürtçe yaptığı savunmasında Türkiye'de Türkçülük sorunu olduğunu ve Türkçülük sorunu sonucunda Kürt sorununun açığa çıktığını söyledi. Kürtlerin statü, anadilde eğitim ve kültürel haklarını istediğini belirten Aşan, şunlar kaydetti:
“Kürtlerin en meşru hakları bu seçimde de olduğu gibi manipüle edildi ve kriminalize edilmeye çalışıldı. Size soruyorum, yargı bağımsız mıdır? Eğer yargı bağımsızsa şu anda sadece ben değil burada yargılandığım arkadaşlarımın tamamı ve bu dava paralelinde yürütülen davalardan yargılananların tamamı tahliye edilir.
Sizin heyetiniz vicdani görevi yerine getirmedi. Bu görevi yerine getirmek de cesaret ister. Demek ki sırtınızı güçlü yere dayamışsınız. Ondan dolayı dosyayı virgülünden noktasına devam ettiriyorsunuz. Bütün tutuk devam gerekçelerimizde bir nokta bile değiştirilmedi. Yaşama dümdüz bakıyorsunuz, sabit fikirlisiniz. Bu iktidarın bu ırkçı söylemlerle 5 yılı getireceğine inanıyor musunuz? Altının boşaltıldığı ekonomi ile bu durum 5 yıl sürer mi? Yargı, bu önyargılarla 5 yıl ben bağımsızım diyebilir mi? Vermiş olduğunuz kararlar Türkiye’nin 5 yıllık kararını şekillendirecek.
“Bu süreci kim yürüttü?”
Savcı mütalaasında barış süreci yok sayılıyor. Bu süreci kim yürüttü? Bu değerli süreç, ‘benim haberim yok’ denilerek ortadan kaldırıldı. Bütün yükü de Kürt halkının sırtına atıldı. Hepimiz de biliyoruz, Türkiye diplomasisinde Cumhurbaşkanısız kimse bir karar veremez. Biz özgür bir iradeyle hareket ettiğimizden dolayı bugün burada yargılanıyoruz.
Cumhurbaşkanı sözleriyle Anayasayı ayaklar altına aldı, suç işledi. Ben burada Cumhurbaşkanı hakkında suç duyurusunda bulunuyorum: Hepimiz burada 52 kişinin katili olarak lanse etti. Yandaş medyada yer alan yorumcular, Demirtaş’ın katil olduğunu söylemekte ve bunu topluma yüklemeye çalışmaktalar.
Bu dosyada yargılanan bütün arkadaşlarım katil, terörist olarak lanse ettiler. Bunun sebebi de Savcının mütalaası, sizin bizim üzerimizden yürüttüğünüz tavırlarınızdır. Ben sizi de bu durumdan sorumlu görüyorum. Siz bağımsız karar veremezsiniz. Size bu şekilde dayatılıyor ama bir seçeneğiniz var. Kendi vicdanınız ile cübbenizin yeminine sadık kalarak bütün arkadaşlarımızı tahliye edebilirsiniz. Böyle bir karar vermenizi bekliyorum.”
Parmaksız: Düşman kılarsanız kaybedersiniz
Duruşmaya verilen aranın ardından söz alan eski HDP MYK üyesi Bülent Parmaksız, konuşmasını Cannes Film Festivalinde ödül alan Merve Dizdar’a adadı. Dizdar’ın konuşmasından dolayı linç kampanyasına uğramasını kabul edilemeyeceğini belirten Parmaksız, toplumun mutsuz olduğunu ve değişimi talep ettiğini söyledi.
Seçim kazanımının, Türkiye’ye kaybettirdiğini belirten Parmaksız, “İki kitleyi birbirine düşman kılarsanız, kısa dönemde kazanırsınız ama uzun dönemde kaybedersiniz. Türkiyelileşme siyasetinin parlamentodaki ifadesi HDP’ydi. Kürtlere, ‘HDP fikriyatından vazgeçeceksiniz. Gidin bölge partisi olun’ diyorlar. Türk yönetenleri bu fikriyatı dağıtmak istiyor. O zaman daha kolay tecrit edeceğini biliyor. HDP'nin bölge partisi olması Türkiye için de Kürtler için de risktir. HÜDA-PAR ile bölgeyi dağıtmaya, Kürtleri İslamize etmeye çalışıyorlar. Bunu hep yaptılar. Barzani ve HÜDA-PAR ilişkisini arttırarak, Kürtleri Barzanileştirmek istiyorlar. Laik, aydın zihniyeti öldürmek istiyorlar. Kürtleri HÜDA-PAR, KDP ve Domuz bağı arasına hapsetmek istiyorlar” dedi.
Yüksekdağ: HDP seçmenine saygı duyulmadı
Eski HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, mahkeme heyetine “Bir tebriği hak ediyorsunuz” diyerek konuşmasına başladı.
Yüksekdağ, kurdaki artışa ve ekonomik krizin derinleşmesine dikkat çekerek, “İktidar sizinle birlikte bir seçim çalışması ve kampanya yürüttü. Bütün siyaset devletin zor ve yargı aygıtlarına dayanarak gayri ahlaki bir zafer ilan etti. Oy demokratik bir haktır. Bu zamana kadar muhalefete ve HDP seçmenlerinin oylarına saygı duyulmadı. Belediyelerine kayyum atandı. Siyasetçiler hala yargılanıyor. 2023 seçimlerinde Türkiye toplumu ortadan ikiye ayrıldı. Bir tarafta hileyle hurdayla yalanla seçim kazananlar ve Türkiye’nin değişimden yana oy kullananlar. Hayat da, siyaset de, itibar da, bu düzende Türkiye'nin yarısına hakkaniyetli davranmadı, saygı duymadı. Bu memleketin yarısı mağdur, onlara küs, saygı görmemiş ve hakları ihlal edilmiş olarak yaşamaya zorlanıyor. Böyle bir tabloya uyandı Türkiye. İktidarın böbürlendiği zaferin gerçek karşılığı budur” dedi.
“Siz karar vermeden Erdoğan hüküm kesti”
Doğruları söylemekten vazgeçmeyeceklerine dikkat çeken Yüksekdağ, bu gerçeklere kulaklarını tıkayanların, bu gerçekleri duymak zorunda kalacağını kaydetti:
“Bizim üzerimizden seçim çalışması yürütenler, AKP-MHP heyeti zaten kararı vermiş. Bu dava bu hüküm üzerinden sürdürülüyor. Siz karar vermeden Erdoğan hüküm kesti. Bunun üzerinden bir seçim daha yürüttü ve bir seçim daha kazandı. Sizin hakkınızı da yemiyoruz. Sizin sayenizde kazandı.
Zafer konuşmasını yaparken, mutlu olmadı ve yine nefret saçmaya devam etti. ‘Biz kaldığımız sürece Demirtaş’ı bırakmayız’ diyerek balkon konuşması yaptı. Yeni yargı sistemi böyle ilerliyor. İnsan bile diyemeyeceğimiz varlıklar ‘Selo’ya idam’ sloganı attı.
Demirtaş'a idam isteyen Yüksekdağ’a da Gülten Kışanak’a da idam istiyor. ‘Sizi hapsetmek yetmedi, ölülerinizi istiyoruz’ diyorlar. Bu konuşmaların yapacak siyaset sahasını neden bu kadar muhafaza ediyorsunuz.
“Bundan sonra da bildiğimizi yapacağız”
Ben 7 yıl önce ne söylediysem, bugün arkasında duruyorum. Bizim için ölümden öte köy yok. Biz ne ile karşı karşıya olduğumuzu biliyoruz. Bundan sonra da bildiğimizi yapacağız. O da direnmek. Biz bu zamana kadar direne direne geldik. Bundan sonra da devam edeceğiz.
Zafer sarhoşluğu yaşayanlara soruyorum: Siz bundan sonra ne yapacaksınız? Seçim kampanyasını montajla yaptılar. Bu ülkenin yarısı montaj yapan siyasetçiyi savundu. Aynı şey yıllardır bizim davamızda da yapılıyor. Bu kumpas davasında da yapılıyor. Nasıl olsa iş yürür.
Kaç tane AİHM kararı var ama kimin umurunda? 7 yıldır tutukluyuz. 7 yıldır hukuk dolandırıcılığı yapıldı. Uluslararası hukuk dolandırıldı. Kendi hukukunuzu dolandırdınız. Hukuk dolandırıcılığı yaptınız.”
“Bu dava siyasetin merkeziydi”
Yüksekdağ, yargının siyasetin gölgesinde yürümeye devam ettiğini belirtti:
“Siz bu dava aracılığı ile siyasi yargılama yaptınız, biz de siyasi savunma yaptık. Bu dava siyasetin merkeziydi. Hizbullah'ın sisteme dahil edilmesi için de bu davayı kullandılar. İktidarın ittifakından olan eski Susurlukçuların aklanıp paklanması sisteme dahil olması da yine yargı mekanizması üzerinden oldu.
Bir taraftan Hizbullah’ı aklayıp diğer taraftan JİTEM davası onca görgü tanığına, delile rağmen beraatla sonuçlandı. Hem azmettirenler hem tetikçiler beraat edildi. Bütün suç örgütleri sizin, yargı üzerinden aklanıp sisteme dahil edildi. Bu dosyada sanık olması gerekenler bizim karşımıza müşteki sıfatı ile getirildi. Aynı çizgiyi sürdürmekte de ısrar ediyorsunuz. Erdoğan bir kez daha size talimat verdi. Göreviniz ‘Suçlu çıkarmak’ dedi. Gerçek suçluların açığa çıkmasının önünü kapatmak için bizi suçlu çıkarmaya çalışıyorsunuz. Bunu 7 yıldır sistematik bir biçimde yapıyorsunuz. Siyaset de bunun üzerinden sürdürülüyor.”
“Türkiye 2. yüzyılına Kürt düşmanlığı ile giriyor”
Tutukluluk süreci boyunca eşit ve adil şekilde savunma haklarının bile ellerinden alındığını kaydeden Yüksekdağ, şöyle konuştu:
“2016 yılında 3 ay boyunca gözaltı muamelesi gördük. Avukatımızla bile görüşemedik. Tek kişilik hücrelerde tutulduk. Her bir avukat görüşmesi krize dönüşüyordu. Kimin talimatıyla, iktidarın talimatıyla. 3 ay bize sistematik şiddet uygulandı.
Bugün güya hakkımızı kullanıyoruz. Biz savunma olanaklarına, savunma hakkına yine ulaşamıyoruz. Bizim kendimizi savunacak zamanımız bile yok. Aradan 7 yıl geçmiş. 7 yıl önceki koşullardan ne farkı var şu an içinde bulunduğum durumumuzun. Savunma olanaklarına yine erişemiyoruz. Sizin aldığınız ara kararlar bu gerçeği değiştirmez.
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yüzyılı Kürt karşıtlığı ve halkaların birbirinden kopuşu üzerinden şekillenmişti. Türkiye Cumhuriyeti 100 boyunca beka sorunu yaşadı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti daima diken üstünde yaşadı. Bu elverişli zemin üzerinde de darbeler türedi ve Cumhuriyeti 2’nci yüzyıla getirdi.
Tarih tekerrür etmez. Tarihten ders çıkarılmazsa aynı şeyler tekrar eder. Türkiye 2’nci yüzyılına bir Kürt düşmanlığı ile, farklılıklarla karşı tahammülsüzlük ile ve bir demokrasi krizi ile bıçak sırtında giriyor, çünkü Türkiye’deki siyaset zümresi bu krizden besleniyor. Bugün de aynı başarıyı kutladılar. Biz yeniden başlamayı bildik. Bizlerin üzerinde kurulmaya çalışılan karanlığa inat, direnmeyi mücadele etmeyi, inanmayı sürdüreceğiz.
Bu zamana kadar nasıl bir enerji ile yürüttüysek, bunu daha da büyütmek zorundayız. Eksikliklerimizden dersler çıkararak yaşamın her alanının mücadele ve direniş alanı olduğunu unutmadan yolumuza devam etmemiz gerekiyor. Kazanma yolundan ayrılmadığımız müddetçe biz kazanacağız.”
Kışanak: Can Atalay da hala cezaevinde
Eski Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Gültan Kışanak da, kumpaslar üzerinden halkın iradesini cezaevinde tutanların halkın iradesine saygı duymaktan bahsedemeyeceğini belirtti:
“Halkın iradesini alanlar hala cezaevinde, Can Atalay da hala cezaevinde. Siyasi partilerin kapısının önünde dahi açıklama yapamadığı, sendikacıların sokağa çıkamadığı, kadınların sokakta sürüklendiği bir ülkede sandığın tek başına demokrasiyi temsil ettiği söylenemez. Onun için mücadeleye buradan başlayacağız. Haklarımızı kullanmaya, örgütlenmeye, özgür irademize sahip çıkmaya devam edeceğiz. Demokrasi ancak böyle gelir. Yoksa manipüle edilen yöntemlerle yapılanlara tek başına halk iradesi açığa çıktı denilemez.
“Kazanacaksak burada kazanacağız”
Kobane Kumpas Davası sandıktan böyle bir sonuç çıkmasının en önemli müsebbipleri den bir tanesidir. O nedenle kazanacaksak burada kazanacağız. Kobane Kumpas davasını Türkiye kamuoyuna anlatacağız. Bunların yalan olduğunu anlatıp, teşhir edeceğiz. Biz Kobane Kumpas Davasını anlatamazsak seçimlerde kazanamayız.
Hakikat burada Kumpas dosyalarının arasına kilitlenmiş. Bu ülkeyi demokrasi düşmanlarına bırakmayacağız. Manipülasyon, kara propaganda faşizmin en önemli araçlarından bir tanesidir. Hakikat de demokrasi mücadelesi yürütenlerin en önemli aracıdır. Küçücük bir zorlanmada bile kendi kişisel bekasının kaygısına düşen Süleyman Soylu, ‘Sayın Erdoğan beni çağırdı. Bu belediyelerden rahatsız olduğunu söyledi. Bende onları iki gün içinde görevden aldım’ demek ki bizim görevden alınmamızın hukuki bir gerekçesi yok. Sarayı rahatsız etmişiz.
Bizzat bu operasyonu yapan, hakkımızda sahte delil üretmek için işbirliği yapan, kumpas dosyalarını derdest eden, sizi de enstrüman haline getirenler döner sizi de satarlar. Bu kumpas dosyalarının nasıl yürütüldüğü tek tek ortaya dökülecek. Zulmün karşısında yılgınlığa kapılmamak lazım. Zulüm mücadele gerekçesidir.
“Umudumuzu hakikatimizden alıyoruz”
Ülkede ekonomik krizin olmasına rağmen seçim kampanyasında kimsenin bu durumdan söz etmediğini dile getiren Kışanak, Kobani Davası’nın bu yüzden açıldığına vurgu yaptı:
“Onun için sabah akşam bu dava meydanlarda konuşuluyor. Halkın sofrasından çaldıkları ekmek konuşulmasın diye. Memleketin hakiki sorunlarını konuşmaktan uzak durarak seçim kazanılamaz. Mevcut iktidar kara propaganda üzerine yarattığı algılarla bu seçimi almaya ve muhalefeti de hakikati konuşamaz haline getirdi.
Bence özeleştiri verilecekse burada verilecek. Muhalefet muhasebe yapıyorum, eksiklerimi görüyorum adı altında oyalanmaya ve hırsızın hiç mi suçu yok durumuna düşmeye fırsat vermesin. Yaratılmak istenen toplumsal algı bütün suç muhalefetin hırsızın hiç suçu yok. Bu duruma izin vermemek gerekiyor.
Bu halkın özgürlüklerini, sofrasındaki ekmeği, barış hakkımızı elimizden çalan bu iktidara karşı bir saniye bile durmadan mücadele etme zamanı gelmiştir. Demokratik mücadele böyle bir şeydir. Her zaman önüne bakar. Eksiğini görür yanlışını görür ama daha iyisini yapma iddiasını hiçbir zaman kaybetmez. Biz de daha iyisini yapma iddiasıyla bu davada kumpasa karşı mücadele edeceğiz. Umudumuzu emeğimizden, hakikatimizden alıyoruz. Umudumuz harekete geçmektir. Halklarımızın, ortak gelecek arzusunu kaybetmeden demokratik bir gelecek inşasına daha çok sahip çıkacağına inanıyorum.”
“Gerçeğe aykırı soyut deliller”
Duruşma verilen aranın ardından avukatların savunması ile sürdü. İlk olarak söz alan Sevda Çelik Özbingöl, hiçbir hükme esas edemeyecek gerekçelerin, gizli tanık delilleriyle yargı sürecinin yürütüldüğünü belirtti. Tedbir mahiyetini aşan bir tutuklama süresi ile karşı karşıya kaldığını belirten Özbingöl, mütalaanın aksine salıverilmelerini talep etti.
Özbingöl’ün ardından söz alan Avukat Çiğdem Kozan, gerçeğe aykırı soyut delillerle mütalaanın ilerlediğini belirterek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Eric Zemmour kararına dikkat çekti. Kozan, müvekkillerin siyasi faaliyetlerini düşünce, ifade ve örgütlenme hakkı kapsamında olduğunu belirterek, “Tutukluluk bir tedbir, burada bir ceza olarak uygulanıyor. Sadece kaçma şüphesi olduğu için tutukluluk uygulanamaz. Tutukluluk durumunu değerlendirmek zorundasınız” dedi.
Daha sonra söz alan Avukat Ruken Gülağacı verilen tutukluk devam kararının yargılanan ve Kobani Davası’nı siyasi bir şekilde yürüttüğünü itiraf eden eski heyet başkanının kararı olduğunu ve bununla hukuksuzluğun devam ettiğini belirtti. Mahkemenin bağımsızlık ve tarafsızlık borcunun olduğunu belirten Gülağacı, “Üyelerin atanma şekli, bağlılığınız belli, görev süreleri Anayasa Mahkemesi konusunda sorunlar var. Demirtaş ve Yüksekdağ özelinde dosyaya ilişkin derhal tahliye kararı verildi. ‘Kararın dosya ile alakası yok’ demek dolandırıcılıktır. Talebimiz hukuk dolandırıcılığına son verilmesidir” diye konuştu.
Mahkeme tutukluluk hakkında ara karar verecek. (AS)